Diaspora
Dersim’in Gerçekleri Ağıtlarda Saklıdır
Dün bütün siyasetini Dersim’i boşaltmak üzerine kurarak bugün de üniversite vb. aracılığı ile nüfusu artırarak Dersim’in etnik, kültürel yapısını bozmak istiyor… Kemal Kahraman’ın Dayanışma Gazetesi’ne verdiği röportajda Dersim müziği, Dersim’in dünü ve bugününe dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. İşte o söyleşi:
1- Dinleyiciler sizi ilk olarak protest müzikle tanıdı. Uzun zamandır protest müzik yapmadığınız yorumları var. Yaptığınız kültürel çalışmaları da (bastırılan, asimile edilen kültürler olduğu için) bir çeşit protest olarak mı algılamalı?
Kemal Kahraman: İlk albümden itibaren çalışmalarımızda Zazaca’nın yeri hep önemli olmuştur. Hatta Metin-Kemal Kahraman özgünlüğü daha çok Zazaca yaptığımız çalışmalar temelinde şekillenmiştir. Aslında 93’te Zazaca çalışmalarımıza öncelik verme tercihi de döneme bağlı olarak politik bir tercihtir.
Protest müzik kavramı, popüler müzikte politik bir duruşla ilişkili anlaşılır. Öyle bakıldığında, varlığı bugüne kadar inkar edilmiş, baskıya, hakarete, zulme uğramış bir dilin, kültürün temsilcileri olarak buna sessiz kalmak her şeyden önce kendini inkar etmek olurdu.
Ancak süreç böylesi bir politik tercihle başlamış olsa da yani başlangıçta ‘’evet, bu dil de vardır’’ demek adına zazaca şarkılar yapmak bizim için temel hareket noktası olsa da, zamanla bu dilin sözlü kültür kaynaklarına indikçe yeni şarkılar, masallar, hikayeler, efsaneler, dualar, beyitler derleyip öğrendikçe, bölgede yaşanan alevi ritüellerini, ibadet takvimini vb. kültürel, sosyal zenginlikleri fark ettikçe bütün insanlığı ilgilendiren çok eski bir kültür belleğiyle buluştuk; bütün anadolu-mezopotamya, eski iran ve mısır coğrafyalarının antik kalıntılarıyla bugüne taşınan kültür tarihi tartışmalarında yeni sorular ve cevaplar bulmamıza imkan veren bir sözlü hafızayla karşılaştık.
Dolayısıyla Zazaca yaptığımız çalışmalar başlangıçta bizim de ön görmediğimiz kapılar açmıştır. Yayınladığımız zaza-alevi kültürü ağırlıklı çalışmaların en büyük amacı bu dil ve sözlü kültür birikiminin yok olmasıyla neler kaybedeceğimizi örnekleyebilmektir. Dersim Alevi sözlü literatürünü örnekleyen çevere hazaru, sürela, yaşlılar dersim türküleri söylüyor albümleri ya da şahmaran çalışması Zazaca sözlü literatürün en derin insanlık hafızasına uzanan izlerini göstermek içindir.
Kültür tarihinin gılgameş gibi, yaradılış efsanesi gibi köklü kaynaklarına ilişkin zazaca literatür üzerinden fark ettiğimiz ayrıntılar, her seferinde bize, uluslaşma süreçlerinin türk, kürt, laz, ermeni, anadolu’da yaşayan bütün halkları ve onların çocukları olarak bizleri ne büyük bir zenginlikten mahrum ettiğini gösteriyordu. Bu bir belleksizleştirme süreci olarak yaşanmıştır. Biz yaptığımız çalışmalarla, bizden zorla alınanı, bazen mezardan çıkararak yeniden kurmak, yeniden var etmek ve ona bir hayat alanı açmak istiyoruz… Bu da başta da belirttiğim gibi her halükarda politik bir duruş olarak yansıyor…
2- Dersim Katliamı tartışması yakın dönemde alevlendi. Başbakan “özür” diledi. Aleviler genel olarak bu konuda tepkili, arşivlerin açılması ve resmi özür dilenmesi gibi talepler var. Ayrıca, asimilasyonun sürmesi nedeniyle de özrün samimiyetsiz olduğu belirtiliyor. Bölgenin kültürünü yaşatmaya çalışan biri olarak sizin fikirleriniz neler?
K.K: 10 yıllık Akp hükümetiyle birlikte türkiye’de bazı şeylerin değiştiğini söylemek mümkün. Sizler daha yakından takip ediyorsunuz; işte generallerin içeri alınması, ergenekon falan… Ama bizim için birşey değişmiyor. Devletin bizi değiştirme niyeti hiç değişmiyor.
Dün bizi isyan bahanesiyle katledip köylerimize cami ve kışla yaparak değiştirmeye çalışıyordu bugün de hacı bektaşi veli cemevi, fettullah koleji, fettullahçı üniversite aracılığıyla…
Dün bütün siyasetini Dersim’i boşaltmak üzerine kurarak bugün de üniversite vb. aracılığı ile nüfusu artırarak Dersim’in etnik, kültürel yapısını bozmak istiyor…
Kısaca, dün bizi inkar edip yok sayarak, bugün de bildiği gibi tarif edip kabul ederek değiştirmek istiyor.
Özürü de böyle görüyorum… Türkiye’de özür dilemek çok ucuz; ‘gerekiyorsa, literatürde varsa’ falan diye geçerken söyleyiveriyorsunuz… Sonra şehircilik bakanı da dersim’e uğramışken özür diledi; ‘canım ben de özür diliyorum’ dedi… Bdp eş-başkanı Selahattin Demirtaş bile özür diledi…
Oysa özürün sebebi senin bir hatandır; sen benim bazı farklılıklarıma gösterdiğin tahammülsüzlükle bu ‘’insanlık faciasını’’ yarattın… Bugün de hatanı görüp özür diliyorsun; öyleyse bana tazminat falan önermeden önce benim dün saldırı sebebi olarak gördüğün farklılıklarımı kabul etmen, yarttığın tahribatı gidermek için bir an evvel adım atman gerekir… benim bütün bu uygulamalarla ‘ölmek üzere olan diller’ listesine girme şerefine ulaşmış dilim ve hala töhmet altındaki inancımı bu durumdan çıkartmak için hem de özür dileyen bir insana yaraşır şekilde kimseye göstermeden gerekli adımları atman gerekir. Dersim’de ise lutfeder gibi kabul ettikleri cemevi ve fettullah organizasyonu üniversite aracılığıyla yeni siyasetler çevirmek şeklinde yansıyor özür. Ayrıca yine lütfedilen yatırımlar da askeri sefkiyatlar ve dersim’i sular altında bırakacak barajlar oluyor.
3- Geçtiğimiz ay Hrant Dink’in ölüm yıldönümüydü. Siz de çok önemli sanatçıların da katkılarının olduğu Hrant’a Ağıt şarkısının klibini yayınladınız. Hrant’a Ağıt’ın hazırlanış süreci, duygusal yoğunluğuyla ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?
K.K : Hrant Dink gibi tanınan, saygın bir entellektüelin katledilmesi türkiye ile ilgili bizi bir kez daha umutsuzluğa düşüren bir etki yaratmıştır. 2 yıla yayılan bir süreçte, bir insanın göz göre göre katledilmesi türkiye’de sadece devlet değil toplum nezdinde de insan hayatının ne kadar ucuz olduğunu bize bir kez daha göstermiştir.
Türkiye’de yüz yıldır devam eden etnik-dini temizlik hareketi bütün türkiye’ye çok şey kaybettirmiştir. Oysa bugün bile başta iktidardaki parti taraftarları olmak üzere toplumun büyük çoğunluğu bunu kazanç gibi görüyor; hükümetin bir bakanı ‘’bugün bu topraklarda ezan sesi duyabiliyorsak bu da tehcir sayesindedir’’ diyebiliyor. Değişen hiçbir şey yok. Hrant’ın ölüm tarihine 1915 yazılıyor…
Bu duygularla yaptık şarkıyı.
4- Sae Moru(Şah Maran) albümünün yapılış sürecinden bahseder misiniz? Neyi amaçladığınızı, Sae Moru’nun önemini okuyucularımızla paylaşır mısınız?
K.K : Sae moru-Şahmaran masalı bizim 15 yıldır üzerinde çalıştığımız ve bir edebiyat şaheser olarak değerlendirdiğimiz bir sözlü kültür ürünüdür. Herkesin mutlaka şahmaran masalını öğrenmesini tavsiye ederim.
Şahmaran masalı bir masaldan çok ‘’hayat nedir, ölüm nedir, ölümsüzlük mümkün müdür, aşk nedir, ne için yaşamalı’’ gibi sorulara cevap arayan çok köklü bir mana kurgusudur. Farsça, türkçe ve kürtçe ve hatta 1001 gece masallarının bir parçası olarak arapça onlarca yazılı versiyonu vardır. Birçok modern edebiyat ürününe ilham kaynağı olmuştur.
Ancak biz bu çalışma sürecinde şahmaran masalının en sağlam kurguyla zazaca üzerinden sözlü versiyonla aktarıldığını fark ettik. Ve sözlü versiyonlara dayalı bir bütünlük yaratmaya çalıştık. Bize göre şahmaran masalının zazaca, kürtçe üzerinden aktarılan sözlü versiyonları, en eskisi 600-700 yıllık olan yazılı versiyonlardan daha eski kaynaklara işaret eder. Bunu merhum mursae sılemani amcanın aktardığı toplam 5 sayfalık zazaca versiyon üzerinden anlamaya ve anlatmaya çalıştık. Aynı zamanda mardin’den ceylan tari arkadaşımızın desteğiyle derlediğimiz hemed eliye berti amcamızın şahmaran anlatımı da kürtçe üzerinden anlamamızı sağlamıştır.
5- Dinleyicilerinizi önümüzdeki dönemde ne gibi çalışmalar bekliyor? Yeni bir albüm hazırlığı var mı? Ya da yeni albüm ne üzerine kurgulanacak?
K.K : Yeni iki çalışmamız var; mart ayına kadar yayınlamak istiyoruz. Biri Atilla Cengiz’in 2011 yılında gösterime giren ‘oğul’ isimli zazaca-türkçe filmi için yaptığımız müzikleri içerecek, aynı isimli albümümüz. Burada yeni besteler yanında bazı eski şarkılarımızın da yeni yorumlarına yer vereceğiz.
İkinci çalışma da sevgili eşim Maviş Güneşer ile birlikte hazırladığımız ‘dersim ağıtları’ albümüdür. Bugün 38 jenosidi ekseninde dersim tarihi tartışılıyor. Dersim tarihini, özellikle siyasi tarihini de en doğru takip edebileceğimiz, öğrenebileceğimiz kaynaklar ağıtlardır.
Şimdi, bugüne kadar nerede olduğunu bilmediğimiz soykırım uzmanları, akademisyenler çıkıyor, sendrom tespitlerinde bulunuyor, yol gösteriyor, kardeşlik elini uzatıyor, arşivler açılsın gerçekler saçılsın, hakikatler komisyonu kurulsun, herkes hakikati onlara söylesin falan diyor… neden; kemalizm darbelensin devlet aklansın diye. Yani yine bir siyaset için.
İşte biz bu toz-duman içinde, yakın tarih hakkında da, en duru ve sahici kaynaklar olarak ağıtlarla halkın onlarca yıldır söylediği gerçeği aktarmaya çalışacağız.