Alevilik
İnsanlık suçu ve ‘şaka’lar
Her acıyı kendi eğlencesine malzeme yapmayı hak gören bu “olmamış güruh”un hakkı elbette orantısız bir ceza değildir ama huzur da bulmamalılar.
Her acıyı kendi eğlencesine malzeme yapmayı hak gören bu “olmamış güruh”un hakkı elbette orantısız bir ceza değildir ama huzur da bulmamalılar.
Ertaş ERZİNCAN
Her insanın kendini ait hissettiği, kendine yakın bulduğu ya da tapındığı değerler, kavramlar, insanlar vardır. Hacı Bektaş-ı Veli, Börklüce Mustafa, Leonardo da Vinci, Karl Marx, Nicola Tesla, Atatürk, Aşık Veysel, Alevilik, sol, sosyalizm, Kadıköy Anadolu Lisesi, ODTÜ de benim kendimi ait hissettiğim ya da kendime yakın bulduğum değerler, kavramlar ya da kişilerdir.
Birlerinin, ait hissettiğim ya da yakın olduğum değerlerle ilgili yapacağı mizah, seviyeli ya da seviyesiz olarak ikiye ayrılır. Örneğin, Atatürk ile ilgili “Veled-i zina” ithamları ya da “şakası”, veya bir siyasal İslamcının ya da Misvak isimli paçavranın Alevilikle ilgili “mum söndü” itham ya da “şakası”, ya da yarı cahil birinin Marx ile ilgili “Engels’e sırtını dayamış asalak” “şakası” hatta Aşık Veysel için “burnunun ucunu göremeyen kör” şakaları şimdiye kadar denk gelip de, seviyesiz ve çirkin bulduğum, rahatsız olduğum ancak bir kez dahi cezai yaptırım gerektiğini düşünmediğim eylem ve ifadeler oldu.Hülasa, inançlar idoller ile ilgili mizah kaliteli ve kalitesiz olarak ikiye ayrılır ve cezai yaptırım gerektirmez. Cezası da ödülü de toplumda bulacağı karşılıktır.
Ancak, insanlık tarihinde büyük travmalara neden olan ve “insanlık suçu” olarak adlandırılan olaylar vardır ve bunlar yukarda bahsi geçen inanç, değer ve benzeri kavramlardan çok farklıdır.
Bugün Almanya’da neo-Nazi olmayan birine Auschwitz kamplarıyla ilgili bir ima, ya da Hitler ile ilgili bir şaka yapamazsınız. Çünkü Auschwitz de Nazizm de insanlık suçudur. Bununla ilgili “mizah” ya da “ima”ya maruz kalan bir Alman (eğer Neo-Nazi değilse) bir kez daha dedelerinin namı hesabına utanır, üzülür, ezilir, ölmek ister de ölemez.İşte Madımak da tıpkı Auschwitz gibi yarası çok ama çok derin bir insanlık suçu ve trajedidir. Ve değil ki acemi ellerde, ehil ellerde dahi mizahı yapılmayacak bir acıdır, travmadır.
Madımak katliamı, Auschwitz ve Nazizm konulu insanlık suçlarından farklı olarak, birinci derece muhataplarının yakınlarının tamamının hala hayatta olup, yanan insanlarla 24 saatlerini bir şekilde birlikte geçirdiği halen çok taze bir acıdır.
Diğer taraftan, bu yazıya konu “latifbaz” Pınar Fidan Hanım’ın ofansif mizah savunması da (ki doğru olsa bile yukardaki nedenlerden dolayı kabul edilebilir değildir) samimi ve de doğru görünmüyor.
Maalesef kendisi de şakasına gülen tebaası da her acının, her travmanın üzerinde fütursuzca tepinmekte ve her acıyı kendi eğlencesine malzeme yapmakta beis görmeyen “orantısız özgüvenli” bir kuşak.Bugün hâlâ daha Hüsne Ana’nın Tanrı’dan en büyük dileği Sivas’ta yanan iki çocuğu Koray ve Menekşe’yi ölmeden önce bir gece olsun rüyasında yakından görmek.
Evde aynı odada yatmamak için kavga eden ama Madımak otelinde birbirlerine sarılarak ölüme giden Koray ve Menekşe.
Bugün hâlâ daha Yeter Anne, her sabah kalkar, kızları Asuman ve Yasemin’in odasına gider, 27 yıldır bozulmayan yatakları, kızları sabah uyanıp da yatağı dağınık bırakıp gitmişcesine derler toplar, sonra yere oturur, kızlarıyla sohbet eder. Kızlarının yatağına 27 yıldır kimseyi oturtmamıştır.27 yaşına gelmiş Roni, daha önce hiç görmediği bir adama, hiç tanışmadığı babasının sınıf arkadaşı olduğu için heyecanla koşar, kafası sola yatmış halde hem mahzun hem heyecanlı sorar, “Babam iyi bir insan mıydı?” diye.
İşte her acıyı kendi eğlencesine malzeme yapmayı hak gören bu “olmamış güruh”un hakkı elbette orantısız bir ceza değildir ama huzur da bulmamalıdırlar.
Hüsne Ana ile Yeter Anne ile ve canım Roni Gültekin ile ve Madımak otelinde yakınlarını kaybeden diğer acılı insanlarla empati kurmayı öğrenene kadar huzurlarına rahatlarına halel gelmelidir.
Nedamet getirip aslında kendinin de Alevi olduğunu ve katliamı eleştirmek istediğini söyleyen Pınar Fidan Hanım bir tarafıyla da tarihi bir noktada duruyor.
Eğer Pınar Hanım yerine Misvak çalışanı bir “şakacı” aynı kelimelerle bu insanlık suçuna dair şaka yapmış olsa, ceza alması gündeme dahi gelmezdi.
Oysa, şu an Pınar Hanım söz gelimi nefret suçundan dolayı 3 yıl ceza alsa, bu sonrası için emsal teşkil edecek ve Misvak tarzı lağım çukurlarının nefret suçu işlemesine bir nebze engel olacaktır.
Son olarak, önce tepki verip, Pınar Hanım’ın açıklamalarından sonra “Kızcağız zaten üzüldü, mahkemeye intikaline gerek yok” diyen insanlara bir hatırlatmada yarar var.
Mahkemeler niyet okumaz. Pınar Hanım’ın Alevi oluşu ya da ofansif mizah yaptığını söylemesi tavrınızı belirlememeliydi.
Misvak, Akit ve benzerlerinin bundan sonra aynı savunmayla nefret suçu işlemesinin önünü açıyor olabilirsiniz.