Alevilik
Cemevleri: İbadethane mi kırmızı çizgi mi?
Cemevleri halihazırda kültür merkezleri, vakıf, dernek ya da lokal adı altında açılabiliyor. İbadethane olarak kabul edilmedikleri için, ibadethanelere tanınan haklardan da yararlanamıyorlar.
Beşiktaş’taki Barış Parkı’nın içinden geçerken, cephesinde büyük bir Türk bayrağı ve hemen yanında aynı büyüklükte bir Atatürk portresi asılı olan bir bina dikkatinizi çekiyor.
Binanın girişinde Beşiktaş Kültür Cemevi yazılı… Eskiden öğretmen evi olarak kullanılan bu bina dört yıldır Alevilerin ibadeti için hizmet veriyor.
Binanın merkezinde bir cem salonu var: Göğe bakan penceresinin altındaki altıgen duvarda 12 imamın resimleri görülüyor.
Perşembe akşamları bu salonda semah yapılıyor. Sazlar eşliğinde kadınlı erkekli ibadet ediliyor.
Beşiktaş Cem Evi’nin Başkanı Mehmet Arslan, “Cemevleri bizim inanç merkezimiz. Kimsenin bunu tartışmaya hakkı da yoktur, haddi de yoktur.” diyor.
“Nasıl ki bizler Sünni inancının camiilerini kabul ediyorsak, onlar da bizim cemevlerimizi kabul etmek durumundalar.”
Cemevlerinin statüsü
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, geçtiğimiz hafta yaptığı bir açıklamada cemevlerinin statüsüyle ilgili konuşmuş ve şöyle demişti:
“Bizim daima iki kırmızı çizgimiz olmuştur, bundan hiçbir zaman vazgeçmedik. Bir tanesi; Aleviliğin İslam’ın dışında bir yol olarak tarif edilmesi. Çünkü bin yıllık tarih bunu yalanlıyor, doğru olmadığını ortaya koyuyor. İkincisi de; cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmesi.”
Bu açıklamalar gazete manşetlerine, “Cemevi kırmızı çizgimizdir” şeklinde yansımıştı.
Cemevleri halihazırda kültür merkezleri, vakıf, dernek ya da lokal adı altında açılabiliyor. İbadethane olarak kabul edilmedikleri için, ibadethanelere tanınan haklardan da yararlanamıyorlar.
Örneğin, 2002’de yayımlanan bir Bakanlar Kurulu kararı uyarınca ibadethaneler elektrik parası ödemekten muaf tutuluyor. Elektrik paraları Diyanet’e bağlı bir fondan ödeniyor.
Kararda, ibadethane olarak cami, mescit, kilise ve sinagog sayılıyor. Cemevi listede yer bulmuyor.
Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Kurucu Başkanı Ali Kenanoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti devletinde resmi görüş Aleviliği İslam’ın içerisinde bir tarikat olarak değerlendiriyor. Bir mezhep dahi olarak kabul etmiyor.” diyor.
Kenanoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Şöyle düşünülüyor: ‘İslam’ın bir tane ibadethanesi vardır, o da camiidir. İbadeti namazdır, orucu Ramazan’da tutulur. Aleviler de Müslümandır, o zaman onlar için de aynı şey geçerlidir.’
“Alevi toplumu ise yüz yıllardır ibadetinin cem olduğunu, orucunun Hızır ve Muharrem orucu olduğunu, kendi inançsal ritüelleri bulunduğunu ve ibadetini cemevinde yaptığını beyan ediyor.
“İnançlar beyan esasına dayalıdır. Devletlerin inançları tarif ve tanım hakkı olmaz. Laiklik, demokratik devlet, inanç özgürlüğü böyle bir şeydir. Aleviler nereyi ibadethane olarak görüyorsa, hangi şekilde ibadet ediyorsa buna sadece kendileri karar verir.”
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Hidayet Aydar ise konunun “cami-cemevi ikilemine gitmeden” çözülmesi gerektiğini söylüyor.
Aydar, “Alevi kardeşlerimizi İslam çizgisi dışında görmek kesinlikle yanlış. Biz kardeşiz. Hepimiz Müslümanız, Müslümanın ibadet yeri bellidir. Ama bir takım ibadetleri farklı şekilde uygulamak istiyorlarsa, onlara da çözüm getirmek lazım.” diyor.
Geçtiğimiz günlerde Alevilere Yönelik Ayrımcılık Raporu başlıklı bir araştırma yayımlayan İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği Mazlumder’den Ramazan Beyhan’a göre ise bir yerin ibadethane sayılıp sayılmaması devletin tasarrufunda olmamalı.
Beyhan, “Peygamberin şöyle bir hadisi var: ‘Yeryüzü bana mescit kılındı’. Bir yerin ibadethane sayılıp sayılmamasına iktidarın ya da devletin karar vermesinin çok doğru olmadığını düşünüyorum. Vatandaş nasıl kabul ediyorsa odur.” diyor.
İrfan merkezleri mi cemevi mi?
AKP hükümeti, 1 Kasım seçimlerini kazanmasının ardından açıkladığı programda bir yıla kalmadan Alevi sorununun çözüleceği, cemevlerine statü kazandırılacağı vaadinde bulunmuştu.
Buna göre, cemevlerinin diğer inanç merkezleri gibi bedava elektrik ve su kullanabilmesine imkan tanınacağı, Alevi dedelerine maaş bağlanması gibi bazı düzenlemelerin hayata geçirilmesinin gündemde olduğu belirtilmişti.
Hükümetin programında ‘irfan merkezleri’ ve ‘cemevleri’ diye bir sistem getirileceğinden, tercihin Alevilere bırakılacağından, isteyenin ‘cemevi’, isteyenin ise ‘ocak’ diyebileceğinden söz edilmişti.
Peki Diyanet İşleri Başkanı’nın son açıklaması, hükümetin bu adımları karşısında verilen bir uyarı mesajı olarak okunabilir mi?
Ali Kenanoğlu, o kanaatte değil.
“Hükümet açılım yapacağım derken ibadethane olarak tanıyacağım demiyor. Cemevlerine bir statü getireceğim, diyor. Cemevlerine ‘irfan merkezi’ demeye başladılar. Bu anlamda Diyanet İşleri Başkanlığı ile çelişmiyorlar.”
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Okmeydanı Cemevi Dedesi Eren Yıldırım da “irfan merkezi” tanımlamasına karşı çıkıyor.
“Niye cemevi kelimesinden rahatsız olunuyor? Burası zaten ilim, irfan yuvası. Burası bizim cemevimiz ve burayı cemevi olarak kabul etmek zorundalar.” diyor.
Yıldırım, hükümetin açıkladığı Alevi reformlarını samimi bulmadığını da söylüyor.
“Alevilerin buradaki büyük bir tehlikenin farkına varması gerekiyor. Tekke ve zaviyeler hukukunu ortaya çıkarmak, Aleviler üzerinden Nakşibendi ve İsmail Ağa cemaatlerini tekrar uyandırmak politikası izlemeye çalışıyorlar.”
Ali Kenanoğlu ise bu görüşe temkinli yaklaşıyor.
Kenanoğlu, “Biz inanç özgürlüğümüzü isterken başka inançların özgürlüklerini kısıtlayıcı bir tavır sergileyemeyiz. Bu demokratik, laik bir tutum değildir. Kendimizle çelişiriz.” diye konuşuyor.
Hükümet programında tekke ve zaviyelerle ilgili düzenlemenin değiştirilmesinin “laiklik eksenli tartışmalara neden olma riski taşıması ve anayasa değişikliği de gerektirebileceği için” gündemde olmadığı söyleniyor.
AİHM ve Yargıtay kararları
Cemevlerinin hukuki statüsüyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yargıtay’ın kararları da mevcut.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Yenibosna Cemevi’nin bir ibadethane olup olmadığı, dolayısıyla elektrik faturasının Diyanet tarafından ödenip ödenmeyeceği davasını, Aralık 2014’te karara bağlamıştı.
Kararda oybirliği ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılığa ilişkin 14. maddesi ile din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin 9. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiş, karar Nisan 2015’te kesinleşmişti.
Yargıtay da Mayıs 2015’te elektrik faturalarını ödemediği gerekçesiyle Cem Vakfı hakkında başlatılan icranın devamına karar veren yerel mahkeme kararını bozmuş ve fiilen “cemevlerinin ibadethane olduğuna” hükmetmişti.
Böylece, AİHM’in kararlarının bağlayıcı olduğu da göz önünde bulundurularak, cemevlerinin ibadethane sayılıp sayılmayacağı tartışmasının hukuken son bulduğu savunulmuştu.
Beşiktaş Cemevi Başkanı Mehmet Yıldırım, “Cemevlerine hukuki olarak ibadethane statüsü verilmesi bir günlük iş. Hükümetin Yargıtay’ın kararlarını uygulamasını istiyoruz. Türkiye bir hukuk devletiyse AİHM kararlarını uygulaması lazım.” diyor.
Dev bütçe
Diyanet İşleri Başkanlığı’na geçtiğimiz yıl 5,7 milyar liralık bütçe ayrılmış, bu rakam birçok bakanlığın bütçesini geride bırakmıştı.
Beşiktaş Cemevi Başkanı Mehmet Arslan, “Bu ülkede yaklaşık 25 milyon Alevi var, Diyanet’in bütçesinden tek kuruş almıyor. Ama vergi toplarken Aleviler eşit. Hakkımızı helal etmiyoruz.” diyor.
Arslan, bu bağlamda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapısında tüm inançları temsil eden bir yapının kurulması gerektiğini savunuyor.
Okmeydanı Cemevi Dedesi Eren Yıldırım da Diyanet’in hükümetten bağımsız, özerk bir yapıya sahip olması, sadece Sünni-Hanefi inancının mensupları tarafından yönetilmemesi gerektiğini söylüyor.
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Hidayet Aydar da Diyanet’in imkanlarından herkesin faydalanması gerektiğini savunuyor, “Bu kurumlarda keşke daha fazla Alevi kardeşimiz olsa” diyor.
Ancak Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Kurucu Başkanı Ali Kenanoğlu’na göre ise Aleviler için nihai hedef Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması olmalı.
Kenanoğlu, “Biz Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Aleviler açısından bir asimilasyon merkezi, bir Sünni misyoner kurumu olarak, demokratik, laik bir devlette olmaması gereken bir kurum olarak görüyoruz.” diyor.
Bu haberde kullanılmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan da görüş talep edilmiş, ancak talebimize olumlu geri dönüş alınamamıştır