Alevilik
Bir Asimilasyon Aracı Olarak Bayramlar
Alevilik’teki bu hoşgörülü yaklaşım özellikle bayram namazları yoluyla suiistimal ediliyor ve Alevileri asimile etmek için kullanılıyor.
Hüseyin Demirtaş
Günümüz toplumlarında bayramla rın önemi eskiye göre çok artmıştır. Bunlardan milli bayramlar yapaylıklarından olsa gerek tüm toplum katmanlarını aynı ölçüde heye- canlandırmazken, dini bayramlar aksine hemen herkesin katılımıyla kutlanır. Malum Müslümanların Ramazan ve Kurban olmak üzere yılda iki bayramı vardır. Dini olan bu bayramlarda ortalığı öyle bir hava sarar ki, Müslüman olmayanlar bile belki içten istemeseler dahi komşularının bayram kutlamaları- na tebrik vs. ile eşlik etmek duru- munda kalırlar.
Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede ister inançlı isterse inançsız olun bayramlardan kaçış yoktur. Benimsemeseniz bile bayramların iyi tarafları da vardır. En azından resmi tatildir. Bundan yararlanırsınız. Üstelik savaş ve iç karışıklık olmayan ülkelerde, çoğunluğun in- ancını paylaşmıyorsanız, en azından bayram günlerinde kendinizi büyük oranda güvenlikte hissede bilirsiniz. Başka günlerde size ve inancınıza fiili saldırılar olsa bile, en azından bayramda üstünüze pek gelen olmaz.
Ancak yukarıdaki türden yargılar Aleviler için pek geçerli değildir. Zira bayramlar Alevilerin yoğun taciz edildiği günlerdir. Ülkemizdeki tek tanrılı dinlerden Yahudilik ve Hıristiyanlık mensupları Müslüman bayramlarında oldukça rahat sayılırlar. Zira bu dinlerle Müslümanlık arasındaki sınırlar kalın çizgilerle ayrılmıştır. Herkesin bayramı seyranı bellidir. Böylesine bir netlik Alevilik için ise henüz yoktur. Çünkü Alevi öğretisinin Ramazan ve Kurban bayramlarına bakışı gayet açık olsa bile, tek tek Alevilerin bayramlar karşısında aldığı tavır çeşitlidir. İşin aslı Alevilik içinde Ramazan’a kesinlikle yer bulamazsınız. Kurban’ı Aleviler arasında büyük oranda kurban keserek kutlama esas olsa da, yine öğretide İslam’daki anlam ve önemiyle böyle bir bayram aramak nafile bir çaba- dır.
Alevilerin kentlere göç etmesin- den önceki yıllarda, her iki bayram da Aleviler için bir sorun kaynağı değildi. Aynen Hıristiyan ve Ya- hudilerde olduğu gibi, bayramlara karşı, kutlama gibi etkinlikler olsa dahi belli bir mesafe vardı. Bu ne- denle kırsalda Alevi olan herkes Ramazan’ın kendi bayramı olma- dığını bilirken, Kurban’ı ise kendi geleneğinde de çok sayıda kurban kesilmesi gereken durumlar söz ko- nusu olduğundan, “bir az-bir fazla ne fark eder” mantığıyla sahipleni- yordu. Bu durum belki yüz yıllarca böyle devam etmesine rağmen Alevi kimliğinde de her hangi bir aşınma olmuyordu.
Ne zamanki kentlere göç başladı, bayramlar da Aleviler için bir sorun kaynağı halini aldı. Ramazan ayı ve bayramının sorun olduğu zaten baştan biliniyor. Ama Kurban da fark edilmese bile Alevi kitle ara- sında tartışmalara yol açıyor. Aynen bir kısım Sünni arasında olduğu gibi, bazı Aleviler de her sene hay- van kesiminin vahşet görüntülerine sahne olması karşısında zamanla Kurban bayramına da mesafe almaya başladı.
Bu iki önemli Müslüman bayramının Aleviler için sorun olması bu- rada bitmiyor. Aleviliğin bağdaştırmacı yapısı ve komşu inançlara hoşgörülü yaklaşımından dolayı Aleviler bu bayramları sahiplen- mekte bir sakınca görmezken, kut- lamalara severek ve isteyerek katılı- yorlar. Buraya kadar itiraz edilecek bir şey yok. Asıl sorun bundan sonra başlıyor.
Çünkü herkesin de bildiği gibi, Alevilikteki bu hoşgörülü yaklaşım özellikle bayram namazları yoluyla suiistimal ediliyor ve Alevileri asimile etmek için kullanılıyor.
Nasıl mı?
Şöyle ki, zaten Alevilerin büyük bö- lümünün daha önceleri olmadığı kadar Aleviliğin İslam’ın neresinde durduğu konusunda kafaları karı- şıktır. Bunu da çok rahat kullanıyor Sünni çoğunluk ve devlet. Bayram namazları bunun için tam bir biçil- miş kaftan vazifesi görüyor, Alevi- leri camiye ilk kez sokmanın basit bir aracı olarak kullanılıyor. Böyle- ce cami gibi bir mekânı tanımayan ama son yıllarda yaratılan bula- nıklık ve kavram kargaşası yoluyla yönünü şaşırmış bir inancın bazı mensuplarını avlamanın bir yolu haline geliyor.
İşte yaratılan bu havada bayram na- mazı bahanesiyle masumane bir şe- kilde ilk kez camiye adım attırılan Aleviler cenderenin içine sokulmuş oluyor. Camiye bir kez girdin mi artık çıkış yolları kapatılıyor. Ar- dından vakit namazları için dolaylı veya dolaysız baskılar sökün ediyor. Ayakları sağlam yere basmayan bazı Aleviler ise bu tuzağı fark etmeyip zamanla bir Sünni’den farksız hale gelip, Alevi kimliğini terk ediyor. Asıl tehlikesi burada bayram na- mazlarının. Yoksa camiye bayram- dan bayrama gitmekle peşini bırak- salar fazla bir sorun olmaz.
Ayrıca Alevi köylerindeki imamla- rın halkı camiye gitmeye zorlaması yetmezmiş gibi, son yıllarda bir de cemevleri gerçek işlevinden saptı- rılmaya başlandı. Özellikle büyük kentlerde bazı cemevleri de bayram namazları için artık cami gibi kul- lanılmaya zorlanıyor. Mahallenin Sünni halkından bir bölümü san- ki bölgede başka hiç cami yokmuş gibi, cemevi yöneticilerini “Ceme- vi de Allah’ın evi. Zaten hepimiz Müslüman’ız. Biz bayram namazını burada sizinle beraber kılacağız” diye kibarca zorlayarak, bir günlü- ğüne de olsa cemevini camiye çevir- mekte utanmaz bir şekilde sakınca görmemektedir.
Görüldüğü gibi namazları hariç bayram coşkusunu paylaşmak Ale- viler için büyük bir sorun teşkil et- mese de, bu sahipleniş saptırılmakta ve Alevi öğretisinin içi boşaltılmaya çalışılmaktadır. Aleviliğin bütün değerleri açık bir saldırı ve tehdit altındadır. Baksanıza 10 binlerce cami yetmiyormuş gibi, bir de Ale- vilerin bayramlara gösterdiği zaafı kullanarak cemevlerini bile işgal ediyorlar namaz kılmak için…
O halde şunu açık ve net şekilde or- taya koymak gerekiyor: Alevilikte Sünnilerin anladığı şekilde ne Ra- mazan ne de Kurban bayramlarına yer vardır. Hele hele Alevilikte, bay- ramlar çoğunluğa ayak uydurmak güdüsüyle kutlansa bile, bayram namazı diye bir ibadet kesinlikle ve kesinlikle yoktur. Alevilerin pek çoğu bilmese de aynen Hıristiyan ve Yahudilerin bayramları kadar uzaktır Alevi inancına Ramazan ve Kurban. Bu gerçeği bazı Alevilerin aynı Sünniler gibi bayram yapması ve bunları sahiplenmesi de değiştir- mez.
Mutlaka Alevilikte bu bayram- lara bir karşılık aranıyorsa da, Ramazan’a karşı Muharrem Orucu ve arkasından gelen Aşure günü; Kurban’a karşı da yıl içinde kesilen adak kurbanları gösterilebilir. Yine Aleviler için gerek bölgesel düzey- deki Alevi ulularının yatırları için yapılan geleneksel hayır törenleri, gerekse de Hacı Bektaş, Abdal Musa ve Banaz’da Pir Sultan Abdal’ı anma günleri de bayram kabul edilebilir. Bu sayılanlar dururken Alevi’nin başka bayrama niye ihtiyacı olsun?
Kuşkusuz Aleviler üzerinde Rama- zan ve Kurban bayramları yanında kendilerini tamamıyla çoğunluk Sünni topluma uydurma konusun- da çok yönlü baskılar, korkutma ve yıldırma politikaları uygulanıyor. Lakin Alevilerin bunlara karşı di- renecek yüz yıllardan süzülüp gelen sağlam bir altyapıları da var. Alevi- lerin bu kadim geleneğe dayanması, Alevi olarak ayakta kalması için ye- ter de artar bile. Yeter ki bu mirasın bilincinde olunsun!
O zaman kimse sizi camiye de soka- maz, oruç tutmaya da zorlayamaz. Ama nerede durduğunu bilmeyen Aleviler için yapacak bir şey yok. Nasıl ki gideceği istikameti bilme- yen gemiye rüzgârın estiği yönün hiçbir önemi olmazsa, doğrultu- sunu sapıtmış Alevi de rüzgârın önündeki yaprak misali oraya bura- ya savrulur durur.
Bu nedenle Alevi her şeyden önce yönünü belirlemeli ve ayaklarını sağlam bir zemine basmalı. Alevilik içinde zaten mevcut olan bu zemin hakkıyla aranırsa, rahatlıkla bulunur. Yapılması gereken yoluna iyi sarılmak, atacağın her adımdan önce “Alevi olmam neyi gerektirir?” diye sormaktır. “Alevilik İslam’ın neresinde?” sorusu yerine, “Aleviler Aleviliğin neresinde, ben bir Alevi olarak Aleviliğin neresinde duruyo- rum?” sorularına ikna edici cevap- lar aramaktır. Gerisi vakit ve enerji kaybıdır.
Alevilerinse ömrünü leylek gibi lak- lakla geçirmeye hakkı yoktur! Bad Nauheim, 9 Ocak 2007
Kızılbaş Dergisi sayı 6 – eylül 2011