Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

27 Mayıs- 10 Temmuz 1980 Çorum Katliamı

Alevilik

27 Mayıs- 10 Temmuz 1980 Çorum Katliamı

27 Mayıs – 10 Temmuz tarihleri arasında Çorum’da gerçekleştirilen katliamda 57 kişi öldürüldü.

corum301

27 Mayıs – 10 Temmuz 1980 Çorum Katliamı

1. Hazirlik Asamasi

Çorum katliami da, ülke genelinde islenen siyasi cinayetlerden, okul isgallerinden, Malatya, Kahramanmaras, Gazi katliamlarindan soyutlayanak; sag-sol gruplarin çatismasiyla degerlendirilemez. Böyle bir degerlendirme, siyasi cinayetlerin ve katliamlarin ardinda yatan dinamikleri görmekten mahrumdur.
1961 Anayasasi, ileriye yönelik bazi temel hak ve özgürlükler getirmisti. Memurlar, gençlik, köylü ve esnaf örgütleniyordu. Emek agirlikli, demokrasi yanlisi siyasi parti ve örgütlenmeler kurulmaya basladi. Vatandas olmanin bilinci ve toplumsal muhalefet gelisiyordu. Uyanis ve örgütlenmenin sonucu olarak bagimsizlik, sömürü ve baskilar tartisilmaya baslandi. Emekçi kesimler, siyasi iktidarlarin uygulamalarini izlemeye, denetlemeye ve sorgulamaya yöneldiler. Bu yillarda toplumsal muhalefetin gelistigi illerden biri de Çorum’du. Çorum’daki toplumsal muhalefetin yayginlasmasini baskiyla engellemeyi amaçladilar. Baskiya bir kilif gerekiyordu. Iç, Dogu ve Güneydogu Anadolu’da etnik ve mezhepsel topluluklar içiçe yasiyordu. Bu bölgelerde issizlik de fazlaydi. Tertip sahipleri, planlarini uygulamaya, etnik ve mezhepsel bir ayrim yaratma üzerinden gitmeyi yeglediler. Bu amaçla, devletin ekonomik ve politik destegiyle güçlendirilen irkçi-seriatçi örgütler devreye sokuldu. Bu örgütler, “Türk-Islam Sentezi” ögretisinin rehberliginde, halki Alevi-Sünni, Türk-Kürt olarak ayirmaya ve bu ayriligi körüklemeye basladilar.
1980’de yapilan Çorum katliami, bu planin uygulanmasinda önemli bir halkadir. Ancak öncelikle, tertiplere direnecek demokrat güçleri kontrol ve baski altina almak, saldirida bulunacak güçleri güvenceye almak gerekiyordu. Bu amaçla Çorum Valiligi’ne sag görüslü ve tarafli (AP iktidarinda Içisleri Bakanligi yapmis ve zehir hafiye diye taninan Faruk SÜKAN’in bacanagi) Rafet ÜÇELLI atandi. Emniyet Müdürlügüne, yansizligiyla taninan Hasan UYAR’in yerine, Tunceli’de birçok olaya adi karismis olan Nail BOZKURT; Milli Egitim Müdürlügüne de MHP’nin militani olarak taninan Fethi KATAR getirildi. Demokrat olarak taninan 40’a yakin polis tel emriyle baska illere atandi. Demokrat birçok okul yöneticisi ve ögretmenle memur, kentten sürgün edildi. Devletin birçok kurumu, fasistlerin karargahi haline getirildi. MHP’lilere yaygin olarak silah ruhsati verilmeye baslandi.

Planlanan katliamin önhazirliklari hakkinda bilgilenmek üzere ABD’nin Türkiye Büyükelçiliginde görev yapan Robert Alexandr PECK (CIA görevlisi olarak taninmaktadir) Çorum’a gider ve kentte, MHP Il Baskani ve Yöneticileriyle, Vali ve CHP’li Belediye Baskani Turhan KILIÇOGLU’yla görüsür. MHP’nin etkin oldugu köy ve ilçeler ile Alevi ve Sünni nüfusun dagilimi hakkinda bilgi edinmeye çalisir. Ayni kisi, Çorum’dan sonra Amasya ve Tokat’a da gider.
Gazeteci – Yazar Cüneyt ARCAYÜREK, CHP hükümetinde Içisleri Bakanligi yapmis olan Hasan Fehmi GÜNES’ten su bilgileri alir:
“1979’da Amasya Belediye Baskani Gündüz TÜREM, simdi SHP Il Baskani, telefondaydi, ‘Bir Amerikalinin geldigini, görüsmek istedigini’, bildirdi. Amasya duyarli bir kent, MHP’liler orada iyi örgütlenmisler. Adamin adi PECK’ti, ABD Büyükelçiliginde görevliydi. Konusmasini ve içerigi hemen bildirmesini söyledim. Vali Aydemir CEYHAN’i aradim, Amerikaliyi kontrol altina almasini ve konuk etmesini bildirdim.
“Amasya Belediye Baskanimiz beni aradi ve zarfin üstüne aldigi notlari okudu. O zarfi da bana gönderdi sonra; PECK merakliydi.

“Amasya’da Alevi-Sünni ve sag-sol çatismasi üzerine sorular soruyor ve ne zaman, hangi ölçüde bir çatisma çikabilecegini arastiriyordu. Vali, adami misafir etmisti bir devlet kurulusunda
“Nedense misafirhanede rahat edememis PECK. Sabah erkenden, kahvalti etmek için, Saraçoglu tesisleri diye anilan, bize göre MHP’lilerin merkezi bir yere gitmis. PECK’i izledik. Daha sonra Karadeniz kiyisina gitti. Hep ayni sorulari soruyordu. ‘Bir kivilcim patlama yaratir’i arastiriyordu. …. Gündüz ÖKÇÜN’e gittim, anlattim. PECK, CIA ajaniydi. MIT ve baska kanallar CIA ajani oldugunu bildiriyordu. Kibris’taki CIA istasyonuna bagliydi.” 1
Çorum’da deneme niteliginde birtakim olaylar çikartiliyor. Ülkücüler, Alaca Ilçesinde bir soförü öldürmüs, katil bulunamiyor. Mart 1980’de, CHP Gençlik Kolu üyesi Cemal KEPÇELI dükkaninda silahli saldiriyla yasamini yitiriyor. Ülkücü katil, uzun süre sonra Çanakkale’de yakalaniyor; üzerinde öldürülecek CHP’lilerin isim listesi çikiyor. Bunlar sadece sinirli örnekler. Bu dönemde, kentte meydana gelen çok sayida saldiri ve yaralamanin suçlulari bulun(a)mamaktadir.
19 Mayis Gençlik ve Spor Bayrami kutlama hazirliklari sirasinda, ülkücüler, bayram törenine katilan kizlarin kiyafetlerini gerekçe göstererek halki tahrik amaciyla su bildiriyi dagitirlar:

“MÜSLÜMAN, NAMUSUNA SAHIP ÇIK!

“19 Mayis gösterileri adi altinda yine masum bacilarimizin iffet ve hayasina kahpece ve haince saldiracak bir gün geliyor. Yüreklerimizi parçaliyor, içimize kan akitiliyor. Yine Müslüman evladi kan aglaya aglaya, kâfir düzen tarafindan soyularak, en müstehcen ve kepaze kilikta teshir edilecektir.
“Bin yillik mübarek tarihimize bundan büyük bir leke sürülebilir mi?
“Kurtulus Savasinda namusunu Yunan eli kirletmektense ölmeyi tercih eden mübarek ninelerimizin kemikleri sizlamaz mi?
“Ey Müslüman, düsün, süngüyle ana karnindan çocuk çikartan zihniyetle bu zihniyetin farki ne? ‘Namazini kil, orucunu tut yeter, karisan mi var?’ diyen gafil Müslüman, sen de düsün.
“Düsün ki, hâddini bilmeyenlere bildirelim hâdlerini. Su hadis-i serifi asla unutma: Haksizlik karsisinda susan, dilsiz seytandir. Ne mutlu cani ile kani ile mali ile CIHAD edenlere / Islamci Gençlik.” 2
Katliam için ortamin yeterince olgunlastigi bir döneme giriliyordu.

2. Katliamin Birinci Dönemi 

Gün SAZAK’in öldürülmesi
MHP Genel Baskan Yardimcisi Gün SAZAK (I. MC Hükümetinde Gümrük ve Tekel Bakanligi yapmistir) 27 Mayis 1980 günü Ankara’da vurularak öldürüldü. Bunun üzerine, MHP ve ÜGD gibi bagli örgütler, Türkiye genelinde planli bir saldiriya geçerler. Saldiri, özellikle Alevilerin yogunlukta oldugu kentlerde yogunlasir. Saldiri kampanyasinin sonuçlariyla ilgili basinda yer alan haberler.
* Çorum’da MHP’lilerin yürüyüsünde bir kisi öldü, 10 kisi yaralandi. 100 isyeri tahrip edildi.
* Sivas’ta sokaga çikma yasaginin kalkmasindan sonra ülkücü bir grup polisle çatisti. Bir komiser muavini ile bir ülkücü yaralandi.
* Devlet Planlama Teskilatina yeni alinan ülkücüler, Basbakanlik yemekhanesinde saygi durusu için memurlari zorla ayaga kaldirdi, direnenler tartaklandi.
* Ankara’da üç günlük yas ilân eden ülkücüler, eglence yerleri ve isyerlerinin üç gün süreyle açilmamasini istediler.
* Manisa’da esnafin kepenk kapatmasi için bildiri dagitan 100 ülkücü gözaltina alindi.
* Konya’da amca çocugu üç isçi, kaldiklari evi basan fasistlerce öldürüldü.
* Eskisehir’de üç kisi öldürüldü,
* Bursa, Adana ve Istanbul’da yedi kisi öldürüldü.
* Sakarya’da TSIP merkezi saldiriya ugradi; bazi okullarda ögrencilerin derslere girmeme eylemi baslatildi.
* Izmir’in degisik semtlerinde protesto eylemleri yapan gruplarla polis arasinda çatisma çikti, bir polis memuru yaralandi.
* Çorum’da devam eden olaylarda iki polis öldürüldü, bir polis agir yaralandi. Çorum’da sokaga çikma yasagi konuldu.
* Merzifon’da baslayan ve bazi evlerle isyerlerinin tahrip edilmesiyle süren olaylardan sonra Amasya Valisi Abidin COSKUN Ilçede gece sokaga çikma yasagi koydu. Ilçede tüm okullar bes gün tatil edildi.
* Artvin’de Cemal SIMSEK ve oglu Kemal SIMSEK silahli saldiri sonucu yaralandi. Cemal SIMSEK öldü.
* Kars’ta bir kisi öldürüldü.
* Diyarbakir’da Abdülrezak ÖNER isimli isçi silahli saldirida öldü.
* Kütahya’da Halk-Der Baskani Abdullah ÖZCAN ve Fakir ZINCIRCI silahli saldiri sonucu yaralandi, Abdullah ÖZCAN kurtarilamayarak öldü.
* Trabzon’da Fatih Egitim Enstitüsü’nde yapilan saldirida dört ögrenci yaralandi. 3
Gün SAZAK, Ankara’da öldürülmüstü. Eger olacaksa, duygusal bir tepkinin Ankara’da gösterilmesi beklenirdi. Oysa Türkiye genelinde baslatilan saldiri, tahrip ve cinayetler günlerce sürdü. Özellikle Alevilerle Sünnilerin, Türklerle Kürtlerin iç içe yasadigi kentlerde saldiri ve cinayetler halka yönetildi. Tüm bunlari, duygusal bir tepkinin masum sonuçlari olarak degerlendirmek mümkün degildir. Cereyan eden, planli programli bir cinayet ve saldiri kampanyasidir.
Çorum katliami, Gün SAZAK’in ölümü gerekçe gösterilerek baslatilmistir. 28 Mayis Çarsamba günü, sagci gruplarin (ülkücüler), Çorum’un en islek caddesinde toplanmaya basladiklari görülür. Çogunlugu çocuk ve gençlerden olusan ülkücüler, bir süre sonra, elleri havada kurt isareti yaparak “Kanimiz aksa da zafer Islamin, Kana kan, intikam” sloganlariyla yürüyüse geçerler. Yürüyüs kisa sürede bir ‘saldiri yürüyüsü’ne dönüsür. Güzergah üzerinde bulunan ve solculara ait olan isyerleri tahrip edilmeye baslanir. Saldirinin heyecani, kortejin çevresindeki görevli polisleri de sarar ve polisler, saldirganlari seyre dalar.
Kimi okullarda sagci gruplar, ögrencileri eyleme ve derslere girmemeye zorlar. Endüstri Meslek Lisesinde sagci bir grup, solcu ögrencileri dövmek isterken, kavgayi önlemeye çalisan okul müdürü ve yardimcilari polislerin engellemesiyle karsilasirlar.

28 Mayis günü baslatilan ilk eylem böyle noktalanir. Eylemden sonra sagci gruplar ve MHP Il Yöneticileri, ilk günün degerlendirmesini yaparak yeni saldiri hazirliklari planliyorlardi. Gün SAZAK’in Ankara’da düzenlenen cenaze törenine katilmak için ayrilanlar kente dönmeye baslarlar. Ayrica bazi yabanci turizm sirketleri de Çorum’a çesitli bölgelerden MHP’li militan tasiyorlardi. 29 Mayis günü baslatilacak ve günlerce sürecek saldirinin plani, saldiri yapilacak semtler, bu semtlerde görevli olacaklarin listesi bu arada hazirlanir,
Günlük islerinin ugrasisi içindeki Çorumlular, 29 Mayis sabahi evlerinden çiktiklarinda, cadde ve sokaklarin eskiyalarca isgal edildigini görürler. Yüzyillar öncesinin eskiyalari yagmaciydilar. Oysa bu eskiyalar gözleri kanli, agizlari beyaz köpüklü, elleri silahli olarak insan avina çikmislardi. Yüzyillar öncesi eskiyalar, gereksinmeleri olan giyecek, yiyecek için yagma ve talan yapiyorlardi. Yörelerindeki agalardan baska kimseyle iliskileri yoktu. Oysa bu eskiyalar, ABD, IMF ve Dünya Bankasiyla iliskilidirler. Kendilerini ülke ölçeginde kollayan, yönlendiren, ekonomik ve politik destek veren siyasi iktidarlar ve güçler bulunmaktadir.

29 Mayis 1980 sabahidir. Fasist güruh, Çorum’un caddelerini, sokaklarini, meydanlarini isgal etmekle yetinmedi, Çorum’la baglantili bütün il, ilçe ve köy yollarini tuttular. Sagirlarin ve körlerin bile görebilecegi bu hazirliklarin, devlet tarafindan görülmemesi olanak disidir.
“Kana kan, intikam” sloganiyla saldiriya geçen fasistler, Alevi ve solculara ait önceden belirlenmis isyerlerini tahrip etmeye ve yakmaya basladilar. Gördükleri kendilerinden olmayan herkese sopalarla saldiriyor ve esir aliyorlardi. Saldiriya ugrayanlarin, güvenlik güçlerine basvurduklarinda aldiklari yanit oldukça açiklayiciydi: “Toplumsal olaydir, müdahale edemeyiz.”

Çorum Gazetesine saldiri

Riza ILIMAN, Çorum’da ögretmendir. Çorum’un kültürünün, folklorunun ve sorunlarinin arastirilmasini, tartisilmasini; genç kusagin kültürel çalismalara katilmasini istemektedir. Bu tür çalismalarin kaliciligini saglamak amaciyla yerel bir günlük gazetenin çikarilmasini düsünür. Kendisi memurdur. Esi Yeter ILIMAN adina “Çorum” gazetesini çikarir. 4 sayfalik gazetede; Çorum’un sorunlarini, kültürel ve siyasal etkinliklerini yansiz olarak yansitmaya çalisir. Çorum Gazetesi bu özelligi nedeniyle gerici ve fasist güçlerin ilk hedefi olmustur. 29 Mayis günü, saldirganlar, sol yayin bulunduran Bahar Kitabevi’ni silahli tararlar. Kitabevinin sahibi Mustafa KARAKURT ve esi, bodrum katina siginarak canlarini kurtarmaya çalisirlar. Kitabevinin içinde ne buldularsa tahrip ederek yakan saldirganlar, sonra Çorum Gazetesi’ne yönelirler. Riza ILIMAN, oglu ile gazetenin yazihanesinde oturmaktadir. Saldirganlarin gelisini gördüklerinde arabalariyla uzaklasirlar. Ama gazetenin matbaasi ve bürosu tam bir harabeye çevrilir, bütün esyalar tahrip edilerek yakilir. Gazetede isçi olarak çalisan Vahap AVCI ve Murtaza KARATÜRK, binanin köselerine siginarak canlarini kurtarirlar.

Saldirganlar, Alevilerin ve solcularin çogunlukta olduklari Milönü Mahallesine yönelirler. Gelismeleri izleyen Milönü halki, yollarda barikatlar kurarak önlemlerini almaya çalisirlar. Saldirgan grup Milönü’ne üç ayri koldan yürümektedir. Bir kol, Gazipasa Ilkokulu yanindaki yoldan, diger bir grup Eski Mecitözü Caddesi’nden, baska bir grup da Yetistirme Yurdunun yanindaki yoldan “Kana kan intikam, kanimiz aksa da zafer Islamin” sloganiyla Milönü’ne dogru yaklasmaktadir. Fasistleri yolda sol bir gruba mensup devrimciler karsilar. Karsilikli çatisma baslar. Bu sirada çevrede olan polis ekibi, savunmada olan sol gruba saldirarak iki kisiyi gözaltina almaya çalisir, ancak sert bir tepkiyle karsilasirlar ve olay yerinden ayrilmak zorunda kalirlar.

Halk kendini korumaya çalisiyor

Çorum halki, Kahramanmaras katliamini animsamaktadir. Kentte görevli polislerin yanli tutumlarina tanik olmuslardir. Bu yüzden, güvenliklerinin saglanmasina iliskin yegane çarenin kendi imkanlarina dayanmak olduguna karar verirler. Ancak, ellerinde saldirganlarinkiyle esdeger nitelikte savunma gereçleri yoktu. Simdilik asil yapacaklari, masalarini, sandalyelerini, biriket türünden malzemeleri mahalle girislerine yigarak barikat olusturmak ve barikat nöbetine durmakti. Baska seçenekleri de yoktu. Demokrat, Alevi, Sünni, solcu ayrimi gözetmeden güçbirligiyle giris yollarinda kurduklari barikatlarla önlemlerini alir ve kadini, genci, yaslisiyla dönüsümlü olarak nöbet tutmaya baslarlar.
Milönü semtinde bunlar olurken; kentin baska semtlerinden (Kuruköprü, Üçevler, Sigorta, Mutluevler vb.), çatismalarin yogunlastigi, silah kullanildigi, isyerlerinin tahrip edilerek yakildigi haberleri geliyordu. Fasistlerin saldirilarina polisin seyirci kalmasi, bazi polislerin de fasist saldirganlara yardimci olmalari, olaylarin genislemesine ve yayginlasmasina neden oluyordu. Saldiri, genellikle Alevi ve solcularin oturduklari semtlere yönelmisti. Daha simdiden, 45 yasindaki Servet YILDIRIM öldürülmüs, Celal ERDOGAN (Ögretmen), Salih YILMAZ (Ögretmen), Turan KABALAK, Vedat ELIAÇIK, Hüseyin SIMSEK, Sefer EKEN, Sezai GÜREN, Neset AYDIN, Mustafa NALLICA, Sadik VASIFOGLU, Hasan KÖSE, Asir DEMIREL isimli kisiler de kursunla agir yaralanmislardi. Altinevler semtinde evlerinin balkonunda oturan iki kizkardes de, atilan atesle yaralanmistir.

Olaylarin kontrolden çikmasi üzerine, Çorum Valisi Rafet ÜÇELLI, sokaga çikma yasagi koymus ve askeri birliklerden yardim istemisti. Askeri birlikler, kentte saldiriyi önlemek, güvenligi saglamak için yollarda kurulan barikatlarin kalkmasini, karsilikli çatismanin durmasini saglamaya çalisiyordu. Sadik ERAL, bu durumu söyle anlatir:
“Barikat basinda bekleyenlerle bir subay arasinda su konusma geçiyor:
– Barikatlari hemen kaldirin. Yoksa silah kullanmak zorunda kalacagiz !
– Barikatlari savunma amaciyla kurduk. Gördügünüz gibi saldiran onlar !
– Barikatlari kaldirip güvenligi saglamak zorundayiz.
– Barikatlari kaldirirsak yeni bir Kahramanmaras katliami yasanir. Saldirganlari dagitmazsaniz, barikatlari kaldirmayiz.
– Pazarlik yapmaya niyetimiz yok
– Öldürseniz bile barikatlari terk etmeyecegiz.
Barikatlar kalkmiyor. Askerlerle barikatçilar yan yana bekliyorlar. Barikatlarin yanlarinda atesler yakiliyor. Askerler ve halk birlikte isiniyor.

Yer Ankara-Samsun karayolu üzeri… Çorum Kalesi yakinlarindaki büyük bir barikatin basi. Yine askerler ve barikatçilar… Bu sefer askerlerin basinda Jandarma Yarbay Vural GÜRIDE var. Elinde telsiz. Barikatçilar, askerlere sirtlari dönük durumda oturmuslar. Yarbay GÜRIDE, telsizle konusmakta. Konustugu, Vali Rafet ÜÇTELLI…
Telsiz konusmasi orada bulunanlarca duyulmaktadir. Valiyle Yarbay GÜRIDE arasinda su konusma geçer:
– Lütfen Ankara-Samsun karayolu trafige açilsin.
– Sayin Valim, yolu açmak için silah kullanmak zorunda kalacagiz. Kan akar, bu da olaylari tirmandirir. !
– Her seye karsin yol trafige açilmalidir. !
– Kan dökülür, ben açamam sayin Valim, buyurun siz açin…
Ankara-Samsun karayolundaki zayif barikatlari asan 19 AN 709 plaka yazili kirmizi renkli Renault marka bir otomobil, Milönü Semtini tarayarak boydan boya geçiyor. Ardindan ates açiliyor. Daha sonra, plakasinin bir traktöre ait oldugu anlasilan otomobilin içindeki polisleri taniyanlar oluyor. Otomobilin polislere ait oldugu yolunda halk arasinda kesin kanaat olusuyor…” 4

Iki polisin ölümü 

Mayis’in 28, 29, 30’uncu günleridir. Karsilikli çatismalar sürmektedir. Askeri birliklerin devreye girmesiyle saldirilar ve çatismalar denetim altina alinmis gibi görünmektedir. Bunu firsat bilen güvenlik kuvvetleri, bazi mahallelerde operasyonlara baslar. Saldirilarin basladigi günden beri güvenlik güçleri Milönü’ne giremiyorlardi. Arama sirasinda güvenlik güçleri, Mutluevler-Su Deposu yakininda, yol ortasinda kursunlanarak öldürülmüs bir erkek cesediyle karsilasirlar. Yapilan kimlik tespitinde cesedin polis memuru Abdurrahman KOÇAK’a ait oldugu belirlenir. Daha sonra Milönü’nde baska bir polisin daha öldürüldügü, birinin de yaralandigi ortaya çikmistir. Bu olaydan yarali kurtulan polis memuru Mehmet BEKTAS’in ifadesi söyledir:

“Trafikteki servisler kaldirilmis oldugu için, sabahlari ise degisik vasitalarla gidiyorduk. O sabah Muzaffer ile Milönü’nden geçerken bos bir arsadan üzerimize dört el ates edildi. ‘Durun, teslim olun, silahlarinizi atin’ diye bagirdilar. Muzaffer silahini çekip ates etmeye basladi. Benim Kirikkale tutukluk yapmisti. Onlar ates etmeye devam ediyorlardi. O sirada Muzaffer vuruldu ve düstü. Düsünce ates edenler uzaklastilar. Muzaffer, ‘Hemserim beni kurtar!’ dedi. Egilip baktigimda ölmüstü. Onun tabancasini aldim ve kaçanlarin arkasindan iki el ates ettim. Bu sefer 100-150 kisi olarak bana dogru geliyorlardi. Yapacak bir sey yoktu, kaçarak bir apartmana girdim. Bu sirada attiklari bir tugla alnima gelmisti. Ev sahibi, ‘Girecek benim evi mi buldun, defo!’ dedi. Beni kovalayanlari da içeri aldi. Üzerime atladilar ve beni sürükleyerek sokaga çikarttilar. O sirada kendimi kaybetmisim. Esim Gülay beni oradan olarak, hastaneye götürmüs.” 5
Baska söylentilere göre, Mehmet BEKTAS, birlikte oldugu polis memuru Muzaffer YESILYURT’a Milönü’deki barikatlarin kaldirilmasini teklif etmektedir. Demokrat oldugu bilinen Muzaffer YESILYURT karsi çikinca, Mehmet BEKTAS silahini çekerek Muzaffer’i vurur. Barikatlarin yaninda bulunanlar da olayi görüyor ve Mehmet BEKTAS’in arkasina düsüyorlar. Olay açikliga kavusmuyor, ama iki solcu olayla ilgili olarak gözaltina aliniyor ve tutuklaniyorlar.

Polisler Milletvekiline saldiriyor

CHP Çorum Milletvekilleri Sükrü BÜTÜN ve Ethem EKEN ile Senatör Abdullah ERCAN olaylari yerinde incelemek üzere Çorum’a gelirler. TBMM üyeleri, CHP’li Belediye Baskani Turhan KILIÇOGLU’nun makaminda olaylar hakkinda bilgi almakta, degerlendirme yapmaktadirlar. Bu sirada, Belediye Baskaninin odasina, yüzü sararmis, heyecanli, telasli bir genç girer. Saldirganlarin atesli silahla yaraladigi iki gencin durumlarinin agir oldugunu, yaralilarin hastaneye yetistirilmesi gerektigini anlatir. Haber üzerine CHP’li parlamenterler hemen disari kosarak yaralilara yardim etmeye çalisirlar. Disarida polis ekibinin bekledigi görülür. Ekipten Kemal MARASLI, “Olaylarin sorumlusu sizsiniz, polisleri siz öldürttünüz, komünistler” diye milletvekillerine bagirir. Bunun üzerine, ekipteki diger polisler de harekete geçer ve parlamenterlere saldirir. Milletvekilleri, saldiridan korunmak için ellerini siper ederler. Itisme sirasinda, Milletvekili Sükrü Bütün’ün belindeki tabanca yere düser. Polis Kemal MARASLI, hemen tabancayi kapar ve milletvekillerine çevirir. O sirada, söz konusu iki genci vuran MHP’liler de geri dönerek milletvekillerine saldirirlar. Neyse ki, olay yerine gelen bir baska polis ekibinin saldirgan polislere ve MHP’lilere müdahale ederek silah çekmesi üzerine daha vahim bir gelismenin önüne geçilir. Ancak, ilk ekipten polisler tehditkar sözler sarfetmekten geri durmaz. Polisin birinin milletvekillerine, “Bir ates edin, halinizi görürsünüz. Biz de sizi vururuz” dedigi duyulur. 6

Ethem EKEN anlatiyor (CHP Çorum Milletvekili /1977-1980): ”28 Mayis 1980 günü saldiri olayinin basladigini duyunca Sükrü BÜTÜN ile hemen Çorum’a geldik. Saldiri devam ediyordu. Önce Vali Rafet ÜÇELLI ile görüstük. Vali saldirganlari korurcasina savunma yapiyordu. Zaten bu olay, Vali Rafet ÜÇELLI ile Emniyet Müdürü Nail BOZKURT’un Çorum’a atanmasiyla basladi. Valinin yanindan ayrildik. Fasistler cadde ve sokaklarda slogan atarak isyerlerini tahrip ediyor ve yakiyorlardi. Ben dogruca ögretmen Ismail PAMUK’un evine gittim. Ismail PAMUK’un evi saldirinin yogunlastigi Milönü ve caddeye egemendi. Evin teras katina geçtim. Telefonu da oraya aldim. Saldirinin ne denli yayginlastigini, tahrip edilen isyerlerini, polisin seyirci olusunu oradan net görüyorum. Valiye, Emniyet Müdürüne araliksiz telefon ederek önlem alinmasini söylüyordum. Ayrica Ankara’ya, Basbakan ve Içisleri Bakanina da sik sik bilgi vererek önlemlerin yetersiz oldugunu, olaylara derhal müdahale edilmesini istiyordum. Ayrica bizim partinin (CHP) Yönetim Kuruluna, milletvekillerine de bilgi veriyordum ve gerekli yerlerle ilgi kurulmasini, olaya müdahale edilmesini söyleyerek desteklerini istiyordum. Maalesef Çorum’da yetkililer ve emniyet güçleri tarafliydilar. Müdahaleyi sürekli savsakliyorlardi. Ben de sert uyarilarla tepkimi gösteriyordum. Bunun etkisiyle olacak ki, Vali Rafet ÜÇELLI ve Emniyet Müdürü Nail BOZKURT tel emriyle derhal görevden alindilar. Olaylar ondan sonra denetim altina alinabildi.
“Ankara’ya döndüm. Katliamla ilgili raporumuzu hem CHP Merkez Yönetimine, hem Içisleri Bakanina verdik.
Çorum AP ve CHP Milletvekilleri olarak birlikte Basbakan Süleyman DEMIREL’le görüsmek için randevu istedik. Bir türlü yanit alamadik. Bir gün TBMM’de yapilan bir görüsmeye Süleyman DEMIREL katilmisti. Hemen yanina giderek, Çorum olaylarini kendisine iletmek istedigimizi, Çorum AP ve CHP milletvekilleri ve senatörleriyle birlikte görüsecegimizi, randevu verilmesini söyledim. ‘Hemen’ dedi ve not aldi. Bekliyoruz, bir türlü yanit gelmiyordu. Bir gün randevu verildigi haberi geldi; ancak, CHP milletvekilleriyle görüsecegini söylüyormus. Anlasiliyordu ki önce AP ve MHP milletvekillerini çagirmis ve ayri görüsmüs. Bizi de ayri çagiracak ve sov yapacak. Arkadaslarima dedim ki, ben gitmiyorum. Zaten Çorum’a gitmem gerekiyor dedim. Gitmedim. Arkadaslarimiz Sükrü BÜTÜN, CHP Senatörü Abdullah ERCAN gitmislerdi. Dedigim gibi, her zamanki sovuyla nutuk çekmisti.
“Çorum katliami, rastlanti degildir. Devletin bilgisi dahilinde ve önceden planlanan bir hazirligin sonucudur. Saldiri ve katliam, asla Alevi-Sünni çatismasi degildir. Bu, fasistlerin ve destek verenlerin kiliflamasidir.” 7

Içisleri Bakani Çorum’da

Içisleri Bakani Vekili Orhan EREN, Jandarma Genel Komutani Org. Sedat CELASUN birlikte Çorum’a gelir. Valilikte bir toplanti düzenlenir. Toplantiya Çorum Valisi, Emniyet Müdürü, Çorum’da örgütlü bulunan siyasi partilerin yöneticileri; CHP Milletvekilleri Ethem EKEN, Sükrü BÜTÜN, Senatör Abdullah ERCAN, AP Milletvekilleri Aslan TOPÇUBASI, Ahmet CINBEK katilmislardir. Olaylar degerlendirilir ve önlemler üzerinde durulur. Çorum Valisi Rafet ÜÇELLI aglamakli ve acindirici biçimde; “Milönü’nden gelip evimi basacaklarmis, çocuklarimi ve beni öldüreceklermis” der. Olaylari yanli anlatir.
CHP Senatörü Abdullah ERCAN da emniyet kuvvetlerinin davranisindan yakinir. Jandarma Genel Komutani Sedat CELASUN, acikli ve aglamakli konusmasindan etkilendigi Valiyi; “Biz gerekli yerlerden emir aldik. Milönü’ne tanklarla girip olaylara son verecegiz” diye yanitlar.
CHP Çorum Milletvekili Ethem EKEN olaya açiklik getirmeye çalisir: “Nasil olur sayin Pasam? Milönü’ne tanklarla girmek neyi çözer? Bu daha çok kan dökülmesine neden olur. Belki bir Milönü hiçbir sey degil ama, Türkiye’de 14 milyona yakin Alevi vatandas yasamaktadir. Milönü’ne tanklarla girip kan döküldügünde tüm ülkede büyük olaylar çikar.”
Çözüme yardimci olmak üzere alinan karar söyledir: “Kendi aramizda bir heyet kurup vatandaslarin içine girelim. Onlari yatistirmaya, barikatlari kaldirmaya çalisalim.” Olusturulan heyet Milönü’nde barikattaki vatandaslarla konusur ve ikna edilen Milönü halki barikati kaldirir. 8

Vali ve Emniyet Müdürü görevden aliniyor

“Olaylarin basladigi 28 Mayis 1980 gününden beri saldiri ve katliam sürüyor. Özellikle Kuruköprü, Sigortaevleri, Terlemezevler Mahallesinde çatismalar yogunlasmistir. Milönü, Kale Mahallesi, Esnafevleri, Senyurt, Bahçelievler, Karsiyaka, Nadik Mahallesinde ise halk kendi güvenligini kurulan barikatlarla saglamaya çalisiyordu. Askeri birliklerin müdahalesinin sonucu saldiri olayi kismen de olsa denetim altina alinabilmistir.
“Olaylardan sonra Çorum’da operasyon basladi. Ancak halk, basta Vali Rafet ÜÇELLI, Emniyet Müdürü Nail BOZKURT ve tüm Yönetim Kadrosunu suçlu sayiyordu. Hakli görülen nedenleri de vardi. Çorum Emniyetinde görevli polislerin olayi baslatanlarla birlikte oldugu, onlara silah ve mermi getirdigi, ordu birliklerinin yapacagi aramalari önceden haber vererek saldirganlarin silahlarini saklamalarina yardimci olduklari, bazi köylerden gelen silahli militanlari sehre soktuklari tespit edilmistir.
“Vali ve Emniyet Müdürünün yanliligi anlasilmistir. Bunun üzerine Vali Rafet ÜÇELLI ile Emniyet Müdürü Nail BOZKURT görevlerinden alinarak; Valilige Içisleri Bakanligi Özlük Isleri Genel Müdürü Yüksel ÇAVUSOGLU, Emniyet Müdürlügüne de Erdem YURTSEVEN atandilar.” 9

Çorum disina tasan ölüm

Fasist saldirganlar, Çorum’un giris-çikislarini isgal ederek araçlari tek tek ariyor, solcu ve Alevi yolculara iskence ediyorlardi. Yolculara adeta vize uygulanmaktadir. Yolculara iskence etmekle yetinilmiyor, üzerlerindeki para ve kiymetli esyalar da gasp ediliyordu.
Çorum-Ortaköy karayolu, MHP’lilerin yogunlukta oldugu Ovasaray Köyünün yakinindan geçmektedir. Ovasaray’dan 35-40 MHP’li militan yolu kapatir; Çorum’dan Alevi köyü Kozluca’ya giden bir kamyonu durdururlar. Selahattin ve Metin ARDIÇ adli iki genç kardesi kamyondan indiren fasistler, gençleri iskenceli sorgulamadan geçirirler. Selahattin’i vurarak agir yaralarlar. Selahattin’in küçük kardesi Metin henüz 10 yaslarindadir. Agabeyinin kanlar içinde yerde yatisini, eli silahli fasistlerin bakislarini gördükçe korkudan titremektedir. Saldirganlardan biri, kamyonun yönünü Çorum’a dogru çevirir, yarali kardesleri soför mahalline yerlestirir. Ne var ki Metin daha çocuktur ve kamyonu kullanmasini bilmemektedir; yasam mücadelesi içindeki Selahattin, yasama umuduyla zor bela kamyonun direksiyonuna geçer, bir an evvel hastaneye yetistmeye çalismaktadir. Ama güçsüzlesmis ve kan kaybetmektedir. Iki kardes SSK Hastanesinin önüne kadar güç bela gelebilmislerdir. Bu hastane, fasistlerin üs olarak kullandiklari bir yerdir. Çaresiz hastaneye giren Selahattin’in ilk tedavisi yapilir ve sigortali olmadigi gerekçesiyle Devlet Hastanesine gönderilir.
Selahattin ARDIÇ’in kan kaybi oldukça fazladir. Yardima ihtiyaci vardir. Kardesi Metin’i babasina gönderir. Babadir, aci haber üzerine hastaneye kosar. Hastanenin etrafi saldirgan fasistlerin denetimindedir. Tüm zorluklari gögüsleyerek oglunu kurtarmaya ugrasir. Selahattin’in kan grubunun belirlenmesi gerekmektedir. Bir siseye konulan kan, tahlil için Kan Merkezine gönderilmek üzere babasina verilir. Yollar, fasistlerin isgalindedir. Baba Cemal, her seyi göze alarak yola çikar. Hastaneye ulasir, ne var ki bir görevli, “Komünistler burada kan tahlili yapamazlar” diyerek Baba Cemal’in elindeki siseyi alir ve SSK Hastanesinin önündeki barikata vurarak kirar. Sonuç: Kan tahlili yapilamadigi için gerekli kan bulunamamis ve Selahattin kan kaybindan yasamini yitirmistir. 10
Ankara’da ameliyat sonucu yasamini yitirmis bir Alevi kadinin cenazesi köyüne götürülmektedir. Cenaze arabasi, Kuruköprü mevkiinde durdurulur. Eli silahli fasistler, minibüstekilerin tümünü ve cenazeyi arabadan indirir. Kimlik tespiti yapilir, yolcularin Alevi oldugunu ögrenirler. Fasistler, cenazeyi açmak isterler. Cenaze sahipleri yaslidir, defin ve yola çikma belgelerini gösterirler. Belgeler yirtilir, coplarla cenaze sahipleri dövülür. Cenaze sahipleri yalvarmakta, karanlik çökmeden cenazeyi köye yetistirmek istemektedirler. Ama karsilarindaki, ölüden bile intikam almaya çalisan gözlerini kan bürümüs fasistlerdir. Tabutu tekmeler, hakaretler savururlar. Sonunda, saldirganlarin içinde orta yasli birinin, “Birakin su pezevenkleri, cehennem olup gitsinler” demesiyle cenaze arabasi yola devam edebilir. 11
Gün SAZAK’in ölümünden beri ulasima kapali yollar arasinda, MHP’lilerin etkin oldugu Sünni köylerin yakinindan geçenler de vardi. MHP’li olarak bilinen Kayi, Ovasaray ve Cemilbey Köyleri ile Çorum arasi 25 kilometrelik yoldan hiçbir Alevinin geçmesine izin verilmiyordu. Ayni bölgedeki Ahmetoglan, Çobandogan, Savak ve Yogunsehit Köylerinde yasayan Aleviler, esir kampindaymiscasina disari çikamiyor ve zorunlu gereksinimlerini karsilayamiyorlardi. Hayvanlar içerde, insanlar içerde, ekinler tarlada, eli silahli fasistler yollarda… 12

Ceset… ceset… ceset… 

Fasistler, insan avindaydi. Önlerine geleni öldürüyor, iskence ediyorlardi. Ihbar üzerine Mutluevler insaatinda iki ceset bulunur. Kimlik belirlemesinde birinin Yahya BARAN’a, digerinin de Osman AKSU’ya ait oldugu ortaya çikar. Elleri, gözleri ve agizlari bagli olan cesetlerin her birinde 18’er kursun yarasi oldugu saptanir. Yahya BARAN’in, sag görüslü Adnan BARAN’in akrabasi oldugu ögrenilir. 13
Fasist saldirganlar köy yollarini tutmuslardir. Araçlardan indirilen solculari, Alevileri veya kentte ele geçirdikleri kisileri tarlalara, insaatlara götürerek orada öldürüyor, ekili tarlalara gömüyorlardi. Birkaç örnek söyle:
* Eskiekin Köyü sinirlari içinde, bugday tarlalarinda iki gencin cesedi ortaya çikarilmistir. Osmancik-Mehmet Teke Köyü nüfusuna kayitli Kazim GÜLER’e ait cesedin kursunla delik-desik edildigi; kimligi belirlenemeyen diger cesedin de iskence edildikten sonra silahla öldürüldügü…
* Bayat’in Gökbogaz Mevkiinde Seref SAHIN adinda bir gencin; Elvan Çelebi Köyü sinirlari içindeki tarlalarda da SSK Çorum Hastanesinde çalisan Necati GÖKTAS’in silahla taranan cesedi bulunmustur. Tarlalarda bulunan cesetlerin tümünün solcu ve Alevilere ait oldugu; cesedi bulunmayan nice kayip bulundugu görülmüstür.

Halki kiskirtan polis

Kemal MARASLI isimli polis memuru, MHP militani gibi çalisan polislerin en önde gelenlerindendi. Olaylar baslamadan önce Kayseri’ye tayini çikmis, ama iliskisini kesmemis olan MARASLI, Çorum’da görev yapmaya devam etmektedir. Ayni durumda olan ve tayini çiktigi halde Çorum’da bekletilen çok sayida polis oldugu bildirilmektedir.
Polis Memuru Kemal MARASLI, olay süresince Çorum’un cadde, sokak ve mahallelerini gezerek sürekli olarak halki tahrik etmeye, kiskirtmaya çalismaktadir. Kemal MARASLI, kendi görüsünde olan bir polis ekibiyle Milönü’ne girmeye çalisir. Milönü halki, kurdugu barikatlarla yanli görülen bu polislerin mahalleye girmelerini engellemeye çalisirlar ve durumu askeri birlik komutani General Sahabettin ESENGÜL’e bildirirler. General ESENGÜL, hemen Valiyi arar ve ‘Oraya polis girmeyecektir. Eger polis girerse askerin vur emri var” uyarisinda bulunur. Bunun üzerine polislerin Milönü semtine girmesi engellenmis olur. Bu engellemeye sinirlenen Polis Kemal MARASLI ekipten ayrilir, Yesilyurt Mahallesindeki evine döner. Olay çikarmadigi için rahat degildir. Evine girerken mahalle halkini kiskirtmayi sürdürür. Karisina, “Hiç korkma, kafalarina tas at. Yeter ki karakola gelsinler. Ben o zaman gösteririm. Burasini hepsine mezar yapacagim. Çorum’u kan denizine çevirecegim” diye mahallelinin duyacagi sekilde bagirmaktadir.
Kemal MARASLI’nin adi sonraki kanli olaylara karisir. Esyalarini birakarak karisiyla Çorum’u gizlice terk eder. Evini arayanlar, MHP’ye ait çok sayida doküman bulur, duvarlarin da Türkes’in fotograflariyla süslendigi görülür. Sonradan Kemal MARASLI, Çorum olaylarina karisma ve adam öldürme suçundan yargilanir. Önce idam cezasi verilir, cezasi sonra müebbete çevrilir. 14

Kent içi göç ve firsatçilar

28 Mayis 1980’de baslatilan saldiri ve katliam Haziran ayi boyunca sürmüstür. Saldiri, tahrip ve cinayetler, kent içinde göçe neden oldu. Bu, amaçlananlardan en azindan birinin gerçeklestigi anlamina geliyordu. Iç göç, yogun olarak, Alevilerin ve Sünnilerin iç içe oturdugu mahalle ve semtlerde oldu. Sünnilerin çogunlukta oldugu mahallelerde oturan Aleviler, gereksinmeleri olan esyalarini el arabalariyla, traktörlerle, sirtlariyla Alevilerin çogunlukta oldugu Milönü, Bahçelievler, Yeniyol, Yavrutuna, Kali, Gülalibey gibi semtlere; Alevilerin çogunlukta oldugu mahallelerde oturan Sünniler de ayni biçimde Sünnilerin agirlikli oldugu Cepli, Kuduzhan, Çöplü, Ulukavak, Uçdutlar, Karakeçili gibi semtlere göç etmeye basladilar. Emniyet yetkililerine göre Çorum’da 600’e yakin aile iç göç yapmistir. Artik Çorum kenti, Beyrut gibi keskin çizgilerle ayrilmis durumdadir.
Iç göçe karsin, Aleviler de Sünniler de olaylarin devam edecegi korkusu içindeydiler. Olasi bir saldirida kendilerini korumak amaciyla sopa, demir çubuk, silah ve benzeri gereçler temin etmeye çalisiyorlardi.
“Kurt dumanli havayi sever” halk deyiminde oldugu gibi, firsatçilar da toplumsal olaylarin yayginlastigi ortamlardan yararlanmaya çalisirlar. Çorum olaylarinda da firsatçilar türedi. Çikarin sagi-solu, Alevisi-Sünnisi olmaz. Çorum’da Alevi-Sünni firsatçilari gizlice ortaklik kurarlar. Sünniler mahallesinden göç eden Alevilerin evlerini ucuza almak için Sünni ortaklar devreye girer; Alevilerin yogunlukta oldugu mahallelerden göç eden Sünnilerin evlerini de Alevi ortaklari devreye girerek kelepir fiyatina satin alir. 15

Olaylardan ve iç göçlerden rahatsizlik duyan Çorum CHP Il Baskani ile AP Il Baskani su açiklamayi yaptilar:
CHP Il Baskani Cemal SOLMAZ: “Çorum’da olaylarin baslamasina Gün SAZAK’in öldürülmesi neden olmustur. CHP’lilerin ve Alevi yurttaslarimizin isyerlerinin yagmalanmasina, tahrip edilmesine, CHP’li parlamenterlerin tartaklanmasina, polis seyirci kalmistir. Polis açikça yan tutmustur. Isyerlerini yagmalayanlar, öldürülen polisin cenaze töreninde hazir bulunmuslardir., Bunlar hakkinda hiçbir islem yapilmamasi, vatandasin tepkisine neden olmustur. Ildeki olay, köylere mezhep çatismasi diye duyurulmus, köylüler galeyana getirilmistir. Disaridan gelen kiskirtmacilarin yaninda polisin yanli tutumu, silahlanmayi da tesvik ediyor, mezhep çatismasini da körüklüyor. Polis olaylari yatistiracagi yerde, tahrik ediyor. Çorum halki su anda nefes alamaz duruma girmistir.”
AP Il Baskani Saffet CERIT: ”Sessiz ve sakin olan ilimizde büyük olaylar tezgahlanmistir. Alevi ve Sünnilerin oturduklari yerlerde vatan hainlerince ve devlet düsmanlarinca tezgahlanan oyunda vatandaslarimiz tam olarak aga düsürülememistir. Eger bunlarin planlari tam olarak tutmus olsaydi, ilimizde kan gövdeyi götürür, büyük katliamlar olurdu. Halkimizi tahrik edenlerin disaridan geldigi kanaatindeyiz. Kahramanmaras olaylarini tertipleyenler de bunlardir. Maalesef, olaylar mezhep çatismasi boyutuna ulasmistir ve Alevi-Sünni ayrimi keskin çizgilerle gerçeklestirilmistir. Olaylari nefretle kiniyoruz ve halkimizin eskisi gibi huzur içinde yasamalari için elimizden geleni yapmaya çalisiyoruz.” 16

Jandarma Komutani görevden aliniyor 

28 Mayis 1980’de Çorum’da MHP’lilerin baslattigi saldirilar boyutlandi. Polisler MHP’lilerden yana hareket ediyorlar, bundan cesaret alan saldirganlar büsbütün dizginsizlesiyorlardi. Gelismeler karsisinda Vali, jandarmadan yardim istemek zorunda kalir. Askeri birlikler, kentin çesitli yerlerine yerlesir ve olaylarin gidisatini varliklariyla önemli ölçüde tayin ederler. Jandarma birligine Yarbay Vural GÜRIDE komut etmektedir.
Jandarma Yarbayi Vural GÜRIDE, polislerin solculara ve Alevilere karsi kinli tahriklerini, MHP’li saldirganlara nasil yardimci olduklarini görmekte; buna karsi önlemler almaktadir. Jandarma Komutani, demokrat tutumu ve yansizligiyla herkese güven verir. Fasistler bu durumdan rahatsiz olur. Askeri birliklerin kenti bosaltmasini, bu basarilamazsa hiç olmazsa komutanin görevden alinmasini isterler.
MHP Çorum Milletvekili Mehmet IRMAK, Çorum’a gelir; iç savasa dönüsen kanli olaylarin yayginlasmasini önlemeye çalisan jandarma ve askeri birlik komutanlarina, “Neye engelliyorsunuz?” diye baski yapar. Önce Jandarma Komutani Vural GÜRIDE ile görüsür, tehditle susturmaya çalisir. Demokrat ve yansiz tutumunda kararli olan Yarbay’i etkilemek mümkün olmaz. Milletvekili IRMAK, bu kez Çorum’da görevlendirilen askeri komutan Tuggeneral Sehabettin ESENGÜN’le görüsür. Tuggeneral Sehabettin ESENGÜL, Nokta Dergisi muhabirine, MHP Milletvekillerinin baskisini söyle anlatir:

“Isimlerini dahi hatirlamak istemiyorum. Bu milletvekilleri devamli suretle yaranin kabuklamasi degil, kanamasini isteyenlerdi. Isleri güçleri Ankara’da belirli odaklari tahrik etmek ve almis oldugu yetkilerle Çorum’a gelip karma karisik etmekti. Bu iki milletvekili olaylarin tarafimdan bastirilmasini memnuniyetle karsilamadi. Yani ne istiyorlardi? Bir taraf korunsun, diger taraf öldürülsün. Yani katalizör rol oynamayacaksiniz. Güvenlik tedbirleri tam olarak almayacaksiniz, bir kesim ki ona Sünni kesim diyebilirsiniz, Alevileri esasen sikismis bir bölgede çevirmis, onlarin üzerine saldirip imha etmek istiyorlardi…
“Bir asker kisi olarak bir generale zaten tehditleri sökmezdi de. Ama ‘Senin cezani biz veririz’ gibi bir davranis içindeydiler. Özellikle birisi fevkâlade küstah bir tavir içindeydi. Bunun karsisinda benden gerekli uyarilari aldilar, zamanin Valisi Yüksel ÇAVUSOGLU’nun makaminda, son olaylar sirasinda kendilerine Çorum’da bulunmamalarinin daha hayirli olacagini, güvenlik kuvvetlerinin ve güvenlikten sorumlu bana bagli birliklerin burada vazifeli oldugunu ve asker oldukça onlarin bekledigi manzaranin ortaya çikmayacagini kendisine söyledim.” 17
Süleyman DEMIREL hükümeti, MHP ve MSP’nin destegiyle kurulan azinlik hükümetidir. Süleyman DEMIREL’in sagci örgütleri korudugu ve destekledigi herkesçe bilinmektedir. MHP’nin baski ve önerisi dogrultusunda Jandarma Komutani Yarbay Vural GÜRIDE görevden hemen alinir. Böylece, Çorum’da MHP’lilerin önündeki engellerden biri kalkmis oluyordu. 18
Çorum’da 28 Mayis’da baslayan, Haziran ayi içinde de araliklarla devam eden saldiri, tahrip, yakma ve cinayetler, noktalanmis görünmektedir. Oysa Çorum için için kayniyordu.

Gazeteci gözüyle 

Cumhuriyet Gazetesinin muhabiri Reha ÖZ ile Mahmut TUNABOYLU, olaylarin basladigi 28 Mayis’tan 20 Haziran’a kadar olan birinci saldiriyi genis bir sekilde incelediler. Inceleme, dizi halinde yayimlandi. Bir bölümden bazi pasajlar söyle:
“19 Mayis Gençlik ve Spor Bayrami öncesi MHP’liler, ‘Islamci Gençlik’ adini kullanarak kentte bildiriler dagitiyorlar ve ‘halki cihada çagirip, bayrama saldirmalarini, kizlarin iffetini kurtarmalarini’ istiyorlardi. Bayram günü eli sopali, zincirli fasistler stad kapilarini tutarak halka saldirdilar. Çok sayida kisiyi yaraladilar. Olaylardan sonra gözaltina alinan hiçbir fasist yokken, polis kent içinde sol görüslü gençlerin oturdugu kahvehaneleri basiyor, karakola doldurulan gençler günlerce dayak yiyorlardi.
“Emniyet Müdürü Nail BOZKURT, fasistlerin eylemlerine karsi yumusak bir tavir alirken, solun en küçük bir hareketine olanca gücüyle yükleniyor. Sol egilimli gençler günlerce karakolda iskenceden geçiriliyor, adliyeye sevk edilmiyorlardi. Nail BOZKURT yanli tavrini öylesine rahat kullaniyordu ki, bazen olanlardan Vali Rafet ÜÇELLI’nin bile haberi olmuyordu. Örnegin Çorum’un Ortaköy Ilçesine bagli Karahacip Köyü yolunda yakalanan bir ögretmen ve üç fasistin üzerinde 7 tabanca ele geçirilmis. Ancak kendisinden bilgi sorulan Vali ÜÇELLI, ‘Benim böyle bir olaydan haberim yok. Nasil oldu, ben bir ögreneyim’ karsiligini vermisti…
“Yine Kargi ilçesinde MHP yanlilari ile devrimci gençler arasinda çikan silahli çatisma sonucu, sol görüslü bilinenlerle CHP’lilerin isyerleri tahrip edilmis, fasist saldirganlar yerine, saldiriya ugrayan devrimciler karakollara çekilip dövülmüslerdir. Bu olaylar da Vali’den gizleniyor, ancak olaylarin yinelenmesi iledir ki üzerine gidiliyor.
“Emniyet Müdürü Nail BOZKURT, son olarak Tekirdag’dan ve Ankara Polatli’dan Çorum’a atanan iki emniyet müdürü yardimcisini da kisa sürede tutum ve davranislariyla pasifize etti ve bu iki emniyet müdür yardimcisinin bazi olaylara müdahale etmek istedikleri ve bu nedenle pasifize edildikleri Çorum’da herkesin bildigi bir gerçek…
“…29 Mayis günlü olaylar hakkinda bilgi soruldugunda, Vali, bazi dükkanlarin taslarla tahrip edildigini, yakma, yikma olayi olmadigini, ayrica ölü de bulunmadigini ileri sürüyor. ‘Olaylarda sadece dört kisi yaralanmistir’ diyordu. Vali olaylari kimin çikardigi yolundaki bir soruya da ‘Yorum yok’ seklinde yanit veriyordu.
“Oysa ÜÇELLI’nin bunlari söyledigi sirada Servet YILDIRIM adli sol görüslü bir yurttas yaralanmis. Çorum Gazetesi ve 50’ye yakin isyeri tahrip edilip, atese verilmisti.
“… Tüm bu olanlardan sonra Içisleri Bakani Vekili Orhan EREN, Çorum’daki olaylari ‘karsi görüslerin’ çatismasi olarak gösterebilmistir. EREN, olaylarda güvenlik görevlilerinin yan tuttugu yolundaki haberlere iliskin bir soruya su yaniti vermisti: ‘Ben bu kanaatte degilim. Siz önce hüküm veriyorsunuz. Ona göre varsayim yapiyorsunuz. Bu olaylarda polis yan tutmamistir. Olaylar zaten iki polisin öldürülmesi üzerine baslamistir. Bu herhalde olaylar hakkinda yeteri kadar fikir verir.’

“Daha önce de, öldürülen CHP’liler için ‘Öldürülenler normal CHP’liler degildir’ özdeyisini, siyasal yasamimizdaki yerine tüm çirkinligiyle oturtuveren EREN, alti polisin Çorum’daki olaylarda öncülük ettikleri gerekçesiyle isten el çektirildikleri ve bunun savci yardimcisi tarafindan resmi olarak açiklandigi hatirlatilinca da su yaniti vermisti: ‘Savci Yardimcisindan önce Savci ve Vali vardir. Bunu Vali degil, Savci Yardimcisi söylemis. Çorum’da alti polis tutuklandi diye bir sey yok. Içisleri Bakanligi’na bu konuda bir bilgi gelmedi. Bu dogru degildir.’ “ 19

Bir bilim adaminin üzüntüsü

Hifzi Veldet VELIDEDEOGLU Çorumludur. Çocuklugunu, gençliginin büyük bölümünü Çorum’da geçirmis, çagdas, ilerici bir toplumun olusmasi için 70 yila yakin ugras veren bir bilim adamidir. Çorum olaylarini duydugunda dünyasi sarsilir. Kinin ve yobazligin önüne bilimin ve aklin geçmesini isteyerek üzüntülerini söyle dile getirir:
“Hürriyet Gazetesinde Çorum kentinin düsman kamplara bölünmüs durumunu gösteren plana baktim. Cumhuriyet Gazetesinin 20-21 ve 22 haziran 1980 sayilarinda Reha ÖZ ve Mahmut TURNABOYLU’nun Çorum olaylarini anlatan röportajlarini okudum. Yerinde yapilmis gözlemlere dayanan bu incelemeler beni -itiraf edeyim- çok büyük üzüntüye ve dehsete düsürdü. Onlarda sözü edilen mahallelerden bir bölümü çocukken baris içinde sere-serpe oynadigimiz yerlerdi. Milönü, Bahçelievler gibi semtler ise, baharda çigdem topladigimiz, yazin kurulan harmanlarinda düven sürmeye gittigimiz düzlüklerdi. Demek buralar birkaç gün içinde savas cephelerine dönüsmüs, binlerce kursun viziltilarina sahne olmustu. Benim hemserilerimden bir bölümü, baska bir bölümünü kiyasiya yok etmeye kalkismisti oralarda. Acaba niçin? Bunu bilen var miydi aralarinda? Bir türlü inanasim gelmiyordu bu katliam girisimine.
“Su günlerde Çorum’dan Istanbul’a gelmis olan birkaç tanidik, Çorum’u alt-üst etmeye kalkisan ve kentte tahribat yapan militanlardan çogunun Çorum’un yabancisi oldugunu, disaridan geldiklerini söylediler. Hem bunu söyleyenler Alevi degil Sünni, solcu degil AP’li kisiler, kendi hallerinde bir kari-koca. Evleri Alevilerin çogunlukta oldugu bir mahallede bulundugu için onlari da Alevi sanmislar, militan saldirganlarca rahatsiz edilmisler. Çok tedirgin bir durumdaydilar. Is bulup yerlesmek umuduyla gelmisler Istanbul’a, ‘Artik yasanacak yer olmaktan çikti Çorum’ diyorlardi, büyük bir üzüntü içinde.
“Istanbul’daki baska bir hemserimden de sunu duydum. Eski Demokrat Partililerden olup isleri tikirinda giden bir zat, birkaç günlügüne Çorum’dan Istanbul’a gelip dönmüs ve ‘Bütün isler Kizilbas Jandarma Alay Komutani yüzünden bozuldu. Çünkü o Kizilbaslari tutuyordu’ demis. Oysa bütün namuslu gazeteler -MHP’li Milletvekillerinin istemi üzerine sonradan degistirilen- bu komutanin yansiz tutumu almasaydi Çorum’da da bir Maras katliami olur ve kan gövdeyi götürebilirdi’ diye yazdilar. Herhalde dogrusu da bu.
“Iki inegimizle birkaç koyunumuzu babam ortakçiya vermisti. Ineklerin ortakçisi, Çorum Ovasina bakan Kösedagi’nin öte yüzündeki Kizilören Köyü’nden Lafçi Ali adinda bir Aleviydi. Belirli araliklarla ve hiç aksatmadan yag, kaymak ve yogurt getirirdi ineklerin ürününden. Öbür ortakçi Çorum Ovasindaki Buluz Köyü’nden Ömer Aga adinda bir Sünniydi. Bunu suradan biliyorum. Dogan kuzularin öldügü, koyunlarimizin süt vermedigi haberini getiren Ömer Aga’ya öfkelenen babam, bir gün önce, ‘Agzindan Allah ve Muhammed üzerine yemin eksik olmaz ama ne hikmetse herkesin koyunlari döl verir hep bizimkiler vermez. Su Kizilbas Lafçi’nin (Yani öbür ortakçinin) hiç yemin ettigini duymadim ama, hak yedigini de görmedim’ diye bagirmisti.
“Kimi zaman babam, kimi zaman amcalarimla birlikte Çorum yöresindeki Çerkez, Kürt, Sünni ve Alevi Türk Köylerinden birçoguna gitmisimdir. Halki Sünni olan köyler için ‘Sünni’ nitelemesi kullanilmazdi. Halki Alevi olan köylere ‘Kizilbas Köyü’ denilirdi. Çorum kentinin sadece bir kiyi mahallesinde Kizilbaslarin oturdugu ve orada yoksul kisilerin yasadigini bilirdim. Ama o uzak mahalleye hiç gitmedim…
“… Kizilbaslar üzerine öyküler dinlemis, onlarin kötü ve ahlaksiz insanlar olduguna inanmistik. Enbiyalarin Bahattin, ‘Kizilbas, gavurdan beterdir’ derdi. Babasindan duymus, oysa simdi bilegimi saran su iyi kalpli adamin yüzünde hiç de kötülük belirtisi yoktu. O günden sonra hiçbirimiz onun ardindan bagirmadik. Ve ben, çok sonralari Aleviler için çikartilan söylentilerin Sünni iftiralari oldugu kanisina vardim.
“Bunlari hatira anlatmak için yazmadim. Burada anilarin sirasi degil simdi. Çorum ve yöresinin etnik ve mezhepsel durumunu vurgulamak için yazdim. Demek ki, Türkiye’yi bölüp parçalamak ve böylece kendi hirslarini doyurup kötü amaçlarina ulasmak isteyen melunlar hep etnik durumlari böyle olan bölgeleri seçiyorlar.
“Anlattigim günlerden bu yana Aleviler ekonomik bakimdan gelistiler ve Çorum’un birçok mahallesinde mülk edindiler. Cumhuriyetin ilânindan ve Atatürk’ün laiklik devriminden sonra, Alevi ve Sünni yurttaslar arasinda kiz alip vermeler de çogaldi. Pek çok Alevi yurttas yüksek ögrenim yaparak ülkede önemli görevler aldi. Ve sorumluluklar yüklendi. Ülkemizde o denli barisçi bir ortam olustu ki, büyük kentlerde kimin Sünni, kimin Alevi oldugu bilinmez ve sorulmaz oldu. Dogal olani da buydu. Çünkü, ister Sünni, ister Alevi, yurttaslarin hepsi…
“… Haydi bunlar türlü propaganda, slogan ve mitlerle aldatilmis deneyimsiz gençler diyelim ve günümüzde isbasinda olan politikacilardan da umudumuzu keselim. Ama yüksek ögrenim görmüs ve ‘aydin’ nitemini takinmis yöneticilere ne diyelim? Politikacilarin elestiri ve kiyimini düsünmeksizin vaktinde yasal önlem alip tam yansiz bir tutum ve davranisla tüm suçlulari adalete vererek, böyle kanli olaylarin önünü alacak olanlar onlardir. Ne yazik ki onlardan kimisi, bunun tersini yapmakta, sol kesime karsi gereginden çok sert davranirken; sag kesimin saldirganlarina göz yummaktadir. Çorum Valisi ve Emniyet Müdürü böyle tutumlari dolayisiyla istemeye istemeye degistirilmistir. Çok daha sonra, yansiz davranislariyla halkin güvenini kazanmis olan Jandarma Alay komutani da ne yazik ki degistirilmistir. Bazi illerdeki yöneticilerin asiri yan tutucu durumlarini son Nevsehir olaylarinda da gördük…” 20
CHP’nin hazirladigi rapor
28 Mayis günü baslayan fasist saldiri üzerine Altan ÖYMEN, Sükrü BÜTÜN, Ethem EKEN, Erol ÇEVIKÇE ve Vehbi MESHUR’dan olusan CHP parlamenter heyeti, Çorum ve Merzifon’daki saldiri olaylarini yerinde inceler ve degerlendirmelerini bir rapor haline getirirler. Altan ÖYMEN tarafindan basina açiklanan raporun bazi bölümleri söyle:
“… Yüz gün içinde kurtarilmis bölgeleri kaldiracagindan söz eden DEMIREL’in yönetiminde tam tersine birçok kent ve kasaba bölüm bölüm sagci militanlarin kurtarilmis bölgesi haline getirilmekte, devlet daireleri de basta Milli Egitim Bakanligi olmak üzere kurtarilmis daire haline sokulmaktadir.
“Devlet güçlerine karsi duyulan güvensizligin ülkeyi büyük bir göç alani haline getirdigini, binlerce insanin mahallelerinden mahallelere, kasabalarindan kentlere, kentlerden büyük kentlere akin ettiklerini, ayrica yurt disina iltica etmek isteyenlerin sayisinin da hizla yükseldigini;…
“DEMIREL hükümeti ise Türkiye’yi alti ay içinde göçülen ve kaçilan bir ülke haline sokma vebalinin utancini duymak bir yana, tam tersine bu kaçisa yol açan olaylari, bilinçli olarak körüklemektedir…
“Çorum’da halk, polisin yanli tutumundan kendisini korumak için bu barikatlari kurmustur. Polisin yanli tutumu, resmi demeçlerle de ortadadir. Çorum Savci yardimcisi, alti polis memurunun tahrikçilik ve öncülük yaptiklari saptanarak haklarinda sorusturma açildigini bildirmis. Buna karsilik DEMIREL, grupta yaptigi konusmada, ‘Barikatlar kurularak bir mahalleye devlet güçlerinin girisi engellenmektedir’ diyebilmektedir. DEMIREL’in bu açiklamasindan sonra Çorum Valisi, ‘Barikatlari gece saldirilardan kendilerini korumak amaciyla halk kurmustur’ demis, böylece DEMIREL’in olayi saptirdigi ortaya çikmistir…” 21

3. Katliamin Ikinci Dönemi

a) Ikinci Saldiri Hazirliklari

Açik hazirlik ve yetkililerin kayitsizligi
28 Mayis’ta baslayan olaylarda fasistlerin amaci, Çorum ve Çorum’a bagli ilçe ve kasabalarda oturan solcu ve Alevileri baski ve katliamlarla korkutmak, göçe zorlamak, süreç içinde bölgede denetimi tam olarak ele geçirmekti. Ancak, Kahramanmaras katliamindan ders çikaran Çorum halki, saldirinin ilk günü, kendi olanaklariyla kurdugu barikatlarla özgüvenligini önemli ölçüde saglar. Ayrica, fasistler ilk saldirida Sünni toplulugun yeterli destegini görmemislerdi. Bu ve diger nedenlerden dolayi, fasistlerce istenilen basari saglanamamisti.
Fasistlerin çalismalari artik 28 Mayis ve izleyen günlerde cereyan eden saldirilarda görülen eksikliklerini gidermeye yogunlasmisti. Kent halkinin Sünni kesimlerinin aktif destegini almak, baslica amaçlardan biri haline gelmisti. Ayrica olasi eksikliklere karsi, disaridan fasist militan ve silah getirme, saldiriya engel olan ve olmasi beklenen devlet görevlilerini kentten uzaklastirma faaliyetlerini hizlandirdilar. Içlerinde ekipler olusturarak mahalle, kasaba ve köy çalismalarina yöneldiler. Köy ekipleri, militanlarina saldiri yöntemlerini ögretiyor. görev yer ve konumlarini saptiyordu. Saldiri öncesi günün aksami, görevlendirilen ajitatörler, Maras’ta ve diger yerlerde uygulanan ve artik bilinen yöntemi hayata geçireceklerdi: “Aleviler, Çorum’da camileri bombaladilar, çok sayida Müslümani öldürdüler; kadin ve kizlara tecavüz ettiler. Biz Müslüman olarak bu din kardeslerimize yardim etmeliyiz!” Saldirinin baslama mesaji alindiginda, kenti çevre bölgelere baglayan yollar denetim altina alinacakti. Yollarda kimlik kontrolü yapilacak; Alevi ve solcular esir alinarak sorgulama komitesine teslim edilecekti.
Kentte, Validen baslayarak yetkililerin ve istihbarat birimlerinin, fasistlerin hazirliklarindan habersiz olduklari düsünülemez. Bir an kendi kaynaklariyla bilgi alamadiklarini kabullenelim. Ama yetkililer sürekli olarak uyarilmistir. Nitekim, saldiridan üç gün önce, 30 Haziran’da, iki büyük partinin kent temsilcileri, CHP Il Baskani Cemal SOLMAZ ile AP Il Baskan Yardimcisi Erol SAHIN, Vali Yüksel ÇAVUSOGLU ve Emniyet Müdürü Erdem YURTSEVER’le görüsürler; görüsmede, yetkililere MHP’nin saldiriya hazirlandigi iletilerek önlem alinmasi istenir. 22
Tehlikenin varligi, yine 30 Haziran’da, bir baska tür haberci tarafindan da duyuruluyor. Saat 16.30 siralarinda, sonradan Adnan ÖZEJDER’e ait oldugu ögrenilen, 19 AT 535 plakali ve yesil renkli bir Murat 131 otomobil, sol görüslülerin oturdugu semtlere daliyor, içinden çevreye ates açiliyor, ates sonucu Hatice ILHAN isimli bir lise ögrencisi agir yaralaniyor. Halkin takibi sonucu otomobil Milönü semtinde yakalaniyor, içindekiler kaçip kurtulurken, otomobil atese veriliyor. 23

Daha ilginci, Içisleri Bakanligi’na ulasan bir haberdir. Bu habere göre, Çorum’da fasist saldiriya karsi direnen sol görüslülere, köylerden yardim gelecektir. Alinan ‘istihbarat’ sonucu, Içisleri Bakanligi Müstesari Çorum Valiligine su telgrafi çekmistir:

“Sayin Yüksel ÇAVUSOGLU,
Çorum Vali Vekili
Çorum’da meydana gelen olaylarda köy ve köylülerin sehir ve kasabalarda bulunan yakinlarina silah getirerek ya da karisarak yardimci olduklari, bu sebeple Çorum’un köylere açilan çikis yollarinin agzinda daima kontrol yapilmasi gerektigi, Bahabey Korulugu ve Su Deposu bölgesi ile Kussaray Köyü’nden Nadik Pinari ve Milönü Mahallesi’ne gelen yolun kontrol altina alinmasi gerektigi, Alaca, Sungurlu, Mecitözü ilçelerinin de hassas oldugu, buralarda da tedbirli bulunulmasinin gerektigi, olaylarin sicakligini kaybettikten sonra provokatör ve suçlularin aranmasinin zaruri oldugu ileri sürüldü.
Bilgilerinize rica ederim.
Durmus YALÇIN
Müstesar (Içisleri Bakan yardimcisi)“ 24
Bunca bilgi ve uyariya karsin, önlem alinmamasi oldukça anlamli ve düsündürücüdür. Içisleri Bakanligi’nin gönderdigi telgrafin içerigi daha da anlamlidir. Telgrafa göre yalniz solcularin ve Alevilerin oturdugu semtlerin disariyla iliskilerinin kesilmesi öneriliyor. Nitekim telgraf üzerine söz konusu semtlerde operasyon baslatilir. Mahalleyi saldiriya karsi koruyacak 100’e yakin kisi gözaltina alinir. Saldiriyi yapan fasist örgütlerin bulundugu semtlerde hiçbir arama yapilmaz.
Solcu ve Alevilere yönelik operasyonlar sürüyor

Mayis’ta baslatilan ilk saldirida, MHP’li ülkücüler, Alevi ve solcularin yogun oldugu semt ve mahallelere girememislerdi. Olaylar yatistiktan sonra, emniyet kuvvetleri, bu bölgelerde operasyonlara basladi. Terlemezevler semtinde bulunan Çorum Soförler ve Nakliyeciler Dernegi Baskani Hasan ÖZTÜRK, fasist saldirilara karsi cesaretle durmakta ve çevredeki halkin direnmesinde önemli bir rol üstlenmektedir. Ayrica, Hasan ÖZTÜRK’ün evi, fasistlerin üs olarak kullandiklari SSK Hastanesine yakin, çevreye egemen bir tepenin üstündedir. Fasistler, bu tepeyi ele geçiremiyor, böylece istedikleri semtlere ates etme olanagi bulamiyorlardi. Polisler, Hasan ÖZTÜRK’ü de gözaltina alir. Oturanlarin çogunlugu CHP’li ve Alevi olan Üçevler semtinde operasyon düzenleyen polis, semtteki erkeklerden 60 kisiyi gözaltina alinir.
Fasistlerin egemen oldugu semtlerde herhangi bir arama ve operasyon yapilmadigini vurgulamak herhalde gerekmiyor. 25

Cihad bildirisi dagitiliyor

MHP’li ülkücüler, Iskilip’te bildiri dagitarak halki din için savasa (cihada) çagirir. Bildiri söyle:
“Büyük Türk Milleti, Aziz Iskilipliler,
“Son bagimsiz Türk devleti üzerinde oynanan hain oyunlari, komplolari, plânlari görmemek için artik kör olmak, hatta hain olmak gerekir.

“Türk varligini dünya üzerinden silmek isteyen emperyalist güçlerin yerli usaklari, komünistler, vatan hainleri, bölücüler, Türk devletinin temeline dinamit koymak isteyenler ellerindeki Rus ve Çin yapisi silahlarla ne yapmak istemektedirler.

“Bu eli silahli eskiyalara karsi artik kesin tavir almak, dur demek zamani çoktan gelmis, hatta geçmistir bile. Kiymetli hemserilerimiz, Müslüman Türk milletini batakliga sürüklemek isteyen, bölmek, parçalamak, yok etmek, isteyen komünist cinayet çetelerine karsi uyanik olalim. Türk devletini yok etmek isteyen bu hain emperyalist güçlere karsi yilmadan, çekinmeden, cani pahasina mücadele veren-Ülkücü Türk Gençligi’ne destek olalim. Büyük Cihada hazirlanalim.

“Ülkücü Türk Gençliginin her ferdinin cesetleri birer birer çignenmedikçe bu mübarek vatan topraklarina komünizm girmeyecektir. Ülkücü Türk Gençligi baris zamani bir karincanin ayagina basip incittigi zaman bundan üzüntü duyacak kadar yufka yürekli oldugu gibi, ayni zamanda vatan hainleri için sokaklar dolusu idam sehpasi dikecek kadar da gaddardir. Burasi da böyle bilinsin. Bizi komünist kursunlari degil, milletimizin sususu öldürüyor. Kanimiz aksa da zafer Islamin. Yolumuz Allahin yolu. / ÜLKÜCÜ GENÇLIK” 26

Iskilip’te dagitilanla ayni içerikte bir bildiri de Çorum’da dagitilmistir.
SSK Hastanesi üs haline getiriliyor
Çorum SSK Hastanesi, sagin etkin oldugu bir yerdir. Fasistler, SSK Hastanesini üs olarak kullanmaktadir. Kendi yaralilarini burada tedavi ederken; karsit görüsten gelen yaralilara iskence yapiyor kimilerini de öldürülüyorlardi. Hastanenin bodrum kati iskencehane olarak kullaniyorlardi. Hürriyet Gazetesinin muhabiri Saygi ÖZTÜRK, hastanede gördüklerini söyle yaziyor.

“Çorum Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi belli bir grubun üssü olarak kullaniliyor. Silahlar buraya sokuluyor, bodrum katinda iskenceler yapiliyor. Çorum’da kanli olaylardan görüntüler ve çizgiler söyle: SSK Hastanesi güvenlik kuvvetlerince aranacakti. Asker çevreyi sardi. Personelin disari çikisina izin verilmedi. Içeride büyük bir arama için tüm timler hazirdi. Sanli Türk askerine ‘Komünist’, Mehmetçik’e ‘Piç’ diye bagiranlar cezasiz kalamazdi…
“Genis bir arama tarama yapildi. Dolaplar açildi, bodrum kati arandi. Yataklarin alti arandi… Burada çesitli suçlarin failleri de bulunuyordu. Ama bunlar ele geçirilemedi, neden mi?
“Askerin arama yapmasindan hemen önce hastanede yogun bir faaliyet baslamisti. Bazi askerlerin teshis ettigi kisiler tuvaletlerde biyiklarini sakallarini kesiyor, saçlarini yanlarindaki kisilere tiras ettiriyorlardi… Hastanenin bazi personeli yaralilari unutmus, hastane içine sizanlara ‘görevli’ belgesi çikartmakla mesguldü. Sonuçta ancak üç militan bu hastanede ele geçirilebildi. Tabii saçina kiyamayan bir hemsire, ‘Komünist asker’ demenin bedelini gözaltina alinmakla görecekti.

“Terlemezevler semtinde bir genç silahli bes kisi tarafindan koluna girilip kaçiriliyordu. Bu genç de öldürülecek, ya da örgüt evinde sorguya çekilip, hakkinda karara varilacakti… Gencin tüm direnmelerine ragmen bes kisi onu sürükleyerek götürmeye ugrasiyordu. Sirtina bir tabancanin namlusu dayanmisti… Bir kösebasinda asker belirdi. Gerçi kaçirmak isteyenler panige kapildi ve genci orada birakip kaçarlarken arkadan ates ettiler. Gözlerimle tanik oldugum bu olaydan sonra yarali kisi hastaneye getirildiginde olayin etkisi ile konusamadigini, dilinin tutuldugunu ögreniyordum…” 27
Fasistler, SSK Hastanesinin çevresindeki apartmanlara uzun menzilli ve otomatik silahlarini yerlestirmis, solcu ve Alevi evlerine ates ediyorlardi. Polis, bunlari görmüyor muydu? Görmez olur mu? Kimi polisler, fasistleri koruyor; kimi polisler de fasistlerle birlikte bizzat saldiri düzenliyordu.
SSK Hastanesinde çalisan 21 personel, dilekçeyle Çorum Valiligi’ne can güvenliklerinin olmadigini bildirirler. Dilekçe söyledir:

“Valilik Makamina – ÇORUM
“MHP Genel Baskan Yardimcisi Gün SAZAK’in öldürülmesi ile 28. 05. 1980 tarihinde Çorum ili merkezinde baslayan 04. 07. 1980 tarihinde Alaattin Camiine bomba atildigi iddiasi ile devam edegelen ve genis boyutlara ulasan anarsik olaylar sonucunda birçok kisi kaçirilip iskence edilmek suretiyle yasamini yitirmistir. Biz asagida isim ve adresleri yazili sahislar SSK Hastanesinde personel olarak çalismaktayiz. Adi geçen bu hastanede görevli arkadaslarimiz Necati GÖKTAS kaçirilip, iskence edildikten sonra öldürülmüstür.
“Hastane, bulundugu muhit itibariyle asayis ve can güvenligi yönünden çok hassas bir bölge olup olaylar sürekli bu bölgeden kaynaklanip il çapinda yayilmaktadir. Yine bu cümleden olmak üzere arkadaslarimizdan Erol ÖZLÜ ve Halil ÇEVIK de karsit görüslülerce dövülmüs olup, bunlardan Erol ÖZLÜ’nün 20 günlük raporu mevcuttur. Berber Ekrem ÇELEBI, Erol ÖZLÜ’yü ziyarete gittiginde, silahli saldiri sonucunda agir derecede yaralanmistir.
“Hastanede görevli personelin sefi Nuri ÇIRAK, A. Hamdi EFE, Ismet KUZU, Bekir KOZAN, Ibrahim YILDUZ, Mehmet PEKER; hemsirelerden Sadiye ILMEN, Hatice ALKAN, Sevil TARHAN, Ismail HÜYÜKOGLU, Osman CENGIZ, Aslan AKBAS, Ömer YAKAR, Ali KOL, Dursun YÜKSEL, Hidayet KILIS bu hastanede devlet memuru görevini tam anlamiyla suistimalle, MHP’nin adeta bir militani olarak çalismakta, disaridaki militanlarla isbirligi halinde SSK Hastanesi yöresinde tüm olaylari tezgahlamaktadirlar. Hastane adeta siyasi bir partinin karargahi haline gelmis olup, karsit görüslü yaralilarin dahi tedavi ve can güvenligi olanagi kalmamistir. Yukarida bahsi geçen karsit görüslü arkadaslarimiz sürekli bizleri tehdit ve baski altinda tutmakta, görevimizi yapmayi engellemekte, bizleri hastaneye sokmamaktadirlar.
“Kahraman Türk Ordusunun serefli mensuplarina ‘Komünist asker, defol’ diye bagiran hemsire Sadiye ILMEN, Pansumanci Ömer YAKAR, Necmettin SALIMOGLU halen bu hastanede görev yapmakta, nedense yakalanip sorgulari yapilmamaktadir.

“Yukarida bahsi geçen olaylar sonucunda bu hastanede can güvenligimiz ve çalisma barisi kalmamistir. Olaylarin kaynaklandigi bir muhit olmasina ragmen gerek hastane çevresinde, gerekse içerisinde herhangi bir etkin can güvenligi bulunmamaktadir. Ileride dogmasi muhtemel hadiselerin önlenmesi, çalisma barisinin saglanmasi, can güvenligimizin temini için gerekli etkin önlemlerin alinmasini, bahsi geçen konular üzerinde hassasiyetle durulmasini, gidis ve dönüslerimizde bizlere servis arabasi tahsis edilmesini saygilarimizla arz ve talep ederiz. 14. 07. 1980” 28
SSK Hastanesininin durumu böyle. Çorum Valisinin ve Emniyetin yanli tutumu belli. Kimi kime sikayet edeceksiniz?

b) Cihad Çagrilari ve Saldiri

1 Temmuz gecesi: Saldiri basliyor

Kent disindan gelmesi gerekenler gelmis, Sünni köylerdeki MHP yanlilarinin hangi köy yolunu kontrol edecegi, ele geçirilen solcu ve Alevi yurttaslara neler yapilacagina iliskin hazirliklar tamamlanmistir; artik saldiri isareti beklenmektedir.
Çorum merkezinde oturmakta olan solcu ve Alevilerin önemli bir kismi, emniyet tarafindan gözaltina alinmistir. Fasistler, uzun menzilli silahlarini apartman çatilarinda mevzilendirmislerdir. Ev ve isyerlerini yakmak için gerekli benzin ve malzeme hazirlanarak görevlilere teslim edilmis, esir alinan solcu ve Alevilerin saklanacagi yerler de belirlenmistir. En nihayet, halki cihada çagiran bildiriler de dagitilmis, kisacasi katliamin tüm hazirliklari tamamlanmistir. Bu savas Arabistan çölündeki Bedevilerin hurmalik savasi degil; demokrasi ile fasizmin savasi olacakti. Hazirliklar, bunu gösteriyordu…

1 Temmuz 1980; Sali’yi Çarsamba’ya baglayan gece… Terlemezevler ile SSK Hastanesi civarina yerlestirilen uzun menzilli silahlarla solcu ve Alevi evlerine ates açilir. Bu, çatismanin baslangiç isaretidir. “Ya tam susturacagiz, ya kan kusturacagiz” sloganiyla saldiri baslatilir. Fasistlerin egemen oldugu Bahçelievler, Mutluevler, Etievler, Yavrutuna ve Terlemezevler, Ulukavak, Çatalhavuz, SSK Hastanesi semt ve mahallelerinden yayilan silah sesleri, kenti çinlatmaktadir. Solcu ve Alevilere ait ev ve isyerleri yagmalanmakta, tahrip edilmekte ve atese verilmektedir. Kisa sürede alevler içinde kalmis kentin üstüne kara bir duman çökmüstür. Saldiriya ugrayan semtlerin telefonu kesilmis, halkin yardim isteme ve haberlesme olanaklari ortadan kaldirilmistir.
Ilk saldiri, Soförler Dernegi Baskani Hasan ÖZTÜRK’ün evine yapilir. Hasan ÖZTÜRK gözaltindadir. Ev ile önünde bulunan iki TIR kamyonu tahrip edilerek yakilir.

2 Temmuz: Boyutlanan saldiri ve sokaga çikma yasagi

Çarsamba günü, Çorum’un pazaridir. Çorum’daki çatisma ve saldiridan habersiz olan çevre köy ve kasaba halki, satacak ürünlerini traktörlerle, minibüslerle Çorum’a götürmek üzere yola çikmislardir. Yollar silahli ve maskeli fasistlerce tutulmustur. Kent pazarina gelen tüm araçlar durdurularak kimlik kontrolü yapilmaktadir. MHP’lilerin kendi yandaslarina gizlice verdikleri parolayi söyleyenler pazara birakilmakta, digerleriyse sorgudan geçirilmekte, saatleri, yüzükleri, paralari ve esyalari gasp edilmektedir. Alikonanlar daha sonra minibüslerle belirlenen yere götürülerek görevlendirilen adamlara teslim edilmektedir. Aralarinda kadinlarin da oldugu bu kisilere elle, küfürle taciz ve hakaret ediliyor, iskence yapiliyordu. Cezaevi firarisi katiller ise, köylerde saldirilarini sürdürüyorlardi. Bu katiller, Yogunpelit Köyü’nde köyün koyunlarini güden çoban Mehmet KAYGISIZ’i öldürürler, koyunlarini da götürürler.
Saldirinin yogunlasmasi üzerine Vali Yüksel ÇAVUSOGLU, sokaga çikma yasagi ilan eder. Ancak bunun bir çözüm olmadigi hemen görülür. Solcu ve Alevilerden yasaga uymayanlar gözaltina alinirken; fasistler saldirilarini özgürce sürdürmektedirler. Isyerleri ve konutlar serbestçe tahrip edilerek yakilmakta, yangini söndürmeye giden itfaiye görevlileri de silahla tehdit edilerek engellenmektedir.

Günün bilançosu, 4 ölü, 10 yarali, tahrip edilerek yakilan 50 ev ve isyeridir…” 29 Olayi yasayan taniklar anlatiyor
Elmas ÇAKMAK: “Oglum Hikmet ve kocami götürdüler. Bir haber alamadim. CHP’lilere ait tüm evleri yaktilar. Ben Eymerli Ahmet’in evine sigindim. O beni sakladi. Sabah olunca da bana, ‘Sizi koruyamam kaçin’ dedi. Kaçip Milönü’ne geldim. Oralarda asker ve polis yoktu. Evlerimizi yakanlarin çogu Çatak ve Türkler Köylüleri idi.”
Kemal TEKE: “Biz Üçevler ve Çiftlikpinari’nda oturuyoruz. Evlerimizi yangina verdiler, buradaki CHP’liler topluca sehri terk ederek Yeni Köye dogru çekilmek zorunda kaldik. Ben bir toplulugun içinden geliyorum. Kaçtim. Onlar 500’e yakin insan geceyi Yeni Köyde geçirdiler. Sabah oradan çikinca Pasaköy, Ayazköy, Beydili, Çatak, Türkler Köylüleri tarafindan esir alinmak üzereler. Öldürülebilirler. Bunlar, Sarin, Esençay, Acipinar, Kizilpinar köylüleridir. Her an öldürülebilirler.”
Yusuf …: “Sarilik Köprübasi Mahallesi, 2. Cihan Sokakta oturuyorum. Hastanede evrak memuruyum. Göreve gidiyordum. Büyük bir kalabalik, ‘Cami yandi’ diye geliyordu. Bunlardan 100 kadari evimin önünde toplandilar. ‘Kizilbaslari yakin, yikin’ diye bagiriyordu. Bu sirada Harmancikli Riza CANCAN’i kursunlayarak evinin önüne attilar. Ölüsü iki gün orada kaldi. Bu kalabaligin basinda Çomarli Aydin, Yavulu Osman AYDIN’in damadi olan Imam-Hatip ögrencisi vardi. Benim evi atese verdiler. Çocuklarim kaçti. Hademe Laçinli Sabri’nin bodrumuna girdiler. Orada beni ve evin yanisini seyrediyorlardi, korku içindeydiler.

“Beni yakaladilar, iyice dövdüler, sonra Harmancikli Elvan’in evine götürüp, elimi ve ayagimi baglayarak astilar. Yanimda ayni biçimde üç kisi daha asiliydi. Birisi Kemal ULUMAN’di, digerlerini taniyamadim. Bunlardan biri disi ile ipi çözdü. Bizi de kurtardi. Ufak bir duvardan atladim. Zor yürüyordum. Çok kan kaybetmistim. Duvar dibinde yatarken çocuklarim beni ariyormus. Seslerini duydum, buradayim dedim. Yanima geldiler. Güç bela Harmancikli Elvan’in evine düstüm. Burada beni gördüler, tekrar dövdüler, tekrar bagladilar. Çok yalvardim. Ben kimseye zarari olmayan birisiyim, dedim. Dinlemediler.Birkaç komsu yatistirdi. Beni hastaneye getirdiler. Beni dövenlerin arasinda olan Yavulu Osman’in elinde tüfek vardi. Uzun sari birisinin elinde tabanca, kisa esmer birisinde nacak, diger birkaç kiside demir çubuk vardi.”
Hatice KALTAKÇI: “Kalabalik bir grup evimin önüne geldi. Kocami alip götürdüler, önce bir bakkala, sonra bir kahveye soktular. Buradan çikardilar, basina bir torba geçirdiler. Önlerine kattilar, sopalarla vurdukça düsüyordu. Ben korktum, bayildim. Böyle devam etmislerdi. Sehir disina kadar gitmisler, hapishanenin arkasina çikinca orada ölmüs, otlarin içine atmislar. Kocami bes gün aradim. Hastane morguna getirmisler, taniyamadim. Taninacak hal koymamislardi ki. Katilleri iyi taniyorum. Erol DIKER, Ümit ÇIMEN, Cengiz KAYA, Ünal ÇIMEN, Topal ELVAN, Halit KÜRER, Recep BARUT, Salih CINDILLI idiler…”

Halil COSKUNER: “SSK Hastanesi arkasinda oturuyorum. Simel Beton Boru Fabrikasinda çalisan isçiyim. Aksam üzeri eve geldim. Babam beni çarsiya gönderdi. Eve döndüm. Yemege oturmustuk. Kuruköprü yöresinden gelen bir grup evi sardi. ‘Yakacagiz’ dediler. Hemen camlari kirmaya basladilar. ‘Bunlar baba-ogul komünist’, dediler. Bizi önlerine aldilar, ellerinde tüfek ve tabanca vardi. ‘Yürüyün, orospu çocugu komünistler’ diye vuruyorlardi. Babamin kafasi, yüzü kan içindeydi. Kuruköprü’de bir harabe eve soktular bizi, soydular. Babamdaki 4000 lira ile bendeki 50 lirayi aldiktan sonra bizi bagladilar. Kimisi, ‘Bunlarin kafalarini keselim’, kimileri ‘Gözlerini oyalim’ diyordu. Silah sesleri geldi, bizi biraktilar. Bir jandarmayla iki polis bizi kurtarip panzere aldi. Devlet Hastanesine gittik. Orada bir polis ifademizi aliyordu. Ben anlatirken aynen söyle dedi: ‘Bunlarin pek dogrusu yoktur. Dogru söyle orospu çocugu.’ Artik yapacagim bir sey kalmamisti. Sözümü kestim. Oradan SSK Hastanesine gelip yattik. Gece silah sesleri hiç susmadi. Ögrendim ki bir asker yaralanmis. Asker; ‘Kurban olayim Milönü’ne. Bu fasistler insan degil’ diye bagiriyordu. Evimiz yagma edildi. Gece de yakmislar.” 30

3 Temmuz: Fasist saldiri devam ediyor

Tarih 3 Temmuz 1980, günlerden Persembe. Sali günü aksami baslayan fasist saldiri, sokaga çikma yasagina karsin, Çarsamba ve Persembe günü de devam eder.
Iskilip yolu üzerinde bulunan Yildiz Kiremit Fabrikasinin yaninda iskence edilerek ve kursunlanarak öldürülmüs iki ceset bulunmus, ancak kimlikleri belirlenememistir.
Esnafevler semtinde bir özel otomobil yakilmistir. Nurettin Caddesi ile Garajlar çevresinde fasist saldirilarin sürdügü, CHP’lilere ve Alevilere ait çok sayida isyerinin yakildigi bildirilmistir.
Bazi semtlerde ve mahallelerde oturan solcu ve Alevi kisiler, can korkusuyla baska semtlere kaçmislardir. Bos kalan evler, önce yagmalanmis, sonra yakilmistir. Ölü sayisi 7, yarali sayisi onlarcadir. 30 ev ve isyeri de tahrip edilerek yakilmistir.
Çorum’da saldiri baslatiliyor, ayni gün Alaca’da 800 kadar fasist, solcu ve Alevilere ait 50 isyerini tahrip ederek yakiyor. Saldirida 8 kisi yaralanir. Yine ayni tarihte Mecitözü’ne bagli Hisarkavak (Alevi-Solcu) köyünü basan fasist bir grup, tarlada çalisan Bektas ÜNAL adinda bir isçiyi kursunlayarak öldürürler, saldirida 3 kisi de agir yaralanir. Bu saldiri üzerine köy halki topluca Mecitözü’ne giderek saldiriyi protesto eder. Kaymakamin istemi üzerine askeri birlikler ilçede denetimi saglamaya çalismistir. 32

Çorum’da görevli askeri birliklerin komutani Tuggeneral Sahabettin ESENGÜL, saldiriyi söyle anlatiyor:
“Saat 13.00 civarinda ögle namazi vakti Jandarma Alay Komutanligi’ndan ayrilip tabur merkezine gidecegim sirada adeta bir merkezden sinyal almisçasina bir birbuçuk saat içerisinde sag kesim sokaklarda hayret verici bir biçimde barikatlar olusturulmustu. Sehrin muhtelif kritik ve kilit noktalarina yerlestirdigim birlik komutanlarindan devamli telsiz raporlari aliyordum. Sag kesimin böyle çok ani barikatlarla donatildigini, sol kesimde durumun nasil oldugunu sordugumda onlarin da ayni yogunlukla barikatlar kurdugunu ögrendim.
“Muazzam bir direnis vardi. Beni örtülü olarak enterne etmeye çalisiyorlardi. Jandarma Alay Komutanligi dahil her tarafi barikatlarla donatmalarinin amaci buydu. Ve bunlarin bir merkezden sevk ve idare edildiginden kesinlikle kuskum yok. Sivil toplum bu ölçüde bilinçli olamaz. Alaattin Camii’nin bombalama haberi bu sirada geldi. Alaattin Camii’nin de yakildigini söylüyorlar. Kuvvetlerin nerede? ‘Var mi böyle bir durum?’ dedigimde, orada görevli subayim, ‘Kesinlikle böyle bir durum yoktur, cami güvenlik altindadir. Çünkü o civarda güvenlik önlemleri var. Ancak biliyorsunuz, yer yer yangin çikartiyorlar, cadde üzerinde barikatlar, alevler var. Demek ki, camiyi yakiyorlar imaji vermek için bu yanginlari çikartmislar’ dedi… Askeri birlikler, çikarilan bu sahte haberi alinan önlemlerle bir balon gibi söndürdü. Ancak ne yazik ki bu mizansene asker disinda bazi kamu görevlileri de inanarak Ankara’ya Camiinin gerçekten yakildigini rapor ettiler. Bagli oldugum komutanlik, olayin gerçek olup olmadigini telefonla bana sorduklarinda ‘Simdi olay yerindeyim. Böyle bir durum yok. Askeri birlikler tamamen duruma hakimdir’ dedim.
“Su anda emniyet kuvvetlerinden memnun oldugumu söyleyemem. Tabii olaylar bu görevlilerin gerçek tutumunu daha ziyade ortaya çikardi. Öyle hadiseler oldu ki, polis teskilati görev duygusu içerisinde davranmis olsaydi böyle bir sonuç ortaya çikmis olmazdi…” 31

Çorum’da, fasistlerin katliami nedeniyle vatandaslar göç etmek için güvenlik güçlerinden yardim istemek zorunda kaliyorlardi. Acidir ki, bu istemleri olumlu karsilanmiyordu. Iste bir örnek: Çorum Cezaevinde gardiyan olarak çalisan Ali KARAOGLU, can ve mal güvenliginin saglanmasini talep ediyor.
“Çorum Cezaevinde basgardiyan olarak çalisiyorum. Evime bomba ve kursun atildi. Simdi evimi baska yere tasiyacagim. Soförler gitmiyor. 6 nüfuslu bir aile iki gecedir baska yerde gizleniyorum. Hayatim son bulacaktir. Tasinmak için Emniyet gücü verilmesini siz büyüklerimden emir buyurulmasini saygiyla arz ederim.” Verilen yanit oldukça sogukkanli: “Sahislara kuvvet verilemeyeceginin ilgiliye tebligi. 04. 07. 1980 Em. Müdürü-Imza” 32

4 Temmuz: Kanlı Cuma

Dini görevliler, sofular ve tarikat reisleri, “Haftanin ilk günü olan Cuma günü çalistirilan hayvanlarin (öküz, at, esek vb.) dinlenmesi, ayrica insanlarin da Cuma namazinda bir arada namaz kilmalari, sohbet ederek yakin iliski kurmalari, kötülüklerin önlenmesinde birbirine destek olmalari, baris ve dostlugu gelistirmeleri firsattir, sevaptir” derler. Oysa Osmanli’dan günümüze degin toplu saldirilarin ve katliamlarin birçogu Cuma namazi çikisinda baslamistir. Kahramanmaras, Sivas ve Çorum katliamlari da Cuma namazindan sonra baslamistir. Toplumsal saldiri ve katliamlarda, “Camilere bomba kondugu; camilerin yakildigi, camide namaz kilan Müslümanlara silahla ates edildigi…” söylentileri yayilarak halk kiskirtilmak istenmistir. Oysa ne cami yakilmis, ne de namaz kilanlara ates edilmistir?
Bir sapigin camiye saldirdigini varsayalim. Ülkenin kolluk kuvveti, yargi mercii vardir. Yasalar neyi gerektiriyorsa yaparlar. Saldirganlarin amaci, dini ve camileri korumak degil, kendi saldiri ve katliam planlari dogrultusunda halkin dini inancini istismar etmektir. Bir din görevlisi, öncüsü ve sorumlusu, bu tür propagandalar yapanlarin, bu tür gerekçelerle saldiri ve katliamlara yardimci olanlarin dinle ilgisinin olmadigini söyleyememistir.
Çorum katliamini plânlayan fasistler, Cuma namazina katilacak topluluktan nasil yararlanacaklarinin senaryosunu hazirliyorlardi. Zaten bu tür senaryolarin hazirlanmasi ve uygulanmasinda oldukça deneyimli sayilirlar.
3 Temmuz günü MHP’li bir Belediye Meclis Üyesi, Belediye Baskani Turhan KILIÇOGLU’na, “MHP’de bir seyler oldugunu, parti örgütünde yabanci insanlarin dolup tastigini, durmadan bir yerlere telefonlar edildigini, bu konusmalarda sik sik ‘Cuma’dan söz edildigini, Cuma günü Çorum’da büyük olaylarin çikmasindan kusku duydugunu” söyler. Kiliçoglu da hemen Vali’ye telefon ederek anlatilani iletir ve o gün sehirde bir sey olmasa da sokaga çikma yasaginin sürmesinden yana oldugunu ifade eder. 33

Bu uyarilara karşın Vali, 4 Temmuz Cuma sabahi sokaga çikma yasagini kaldirir.

MHP’li fasistler, Cuma namazina katilacak halki tahrik etmek, saldiri eylemine mümkün oldugunca fazla sayida insan katmak için, kendi adamlarini degisik camilere bölüstürürler. Ulu Cami’de hoca vaaz verirken; kimligi saptanamayan biri içeri girerek, “Alaaddin Cami’sini yaktilar. Siz ne duruyorsunuz?” diye bagirir. Cuma namazi toplulugu içinde bulunan MHP’liler, Ulu Cami’deki toplulugu tahrik ederken; fasistlerin belirli görevlileri, diger camilerde de “Ne duruyorsunuz, komünistler, Aleviler, Alaaddin Cami’ye bomba attilar, cami ve içindekiler yaniyor” yalaniyla toplulugu kiskirtir. Binlerce insan, “Allahu ekber, kanimiz aksa da zafer Islâmin, komünistlere ölüm” sloganlariyla ellerine geçirdikleri kazma, kürek, balta, demir çubuk, tas, silahla dogruca Milönü’ne kosarlar. Topluluk içinde bulunan bazi kisiler ve cami imamlari, ‘Anlatilanlarin asilsiz oldugunu, camiye bomba atilmadigini” söyleyerek saldiriyi engellemeye çalismislar, ancak basarili olamamislardir. Sinirler gergindir ve zaten fasistler silahla ates etmeye baslayinca ortalik ana baba gününe dönmüstür. Saldirganlari gören Milönü halki, yollara barikatlar kurmaya, tas ve silahlarla karsi koymaya hazirlanir.
Fasist gruplar, Sigortaevlerine, Terlemezevler, Mutluevler ve yöresine, Gazipasa Ilkokulu yöresine, Yavruvatan Mahallesine dogru saldiriya geçmislerdir. CHP’li, solcu ve Alevilere ait evler, isyerleri yagmalaniyor, tahrip edilerek atese veriliyordu.

Fasistlerin kanli saldirisina bazi polisler de katilmisti ve silahlariyla Alevi ve solcu evlerine ates ediyorlardi. Fasistlerin isgalinde bulunan semt ve mahallelere güvenlik görevlileri giremiyordu. Ne kadar ölü, yarali oldugunu, kaç ev ve isyerinin yakildigini bilen yoktu. Çorum’un üzerini alev ve karaduman, sokaklarini kan kaplamisti. 34
Fasistler kentin telefon sebekesini kesmeyi de unutmamislar, böylece kentin disariyla baglantilari tümden kesilmisti.
Çorum Valisi saat 13.00’de yeniden sokaga çikma yasagi koyarken, emniyetin panzerleri de Alevilerin yogunlukta oldugu mahallelere ates saçiyorlardi.

Katliamın tanıkları anlatıyor

Halil ALTUN: “4. 7. 1980 Cuma günü manifatura magazama geldiler. ‘Burasi dinsizlere aittir. Bunlarla basa çikilmaz, vurun’ seklinde bagirdilar. Bunu duyan taniklarim var. Kirdilar, yagmaladilar, her seyimizi bitirdiler. Ne acidir ki bunlarin içinde olanlarin bir kismi da sözde esnafti. Bunlar, tuhafiyeci Necati ve Sami Yagli, berber Resat, tezgahtar Fikret Baran, Züccaciyeci Ertugrul Sahirci, Akin Matbaasi sahibi Yasar’dir.”

Sükrü YANCAN: “Ben isçiyim. Çukurören Köyü’nden Çorum’a çalismaya gelir – giderim. 3. 7. 1980 günü de çalismak için gelmistim. Saldirganlar hüviyetime bakti. Tamam dediler, beni baglattilar. ‘Ulan komünistler siz oruç tutmazsiniz, kafirsiniz, sen Alevisin degil mi?‘ dediler. Hürriyet Ilkokulu çevresinde oldugumu tahmin ediyordum. Beni iyice dövdüler, öldü zannederek birakip gittiler.” 35

c) Katliamin boyutlari ve tepkiler

TRT’ye ne demeli

TRT, 4 Temmuz Cuma namazi sirasinda fasist grubun, Alaaddin Cami’sine bomba atildigi propagandasina destek verircesine saat basi, “Çorum’da meydana gelen olaylarda ilk tespitlere göre dört kisinin öldügü, bazi kisilerin de yaralandigi bildirildi. Olaylar Milönü semtindeki Alaaddin Camisine patlayici bomba atilmasi ve disaridan ates açilmasi ile basladi” seklinde haber veriyordu. TRT’de kisa araliklarla yayinlanan bu haber, fasistlerin çikardiklari “Aleviler camiyi bombaladi” söylentisini dogrular nitelikteydi. Haberi duyan halk, eline ne geçirmisse sokaga firlamis ve saldirganlara katilmisti.
TRT’ye bu haberi kim verebilir? TRT Çorum muhabiri Münir TÜMTÜRK, böyle bir haberi vermedigini söylüyordu.
Çorum Cumhuriyet Savcisi Ertem TÜRKER, konuyla ilgili olarak yaptigi açiklamada söyle demektedir: “Alaaddin Camisinin bombalandigi haberi olaydan bir saat önce bütün sehirde duyulmustu. O sirada ben Merkez Jandarma Karakolu’ndaydim. Alaaddin Cami bombalandi diye polis telsizi duyurdu. Bu telsizin hemen arkasindan bir askeri telsiz duyuldu. Yüzbasi Naiz ‘Bombalama olanagi yok, hangi polis bu haberi verdi?‘ diye bagirdi.” Savci haber vermemis. TRT muhabiri vermemis, Vali de haberi dogrulayici veya yalanlayici açiklamada bulunmamistir. Yalan ve tahrik edici haberi TRT’ye kim verdi? Telsizle camiye bomba atildi diyen polisler de bulunmamistir.(36)

Milliyetçilik ve Müslümanlık adına katliam

“Kanimiz aksa da zafer Islamin” ve “Ya tam susturacagiz, ya kan kusturacagiz” sloganlari esliginde, Müslümanlik ve milliyetçilik adina insanlara iskence ve eziyet edildi, korunmasiz insanlar gaddarca katledildi. Sükrü Yalçin, Halil Büyrü, Süleyman Üreyen, Ahmet Dogan, Mustafa Bagci, Veli Solmaz, Gökçen Kartal, Riza Candan, Hamza Gökmen bu sekilde öldürülenlerden birkaçidir.
O günlerin gazete haberleri de hiç iç açici degildi: “Iskilip yolu üzerinde Yazi Mahallesinin çikisinda biri kadin 7 kisi, elleri bagli silahla öldürülmüs olarak bulundu. SSK Hastanesi’nde 7 kisinin cesedi bulunmaktadir. Toplam ölü sayisi 17’ye yükselmistir. Kimligi belirlenenler: Ismail Solmaz, Veli Solmaz, Hasan Bagzik, Riza Candan, Ahmet Dogan, Sükrü Yalçin, Mehmet Yilmaz, Mehmet Sahinci, Mustafa Yildirim, Aziz Gündogdu, Ali Paçaci. Bu sayinin giderek artacagindan korkulmaktadir.” 37

Egitimci, yazar ve arastirmaci Ismail PAMUK anlatiyor:

“Milönü semtinde oturmaktayim. Milönü, bundan 30 yil kadar önce, bombos bir yerdi. Sehrin çöpleri buralara dökülürdü. Köylerden kentte göç edenler buraya yerlestiler. Bir varos alaniydi. Süreç içinde yeni yapilarla bu noktaya gelindi. Bu semtte oturanlarin çogunlugu demokrat ve Alevilerdir. Genellikle Çorum’da Alevi – Sünni ayrimi yoktur. Çorum’un Alevisi Sünnisi birbirlerine dostlardir. Ancak MHP’lilerin mezhep körüklemesiyle bazi saldirilar oluyordu. Ama Sünnilerin büyük çogunlugu bu kiskirtmalara katilmiyorlardi. Nitekim, 28 Mayis’ta baslayan birinci saldiri sirasinda, MHP’liler, tüm kiskirtmalara karsin Sünni inançli Çorumlulardan destek bulamamislardi. Daha sonra dini ve camiyi ortaya attilar. Bu nedenle tarafsiz Sünniler katilmasalar da senaryonun özü anlasildiginda desteklerini çekmislerdir. Saldirganlarin çogunlugu disaridan getirilmis militanlardir.
“Çorum katliamina basindan sonuna kadar tanik oldum. Hatta 4 Temmuz Cuma günü baslatilan saldiridan bir gün önce, emniyet güçleri, Milönü’nde, SSK Hastanesi çevresinde birçok Alevi ve solcuyu gözaltina alirlarken, ben de gözaltina alinanlardan biriyim. Saldiriyi MHP’liler baslatti. Tanik oldugum bir olayi anlatayim. Ikinci saldiri sirasinda olacak, Veli Solmaz adinda bir dedeyle kahvenin önünde oturuyorduk. Ahmet Dogan diye bir tanidik geldi Telasliydi, heyecanli ve korku içindeydi. Titriyor ve kisik sesle Veli Solmaz’a ‘Mahallemizde evleri yakiyorlar. Ben bir kamyon buldum, esyalarimi köye tasiyacagim. Ama korkudan gidemiyorum. Senin kardesin CHP Il Baskanidir. Askerlere söylesin iki asker versinler, beraber esyalarimi yükleyip gideyim’ dedi. Veli Solmaz da, ‘Yahu sen de korkaksin. Bunu yapanlar 15 – 16 yaslarindaki çoluk çocuk. Içlerinde akli basinda biri var mi ki. Haydi beraber gidelim. Onlarla konusurum, komsularda çayimizi da içeriz, esyani da yükleriz’ dedi ve birlikte kalkip gittiler. Aradan on, on bes dakika geçmisti ki Veli Solmaz ile Ahmet Dogan‘in öldürüldügü, firina atilarak yakildigi haberi geldi. Yakinlari ve komsulari, her ikisinin firindan çikarilan kemiklerini, küllerini bir torbaya koyarak getirdiler. Elbette ki Çorum’da katledilenler yalniz bu ikisi degildi. Çok sayida kadin, çocuk ve erkek öldürüldü. Askeri birlikler olmasaydi, belki daha çok insan ölebilirdi. Çünkü polislerin büyük çogunlugu yanliydi ve saldirganlari kolluyorlardi. Emniyet güçleri yansiz ve zamaninda önlem almis olsalardi, inaniniz ki böylesine acili olaylar olmayacakti.”

Tanik Bektas: “Evimden zorla alinarak, halen Çukurörenli KARABEBEK adi ile bilinen sahsin evine götürdüler. Orada gözlerimi bagladilar. Ben kendilerine, 74 yasinda oldugumu, hacca gittigimi, temiz bir insan oldugumu, ibadetini yapan bir Müslüman oldugumu, 17 nüfusluk oldugumu, beni bagislamalarini söyledim. Beni tartakladilar. Sonra biraktilar.”
Tanik Bekir (Bektas’in torunu): “Evimden zorla alarak dedemin götürüldügü yere götürdüler. Gözlerimi bagladilar. El ve ayaklarimi da bagladilar. Ayri bir odaya koydular. Beni dövmeye basladilar. O sirada gözlerimdeki bag kendiliginden çözüldü. Beni dövenlerden birinin elinde bir tabanca vardi, sopali olan Hasan Çoksoy’u tanidim. Daha birkaç kisi vardi. Görsem tanirim. Bana yapilan iskenceden sonra bayilmisim. Dedem ve babam beni aramaya çikmislar. ‘Oglumuz Bekir’i ariyoruz, nerede?‘ diye sorduklarinda, tanimadiklari bir kisi, ‘Mahalledeki bas tertipçi, sevk ve idare edici olan kisiye sorun ve ondan izin alin, o baskandir’ dedi. Biz de kim oldugunu sordugumuzda, bize 22 – 23 yaslarinda bir sahis gösterdiler. Daha sonra yaptigimiz arastirmada eli silahli sahsin Selim Gökgöz oldugunu bize söylediler.” 38

Faşistlerin kadına saygısı

Kahramanmaras katliaminda Esma Suna’nin evini basmislardi. Esma’nin gözleri önünde çocuklarini, esini öldürmüslerdi. Esma Suna ise gebe ve dogumu yakindir. Fasistler gözlerini kirpmadan satir, sopa ve kursunla Esma’yi ve karnindaki bebekle birlikte öldürmüslerdi. Gözleri görmeyen 80 yaslarindaki bir kadinin gözlerini tornavida ile oymus, sonrada öldürmüslerdi. 1978 Sivas olayinda da küçük bir kiz çocuguna tecavüze kalkismislardi. Isim üstünde ‘fasist’, bunlar kadin, çocuk, yasli ve hasta dinlemezler. Kan içicidirler. Iste Çorum’da da marifetlerini gösterirler,
“Kartal bir Alevi ailesidir. O gün kapilarini siki sikiya kapatmis, korku içinde disaridan gelen sesleri dinliyorlardi. Onlarin da kapilari çalindi. Bazi sesler ‘Disari çik, öldürecegiz sizi’ diye bagirdilar. Kapi kirilmak üzereyken Satilmis KARTAL kapiyi açti. Kapidan elleri sopali bir grup dalmisti. Satilmis KARTAL, o kargasada kendisini disari atmis, bitisik apartmanda gizlenmeyi basarmisti. Ama karisi Gökçen KARTAL evde kalmisti. Bagirmalari duyuluyordu kadinin. Gökçen KARTAL’i sürükleyerek disari çikarirlar. Orta yasli kadin önce yakinlarindaki bir baska eve götürülür. Ayni mahallede oturan Emine ÜREYEN, daha sonra mahkemedeki ifadesinde, ‘Bir ara külotunu çikararak degnege takip salladiklarini, sonra urganla el ve ayaklarini baglayarak götürdüklerini’ söylemisti. Gökçen KARTAL rehinelerden sadece biriydi. Emine ÜREYEN, komsusu Gökçen KARTAL’in götürülüsünün ardindan kocasi Süleyman ÜREYEN’in de rehin alinisina tanik olur. Dehsetin kol gezdigi Çepni Mahallesi’nde Süleyman ÜREYEN, silahli, sopali avcilar için ‘Varan iki’ydi…” 39
“Komsu kadin ve iki çocugumla birlikte bir bodruma saklanmistik. 20-30 kisilik bir grup bizi bodrumda buldu. Bunlar da ‘S…….. min Kizilbaslari’ diyerek, bizi bulundugumuz yerden aldilar. Döverek disari çikardilar. Zincirlerle ve sopalarla durmadan edep yerlerimize ve memelerimize vuruyorlardi. Yanan evimizin yanina geldigimizde komsu kadin külotuna saklamis oldugu 17 bin lirayi belki bizi birakirlar diye adamlara verdi. Ancak yine birakmadilar. Silahlarin dipçikleriyle vurarak bizi bir adamin evine teslim ettiler. Gecenin on ikisine kadar bu evde kaldik. Yüzü maskeli bir adam, ‘Ben karilari almaya geldim’ diyerek bizi bulundugumuz evden aldi. Komsu kadin ve yanimda iki küçük çocuguyla bizi bir bag evine götürdüler. Orada bizi çirilçiplak soydular. ‘Sizi çirilçiplak her yerde gezdirecegiz’ dediklerinde korkudan altimiza ettik. Ancak bizi birakmadilar. Çocuklari bag evinde birakip, biz ‘iki kadin’i baska bir yere götürdüler. Dört kisi nöbet tutar gibi degiserek geldiler… Ben bayilmisim. Onlara durmadan kendimin Sünni oldugumu söyleyerek yalvariyordum. Birakmadilar. Ekmek filan yiyecek bir sey vermediler. Karsimiza bir bidonla su koydular, çocuklar su istedi. ‘Kizilbaslari zaten susuz öldürüyorlar’ diyerek çocuga bile su vermediler… Ertesi gün ikindi zamani olmustu. Bir islik sesi duyduk. Bunun üzerine yanimizdakiler kaçip gittiler. Biz de oradan yürüyerek ayrildik. Yürüyerek sehre geldik, askerler gelip bizi aldilar…”40 (Bu vahseti anlatan kadinin ismi sakli tutulmaktadir. Nedeni bellidir.)
Milliyetçilik ve Müslümanlik adina kadina saygi böyle duyulmaktadir.

İçisleri Bakanı aylar sonra yine Çorum’da

Çorum’da fasistler insan avindadir. Apartman çatilarina yerlestirilmis uzun menzilli silahlar Alevilerin ve solcularin evlerini taramaktadir. Solcu ve Alevilere ait ev ve isyerleri yakiliyordu. Telefon ve su sebekeleri kesilmistir. Kimi polisler resmi elbise ve silahlariyla fasist grupla birlikte halka ates ediyorlardi. SSK Hastanesi fasistlerin üssü olmustur. Onlarca ölü, yüzlerce yarali vardir. Saldirganlardan yana Vali ve Emniyet… ikiye bölünmüs Çorum halki…
Böyle bir ortamda Içisleri Bakani Mustafa GÜRCÜGIL, Jandarma Genel Komutani Sedat CELASUN ve Emniyet Genel Müdürü Ismail DOKUZOGLU helikopterle Çorum’a gelmislerdir. Helikopterler kent üzerinde birkaç tur atar. Daha sonra Emniyet Müdürü ve askeri birlik yetkilileriyle görüsen heyet, ayni yoldan gerisin geri Ankara’ya dönerler.
Türkiye kayniyor, Çorum yaniyor. Gazeteciler, bu konularda bilgi edinmek için bakani rahatsiz etmektedirler. Sonunda bakan Mustafa GÜRCÜGIL zorunlu olarak basin toplantisi yapar. Basin toplantisinda Çorum olaylarini degerlendirirken söyle der:

“…Çorum olaylari solun bir tertibidir ve devleti yikma eylemlerinden biridir. Devlete destek düsüncesiyle hareket eden bir sag grup, bunlarin karsisina çikmistir. Aslinda siyasi gayeli ve siyasi hedefli olan sol gruptur. Oradaki mezhep ayriliklarini istismar etmek suretiyle Türk devletini, Türk Milletini bölmek ve devletin karsisina çikartmak gibi bir davranisin içine girmislerdir…” 41 Içisleri Bakaninin bu konusmasi, siyasi iktidarin fasist katliaminin yaninda oldugunun somut kanitidir. Bunu söyleyen, bir Içisleri Bakani, yani devletin adami, yani ülkenin bölünmesini istemeyen bir bakan!
Katilleri, yagmacilari, iskencecileri devletin destekçisi olarak gören bir Içisleri Bakanina da, panzeri ve otomatik silahiyla halka ates eden güvenlik gücü yarasirdi dogrusu…

Siyasi partiler, Içisleri Bakaninin tutumuna tepki gösterdiler. CHP Genel Sekreter Yardimcisi Altan ÖYMEN, “Içisleri Bakani Çorum’da kiskirticiligi görmek yerine, cesaretlendirecek bir tutum izledi” diyor ve su açiklamayi yapiyordu:
“Heyetimle saptadigimiza göre, Çorum olaylari, kesinlikle planli bir kiskirtmanin ürünüdür. Esasen yanli tutumlariyla olaylarin daha önceki kisminda baslica sorumluluklari olan bir kisim polis amir ve memurlari, bu kiskirtmacilikta da aktif rol oynamislardir. Oysa ki, Alaaddin Camii’nin yakildigi yolundaki asilsiz haberin süratle yayilmasina, sehrin her tarafini dolasan önceden tertipli gruplarin yani sira, polis telsizlerinin verdigi ‘Cami yaniyor’ anonsu katkida bulunmustur. Caminin bahçesinde bir arabadan atildigi bildirilen bir patlayici maddenin ise esrari hâlâ çözülmemistir. Arabanin plaka numarasi da belli oldugu halde, kime ait oldugunun arastirilmasi zamaninda yapilmamis, durum açiga çikarilmamistir.
“Çorum’da polis örgütü içinde yan tutan militanlarin bulundugu, daha olaylarin kirk gün önceki baslangici sirasinda saptanmis, durum Içisleri Bakani vekiline bildirilmis ve bir kisim polis memurunun naklinde zorunluluk oldugu anlasilarak bunlarin tayini yoluna gidilmisti. Ancak , bu islem tamamlanmadigi için ayni polisler, ayni yanli tutumlarini son olaylar sirasinda da aktif olarak göstermislerdir.
“Bugünkü Içisleri Bakaninin olaylari tamamen tek yanli bakis açisi, kandisinin Çorum’da bulundugu sirada belirttigi görüsler ve verdigi emirlerle, bir kere daha ortaya çikmistir. Bakan kiskirticiligi görmek yerine; kiskirticiligi cesaretlendirecek bir tutum izlemistir.

“Ayni tutumu, TRT de cami konusuyla ilgili asilsiz haberleri dogru imis ve olaylarin nedeni imis gibi göstererek, yani saldirganlari neredeyse magdur göstererek benimsemistir.
“Yüzyillar boyunca baris içinde yasamis ve bugün baris için yasamaktan baska bir amaci olmayan Çorum Halki, dogrudan dogruya hükümetin sorumlulugu altindaki bu kiskirticiligin sonunda simdi tamamen iç savas sartlari altindadir. Ölüm olaylarinin, evlerinin, dükkanlarinin yakilmasinin disinda hastanedeki yaralilarin bakimi bile, sayilari zaten çok eksik olan personelin bütün çabalarina ragmen saglanamaz haldedir. Yanli tutumuyla bu durumun baslica sorumlusu olan hükümet, manzarayi sadece seyretmektedir…” 42
MSP Genel Sekreteri Oguzhan ASILTÜRK de tepkisini söyle dile getiriyordu:
“Biz daha önce de çesitli kereler uyarida bulunduk. Devlet kademelerinde mülki amirlerin ve emniyet teskilatinin içerisinde yeterli olmayan ve taraf tutan yöneticilerin bir an önce degistirilmesini istedik. Bundan daha da vahimi, taraf tutmanin da ötesinde, bugün icraatlari ile bizzat anarsistleri tesvik eden, yangini körükleyen yöneticiler de vardir. Bunlarin tümü degistirilmelidir. Çorum’da çikan olaylari da bu çerçevede degerlendiriyoruz.
Içisleri Bakani GÜRCÜGIL’in kendisi olaylar karsisinda fevkalade yetersiz kalmaktadir. Bu meselenin derinligine inememektedir. Bir güçlük de bundan çikmaktadir. Önüne konan kagitlari yüzde yüz inanarak dogruymusçasina okumaktadir. Bu nedenle zaman zaman büyük hatalara düsmektedir…” 43
Iste Çorum katliami, iste Içisleri Bakani ve de siyasilerimiz…

Kırşehir’de saldırı 

Basbakan Süleyman DEMIREL, Çorum’daki olayin, iki polisin öldürülmesiyle basladigini söylüyordu. Oysa Mecitözü’nde, Alaca’da, Sivas’ta Kirsehir’de polis öldürülmemisti. Çorum’la ayni anda fasistler Mecitözü, Alaca, Sivas ve Kirsehir’de de saldiriya geçmislerdi. Saldirilar belirli yerlerden alinan emir dogrultusunda yapilmaktadir. Kirsehir’deki saldiriyla ilgili basin haberleri söyle:
“Kirsehir’de çarsiya indiginiz zaman ilk dikkatinizi çekecek görünüm kepenklerini indirmis dükkanlar. Sokaklarda tek tük dolasan insanlar…
“Eger baska bir ilden Kirsehir’e geliyorsaniz; kente gelmeden bir köyde inip buradan telefonla taksi çagirmaniz ve kente ara yollardan girmeniz gerekiyor. Kent disina seyahat edecekseniz, önce otobüs sirketinden biletinizi ayiracaksiniz. Sonra bir taksiye atlayip kentin disinda anayola çikacaksiniz ve otobüs sizi buradan alacak. Eger garajdan biner veya inerseniz polislerin gözleri önünde kimlik kontrolünden geçtikten sonra dövüleceksiniz.
“Tarafsiz vatandaslarin, hatta AP’lilerin bile yasam hakki bulamadigi Kirsehir’de bugün insanlarin ana caddede çevrilip demir çubuklarla dövülmeleri artik günlük olagan olaylar haline gelmistir.
“Kirsehir’de basta Vali Metin SARIOGLU olmak üzere devletin resmi kuvvetlerinin bütün bu saldirilar karsisinda seyirci kalmasi, bunun ötesinde bizzat fasist saldirganlarla isbirligi içinde bir görüntüde olmalaridir. Öyle ki, Vali SARIOGLU’nun Ankara’da ODTÜ’de okuyan oglu annesinin gözü önünde bir grup fasist tarafindan dövüldükten sonra, bu vali, saldirganlarin hakkinda yasal islem yapacagi yerde, oglunu kendisini dövenlerle baristirmis ve ‘Seni tanimamislar. Müslümanlar böyle seyler yapmazlar’ diyebilmistir.
“Özellikle Egitim Enstitüsünü üs olarak kullanan sagci militanlar sokakta yol çevirerek adam dövme, gece ev basma, ya da isyerlerini tahrip gibi eylemlere yönelmislerdir.
“Fasist çeteler Kirsehir’de Enstitünün çevresinin, anayol olan Ankara Caddesini, çarsiyi ve Yenice Mahallesini denetimleri altina almis bulunuyorlar. Sol görüslü yurttaslarin çogunlukta yasadigi Bagbasi, Garipyer ve Asikpasa Mahallelerinde ise fasist saldirilara karsi Çorum benzeri bir direnis verilmektedir. Ancak güvenlik görevlileri, mahallenin kurdugu barikatlari kaldirmakta, sonra mahalleye giren fasist saldirganlar önce havaya silahla ates açmakta, daha sonra evlere girerek içeride bulunanlari ayirim gözetmeksizin dövmektedirler.

“Fasist saldirilar 26 Haziran’da doruk noktasina ulasmistir. On’a yakin isyeri tahrip edilmis, maliyede memur olarak çalisan sol görüslü Yilmaz TÜRKER’i öldürmüslerdir. Bir baska saldiri sirasinda sadece sol görüslü ve CHP’lilere ait dükkanlarin tahrip edilmesi, saldirinin önceden planlandigini, dükkanlarin önceden seçilmis oldugu göstermistir. Ilerici bir ögretmenin cesedi yaylada bulunmustur.

“Fasist çetelerin saldirilari bununla da kalmamis, kapatilan isyerlerine yenilerinin eklenmesine çalisilmistir. Çarsi esnafi savciya sikayette bulunduklarinda, fasistler adliyenin etrafini kusatmislardir. Esnaf içeriden çikamamis, savcinin yardimiyla polis çagrilmis, esnaf polisin gözetiminde evlerine gidebilmislerdir…” 44
Türkiye genelinde yogunlastirilan fasist saldirilari, katliamlari hangi dis ve iç güçlerin yönlendirdigi, amacin ne oldugu, kitabin son bölümünde ele alinacak. Ancak CHP Milletvekili Süleyman GENÇ’in CHP grubunda yaptigi açiklamayi da yazmadan geçemeyecegiz:

“… Bilinen odur ki, Türkiye bugün fasistler tarafindan sürdürülen iç savasin isgali ve etkisi altindadir. Isgal eylemi Tokat, Yozgat, Amasya, Erzincan, Erzurum, Agri bir serit olmak üzere; Elazig, Kayseri, Nevsehir, Içel bir baska serit olmak üzere sürdürülmektedir. Ankara’yi çevreleyen bir baska serit ise Kirsehir, Çorum, Çankiri, Kirikkale, Afyon, Kastamonu’dur. Bu eylemin devamini Karadeniz’e, Samsun’a ve Trabzon’a baglamaktir.” 45
Polis panzeri ölüm kusuyor
“Polis panzeri ve arkasindaki 3 sivil araba ile Çorum’da operasyon yapildi. Panzer mahalleden geçerken mahalle önündeki kadinlara ates açti. Bunun üzerine Hatem DURSUN adli hamile kadin kafasindan aldigi iki kursun yarasiyla öldü…” 46

Ögretmen Hüseyin ÖZDEMIR, panzerin açtigi ates sonucu yaralanir ve saldiriyi söyle anlatir:
“Ben saldiri günü arkadaslarla birlikte Milönü’nde kahvede oturuyordum. Birden bir panzer sesi duyduk, disari çiktik. Halk disarida toplanmisti. Panzer hedef gözetmeksizin halkin üzerine ates ederek geliyordu. Halktan panzere tas atiliyordu. Panzer bu kalabaligi dagitti. Ve mahallede bir süre dolasarak panik yaratmaya çalisti. Bu arada halk yeniden toplanmisti. Panzer tekrar benim de içinde bulundugum kalabaliga dogru ates ederek gelmeye basladi. Nasil tank savasta karsi tarafi tararsa panzer de öyle ates ediyordu. Baktim panzerin altinda kalacagiz, ‘Arkadaslar kendinizi yol disina atin’ diye bagirdim. Tam bu sirada karnimda bir yanma hissettim. Panzer üzerime geliyordu. Kendimi yolun kenarinda bulunan 1.5 metrelik bir çukura atarak panzerin altinda çignenmekten kurtuldum. Bir müddet sonra arkadaslar beni saglik ocagina, oradan Çorum Devlet Hastanesine götürdüler…” 47

Tıp öğrencisi Süleyman ATLAS panzer kurbanı

Ailesinin dar olanaklariyla liseyi bitirmis yüzbinlerce ögrenci gibi üniversite sinavlarina girmis; Tip Fakültesini kazanmistir. Ailenin ekonomik gücü okutmaya yeterli degildir, ama bogazindan keserek Süleyman’i okutmaya kararlidir… Süleyman, her yil basariyla bir üst sinifa geçmektedir. Yaz tatilinde ailesine yardimci olmak ve okul harçligini toplamak için mevsimlik isçilik yapmakta, bos zamanini da kitap okumakla geçirmektedir.
4 Temmuz Cuma. “Alaaddin Camisine bomba atildi” yalani ve propagandasiyla tahrik edilen halk sokaklardadir. Milönü Mahallesinde slogan ve silah sesleri yankilanmaktadir. Süleyman, ne oldugunu merak ederek o tarafa dogru yürür. Sokakta ve cami çevresinde saldiri sürmekte, polis panzeri, fasistlere destek amaciyla sokak içinde saga sola kursun yagdirmaktadir. Panzerden gelen bir kursun omuzuna isabet eder ve Süleyman yere yikilir. Panzer, Süleyman’in üzerine yürür ve onu çignemek ister. Süleyman yuvarlana yuvarlana panzerin paletleri altinda ezilmekten zorlukla kurtulur. Bu kez, panzerden inen polisler, Süleyman’i alip götürmek isterler. Süleyman, “Ben bu yarayla ölmem, n’olur beni polislere teslim etmeyin” diye yöresindeki insanlara bagirir. Polisler avlarini yakalamislardir, götürmekte kararlilardir. Birkaç polis, Süleyman’in koluna girerek panzere götürür. Orada bulunan bir kadin, “Ne olur, onu Sigorta Hastanesine götürmeyin” diye gözyaslari içinde bagirarak panzerin arkasindan kosmaktadir.
Süleyman ATLAS, Sigorta Hastanesine götürülür. Süleyman’in yaralandigi haberi ailesine yetisir. Ailenin elinden agittan baska bir sey gelmez. Sigorta Hastanesi fasistlerin üssüdür. Oraya gitmek, ölümü pesinen kabullenmektir. Içleri aciyla kavrulan anne ve baba, dogruca askeri birlik komutanina giderler. Bir gün sonra askerlerin yardimiyla hastaneye gittiklerinde Süleyman’in ölüsüyle karsilasirlar. Süleyman’in vücudu delik desik edilerek sislenmis, kolu kirilmistir.
Acili baba, 14 Temmuz 1980 günü Çorum Cumhuriyet Savciligina dilekçeyle basvurur ve Süleyman’in otopsisinin yapilmasini, suçlularin yakalanmasini ister.

Dilekçe söyle:
“05. 07. 1080 günü cenazemizi asker refakatinde hastaneden alip eve getirdik. Gördük ki, çocugum aldigi yaradan degil, iskenceden ölmüs. Vücudunda sigara izmaritleri söndürülmüs, çesitli yerlerine sisler sokulmus ve kolu parçalanmis. Bu iskence ya panzerdeki polisler ya da hastanede bulunan görevliler tarafindan yapilmistir…
“Süleyman’in ölümüyle ilgili otopsi raporu ve belgesi bulunmamis, ama ceset üzerinde, ameliyat dikisleri, madeni bes liraliklar büyüklügünde birbirini takip eden ‘küt darbe’ye bagli kanamali yaralar görülmüstür.
‘Mahkeme o gün panzerde görevli polislerin isim listesini ister. Emniyet, ‘Olayin gidisati geregi; acil önlem alinmasi gerektiginden isim tespiti yapilmadan personele görev verildigini ve bu nedenle hangi polislerin bulundugunun ismen tespit edilmesinin mümkün olmadigini’ bildirmistir.
“Böylece ne panzerden ates eden polisler, ne de SSK Hastanesinde iskence yapan veya görüp taniklik edecek kimseler bulunamamistir.” 48

Erbil Tusalp gördüklerini yazdı

Cumhuriyet Gazetesi muhabiri ve yazari Erbil TUSALP, Çorum’da olaylari izlemekte, yetkililerden bilgi edinmektedir. Gördüklerini ve tanik oldugu olaylari Cumhuriyet Gazetesinde degerlendirir. Degerlendirmenin bir bölümü söyle:
“Direnis terminolojilerine ‘panzer savasi’ olarak geçen 4 temmuz günü Milönü’ne yönelen saldirinin dagitilmasi sirasinda panzerden açilan ates sonucu dört yurttas öldürüldü. 4 Temmuz direnisi basarili olamiyor. Halkin fasistlere saldirmasi sirasinda panzer araya girip devrimcileri dagitiyordu. Ögretmen Hüseyin ÖZDEMIR, ögretmen Mustafa YILDIRIM öldü ve tip ögrencisi Süleyman ATLAS yaralandi.
“Panzerin içinde görev alan ve Samsun’dan gelen bir polis memuru hareket merkezinin telsizinden duydugu ‘ates edin, ates edin’ anonslarinin etkisinden hâlâ kurtulmus degil. Ve içinde bulundugu panzerin duvara sikistirarak ezdigi yasli bir kadinin sonunu merak ediyor. Halkin korkulu düsü haline gelen panzeri etkisiz hale getirmek için tüm Milönü insanlari çare aramaktalar hâlâ.

“4 Temmuz savunmasinin en karanlik bölümlerinden biri de 20 yasindaki Tip ögrencisi Süleyman ATLAS’in öldürülmesi olayi. ATLAS, Milönü’deki panzer savasinda omuzundan yaralandi. Ilk duyanlar yarasi hafif diye sevindiler. Ancak Süleyman, Panzer’in içine alinip Sigorta Hastanesine götürüldü. Anasi Naciye ATLAS’in taze acisi içinde anlattiklarinin özeti ‘oglumun katillerini isterim’ diye belirtmektedir. Naciye ATLAS söyle anlatti:
“Elleriyle Sigorta Hastanesine götürdüler. Öldürmek için tabii. Çocuklarin islik sesini duyunca kadin, kiz, çoluk, çocuk sokaga döküldük. Bes tane polis geliyordu yukaridan, ellerinde telsizle konusa konusa ates ettiler. Kostular kovaladilar. Sonra da savasi bizr kazandik, biz kazandik deyince karsilarindakilerin bizler oldugunu düsündüm. Içime bir aci düstü. Bunca evladimin arasinda Süleymanimi düsündüm. Bize ya can güvenligi, ya ölüm. Ikinsinden biri haram.’
“Süleyman ATLAS’in öldürülmesi konusunda adinin açiklanmasini istemeyen bir yetkili ile aramizda geçen konusma aynen söyle:

“Cumhuriyet – Süleyman’in Sosyal Sigorta Hastanesi’nde iskence ile öldürüldügü söyleniyor, dogru mu?
Yetkili – Iskencenin nerede yapildigini bilmiyorum.
Cumhuriyet – Iskence yapildigi saptandi mi?
Yetkili – Delik desik etmisler çocugu
Cumhuriyet – Otopsi raporunu verebilir misiniz?
Yetkili – Veremem, ama iskence ile öldü diye yazabilirsiniz.
“Sevindik Akin Köyü mezarliginda gömülen Süleyman ATLAS’i son kez gören agabeyi Zihni ATLAS’in söyledikleri de devlet yetkilisini dogruluyordu. Söyle konustu: ‘Iki saat önce kucakladim kardesimi. Gögsünde ve yüzünde sigara yaniklari vardi. Vücudunda sivri bir mille delinmis dört tane delik gördüm. Elinin biri kirilmis ya da koparilmis gibi sallaniyordu. Doktor olmayi çok istemisti. Hastanede iskence görerek öldürüldü. Bunu kabul etmek çok güç”
“Cuma günü, saat 13.00’de baslayan saldiri Terlemez, Gazipasa ve Yesilyurt’ta dört can alarak saat 18.30’a dek sürdü. Fasist saldiri püskürtülürken; Çorum’da MHP’nin ileri gelenlerinden kitabevi sahibi provokatör Mehmet SAHINCI de öldürüldü.

“Halk Cuma gecesini Ulukavak, Yazibasi, Üçevler, Cezaevi, Yeni Garajlar ve Saat Meydani çevresinde alev içinde bir Çorum’u izlemekle geçirdi.

“Güvenlik güçlerinin Çorum’un Ankara, Samsun, Osmancik, Alaca, Iskilip, Ortaköy ve öteki köy girislerinin denetimini geç saatlerde ele geçirilmeleri üzerine Çorum’u kana bulayan fasistlerden büyük bir kismi kenti terk etti. Pasakaya, Ulusoy, Vasalar ve Tekke Köyleri’nden getirilen fasistler Çorum disindan getirilen fasistleri bir gece agirladiktan sonra rahatça Yozgat’a, Elazig’a ve Erzurum’a yolcu ettiler.

“Kocasi Riza CANDAN’i yitiren Saziye CANDAN’in oglu Yusuf CANDAN da ölümden döndü. Ana Saziye CANDAN taze acisini söyle aktardi: ‘Komsuda oturuyorduk. Yoksa Riza’mla birlikte bizi de öldürürlermis. Duydugum kadariyla oglumu baglayip götürmüsler, babasini öldürüp disari atmislar. Riza’dan vazgeçtim, oglumu aramaya koyuldum. Ellerine, ayaklarina düstüm insan sanip, Askeriye gelmeseydi çocugumu bulamayacaktim… Valimiz hani sokaga çikma yasagi ilân ettiydi. Hani malinizi, caninizi bana emanet bilin demisti…’
“Etnik açidan Türk ve Kürt, dinsel bakimdan ise Alevi ve Sünni topluluklarin yogun olarak yasadigi Orta Anadolu’da Çorum kitle terörü ve kiriminin fasist hareket için bir son olmadigi apaçik ortadadir…” 49

Katliamdan köylüler de payını alıyor

Kizilkaya Köyü halki Alevidir. Çorum’daki katliamin aci haberini radyodan ve Çorum’dan gelen komsularindan ögrenmisler. Çorum’da yakinlari bulunmaktadir. Yakinlarinin durumunu ögrenmek için bir baba-ogul traktörle Çorum’a giderlerken yollari kesilir ve rehin tutulurlar. Bir daha da haber alinmaz. Köyün her evinde agit ve gözyaslari var. Kayiplarini aramaya çikamiyorlar. Çünkü fasistler, her tarafi çevirmis, yollari denetimlerine almislardir. Zorunlu olarak askeri birliklerden yardim isterler. Köylülerin yanina 8 – 10 kadar jandarma verilir. Jandarmalar, köy muhtari ve köy halki sira halinde ekin tarlalarinin içinde yakinlarinin ölüsünü aramaya çikmislar. Sadik ERAL, arayisi ve aci sonucunu söyle yaziyordu:

“… Mercimek tarlasina geldiklerinde tüyler ürpertici bir durumla karsilasirlar. Paçacilara ait traktör yari yanmis vaziyette orada bulunmaktadir. Traktörün tekerleklerinden bir kismi yanmis, yakit deposu patlamis, arka göbek topraga oturmustur. Traktör ve toprak arasinda yari yanmis durumda baba Ali PAÇACI’nin cesedi bulunmaktadir. Ceset oradan alinir. Cesedin birçok yerinde kesici aletlerle meydana getirilmis yaralar mevcuttur. Özelikle boyun arka kisminda bulunan, boyuna yari yariya indirilmis bir darbe kafayi öne düsürmüstür. Oglu Veysel’in cesedi bulunamazr. Köylüler aramayi sürdürürler. Bu arada baska bir cesetle karsilasirlar, arpa tarlasi içinde. Bu birinci olaylardan beri kayip olan Yogunpelitli Kireçli Musa’nin cesedidir. Her tarafina kurt düsmüs, lastik ayakkabilari yoksul nasirli ayaklarina yapismistir.
Veysel’in cesedi nice sonra arazide bulunarak, hastaneye kaldirilan cesetler içerisinden teshis edilip getirilir Kizaklikaya Köyü’ne.” 50

“Yaydigi Köprüsü civarinda soför Ali GÜNDOGDU ile tarla sahibi Riza AYVAZ’in kollari kesilmis ve kafa derileri yüzülmüs durumda cesetleri bulunmustur. Salman adli bir kisinin basi kesilerek hunharca öldürülmüs; Ali TEKEL’in bacanagi Selman ESER ise kafasi kesilmis ve ayaklarindan asilmis olarak bulunmustur.” 51
Eymir Köyünden Abbas ASAN: “Olay günü Karayollarindan maasimi aldim, köyüme dönüyordum. Ikizler benzinligi yaninda bir grup beni yakaladi. Sopalarla dövdüler, üzerimdeki 9 bin lirayi aldilar. Beni bagladilar. Kömür deposu yaninda üstü açik mandira olarak yapildigini bildigim yere götürdüler. Oraya vardigimda çesitli yerlerinden yarali, dayak yemis 6-7 kisi daha vardi. Onlari da baglamislardi. Bunlardan daha sonra ölen Hüseyin SIRIN’le beni sirt sirta bagladilar. Ikimize de tekrar vurmaya basladilar. Biz kendimizden geçmis durumda yerde yatiyoruz. Tanimadigim birkaç kisiyi nöbetçi birakip gittiler. Geceyi öylece geçirdik. Sirtimdaki bagli Hüseyin Sirin’in öldügünü anladim. Çünkü hiç hareket etmiyordu. Tahminen gece yarisi, ölen Hüseyin’i sirtimdan çözdüler. Tekrar elimi ayagimi bagladilar. Hüseyin’i de, ‘Bu ölmüs, atalim ekinlerin içine’ diye alip götürdüler. Sabah olmus gün agarmisti. Caniler beni ve Yasar ÖLMEZ’i Ikizlerin benzinliginin altindaki asfalta götürdüler. Orada ikimizi yatirarak tabancayla ates ettiler. Beni kafamdan, Yasar ÖLMEZ’i kolundan vurdular. Öldü zannederek birakip gittiler. Tanimadigim, birkaç kisi gelip bizi bekçilere gösterdiler. Onlar polis çagirdi hastaneye götürüldük…” 52

İtirafçilarin itiraflari
28 Mayis 1980’de baslatilan, araliklarla devam eden ve 4 Temmuz’da doruk noktasina varan Çorum katliaminda 58 kisi yasamini yitirmis, yüzlerce kisi yaralanmistir. Çok sayida ev ve isyeri tahrip edilerek yakilmistir. Bu katliamin önde gelen sorumlularindan biri Ülkü Yolu Dernegi Çorum Sube Baskani Seydi (Said) ESENYEL’dir. Bu sahis, Çorum davasinin görüldügü Erzincan Sikiyönetim Askeri Mahkemesinde yargilanir, müebbet hapis cezasi alir. ESENYEL’in itiraf yasasindan yararlanmak üzere verdigi itiraf dilekçesinde ilginç bilgiler yer almaktadir:
Seydi ESENYEL: “… Mahallenin Oba Baskani Eyüp GÜL beni evimin önünde karsiladi. ‘Baskan, Alevilere ait 30’u askin ev ve isyerini tahrip ettirdim. Bir yandan da ediyoruz ve 8 tane rehinemiz var’ dedi. ‘Ayrica mahallemizde bulunan av malzemeleri satan Tüfekçi Halil diye bilinen Halil TASKALDIRAN’a ait av malzemeleri satan bir dükkanin soyuldugunu, elimizde 60’a yakin çift kirma ve tek kirma silah oldugunu (…) halen bir yerde çatismanin sürdügünü, daha da rehin alabilecegimiz 20’ye yakin insan oldugunu söyledi’. Bunun üzerine evime 500 metre uzaklikta bulunan olay mahalline gittigimde Eyüp GÜL beni rehinelerin yanina götürdü… Herkesin evine gitmesi gerektigini, ancak teskilatimizin Oba üyeleri gençlerin kalmasini emrettim. Kalan gençlere, daha evvelden tüfekçi dükkanlarindan soyularak alinan tüfeklerin dagitilmasini; yüzlerine birer maske seklinde bez takmalarini, rehineleri alip getirmelerini emrettim. Eyüp GÜL’e de köylülerin bu konuda tanik durumuna düstükleri için hiç degilse olay yerine kadar getirilmelerini, ancak olayi, yani katliami, tetik çekme isini bizim gençlerimizin yapmasi gerektigini, köylülerin de kendileri ates etmis gibi ayni suça ortak edildiklerine inandirilmalarini, ilerde konustuklari zaman, yani bu olayi anlattiklari zaman kendilerine yasam hakki ben ve teskilatim tarafindan taninmayacagini bilhassa tek tek anlatilmasini, gerekirse köylülerin de vurulabilecegini emrettim.
“Yine Eyüp GÜL’e, ‘Sartlar bizi bu hale getirdi. Bu eylemi gerçeklestirmek durumuna düstük. Sanmayin ki biz insan kasabiyiz. Yapilan her hareket Türk Milletinin bölünmezligi ve parçalanmamasi içindir… Köylülerle ve bu isi bitireceksiniz, öldüreceksiniz’ dedim… Bu olaydan sonra köylülerle birlikte gönderdigim gençler Eyüp GÜL’ün nezaretinde geri döndüklerinde Türk Milliyetçiligi hareketi adina yapilan bu eylemler için minnettar oldugumuzu… söyledim.

“… Köylüleri gönderdik… Daha sonra olayi nasil gerçeklestirdiklerini sordugumda, Oba muhasibi olan Ugur ÖZKIREMITÇI, ‘Rehineleri sehirden iki kilometre götürdükten sonra, köylüleri bahçeliklerin içinde beklettik. Isi önce biz bitirdik. Ancak hepsinin ellerinden ve bellerinden insaat demiri ile bagli olduklarindan ayakta durmalarini sagladik. Köylüleri tekrar yanimiza alarak olay yerine vardik. Köylülere, haydi bakalim, baskanin verdigi görevi birlikte bitirelim, dedik. Birlikte ates ettik. Ancak su salak herifler kimi havaya kimi adamlardan öteye, kimi de 10 metre geriye ates etmelerine ragmen olayi kendilerinin yaptigini saniyorlar. Buna inanarak içlerinden… pismanlik getirenler de vardi.’ Ben en iyisinin böyle oldugunu, ilerde konusamayacaklarini söyledim…” 53
Adil SAHINBAS: Çorum’un Hacipasa Köyü’nde oturmaktadir. Olay günü, fasistler köye haber göndererek yardim istemisler. Adil, 8 arkadasiyla birlikte traktörle Çorum’a geliyor. Olaylara katildiklari gerekçesiyle yargilanirlar. Sonuçta müebbet hapis cezasi verilir. Pismanlik yasasindan yararlanmak için dilekçe verir. Dilekçenin bir bölümü söyle:
“… Çorum’a giriste barikatla karsilastik, barikatta bizi durdurdular, kimlik kontrolü yaptilar. Barikatta kontrol yapanlar sivil halkti ‘Bunlar da bizdenmis, Sünnilermis’ dediler. Bu grubun içinde Ahmet SENGÜL, Ahmet ZEREN, Hüseyin ILDIRAN’i tanidim. Bizi alip baskanin yanina götürdüler. Baskan, orada bulunan tomruklarin üstünde oturmustu. Yaninda 150-200 kisi vardi. Baskan bize ve orada bulunan kalabaliga bir konusma yapti. Isminin bilahare Seydi oldugunu ögrendigim Baskan, ‘Arkadaslar, bu adamlar komünist, bunlar camilerimizi bombaladilar, bu adamlarin ölmesi lazim’ dedi. Bizim hiçbir seyden haberimiz yoktu. Konusmayi bizim için yaptigini sanmistik. ‘Bizi niçin öldürüyorsunuz, biz komünist degiliz’ dedigimizde, ‘Siz degil, elimizde komünist rehineler var, onlar için söylüyorum’ dedi. Sonra orada bulunan topluluga, ‘Teskilat adamlarimiz kalsin, digerleri dagilsin’ dedi. Orada kalan kisilere birer tüfek verdiler. ‘Silahsiz kimse kalmasin, gidin rehineleri alin gelin’ dedi. Biz orada durduk, rehineleri getirdiler. Bize de ‘Siz de bizimle beraber gelin’ dediler. Getirilen rehineler 6 erkek, bir kadin olmak üzere 7 kisilerdi. Bu rehinelerin üçünü bir, üçünü bir ayri ayri baglamislardi. Kadinin elleri ve gözleri ayri bagli idi. Maskelilerden bir kismi bu rehinelerin kollarina girdiler. Rehinelerle beraber Hidirlik semtinden asagiya indik, tahminen bir veya iki kilometre uzaklastik. Orada bize ‘Siz burada durun’ dediler. Bizim basimizda da 20 kadar maskeli kisi silahla bekliyorlardi. Diger 10 kadar maskeli kisi de rehineleri alip 200 metre uzagimiza kadar götürdüler. Orada silah sesleri gelmeye basladi. Biz hâlâ korku içindeydik, ya simdi bizi de öldürürlerse… Rehineleri götüren maskeliler geri geldiler. Bize ‘Siz de gelin, bu adamlarin isini bitirelim’ dediler. Biz de korku belasi beraberinde gitmek zorunda kaldik. Oraya gittigimizde, adamlari karanlikta zor görebiliyorduk. Bu rehine dedikleri kisilerin bir kismi oturmus vaziyette, kimisi yatmis vaziyette idiler. Bu maskeli kisiler önce ates ettiler, bize de ‘Siz de ates edin’ dediler. Biz de ates ettik. Hep beraber geri döndük ve baskanin yanina gittik. Baskan maskelilerin içinde birini yanina çagirdi, konustular. Ne konustuklarini duymadik. Ondan sonra Baskan biz köylülere döndü ‘Sizin yapmis oldugunuz bu iyiligi unutmayacagiz, milliyetçilik dedigin böyle olur. Islamiyet böyle korunur’ dedi. ‘Bu olayi kimseye söylemeyeceksiniz, söylerseniz sizin akibetiniz de böyle olur’ diyordu. ‘Eger baska yerde söylerseniz kendinizi kurtaramazsiniz. Çünkü siz de olaya katildiniz; simdi sizi birakiyoruz, köyünüze gidin’ dedi. Biz bunlardan kurtuldugumuza sükrettik… Bunu simdiye kadar sakladim. Çünkü üzerimde baski ve tehdit vardi, aile durumumdan korkuyordum. Çorum Cezaevinde bize seminer veriyorlardi. Seminer verdikleri için aleyhimize dava açildi, korkumuzdan semineri verdiklerini de inkar ettim…
“Bu olayin açiga kavusturulmasini istiyorum; kendi irademle yapmadim. Rehineler, biri kadin, 6 erkekti. Sonra 8 kisi dediler, benim gördügüm 7 kisilerdi… Pismanim pismanlik yasasinda yararlanmak istiyorum. Suçsuzum… 11. 06. 1985” 54

Şov yapan siyasiler 
Süleyman DEMIREL (Basbakan): “Eger bu fitne CHP’den destek görmezse, devlet bu fitneyi çok kisa bir zamanda söndürür. CHP neyi söylemeye çalisiyor. Günlerdir bu mesele ile ugrasiyoruz. Hükümetin bir yerde mesele çikarmasindan, kargasa çikarmasindan memnuniyet duyabilecegini söylemek tamamen sadizmdir. Bundan daha büyük bühtan düsünülemez. Bunlari söyleyen çilgindir. Bu hadiselerin karsisinda hükümet vardir. Arkasinda degil… Kimin nerede oldugu belli. Bu hadiselerin hepsinin arkasinda CHP var, bunlarin hepsinin karsisinda hükümet var. AP ve onun hükümetinin yolu sulhtan, sükunetten, kardeslikten, insanliktan, bolluktan, imandan ve kalkinmadan geçer…”
Basbakan DEMIREL, “Çorum olaylarinin arkasinda CHP var dediniz. Acaba sag eylemcilerin bu olaylarda hiçbir etkisi olmamis midir?” seklinde bir soruyu söyle yanitlamistir:

“Burada sag-sol tartismasi yapmaya hacet yok. Olay, iki polis öldürülerek basliyor. Tamam mi? 22 vatandas öldürülmüs, günah degil mi? Kim öldürüyorsa bunun tümünün karsisina çikmak lazim. Meseleyi saptirmamak, yanlis istikamete götürmemek lazim, tekrar ediyorum, kiskirticilarin, bölücülügün hamisi Halk Partisidir…” 55
Bülent ECEVIT ( CHP Genel Baskani): “Devlet Hastanesi iyi niyetli çabalara karsin, saglik görevini yapma bakimindan yetersizdir. Buradaki yaralilar Ankara’ya getirilememistir. Bu da yaralilarin ifadeleri Çorum’da baski ortami içinde alinacak demektir. SSK Hastanesi ise bir militan kesiminin isgali altindadir. Türk Silahli Kuvvetleri‘ne hakaret dolu sloganlar bu hastaneden haykirilmaktadir. Olaylari sagci militanlarin baslattigi bilindigi halde iktidar bunu saklayip bir komünistlik tehlikesi varmis görüntüsü vermeye çalismaktadir. Sayin Basbakan DEMIREL’in bazi sözleri de kiskirtici niteliktedir. Bizim gensorumuz ile daha önceki olaylar arasinda bag kurmustur. Hükümetin Çorum’daki olaylarda da taraf oldugu, taraflardan biriyle birlik oldugu ve onlarin suçlarini örtbas etmeye çalistigi ortadadir.
“Çorum’da göç baslamistir. Türkiye, hizla bölünmeye gitmektedir. Bazi karanlik niyetli kisilerin Türkiye’yi Vietnam’a, Yemen’e ve Kore’ye çevirme gayreti içinde olduklari görülmektedir. Bölgemiz çok yönlü bölünme tehlikesiyle karsi karsiyadir. Bu tür kiskirtmalarin ulusal birligi en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde vatandaslari kiyima kaldirtacak sekilde yapilmasinin milliyetçilikle ilgili yoktur. Türkiye’nin bu durumdan kurtulusu sagduyuya, kiskirtmalara kapilmaktan kaçinmaya baglidir. CHP heyeti, Alevi ve Sünni yurttaslarin bu durumdan tedirgin olduklarini ve baris içinde yasamak istediklerini görmüstür…” 56

Alpaslan TÜRKES (MHP Genel Baskani): “… Türkiye’nin gündeminde silinmeyen temel mesele olarak devlet ve rejim düsmanlarinin yikicilk ve bölücülük gayretleri devam etmektedir. Allahi bir, kitabi bir, vatani ve devleti bir olan milletimiz birbirine düsürülmek için türlü ihanet tertipleri ile karsi karsiyadir. Son günlerde Sivas, Merzifon ve Çorum’da vuku bulan müessif hadiseler bu ihanetin de bir ölçüde yayginlastirildigini göstermektedir. Çorumlularin da, milletimizin fertlerinin de bu parçalanma hareketi karsisinda uyanik ve sogukkanli olmalari sarttir. Kaybedecek veya feda edecek bir seyimiz yoktur. Milletimiz birlik ve bütünlük içinde istikbale yürümek zorundadir. Hükümet, siyasi gücü ne olursa olsun cesaret ve kararlilikla olaylarin üzerine yürümelidir. Güvenlik duygusu süratle temin edilmelidir…” 57
Necmettin ERBAKAN (MSP Genel Baskani): MSP Genel Baskani Erbakan, Basbakan Süleyman DEMIREL’e su telgrafi gönderir:

“Çorum’da anarsinin fevkalade önemli bir noktaya ulasarak, bir iç savas boyutlarina vardigi müsahade edilmektedir. Su ana kadar gelen ajans haberlerine göre 15 yurttasimiz bu olaylarda hayatini kaybetmistir. Ve çok büyük mal ziyani vardir. Henüz sehirde kontrol da saglanabilmis degildir. Tarafsiz bir tutumla ve olaylarin daha vahim boyutlara ulasmasini önlemek için kararlilikla olaylarin üzerine gidilmesi gerekmektedir. Aksi halde bu alev yurdun baska yerlerine de yayilarak daha vahim neticelerin dogmasina sebep olabilir. 50 milyon vatan evladinin birligi, beraberligi ve kardesligini burada tekrar ifade eder, yaralilara acil sifa, olayda hayatini kaybedenlere Allah’tan rahmet dilerim…”

Kaynak: Aleviyol Dergisi

Sosyal medyada paylaşın
        
   
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

one × five =

More in Alevilik

To Top