Dersim 38
İlk Özür ve Muhtemel Sonuçları
Erdoğan’ın bir Türk devlet yöneticisi sıfatıyla bu ilk özrü bir dönüm noktasıdır. Bu özrün siyasi, hukuki, toplumsal sonuçları olacak gibi görünüyor.
MURAT YETKİN – Radikal
Dersim’in evladı olmaktan gurur duyduğunu her fırsatta söyleyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu, bu katliamların yapıldığı zamanın tek parti rejimini yürüten CHP nedeniyle zor durumda bırakma amaçlı tartışma böyle alevlenmemiş olsa, Erdoğan bu açıklamayı yapar mıydı? Bu tartışmaya değer bir konu.
Ama tartışma götürmeyecek olan, bu tarihi özür açıklamasının Türk siyaseti açısından bir psikolojik eşiği daha geride bırakan bir adım olduğu.
Bu açıklama ve muhtemel sonuçlarının birkaç boyutu var; bakalım:
1– Bu özrün Türkiye’nin geçmişindeki başka gri alanlara ilişkin yankıları olacaktır. Bunlar arasında 1915 katliamlarının o dönemki Osmanlı hükümetinin soykırım politikasının sonucu olduğu iddiasındaki Ermeni toplumları, İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü 1942 yılında çıkan Varlık Vergisi ile mülksüzleştirme siyasetine maruz kalan Yahudi toplumları, 1955’te 6-7 Eylül olayları ile evlerini terke zorlanan Rum toplulukları sayılabilir.
2- Yankılar yalnızca dini azınlıklar nezdinde olmayacaktır. Meclis’te şu anda temsil edilen her parti 1990’larda PKK ile mücadelenin faili meçhul cinayetlere, yargısız infazlara dönüştüğü yıllara açıklık kazandırılmasını istemekte, ancak AK Parti’nin çoğunluğuna karşın adım atılamamaktadır. Bu özür ile 90’ların cinayetlerine de farklı gözle bakılacaktır.
3- Dün bazı yabancı ajanslar işin kolayına kaçarak, ‘Türk Başbakanı Kürtlerin öldürülmesinden dolayı özür diledi’ başlığıyla haberi verdi; bugünkü uluslararası basın da muhtemelen aynı yaklaşımda olacaktır. Oysa Dersim ahalisinin (yalnız bugünkü Tunceli ile sınırlı değil) en büyük ortak özelliği Kürt olmaları değildi. Kürt, Türk, Zaza ve Ermenilikten dönme olarak en büyük ortak paydaları Alevi olmalarıydı. Dolayısıyla bu özrün, son olarak 1977’de Kahramanmaraş katliamında 12 Eylül 1980 askeri darbesine giden yolun başlangıcı sayılan 70’lerin olaylarına da yansımaları olacaktır.
4- İşin bir de tarihi-diplomatik boyutu var. 1930’ların ortasında Türkiye, Hatay meselesiyle meşguldü. Bugün Suriye sınırında ve Suriye’deki olaylardan kaçanların kamplarının bulunduğu Hatay, o zaman Fransa mandası altında özerk bir cumhuriyetti. Ankara, Dersim olaylarında, Dersim’in yapısından kaynaklanan tarihi nedenler dışında, kendi Hatay kampanyasını sabote etme amaçlı dış kışkırtmalar da arıyordu. Hatay, Dersim harekâtının sonuçlandırıldığı 1939 yılında bir halkoylaması sonucu Türkiye’ye katıldı.
Suriye bunu hiçbir zaman resmen tanımadı, hâlâ Suriye’de resmi haritalarda Hatay kendi sınırlarında gösteriliyor. Erdoğan’ın son zamanlarda Kılıçdaroğlu’na Suriye’ye müdahale karşıtı tutumu nedeniyle yüklenmesindeki Beşar Esad ile (Aleviliğe yakın Nusayri mezhebi dolayısıyla) imaları dikkat çekiyordu. Sebebi ne olursa olsun, Erdoğan’ın Türkiye’nin geçmiş gölgeli sayfaları dolayısıyla bir Türk devlet yöneticisi sıfatıyla bu ilk özrü bir dönüm noktasıdır ve bu özrün siyasi, hukuki, toplumsal sonuçları olacak gibi görünüyor.
Bir son söz CHP ve Kılıçdaroğlu için. Dersim olaylarında genç bir emniyet müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil’i bulup konuşacak ve ona bazı insanlık dışı uygulamaları itiraf ettirecek kadar bu işe önem veren, seçim öncesi Dersim konusuyla hesaplaşacağını söyleyen Kılıçdaroğlu’nun bu kadar iyi bildiği ve iddialı olduğu konuda meydanı neden ve nasıl Erdoğan’a kaptırdığını anlamak çok zor. Kamuoyunun bu konuda ‘İktidarın tuzağına düşmek’ türünden siyaset cümleleri dışında tatmin edici bir açıklama bekleme hakkı var.