Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

CHP’li İlhan Özkes: Diyanet İşleri Başkanı Haddini Bilmeli

Siyaset

CHP’li İlhan Özkes: Diyanet İşleri Başkanı Haddini Bilmeli

CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes; “Allah bile Alevi misin Sünni misin diye sormayacak! Diyanet başkanı, sen nasıl sorarsın bunu?”

CHP’li İlhan Özkes, Diyanet Başkanına: “Allah bile Alevi misin Sünni misin diye sormayacak! Diyanet başkanı, sen nasıl sorarsın bunu?”

13 Aralık 2013

Sosyal medyada paylaşın
        
   
1 Comment

1 Comment

  1. ali kaya

    15/12/2013 at 20:32

    22 Kasım 2013

    AYDIN CEM EVİ GECESİNDE YAPILAN KONUŞMA METNİDİR
    ALİ KAYA (TARİHÇİ-YAZAR)

    Dostlarım, Kardeşlerim, Canlarım… Kaldırın başlarınızı suçlular gibi yüzünüz yerde, özünüz darda durup dururuz. Kaldırın başlarınızı yukarı. Bize göz verildi gözleyin diye. Dil verildi, söyleyin diye! El gövde de kaşınan yeri bilir. Dert bizde, dermen ellerimizdedir. Ararsan bulursun, Verirsen alırsın. İnanmazsan gelir görürsün…(Pir Sultan Abdal)
    Türkiye de Aleviler, sürekli olarak inançlarını öğrenmelerine getirilen sistematik engellerden dolayı yazılı bir tarihe sahip olmamaları nedeniyle, Türkiye Alevi-Bektaşileri, tarihsel inançları ve geçmiş kültürler değerleri başta olmak üzere, yaşamalarını da olumsuz etkilemiştir.
    Aleviler tarihsel süreç içersinde Alevilik bilincini geliştirme olanaklarından yoksun bırakıldılar. Alevilik yerine farklı düşünceler, görüşler yanlış yorumlar ve ideolojilerle doldurmaya çalışıldı.Bunun sonucunda günümüzde Aleviliği tanımayan anlamayan soyut ve yanlış bir Alevilik kavramı ortaya çıkmıştır.Bilinçlerde oluşturulan soyut ve yanlış Alevilik kavramı Aleviler yapılan haksızlıkların en büyüğüdür. Alevilik birilerinin istediği gibi şekillenmeyecek kadar geniş ve derin köklere sahiptir.

    Alevilik, Dini İslam, Kitabı Kuran, Allah’a kul, Hz. Muhammed’e bağlı, Hz. Ali’ye talip, Hz. Hüseyin’in yolunu sürenlerdir.Alevilik, İslam dinin özüdür; manasıdır. Alevilik İslam içinde insanidir, aklidir,ahlakidir.Hz.Ali inancının, Kuran ayetlerinin yorumudur. Alevi İslam anlayışı, Hoca Ahmet Yesevi, Ebul Vefa, Hacı Bektaşi-ı Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve Anadolu Erenleri, Kuran’ı en iyi yorumlayan filozof velilerin görüşlerinden ilham alarak hayat alanı bulmuştur.
    Aleviliğe ve Alevilere önyargısız bir şekilde yaklaşılmalı ve Alevi gerçekliği kabul edilmelidir.Aksi davranışlar çelişkileri derinleştirir. Ve haksızlıklara karşı meşru savunmayı haklı hale getirebilir. Barış içinde bir toplum arzu ediliyorsa, Alevi gerçekliği kabul edilmelidir.Diyanet İşleri Başkanlığı Ehl-i Beyt İslami yeti temsil etmemektedir. Maddi İslam gerçek İslam değildir.Alevilik, Ehlibeyt’in yoludur.
    Alevi İslami temsil etmeyen Diyanet olamaz.Diyanet İşleri Başkanlığı“Dırar Mescidi’’,Vahhabi Misyonerlik Enstitüsü görevini yapmaktadır. Emevi, Abbasi ve Vahhabi anlayışının devamıdır.Cumhuriyet hükümetlerinin amaçları; Alevilere hak ve yetki verme yerine, devşirme Aleviler aracılığıyla, Aleviliği özünden koparmak ve asimilasyona uğratmaktır.
    Koçgiri ve Dersim.Hekimhan, Kırıkhan, Çorum, Malatya, Sivas, Erzincan, Maraş, Sivas Madımak, Gazi ve Ümraniye katliamları gibi çok sayıda “Kitlesel Katliam” yaşanmıştır. Bu katliamlar,nedenleri ve sonuçları ile yeterince açıklığa kavuşturulmadıkça, gerçekler ortaya çıkarılmadıkça, harcanan çabalara rağmen demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile işlemesinin önünde birer engel olarak kalmaya devam edecektir.
    Aleviler, eşit yurttaşlık haklarından kaynaklanan Anayasamızın 10.14.18 ve 24.Maddeleri, İnsan Hakları Evrensel Beyan emesi,(Birleşmiş milletler Birleşmiş Medeni ve siyasi haklar sözleşmesi), ABD ve Avrupa Birliği Uyum Yasaları ve Uluslararası Hukuk, Avrupa Birliği’nin İnsan Hakları Sözleşmesi raporlarında yansıyan eşitlik talepleri, hak ve istemlerini gerçekleştirmek zorundadırlar.
    AKP hükümetini on bir yıllık icraatları geçmişi aratmayacak şekilde sürmektedir.Hükümetler, Anayasa, İ.Y.U.K,Milli Eğitim Temel Kanunu, Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve bütün diğer uluslar arası anlaşmalar ve sözleşmelerin gereklerini yerine getirmemişlerdir. Cumhuriyet dönem hükümetleri, Alevilerin yaşadıkları sorunlara çözüm getirmediler.Hükümetler göstermelik vaatlerle yıllarca Alevileri aldattılar.Ve aldatmaya da devam etmektedirler.
    Alevilerin talepleri insanlığın iyiliği, dostluğu ve kardeşliği içindir. Din Kültürü ve Ahlak bilgisi derslerinde Alevilik de öğretilmelidir. Dinsel öğretimi, camiye hapsetme anlayışından vazgeçmelidir. Alev İslam inancının ibadet yeri olan cem evlerinin tanınması, Alevi haklarının yasal güvece altına alınması ve inançlarını özgürce yerine getirmeleri insani bir haktır.Bu eşit yurttaşlık haklarının gerçekleşmesiyle birlikte, Alevi İslam inancı ile Sünni İslam inancının birbirlerini doğru algılamalarına ve barış ortamını sağlayacağı aşikârdır.Birlikte yaşama ve demokrasi kültürün de güçlenmesine katkı sağlayacaktır.
    AKP’nin bu cem evi-cami proje çalışmaları devleti Sünnileştirme operasyonudur. Aleviler cem evi-cami, sinagog, kilise ve havra gibi tüm inanç gruplarıyla birlikte ortak projelerle barış ortamını elbette arzu ve itekleridir.İnançlar doğmadır. İnançlar zorlanmaya gelmez.Doğma İbadet alanları hoşgörüye açık alanlar değildir. Budist manastırın yanına, kilise yapmaya benzer.İbadet yerlerinin yan yana konulması düpedüz bir zorlamadır.

    ALEVİLK NEDİR?

    Alevilik, Dini İslam, Kitabı Kuran, Allah’a kul, Hz. Muhammed’e bağlı, Hz. Ali’ye talip, Hz. Hüseyin’in yolunu sürenlerdir.Hacı Bektaş-ı Veli’nin “eline, diline, beline sahip” olmayı ilke edinir.İyi düşünce, iyi söz ve iyi davranışta kendini bulur. Allah korkusu yerine sevgisini benimseyen, zahiri batınla, Bâtıni zahirle birleştiren, şeriat kapısını aşıp, tarikat, marifet yoluyla hakikat dünyasını ulaşan, Kuran’ın şekline değil, özüne inen, akıl ve gönül ile ruhsal olgunlaşma yoludur. İslamiyet’in Kuran’a dayalı, Hz. Muhammed’in buyruklarına göre İslami evrensel boyutları ile yorumlayıp yeryüzü insanlığına yeni kapılar açan bir büyük düşünce akımı olan Tasavvuf felsefesiyle hayat bulan, bir insan bütünlüğüdür, özünü insan sevgisinde bulan Tanrı’nın insanda tecelli ettiğine inanır.
    Alevi İslam anlayışı, Hoca Ahmet Yesevi, Ebul Vefa, Hacı Bektaşi-ı Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve Anadolu Erenleri, Kuran’ıeniyi yorumlayan filozof velilerin görüşlerinden ilham alarak hayat alanı bulmuştur.
    Anadolu’yu İslamlaştıran bir yorumudur.Alevilik,İslam dinin özüdür; manasıdır. Alevilik İslam içinde insanidir, aklidir, ahlakidir.Hz. Ali inancının, Kuran ayetlerinin yorumudur. Alevilik bir iç dünya olayıdır, his ederek yaşamaktır, Alevilik, Hz. Muhammed-Ehlibeyt taraftarı, Hz-Ali ve onun soyunda gelenlere büyük bir saygı ve muhabbetle bağlılıktır.Alevilik, Ehlibeyt’in yoludur. Alevi kendisini her anlamda yetiştirmiş, kâmil insan demektir. Alevilerde Cem evleri, toplu ibadet yerleridir. Cem, sözcük karşılığı olarak, toplanma, bir araya gelme demektir. Alevilikte ise, birliğin, beraberliğin, “bir olmanın adıdır.
    Bireylerin ve toplumun geleceğini belirleyen en önemli etkenlerden biride kuşkusuz eğitimdir.Eğitim kişinin bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve inançsal gelişmesine katkı sağlar.Eğitim, insan yaşamında büyük önem taşır.Toplumun kalkınması kurtulması ve inançlarını sürdürmesi her şeyden önce nitelikli insanın yetişmesine bağlıdır.Alevi inanç önderleride Alevi İslam inanç eğitim- öğretim kurumlarında mutlaka yetişmesi zorunludur.Devlet Sunni inançtaki yurtaşlara tanıdığı eğitim-öğretim hakk ve olanalları Aevi yuttaşlarınada tanımalıdır..
    CEM EVLERİNİN İŞLEVİ VE KUR’ANDAKİ YERİ VE ÖNEMİ
    Alevilerin ibadet yeri cem evleridir.Alevilikte Cem yapılan evler, sadece ibadet amaçlı kullanılan mekânlar değildir. Cem evleri edep, erkân amaçlı kurulur. Cem evleri; barış, özgürlük, eşitlik, ibadet, sevgi, yargılama ve karar verme yeridir.Aynı zamanda sohbetlerin yapıldığı, birlik ve beraberliğin korunup sergilendiği, ikrarın verildiği ve erkânın yürütüldüğü güven ve sevginin toplandığı, Hakk’a temenna edilen ve Hakk’ın tecelli ettiği yerlerdir.

    Hz.Peygamber tarafından“Mescidi-i Nebi”de yapılan ibadetin devamıdır.Cemevleri bir İslam mabedi olarak Kur’an kaynaklıdır. Nebevi sunnete dayanmaktadır.Nur Süresi 35 ve 36 ayetlerinde açıkça ibadet edilen evlerden yanı günümüz deki cem evlerinde bahsedilmektedir.(Allah’ın nurunun temsili olan pencere içindeki lamba) o evlerde ki (mescit–cemlerdeki:Allah onların yükselmesi ve içlerinde isminin zikedilmesine izin vermiştir(Nur süresi 36.ayet).Yine Fecr Suresi’nin 27-28 ayetlerinde, cemaate birbiriyle ilgili “razı etmek ve razı edilmek” durumları sorulur. Sorunlu olanlar varsa, surenin 9 ve 10.ayetlerindeki emre göre, taraflar dinlenir ve adaletli bir uygulama ile barış sağlanır. Fetih Suresi’nin 10 ve 18 ayetlerindeki ilahi lütuf ve iradeye göre, cemaatin el ele tutuşması Allah’ın rızasını kazanmak içindir (Ayrıca bkz: Maide Suresi, 119 ve Beyyine Suresi 7 ve 8 ayetler)
    Kuran’a göre, Allah, yapılan ibadetin şekline değil, özüne bakmaktadır (bkz: Hac Suresi, 67.Ayet).Alevi-Bektaşiler bu bağlamda Kuran’ın tasavvufi yorumunu esas alarak, kendilerine özgü bir ibadet şekli benimsemişlerdir. Cemevlerin de pir önünde toplu halde yapılan semahlı, ikrarlı, gülbanklı ibadet, namazın kıyam, rükû, secde, dua (kıraat), selam ve tevhit bölümlerini içinde taşır.

    SEMAH’IN KUR’AN DAKİ YERİ

    Saffat Suresi 1-2-3. ayetlerde semaha işaret buyrulduğu Aleviler tarafından sıkça ifade edilmektedir.Ayn-ül Cem de Semah ilgili ayetler şu şekildedir:“Andolsun o saf bağlayıp dizilenlere / o saflar tutturup sıraya dizilenlere / o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara, O haykırarak sevk edenlere / o göğüs gererek durduranlara,
    O zikir okuyanlara…
    Ayrıca, Hac süresinin 26 vve 29 ayetlerinde semah şöyle belirtilmektedir.
    Anımsa o zamanki, hani biz İbrahim’e Tanrı evinin yerini hazırlamış ve “Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf ederek semah dönenler, ayakta durarak, öne eğilerek ve yere kapanarak ibadet edenler içinde evimizi temiz tut.”Demiştik. (Haç süresi 26 ayet) . Sonrada temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler ve o eski evi’nin çevresinde tavaf ederek semah dönsünler.(Hac süresi 29 ayet) “
    Tavafın kökenini Hz. İbrahim dönemine kadar dayanmaktadır.Semahın İslami kaynaklarından biri de Kâbe’nin etrafında yapılan tavaf ibadetidir..

    Kırklar ile semahı Alevi inancına göre;Hz.Muhammed ve Kırkların semah dönmesi onların kendi takdir ve tasavvurları olmaktan ziyade Hakk’ın emridir.
    Nitekim Hz. Muhammed miraçta Tanrı’dan, semahı, ifa edilmesi gereken bir ibadet olarak almıştır.Bu sebepledir ki, Kırklar Cemine girip Hakk’ın emrini ifa etmek üzere semah dönmüştür.Hz.Muhammed’in semah döndüğü ve semahın bir ibadet olduğu düşüncesi yüzlerce deyiş ve nefeste zikredilmektedir.
    Hz. Muhammed’in semah döndüğü ve semahın ibadet olduğu düşüncesi Ahmet Yesevi’nin Divan – ı Hikmet’indeki “hikmet “ adı verilen şiirlerinde de yer almaktadır.
    Ebu’l-Vefa’nın “Menakıbname” sinde, İmam Gazali’nin “İhya’u Ulum’ud – Din“ adlı eserinde, Börklüce Mustafa’nın “Tasvir’ül – kulüb “isimli kitabında ve Mevlana Celalettin – i Rumi’nin eserlerinde semahın / sema etmenin ibadet olduğu net bir biçimde yer almaktadır.Hz.Muhammed’in semah döndüğü ve semah dönmeyi teşvik ettiği / önerdiği / emrettiği ortaya konulmaktadır.Semahın Kur’ansal temelinin de bulunduğu yönünde teviller de söz konusudur.
    Alevilikte hac ibadeti, İyilik yapmak, aç olanı doyurmak, insanlar arasında barışı yaymak, insanlık âlemi için çalışmak ve doğruluktan ayrılmamakla yerine getirilir. Yunus Emre bunu, “Bir günüle girmenin bin hacca (Kâbe ziyaretine) bedel” olduğu şeklinde açıklamıştır.Alevilikte zekat ibadeti musahiplikle daimi kılmıştır.

    MUHAREM ORUCU’NUN KUR’ANDAKİ YERİ
    Alevi İnancı şekilciliğe takılıp kalmayı değil, özünü benimser aklın ve ilmin yolundan ayrılmaz. Önemli olan İmam Hüseyin’in ve diğer Kerbela şehitlerinin çektikleri acıyı ve zorlukları beyninde, kalbinde ve gönlünde duymaktadır. Onlar gibi düşünüp, onlar gibi yaşayıp, onlar gibi inanmaktır. Zalime karşı çıkıp, mazlumdan yana olmaktır. Eline, diline, beline sadık olup insanca ve onurluca yaşamaktır. Onlara layık olmaktır, ölmeden önce ölmek öldükten sonra yaşamaktır.
    Allah’ın âlimlere rahmet olarak gönderdiği elçisi Hz. Muhammet Mustafa’nın ve Ehli Bayti’nin huzuruna anlı açık yüzü ak ve pak çıkmaktır. Onların bıraktığı onurlu mirasa sahip çıkmaktır. (Azap suresi 33)
    Tüm peygamberler zamanında üç günlük Hızır Orucu ve Muharrem orucu tutulurdu. Çeşitli kaynaklar Muharrem ayı’nın 10’cu günü bir çok olay gerçekleştiğini söylüyor. Bunlardan bazıları şunlardır. Adem peygamberin bağışlanması, Nuh peygamberin gemisinin tufandan kurtulması, Yunus peygamberin balığın karnından kurtulması, İbrahim peygamberin nemrut’un ateşinden kurtulması, İdiris peygamberin göğe çıkması, Yakup peygamberin oğlu Yusuf peygamberin atıldığı kuyudan kurtulması, Eyüp peygamberin dertlerden kurtulup sağlığına kavuşması, Musa peygamberin firavundan kurtulup kızıl denizi geçmesi İsa peygamberin göğe çıkması ve son olarak Hz. Muhammet Mustafa’nın, müşriklerin zulmünden kurtulmak için Mekke’den Medine’ye Hicretinde sağ selim Medine’ye dönmesine şükran olarak oruç tutar, aşure yapar. Peygamberler için kavuşma, kurtulma, müjde günü olmuştur.
    Peygamberin ümmeti sayılan kişiler tarafından bu mübarek ay peygamber torunlarına zulüm günü olmuş ve şehit edilmişlerdir. Bu mübarek günleri Emeviler tarafından zulme çevirmişlerdir. Tüm yakınlarını, evlatlarını ve kendi canını hakk yoluna insanlık sevgisi adına, Ceddi Hz. Muhammed’in kurduğu dinin mücadelesini şahadet şerbetini içerek İslâm dininin ebediyete kadar devamına vesile olmuştur. (İsra suresi ayet 77)“Ey habibibim, senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de uyguladığımız yasa budur. Sen bizim yasada değişiklik bulamazsın.
    (El fecr suresi ayet 1. 2)“ Bu ayetin hükmüne göre tek Tanrılı dinlerde inanış ve ibadet aynıdır.Ya Muhammet o muharremin on sabahı ve akşamı hakkı için ve çift olup duranlara ve dahi on gecelere and olsun ki akıl sahipleri onlara itibar edip son amaçlarını onunla inceleme ve araştırma yaparlar denilmektedir. Bu emirlerden on gün ve geceye and içen Allah’ın bu gün ve gecelerini oruçla geçirenlerin Allah’a itaat edenler olacağını açıklaması’nda muharrem orucunun Allah’ın emrettiği ve müminlerce tutulması gereken oruç olduğunun en açık kanıtıdır
    HIZIR ORUCUNUN KUR’ANDAKİ YERİ
    Hızır orucunun en temel kaynağı Kuran’dır. Bakara suresi, 203 ayetinde ;“Sayılı günlerde Allah’ı zikredin.”denilmektedir. Kuran’ın tevilini yapan Abdulbaki Göl pınarlı, nın – Kuran mealinde bu sayılı günlerin zilhicce ayı olduğu ve o ayın da Şubat ayının 13–14-15’inci günlerine tekabül ettiğini belirtir. İşte biz Aleviler olarak bu sayılı günlerde yani Şubatın 13–14–15 günlerinde oruç tutulur.
    İnsan suresi 7–8–9 ayetlerinde ise şöyle bahis edilmektedir:
    Ayet 7: onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar.
    Ayet 8: yoksula yetime ve esire, yemeği severek yedirirler.
    Ayet 9: Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz der.
    Bu ayetlerin Hz. Ali Cenap-ı Murt aza’nın şanına geldiğini belirtilmektedir. Bir gün İmam Hasan ile İmam Hüseyin hastalanır. Ateşler içinde bir şey yiyip, içmeyip baygın olarak yatarlar. Hz. Fatıma çocukların bu haline çok üzülür. Babası Hz. Muhammed’e gider. Ya babam, ya Allah’ın Resulü Hasan ile Hüseyin çok hasta ateşler içinde yanmaktadırlar, acılarına dayanamıyorum. Ben ne yapacağım der.
    Hz. Resul bunun üzerine, kızım git niyet edin, 3 gün nezir orucu tutun der. Hz. Fatıma eve gelir, Hz. Ali’ye anlatır. Hz. Ali’de niyet ederek Hz. Fatıma ile birlikte 3 günlük oruca başlarlar. Birinci gün akşam olur, sofrayı kurarlar herkesin önünde birer parça arpa ekmeği vardır. Tam yemeğe başlarlar ki kapı vurulur. Kapıyı açarlar. Karşılarına biri çıkar “Ya Ali ben yoksulum ve kaç günden beri açım, yiyeceklerinizi bana verir misiniz” der. O gün ucundan birer parça kopardıkları ekmeklerini yemeyip o yoksula verirler. İkinci gün; yine oruç tutarlar. Akşam olduğunda aynı şey olur. Sofrayı kurulur. Birer lokma yedikten sonra yine kapı çalınır. Kapıyı açarlar karşılarına biri çıkar “Ya Ali ben yetimim kaç günden beri açım” der, o günde yiyeceklerini o yetime verirler.
    Üçüncü gün de aynı şey olur, bu defa gelen esir olduğunda, sahibinin kendisine yiyecek vermediğini söyler ve o da Hz. Ali’den yiyecek ister. Hz. Ali o günde yiyeceklerini esire verir. Esir gittikten sonra tekrar kapı çalınır ve kapıyı açarlar. Bu defa gelen Hz. Resuldür, Hz. Resul eve girer, oturur, Hasan ve Hüseyin’i dizleri üstüne alır ve şöyle söyler “Ya Ali bu yavruların hastalığı beni de üzdü” der ve sorar. “Orucunuz nasıl geçti ya Ali” der. “Sana ayandır Ya Allah’ın Resulü” Allah’ın rızası için 3 gün oruç tuttum, orucumuzu açarken, bir yoksul, bir yetim, birde esir geldi. Yiyeceklerimizden her gün birine verdik der. Hz. Resullullah “o gelenler kimdi? Tanıdın mı? Ya Ali” der. “Sana ayandır Ya Allah’ın Resulü” der. Hz. Peygamber gelenlerin Hızır olduğunu söyler ve “sizlerin sabrını ölçtü Ya Ali” der.
    Hızır orucu hakkında diğer bir konuda Hz. Nuh tufanında geçer. Hz. Nuh’un gemisi tufana kapıldığında, Hz. Nuh geminin kurtulması için Hz. Hızır’ı çağırır ve gemi kurtulunca üç gün oruç tutacağını söyler. Hz. Nuh’un gemisi tufandan kurtulur, bunun üzerine üç gün nezir orucu tutarlar. İşte Alevilerde dar günlerinde Hızır yetişsin diye, Hızır aşkına, Ehl-i Beyit aşkına, Allah rızası aşkına oruç tutarlar.
    Her insanın yaşamında mutlaka şükran günleri vardır. Hastalıktan kurtulanlar, kazadan beladan kurtulanlar, kısacası zor günlerden kurtulanlar, şükranı olarak Allah aşkına oruç tutarlar, kurban keserler.
    Oruç Allah irade sıfatını yalnızca insanlara vermiştir. İşte oruç iradenin imtihanıdır. Hiç bir şeyde uslanmayan nefsin oruç ile uslanmasıdır. Çünkü açlık had safa da iken yememek, susuzluk had safa da iken içmemek, iyilik için nefsin dizginlerini çekip iradeyi kullanmaktır. Yani, vücuda aklın hükmüdür, kendi bedenine sözün geçmesidir.
    Cenab-ı Allah bir kudsi hadisinde; “Oruç benim içindir, onun mükâfatını ben vereceğim” diye buyurmuştur.
    Alevi inancında Hızır Orucunun kaynağı Kuran ve hadislerdir. Kuran-ı Kerim Hızır kısâsı Kuran’da El-kehf suresinde geçmektedir. Bu surede üç olay geçer,
    a) “Ashab-ı Kehf” adı ile anılan kişilerin başından geçenler (9–26 ayetler)
    b) Hz. Musa, Hz. Hızır kısâsı (60–82 ayetler)
    c) Zül-karneyn ve ye’cüc me’cüc olayı (83–93 ayetler)
    Birinci olayda; bütün kalpleri ile kendilerini Allah iradesine teslim edip, inanan insan üstünlüğünü,
    İkinci olayda; Hz. Musa’nın karşısına çıkarılmış, mürşit konumundaki esrarengiz kişi (Hızır) vasıtasıyla; ilahi takdirin sırlarının insanlar tarafından çözülmeyeceğini,
    Üçüncü olayda ise; insanın kendini buna karşı koymaya çalışmaktan alı koymadığı noktaları mükemmel bir tarzda anlatılmasıdır.
    Ayetlerde isim vermeden kullardan bir kul olarak geçmektedir. O, kulun Hz. Hızır olduğunu bildiren hadis kitaplarıdır. (Sahihu’l Buhari, Sahihu Müslüm, tirmizi vs. )
    Ehl-i Beyt ve taraftarları bu inançları gereği yüzyıllarca büyük zulümlere uğradılar. Kerbelâ bunun en şiddetlendiği döneme işaret eder (680).Hz. Muhammed’in torunlarını ve soyunu sürdüren imamlar egemen Emevi ve Abbasi (750-1258) yönetimlerinin hileleriyle şehit edildiler.Kimilerini zehir ile baş kaldıranlarda savaşarak yok ettiler. İmam Azam Ebu Hanife ve İmam Şafii gibi dini önderler dahi Ehl-i Beyt taraftarlarına yapılan zülüm ve katliamlara karşı çıktıkları için işkence görmüşlerdir.
    Gerek Emeviler, gerekse Abbasiler’in yönetimleri ve iktidar olmanın bütün avantajlarını kendi soylarına ve yakın akrabalarına kazandırırlar. İslam’ın kurallarına uymayarak İran ve Türk bölgelerinde (Horasan ve Deyleman) karşı katliamlar uyguladılar.

    Osmanlı Döneminde Alevilik

    1Osmanlı devletinin uruluşunda Edabali büyük rol oynamıştır. İlk dönemin padişahları Aleviliğin örgütlü kolu olan Ahilik inancındaydılar.
    I. Osman’ın Grek Kaynaklarından “Athman” Alevi menkıbe namelerinde ise “Otaman” (Oddoman) olarak yazılmıştır. Lois Massıgon ve İrene Melikoff, Osman Bey’in adının bir Bektaşi velisine borçlu olduğunu düşünür.
    Orhan Bey, savaşlarda Abdal Musa, Abdal Murad, Geyikli Baba gibi Alevi dervişlerini yanında duruyordu.Orhan Bey Ahiliğe dahi girmiştir.Osman Bey’in oğlu Alâeddin de Ahi örgütündeydi.
    XIII. yüzyılda Hacı Bektaşi (1209-1337) Anadolu’yu dini ve siyasi anlamda etkilemiştir. Özellikle Balkanlarda Bektaşi ocakları toplumunun düzenleyicisi olarak geniş yığınları kucaklandı ve Balkanlarda Türklüğün yayılmasında büyük rol oynadılar.( Balkanlarda; Gül Baba, Koyun Baba, Otman Baba,Kızıl Deli Sultan,Demir Baba,Sarı Saltuk gibi), 14. yüzyıldan itibaren Anadolu’da ve Rumeli’de Alevi dervişler yoluyla Alevi İslam inancı 16. yüzyılda Balım Sultan ve öteki Alevi-Bektaşi önderlerince örgütlendi. (1421-1451)
    Yavuz Sultan Selim öncellikle Rumeli ve Anadolu’da Alevilikle suçlananların bir listesini hazırlatıp, 7 yaşından 70 yaşına kadar olan Alevi-Bektaşileri (Cafer-i Sadık mezheplerine mensup olanları) 40 bin kişinin boynunu vurdurdu ve geri kalanları da hapse mahkûm etti.
    Şah kulu, Atmaca, Baba Zünnun, Kalender Çelebi öldürüldü.Kanuni’ Alevi-Türkmen kırımı sonucunda Pir Sultan Sivas’ta idam edildi.(Doğ. 1470/8-öl: 1547-50)(171,bkz. A.Özkırımlı. 1990) (sf:140) Erzurum, Amasya, Çorum vb. yerlerde dahi çıkarılan fermanlar yüzlerle Alevi-Bektaşi katliamı yaşanmıştı. Alevilerin bir kısmını da Kıbrıs’a sürgün edild (Mayıs 1577).
    I Ahmet, Kuyucu Murat Paşa Padişah: I. Ahmet ve I. Mustafa dönemlerinde ise;(1617-1618) görevlendirilen Kuyucu Murat Paşa, Celalilerin ayaklanmalarını bastırmak bahanesiyle 90-120.000 Alevi-Bektaşi diri, diri kuyulara atarak katletmiştir.(1616 V. Murat döneminde ise (1623-1640)Alevi- Bektaşi katliamları devam etmiştir. II. Mahmut (1808-1839)15.Haziran 1826 yılında Yeniçeri Ocağı kaldırıldı.Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonar padişah II.Mahmud’un emri ile Abu Suudi Camiinde tarikat şeyhleri, BektaşiTekke ve Dergâhlarını kapatma kararı alındı.
    Bektaşi Tekkeleri, bağlı kişilerin toplandığı ve tören yaptıkları tekke ve zaviyeler yıktırıldı. Tekkelerin mal varlıklarına el konuldu, Bektaşi babaları Konya, Kayseri, Tire vb. gibi Sünnilerin yoğun olduğu yerlere sürgün edildiler ve bir kısmı da öldürüldü. 1827yılında çıkarılan bir fermanla Anadolu’daki tüm Bektaşi Tekkelerine ait, (türbeleri hariç) tüm binalarının yıktırılma, eşya ve mal varlıklarına el koyma öngörüldü ve uygulandı.100 dolayındaAlevi-Bektaşi Tekke ve türbesi kapatıldı.Alevi-Bektaşi Babaları bir kısmı da sürgün edildi.
    Yeniçeri ocağı kaldırılırken Alevi- Bektaşi Tekkeleri yağmalandı, tarihi belgeler yok edildi. II. Mahmut Yeniçeri Ocağı, 15 Haziran 1826’da kaldırıldıktan sonra, Bektaşi Babalar, sapık inançlı ve şeriat kurallarına uymamak gibi nedenlerle suçlanıp, Ankara, Sivas, Kayseri, Amasya, Tire, Aydın, Hadım ve Birgi’ye sürgün edilirler.
    Ahmet Yesevi evlatları sapıklıkla suçlanıp, Kıbrıs’a sürgün edildiler, binlerce Alevi öldürülür ve hapse mahkûm edilir.Bu dönem de bir kısım Bektaşi tekkeleri yıktırılır, bir kısmı da kapatılır.Karaağaç (Münir Baba), Rumeli Hisarı Tekkesi, Sütlüce Tekkesi, Yedikule Tekkesi, Eyüp Karyağdı Baba Tekkesi ve Çamlıca Tekkesi yıktırılır. Karaca Ahmet Sultan Dergâhı, Şah kulu Sultan Dergâhı kapatılır.Bu Dergâh ve Tekkeler de bulunan kitaplar da yakılarak yok edildi.Bir süre sonra birçok dergâhın başına da Nakşibendî şeyhleri atandı. (1840) İstanbul Karaağaç Tekkesindeki Bektaşi Dervişleri Amasya’ya sürgün edilir.
    Padişah Abdülaziz (1861-1876).Bektaşi tekke ve dergâhlarının yeniden açılmasına izin verdi. Bu dönemde Bektaşilik, Alevlilik şeklinde Anadolu’nun Sivas, Dersim, Malatya, Kars, Erzurum, Erzincan, Tokat, Çorum, Adana, Mersin, İzmir, gibi illere ve Rumeli, Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan’a yayılmıştır. Osmanlı tarihini Türklerin tarihi, Osmanlı Osmanlı savaşlarını da Türklerin savaşı olarak anlamak gerçekleri çarpıtmaktır. Osmanlı Türk Beyliklerinin, Alevi toplumunu düşman olarak görmüştür.Osmanlı Tarihi başta Alevilerin ve diğerTürk beyliklerinin ve diğer Anadolu halklarının katliam tarihidir.
    Ortaçağ’dan başlayarak,Cumhuriyet döneminde devam eden; Koçgiri ve Dersim (Dersimde 13 bin 160 kişi sivilin öldürüldüğü, 11 bin 818 kişinin ise sürgün edildiği belirtilmektedir. 6 Ağustos 1938 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, 1246 haneden 5000 kişinin, 15 şehrin 50 kazasına bağlı 922 kişi, “bir köye, bir hane” şeklinde dağıtılır.).Katliamları gerçekleşti. Hekimhan, Kırıkhan, Çorum, Malatya, Sivas, Erzincan, Maraş, Sivas Madımak, Gazi ve Ümraniye katliamları ile Başbuğlar gibi çok sayıda “Kitlesel Katliam” yaşanmıştır.

    AKP VE ALEVİLER

    Büyük çoğunluğu Alevilere yönelik olan bu katliamlar, toplumumuzun sağduyusu ve geleneksel barışçı tavrı sayesinde karanlık odakların amaçladığı çatışmalara dönüşmemiştir. Yaşanan bu katliamlar, ülkemizdeki toplumsal vicdanı tatmin edecek biçimde araştırılmamıştır. Yargı süreçlerinde gerçek nedenler ve sorumlular ortaya çıkarılamamış, toplumumuz bu kitlesel katliamlar ile henüz gerektiği gibi yüzleşememiştir. Mevcut durum bu iken 13 Mart 2012 Tarihinde Madımak Katliamı ile ilgili davayı gören mahkeme Madımak katilleri için “Zaman aşımı kararı” vermiştir. Başbakan’ın “zaman aşımı kararı” sonrası “Bu karar Türkiye’ye hayırlı uğurlu olsun.” demesi ise, zaman aşımı kararından daha yaralayıcı olmuştur.
    Başbakan’ın “Alevilik bir dindir diyorlarsa, çıksın bunu müşterek olarak açıklasınlar.” Hz. Ali’yi sevmek noktasında ben sizden daha çok Aleviyim” diyen Başbakan Karacaahmet Dergâhın da ki Cemevini “ucube” diyerek isimlendirdi (05.08.2012).
    Ucu Emevili Muaviye’ye, Yezid’e dayanan bir karalama kampanyası nedense hala süregelmektedir. Refah Partili Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan 1994 yılında imar açısından kaçak bina olarak nitelediği İstanbul -Karacaahmet Sultan Dergâhı’nı 7 Eylül 1994 günü gece saat 03.00 te, Belediye başkanı olarak Aleviler için kutsal sayılan bu dergâhı yıktırmaya kalktı.Karacaahmet Dergâhında ki toplumsal direniş Cem evini yıktırmamıştır.
    AKP, hükümeti başta olmak üzere, Cumhuriyet dönem hükümetleri, Alevilerin yaşadıkları sorunlara çözüm getirmediler.Hükümetler göstermelik vaatlerle yıllarca Alevileri aldattılar.Ve aldatmaya da devam etmektedirler.
    AKP hükümetini on bir yıllık icraatları geçmişi aratmayacak şekilde sürmektedir. Hükümetler, Anayasa, İ.Y.U.K,Milli Eğitim Temel Kanunu, Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve bütün diğer uluslar arası anlaşmalar ve sözleşmelerin gereklerini yerine getirmAlevilerle ilgili Türkiye ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde süren davalarıdır. AB ve ABD’nin inanç özgürlüğü konusunda yaptığı baskılar ve yaklaşımlardır.AKP’nin Alevi kökenli bazı milletvekilleri ve kurumların aracılığıyla alternatif bir Alevi gruplaşması yaratılmaya yönelik planların bir parçasıdır.
    AKP’nin Diyanete İşleri Başkanlığına bağlı ‘’Genel Müdürlük oluşturması, iftar yemeği ve Alevi kaynaklarının yayınlanması, türbanın serbest bırakılması.(9 Şubat 2008)gibi, girişimler doğrudan doğruya kadın ile erkeği eşit değil, farklı gören Vahhabi dinsel ve geleneksel gerekçenin var olduğunun göstergesidir. Türkiye cumhuriyetine ve Alevilere yeni sorunlarla karşı, karşıya bırakmıştır.
    AKP’nin bu girişimleri, Alevi inancını asimile etmek, örgütleştirerek etkisizleştirmek için yapılan entrikaların birer devamıdır.
    AKP hükümetinin bu girişimlerinin temel amacı, hak ve yetki verme yerine, devşirme Aleviler aracılığıyla. Aleviliği, özünden koparmak, asimilasyona uğratmaktır. AB’nin17 Aralık 2004 tarihindeki ilerleme raporunda Aleviler, ilk kez azınlık olarak gösterildi. Alevi örgütleri bu anlayışı protesto ettiler.
    AKP’nin anlayışı,Emevi, Abbasi ve Vahhabi anlayışının devamıdır. AKP hükümetinden Alevi inancı ile ilgili ilerleme ve çözümleme beklemek saflıktır Devlet arşivlerinde geçmişten gelen Alevilerin sorunları ve çözüm önerileri ile ilgili raporlar mevcuttur. Hükümetler geçmişte olduğu gibi bugün de samimi davranmamaktadırlar. Samimi olsalardı, tüm Alevi kurum ve kuruluş yöneticileriyle birlikte bir toplantı düzenlenir, öneriler dikkate alınarak ve ortak çözüm bulunabilinirdi.
    2002 tarih ve 4100 sayılı Bakanlar Kurulu’nun kararında bir madde ile nerelere bedava elektrik verileceği düzenlenmiştir.Bu maddede de elektrik verileceği yerlerin içinde ibadet yerleri sayılmıştır.
    Cami, mescit, kilise, sinagog ve havra gibi ibadet yeri olarak belirtilmiştir. Alevilerin ibadet yeri olan cem evlerinde elektrik, su ve doğal gaz paraları alınmaya devam edilmiştir. Geçmişte AKP zihniyetinde olanlar Alevilere ‘’mum söndü” yapıyorlar’’ (12 2 1997) Şevket Kazan’”Sapık” demekte tereddüt etmedi.(6’06/1998) Saadet Partisi genel başkanı Recai Kutan ise aynı düşünceleri paylaşmaktan geri kalmadı. AKP tarafından Diyanet İşleri Başkanlığına getirilen Ali Bardak oğlu da:’’Cem evleri ibadet yerleri değil’’ derken, yardımcısı Tayar Taş ise’’:Cem evleri cümbüş yeridir’’ demek suretiyle Alevilerin ibadet yerleri olan cem evleri ve inançlarını aşağılamaktan geri kalmamıştır. AKP li yerel yönetimler cem evlerinin yapımına ruhsat vermezken, AKP, liler Alevilerden yan olabilirler mi? Tayyip Erdoğan, Karaca Ahmet Cem Evini yıkmıştı. “cem evi cümbüş evidir” diyordu.
    Sultan Beyli Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin Kartal ilçesinde 2770 imza ile imar planında ibadet yeri olarak ayrılan alanın kendilerine cem evi yapmak üzere tahsis talebi reddedilmiş ve açılmış olan dava, İstanbul 4.İdare Mahkemesi’nde halan sürmektedir.Sultanbeyli ilçesinde 10 bin 260 imza ile tapulu arsa üzerine yapılmak istenen cem evi inşaatı AKP’ li Belediye Başkanı tarafından engellenmiştir. Bütçe görüşmeleri sırasında AKP’li milletvekillerinde biri şöyle diyordu; “Alevilere pay verirsek yarın da satanistler ister” gibi gerekçelerle Alevilere bütçeden pay verilmediği gibi, Aleviler aşağılanmıştır. AKP bir kez art niyetlerini ortaya koymuşlardır.
    Çankaya Cem Evi Yaptırma Derneğinin Çankaya Kaymakamlığına yapmış olduğu başvuru reddedilmiş, dava Yargıtayca bozulmuştur. Alevilerin ibadet yeri olan cem evi yok sayılmıştır.Alevi-Bektaşi Eğitim Ve Kültür Vakfı tarafında açılan dava ile İstanbul- Sütlüce Karaağaç Tekkesi, 2. nolu Anıtlar Kurul kararı ile 5 Mayıs 2006 tarihinde da korunması için kültür varlığı olarak tescil edildi. Bu dergâh Balkanların en büyük Bektaşi Dergâhıdır (1757–1774).
    Cem Vakfı tarafından Alevi hakları ile ilgili dört bin kişilik hukuk davası iç hukukta red edilince Avrupa insan hakları mahkemelerinde devam etmektedir.Sonuç alınmayınca Avrupa insane hak arama mahkemelerine taşındı.
    AKP tarafından iftar yemeği düzenleniyor. Bu iftar yemekleriyle Aleviler, AKP’nin tuzaklarına alet olmayarak İzzetle yaşamaya devam edecekler..
    AKP’ nin samimi olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Oysa geçmişte ABF Başkanı Selahattin Özel, 22 Temmuz 1997 de 1 milyon imza toplanmasına rağmen başbakan randevu vermemiştir.19 0cak 2000 tarihinde 293 Alevi Derneği AKP’nin Hızır sofralarını protesto etmek amacıyla bir kez daha bir araya geldiler. Yine 3 Şubat 2008-2013 tarihilerinde Alevi kurumlarının Kadıköy –İstanbul mitingilerini düzenleyerek Türkiye laik değil, din dersi zorunlu olur mu?
    AKP Cumhuriyetin tüm değerlerini hiçe sayması gibi 100 bine yakın kişinin protestosuyla karşılandı. Asırlardan beri Aleviler, her türlü zulüm, hakaret ve aşağılanmaya karşı göğüs gererek inançlarını bu güne taşımayı başarmışlardır.Alevilerin eşit yurttaşlık haklarından kaynaklarına ABD uyum yasaları v.b uluslar arası hukuk yansıyan eşitlik talepleri hak ve istemlerini gerçekleştirmek zorundadır.
    Diyanet İşleri Başkanlığı“Dırar Mescidi’’,Vahhabi Misyonerlik Enstitüsü görevini yapmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı daha da ileri giderek’’cem evleri camilere alternatif olamaz, cem evlerinde yapılan ibadetlerle camilerle yapılan ibadetler bir tutulamaz.Caminin karşısına cem evini, namazın karşısına, ise muharrem orucunu çıkaramazsınız.’’ diyerek Alevi kimliğini yok sayarak inkâr etmiştir.

    AKP hükümetinin amacı, Türkiye’yi Teokratik İslam Cumhuriyetine dönüştürmektir.Amacı, Büyük Orta Doğu Projesini gerçekleştirmektir. Başbakan Tayip. Kardeş Suriye halkıyla Türkiye halkını karşı karşıya getirmiştir.54 İslam ülkesinde; Müslümanlar arsında mezhep çatışmalarının çıkmasına neden olan dış politikalar yüzünde ülkemiz zor duruma düşürüldü.Ortadoğu zenginliklerini Emperyalizme peşkeş çekmektedir. Başbakan, baş paketleyerek, çağdaş uygarlık yolunu kapatmayı hedeflemiştir.Tarih’e baş paketleyen başbakan olarak geçecektir.Yıllarca gündemde tutularak yasalaştırılan türban, bugünün Türkiye’sinde bireysel özgürlük simgesi değildir. Türban aklın ve kadının esaretidir. Gericiliğin hâkim kılındığı yerde bilim yapılmaz. Hedefi, Alevileri yanlarına çekmek, dinsel ibadetlerini Sünnileştirmek, Alevilerin laik yapısını bozmaktadır.
    Alevi köylerine yönelik asimilasyoncu uygulamalar hala devam ediyor..
    AKP’nin Alisiz Alevilik Projesi, Alevi -Bektaşi inancına yönelik tüm girişimler samimiyetsizdir.Sünni tarikat ve cemaatlerin önünün açılması için yapılmaktadır. Alevileri inançlarıyla ilgili söylemleri Alevilerin inancını asimilasyona yönelik söylemlerdir.
    Amasya da Alevi kız öğrencilerin okul değiştirmesine neden olan olaylar, Esen yurt ve Şişli Meslek Lisesinde Alevi öğrencilerin dövülmesi, aşağılanması bunun bir göstergesidir.
    2005 yılından beri zorunlu din dersleri ve Alevi talepleriyle ilgili AKP hükümetiyle Aleviler mahkemeliktir.

    Aleviler, özgürce veözerk bir biçimde kendi kararlarını alabilecekleri kendi kurumlarını tarafında ve kendi öğretileri doğrultusunda bir yapılamanın içersinde olmaları en doğal haklarıdır.
    Diyanet İşleri Başkanlığı özerk bir konumuyla ancak, gerçek işlevini yerine getirebilir ve tüm inanç gruplarını inançlarını bu şekilde temsil edebilir.Çankaya Cem evi ile ilgili Yargıtay kararı,Yavuz Sultan Selim adının köprüye verilmesi gibi anlayışlar Emevi zihniyetinin devamıdır.

    Yukarda belirtilen nedenlerden dolayı, toplumsal sorunlarımızı barış ve kardeşlik içersinde çözmek ve sorunlarımızla yüzleşmek zorundayız.Alevi –Bektaşi kurum temsilcileri yazarları, düşünürleri ve kanaat önderlerin ortak bir beden dilinin kullanılması zorunluluktur.

    ANAYASA VE YASALARDA ALEVİLİĞİN YERİ,
    1-Anayasa ne diyor, uygulama nasıl? Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, devletin ve toplumun dinine ilişkin hiçbir belirleme yapılmaz. Bu, Cumhuriyet’in temel ilkelerinden biri olan “laiklik”in gereğidir. Laik devlet, Türkiye toplumundaki herhangi bir dinsel inancın yanında, onun destekleyicisi vb olamaz. Aynı şekilde, herhangi bir dinsel inancı karşısına da almaz, alamaz. Laiklik gereği olarak, almamalıdır. Herhangi bir dinsel inancı diğerlerine göre kayıramadığı gibi, başka bir inancı da, beriki lehine baskılayamaz.
    Aynı şekilde, eğitim ve öğretime ilişkin yasalar (Milli Eğitim Temel Kanunu, vd) başta olmak üzere, Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, İş Kanunu, Ceza Kanunu gibi toplumsal yaşamı düzenleyen yasaların hiçbirinde de, yurttaşlar arasında dini inançlara göre bir ayrım, bir ayrıcalık öngörülmez.
    Yasalar ve Türkiye’nin genel hukuk düzeni böyle olmakla birlikte, gelgelelim yaşamın pratiğinde durum hiç de yasalarda yazılı olduğu gibi değildir.
    Devletin örgütlenmesinden başlayarak, devletin işleyişinde ve yurttaşlarla ilişkilerinde egemen olan uygulama, Sünni İslam mezheplerine göre yürütülmektedir.Bu uygulamaya göre, Türkiye toplumu dini inanç bakımından türdeştir ve Sünni Hanefi mezhebindendir. Devletin, toplumun din işleriyle ilgili kurumu Diyanet İşleri Başkanlığı bu Sünni İslam mezhebini esas alarak çalışır. İster devlet eliyle yapılsın, ister inanç sahipleri ve grupları tarafından yapılsın, ibadethaneler ve onların hizmetleri konusunda sadece camiler için, camilerde ibadet eden toplum kesimleri için tam bir serbesti vardır. Ama Alevilik hem bu hizmetlerden yoksundur, hem de Alevi yurttaşların
    Bu tür ihtiyaçlarını giderme, büyük baskı altındadır.
    Alevilerin Cumhuriyet döneminde de, Osmanlı’dan kalma baskılarla, fiili yasaklamalarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu baskı ve yasaklamalar, hem devlet-yurttaş ilişkilerinde, hem de toplumun kendi içinde uygulanmıştır. Alevilik inancı, Sünni İslam inanışları ve o inanış temelinde örgütlenmiş Diyanet İşleri, Üniversiteler tarafından, büyük bir dışlanmaya, baskılamaya maruz kalmıştır. Bu baskıların zaman, zaman şiddete dayalı saldırılar biçimini almış olmasından ise, söz bile etmiyorum.
    Sonuç olarak, Cumhuriyet maalesef, ne devlet katında, ne de toplum katında laiklik ilkesini egemen kılabilmiştir. Aleviliğe ilişkin bütün bu baskı, kısıtlama, yasaklamalar devam etmektedir.
    Örneğin, Anayasa’nın 10. Maddesi’nde, “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye aileye ve zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” yazar. 24. Maddesi’nde ise “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” hükmü yer alır. 24. Madde’ye göre de, Anayasanın 14. Madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklanmaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
    Din ve ahlak eğitim öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
    Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandıramaz ya da siyasi, kişiler çıkar, nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, din ya da din duygularını ya da dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. İnsan Hakları Bildirgesi’nin 18. maddesi; “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenleri açığa vurma özgürlüğünü içerir”, der. Anayasamıza göre, Türkiye laik ve demokratik bir ülkedir, yukarıda aldığımız maddelerden de anlaşılacağı gibi, “din ve ibadet özgürlüğü” yasal güvence altında alınmıştır. Ne yazık ki “yurttaşlar arasında ayırım yapmamak, yasaları yurttaşlara farklı uygulamamak” hükümlerine karşı Alevilik hâlâ resmi düzeyde yok sayılmaktadır.

    Diyanet’in Dünü ve Bugünü
    3 Mart 1924’te kaldırılan halifelikten sonra şeyhülislamlığın yeni bir biçimi ve devamı niteliğinde olan “Şeriye Vekâleti” de kaldırılmış, yerine İslam dininin inanç ve ilişkin hükümleri içeren ibadetlerine işlerini yürütmek amacıyla “Diyanet İşleri Reisliği” kurulmuştur.
    1945 yılında köylerdeki cami ve mescit oranı 6,7 iken, 1960’ta yüzde 75,3’e çıkmıştır. Bu dönemde din birden keşfedilmiş, yaklaşık 11 kat artmıştır. Cami ve mescit sayısı, “Köy Enstitüleri”nin kapatılıp bunların yerine cami ve mescit yapılmasıyla hızla yükselmiştir. Oysa Avrupa’da hiçbir devlet dinle ilgili çalışmalarda maaş ödememekte, ibadet yerlerinin elektrik, su ve doğalgaz ihtiyaçları için ödenek ayırmamaktadır.
    22 Haziran 1965’te kabul edilen yasa ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş ve görevleri yeniden düzenlenmiştir.
    Bu kuruluş yasası 26 Nisan 1979 tarih ve 1982 sayılı yasayla önemli ölçüde değişikliğe uğramış, 18 Temmuz 1984’te çıkarılan kadro kararnamesine göre Diyanet İşleri Başkanlığı merkez ve taşra teşkilatı son şeklini almıştır.
    Bu yasada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi “T.C. vatandaşlarına din hizmeti(!)götürmek”olaraktanımlanmaktadır.
    Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşundan günümüze Hanefi mezhebinin bir kurumu işlevini görmektedir. Türkiye genelindeki 81 bin 937 camiye karşılık, 937 cem evi bulunuyor.
    Kurumda on yılda personel sayısını 74 binden 118 bine çıkaran Diyanet İşleri Başkanlığı, 2000 personelde çeşitli kamu kuruluşlarından yatay geçiş yaparak toplamda 120 binin çalışan personelle rekor seviyeye ulaştı. Ayrıca Diyanete tahsis edilen kadro sayısı ise 141 bine ulaştı. Seçim sürecinde bu sayı 141 bini geçeçeği aşikârdır. Ama bu personeller içinde bir Alevi çaycı dahi çalışmamaktadır. Bu kul hakkı yemek değil de, nedir?
    1992 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 3 trilyon lira, 1993’te 3,7 trilyon, 1994’te 8,5trilyon, 1995’te 12 trilyon, 1996’da 43 trilyon, 1997’de 47 trilyon, 1998’de 93 trilyon, 1999’da 253 trilyon, 2000’de 350 trilyon, 2001’de 372 trilyon, 2002’de 475 trilyon, 2003’te 713 trilyona çıkmıştır. 2004’te 997 trilyon 437 milyara çıkmıştır. 9 bakanlığın bütçesinden daha fazla ödenek ayrılmıştı.2005’te bir katrilyon 122 milyar, 2006’da 1 katrilyon 308 trilyon, 2007’de, 2 katrilyon; 2008 yılında ise, 1.211.608 katrilyon ile birlikte Diyanet vakıf gelirleri eklendiğinde bu rakam 2 katrilyona çıkmaktadır. 2009 yılında 3 katrilyona varan bütçe ile dokuz bakanlığın bütçesinden daha fazla bir bütçe ile inanç hizmeti yürütmektedir. 2010 yılında 5 milyar, 2012 yılında ise,3 milyon 983 milyon tl bütçeden pay ayrıldı.
    Diyanet İşleri Başkanlık bütçesi 2013 4. Milyar 604 milyon TL,2014 yılı bütçesi ise 5 milyar,4oo milyon TL bütçe ile 12 bakanlığın bütçelerinden daha fazla bütçe ayrılmasıyla rekor seviyeye ulaşmiştır. Kurumlar içinde en fazla bütçe ayrılan Diyanet İşleri Başkanlığı Sünni teolojiye hizmet götürmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığında bir Alevi dahi vatandaş çalıştırılmamaktadır. Bu kul hakkı yemek değimidir?
    DİB / BÜTÇE / 2013 DİYANT İŞLERİ BAŞKANLIĞI / BÜTÇE 4.604 TL dır.
    DİB / BÜTÇE / 2014 DİYANT İŞLERİ BAŞKANLIĞI / BÜTÇE 5 miyar 400 milyon TL

    KURUMLALARA AYRILAN BÜTÇE: 2013– ———2014
    İÇİŞLERİ BAŞKANLIĞI 2.868- 2.milyar 514 mily TL
    SAĞLIK BAŞKANLIĞI 2.490- -1milyar 868 milyon TL
    BİLİM SANAYİ TEKN. BAŞKANLIĞI 2.469 —– -644 milyon TL.
    ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAŞKANLIĞI 1.880- 11milyar 324 mil TL.
    KÜLTÜR VE TURİZM BAŞKANLIĞI 1.851–1 milyar 416 mil TL.
    DIŞİŞLERİ BAŞKANLIĞI 1.614- 1milyar416 mil TL.
    EKONOMİ BAŞKANLIĞI 1.381——-970 milyon TL.
    KALKINMA BAŞKANLIĞI 1.198- ——652 milyon TL.
    GÜMRÜK TİCARET BAŞKANLIĞI 503——– 519 milyon TL.
    DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI 4.604 —- 5 miyar 400 milyonTL
    MSAV. B EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 14.777
    JANDARMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 5.843
    MİT ———————— 995—1milyar,58 mil TL.
    SAHİL GÜVENLİK 432
    ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞINA 142 milyon TL
    ENERJİ VE TABİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI 1 milyar 329 mil TL.
    GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI—————————-1 42 milyon TL. Bütçe ayrıldı.
    Türkiye genelindeki 81 bin 937 camiye karşılık 997 cem evi bulunuyor. 31 ilde ise hiç cem evi yok. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verdiği istatistiklerine göre, Türkiye’de toplam 82 bin 693 cami bulunmaktadır. Camisi olmayan il ise bulunmuyor.
    En çok cami 3 bin 113 ile İstanbul ilk sırada yer almaktadır. İstanbul’da cem evi sayısı 64. Diyanet sadece belli bir mezhebe hizmeti götürmektedir. Hz. Muhammed’in herkese uyguladığı adalet, güven ve ahlakilik ilkelerini acaba bu diyanet uyguluyor mu?

    EĞİTİM VE ÖĞRETİM KURUMLARI

    2012-2013 eğitim-öğretim yılında 1099 öğrençi, imam hatip ortaokulunda 94 bin 467 öğrencinin öğrenim gördüğü, 7 Kasım 2013 itibarıyla imam hatip ortaokul sayısı 1365’e; öğrenci sayısının da 208 bin 212 öğrenci öğrenim görmektedir.
    2002-2003 öğretim yılında imam hatip liselerinin sayısı 458 iken,2012-2013 öğretim yılında 708 ‘e; öğrenci sayısının ise 64 bin 534 ‘ten 380 bin 771 öğrençi okumaktadır.
    7 Kasım 2013 itibarıyla imam hatip lise sayısı 850’ye öğrenci sayısı ise 518 bin 482’ye yükseldiği, toplamda bu okullarda 2 bin 218 imam hatip liseli ve imam hatip ortaokullara ise 726 bin öğrenci devam etmektedir. Ancak Alevi inançı ile ilgili eğitim-öğretim yapacak bir okulun, bir kurumun olmaması Türkiyemiz açısında büyük bir eksikliktir. Hak gasbıdır. Bu okullar belli bir inanç mezhebine hizmet götürmektedir.
    Sorunları Aşmada Alevi Çalıştayları
    3/4 Haziran 2009 Ankara, 8 Temmuz 2009 tarihinde İstanbul, 19 Ağustos 2009 yine Ankara’da, 30 Eylül 2009 tarihinde Ankara, 11 Kasım 2009 tarihinde İstanbul’da altıncısı da 17 Aralık 2009 tarihinde Ankara da gerçekleşti. Alevi çalıştayı olarak bilinen çalıştayların dizisi 27-3 Ocak 2010 tarihinde Ankara Kızılcahamam da gerçekleştirilen yedinci ve son çalış taylara sözde tamamlandı. Bu çalıştaylara yaklaşık 400 kişi katılmasına rağmen umulan sonuçlar bu güne kadar alınamadı. Aleviliğin İslam üst başlığı altında “Hak, Muhammed- Ali” kavramlar etrafında oluşan bir inanç ve erkân yolu olduğu konusunun dışında ciddi bir gelişme görülmedi.
    Alevilerin Talepleri
    1. Diyanet İşleri Başkanlığı toplumdaki bütün dinsel ve mezhepsel katmanların dinsel inançlarını karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmeli, Din İşleri Yüksek Kurulu oluşturularak doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı özerk konuma kavuşturmalı ve nüfus oranında genel bütçeden pay verilmesi.
    2. Aleviler ibadet yerinin Cem evi olarak kabul edilmesi.
    3. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde Aleviliği yer almadığı bir İslam içindeki yerinin belirlenmediği görülmüştür. Okullarda tamamen Sünni teoloji anlatılmaktadır. İnanç farklılıkları göz ardı edilmektedir. İslam’ın Arap-Emevi yorumu öne çıkarılmıştır. Bu nedenle Alevilik İslam inancı anlatılmamaktadır. Din kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında Kuran ve Ehlibeyt, Alevilik Ahlak Yasası ve anlayışları, Alevilikte Cem, 12 hizmet, sema, musahiplik, kirvelik, Hızır ve muharrem oruçları, dört kapı, kırk makam, üç sünnet, yedi farz, on iki farz, Alevilik Edebiyatı, Alevilik Erkanları ve ibadetleri mutlaka yer almalıdır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri mezhepler üstü model şeklinde yeniden hazırlanmalıdır.
    4. Emeviler ve Abbasiler döneminden beri süre gelen Din kitaplar ve ansiklopedilerde Aleviler – Ehlibeyt hakkında uydurulan hadislerden ve devlet arşivindeki kitap ve belgelerdeki aşağılayıcı, kötüleyici, sözcük ve kavramlardan arındırmalıdır. Alevi Edebiyatını tanıtıcı okuma parçalarının kitaplarda yer almalıdır. Bu nedenle Alevi inancına saygı gösterilmesi ve yanlıştan vazgeçilmesi anlatılmaktadır
    5. İmar Kanunu ve Köy Kanununda değişiklik yapılarak tıpkı Cami, Kilise, Sinagog, Havra gibi Alevilerin ibadet yeri olan Cem evlerine yer ayrılmalıdır. Elektrik, su, doğalgaz ve diğer giderleri karşılanmalıdır. Sünni cemaatin ibadethanelerine verilen devlet desteğinin aynısı Alevi ibadet yerleri olan Cem evlerine ödenerek verilmelidir.
    6. Alevi inanç önderlerini çağın gereklerine göre yetiştirebilecek orta ve yüksek öğrenim kurumları oluşturulmalıdır.
    7. Alevi toplumunun kendilerini ifade edebilecek inançları icra edebilecek inanç ve ibadet usullerini kabullenmesi ve özel bir yasayla mutlaka yasallaştırılmalıdır.
    8. Devlet Alevilerin potansiyel suçlu görmekten vazgeçilmeli, Alevilere karşı eşit, adil, inançlara saygı temelinde hareket etmelidir. Anayasanın 10. ve 24. maddeleri işler hale getirilmelidir.9. Devlet Alevilik inancını tarihi ve kültürel yönüyle de insana tanıtacak TV programlarına yer vermelidir.10. Bağlama okullarda çalgı aleti aracı olarak kabul edilmelidir.
    11. Muharrem orucu ve Hz. Ali’nin doğum günü olarak kabul edilen Nevruz bayramının dini gün olarak kutlanması. Gadr-i Hum gününün kurtuluş günü olarak kutlanması.
    SONUÇ VE ÖNERİLER
    Ülkemizde inanç hakları ile ilgili olarak:1- İnsan haklarına, özellikle din ve inanç özgürlüğüne saygı gösterilmeli, bu konuda hoşgörülü bir ortamın oluşması sağlanmalı.
    2- Dine veya inanca dayalı ayrımcılık ve hoşgörü eksikliği ve dine veya inanca dayalı önyargılar ve tek tipleştirme eğilimleri ile mücadele edilmeli.
    3-Din eğitimi isteğe bağlı olmalıdır Zorunlu veya seçmeli ders olarak okullarımızda okutulmamalıdır. İsteğe bağlı din eğitimi, örgün eğitim çerçevesi içinde planlanmalıdır.
    4- İsteğe bağlı din eğitiminin içeriği Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin içerik ve felsefe boyutuyla çelişmeyecek şekilde tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. İsteğe bağlı din eğitimi üniversite mezunu, pedagojik formasyon almış ve din eğitimini yukarıda yazılı ilkeler doğrultusunda uygulayabilecek din bilgisi öğretmenleri tarafından verilmelidir
    .5- İsteğe bağlı din dersi veren öğretmenlerin maaş ve ücreti için devlet bütçesinden herhangi bir pay ayrılmamalıdır.
    6- Bu alternatiflerin ülkemizdeki inanç çeşitliliğini yansıtan katılımcı bir süreç içerisinde uzmanlar tarafından tartışılması ve kabul edilebilir, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir öneri geliştirmelidir.
    7-Din Kültürü ve Ahlak Eğitimi mezhepler üstü bir yaklaşım içerisinde din eğitimi bir hak olarak görülmeli. Anayasal tercih din eğitiminin bir özgürlük konusu olarak ele alınıp sosyal bir hak olarak da yenilen düzenlemelidir. Türkiye’de din eğitimi kendi tarihsel toplumsal, siyasal yapısı içinde yeniden XXI.yüzyıl Türkiye’sine yakışır bir şekilde yeniden ele alınmalıdır.
    8-Başta Aleviler olmak üzere Şiileri, Şafileri, Bahaîleri, Katolikleri, Ortodoksları, Protestanları, Gregoryenleri, Musevileri, Süryani ve Ezidileri, Nusayrileri, Agnostikleri, Deistleri, Ateistleri ve tüm inanç gruplarını eşit adil, ahlakilik ve güven temeli üzerinde inançlarına özgürlük sağlanmalıdır.9- Diyanet İşleri Başkanlığı tüm inanç kurumlarının ihtiyaçlarını karşılayacak özerk bir kurum haline getirilmelidir.
    Yıllarca bu talepleri dillendirmelerine rağmen, geçmiş yöneticiler, hükümetler gibi AKP hükümeti de, Alevilerin bu haklı ve masumane taleplerine bugüne kadar kulak tıkamışlar ve engellemek içinde elinde geleni yapmaktadırlar. Alevi çaliştayları3/4 Haziran 2009 başlayan çalış taylar dizisi, 27-3 Ocak 2010 tarihinde Ankara Kızılcahamam da gerçekleştirilen yedinci ve son çalış taylara sözde tamamlandı. Aleviliğin İslam üst başlığı altında “Hak, Muhammed- Ali” kavramlar etrafında oluşan bir inanç ve erkân yolu olduğu konusunun dışında ciddi bir gelişme görülmedir. Başbakanın cem evlerini ucube olarak değerlendirmesi karşısındaki Alevi kurumlardaki çok seslilik, ortak beden dilinin kullanmasını zorunlu hale getirmiştir. Toplumsal ve inançsal sorunlarımızın çözümü ve zamanında gerekli tepkiyi ortaya koymamız gerekir.
    Devletler ve iktidarlar, Aleviliği asimile etmek ve Alevileri yok etmek için türlü oyun, hile, haksızlık, baskı, zulüm ve katliamlara başvurmuştur. Yüzlerce yıldır insanlık üzerinde egemenlik ve hâkimiyet oluşturan farklı imparatorluk, krallıklar ya da padişahlıklar hep Alevi düşüncesinden rahatsız olmuşlardır. Alevi öğretisi egemenlerin korkulu rüyasıdır. Alevi Toplumu bunların acısını çekmiş ama bunlara karşı durmasını da direnmesini de bilmiştir.
    Bu nedenle Alevilik, yetişmiş olduğu topraklar üzerinde halen yasaklıdır, asimile edilmek, yozlaştırılmak istenilmektedir. Yol erkan kurullarımız, gençlik örgütlerimiz, kadın örgütlerimiz, akademisyenler ve araştırma guruplarımızın da birlikte çalışmalar yürütmesi bu birlikteliğin içini dolduracak ve aydınlık bir geleceğe doğru yol alınacaktır. Kendi değer yargılarımızı diri tutmak, öğretmek ve doğru temellerde geleceğe taşımamamız gerekir.
    Alevi Sorunu, büyük bir siyasi sorundur, yapay tartışmalarla, anti demokratik yöntemlerle çözülemez. AKP Hükümeti sorunun çözümü için samimi bir yaklaşım içinde değildir. Alevi Toplumunun sorunlarını anayasal ve yasal düzlemde çözmek yerine, kendine göre bir Alevilik tanımı yaparak Aleviliği bitirmek istiyor. AKP Hükümetinin “Demokrasi paketi” Türkiye’nin demokratikleşme ihtiyacını karşılayacak kadar gerçekçi ve açık değildir.
    Hükümetin demokrasi paketinden bizim için hak ve özgürlükler, adalet ve toplumsal barış çıkmaz, ancak bizim için yine demokrasi mücadelesi çıkar. Hükümetin “Barış ve kardeşlik” projesi olarak öne sürdüğü proje toplumumuz üzerinde bir politik deneme amacı taşıyor. Bu tür çalışmalar Türkiye toplumunun, Türkiye’deki etnik ve inançsal kimliklerin demokratik ihtiyaçlarını karşılamak yerine toplumu çatışmaya sürükleyecektir. AKP Hükümeti toplumumuzun haklı beklentilerini karşılamak yerine etnik, inançsal ve kültürel asimilasyon çalışması yapıyor. Alevilerin anayasadan beklentileri açıktır. AKP Hükümetinin bu talepleri karşılamaktan kaçındığı ve demokratik çözüm bulmak istemediği ortadadır. Bu nedenle uluslar arası sözleşmelerden ve inancımızın, yolumuzun meşruiyetinden, hakkaniyetinden kaynaklanan demokrasi ve eşit yurttaşlık mücadelemize devam edeceğiz.
    Alevi Toplumunu Laik, Demokratik Türkiye için eşit ve özgür koşullarda bir arada yaşama uğruna demokrasi mücadelesini indına sürdürmeliyiz..Mürşit, pir, dede ve ana olarak bir araya geldiğimiz bu toplantıda ifade edilen düşünceler ışığında AKP Hükümeti ve devletin geleneksel aklı tarafından karanlığa itilmeye çalışıldığımızı görüyoruz. Alevi toplumunu ve örgütlü Alevi kurumlarını hak almanın meşru demokratik anlayış birliğini, beraberliğini güçlendirmeye çağırıyoruz. Yol cümleden uludur. Yol için birlik tarihi sorumluluktur. Yolumuzu var eden ve bu güne getiren ulularımız, velilerimiz, âşıklarımız, sadıklarımız, ermişlerimiz, dervişlerimiz bize hakkı, adaleti, eşitliği, özgürlüğü ve toplumsal birliği miras bıraktılar. Bu miras ışığında Türkiye’nin ötekileştirilmiş tüm kesimleri, etnik ve inançsal kimlikleri ile bir arada yaşamak ve birbirlerimizin haklarına saygılı olmak inancımızın temelini oluşturur.
    Çağdaş dünyanın ve günümüz Türkiye’sinin vazgeçilmez ihtiyacı hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı Laiklik ve demokrasinin yaşam bulduğu, toplumsal barış ve eşit yurttaşlık koşullarının sağlandığı demokrasidir. Alevi öğretisinin ikrarında olan ‘Bir Olmak, İri Olmak, Diri Olmak’ şiarıyla da örtüşen bu cem evindeki birliğiniz Alevi toplumuna, doğaya ve bütün insanlığa daha fazla hizmet edecektir. Bize miras İnancımız; paylaşımı, sevgiyi, dostluğu, eşitliği ve barışı temel alan bu edep- erkânı yolu daimi olsun..SEVĞİ MUHABET KAYNAR, YANAR OCAĞIMIZDA, BÜLBÜLLER ŞEVKE GELİR, GÜL AÇAR BAĞRIMIZDA, HIRSLAR, KİNLER YOK OLUR, AŞKLA MEYDANIMIZDA, ASLANLARLA CEYLANLAR, DOSTTUR KUÇAĞIMIZDA.. ALLAH YARDIMCINIZ, HIZIR YOLDAŞINIZ OLSUN…

Leave a Reply

Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

fourteen − 9 =

More in Siyaset

To Top