Dersim 38
CHP Dersim’le Neden Yüzleşemez?
Dersim konusunda bilinmedik bir şey yok; devlet veya silahlı kuvvetler arşivlerinde bilinenleri kökünden yalanlayacak, oradaki katliamı haklı, zorunlu ya da olmamış gösterip, Atatürk’ten başlayarak dönemin asker-sivil sorumlularını ve tek parti CHP’yi temize çıkaracak belgeler aramak boşuna.
OYA BAYDAR
Boşuna gürültü, boşuna zahmet: CHP, CHP olarak kaldığı sürece Dersim’le yüzleşemez. Bu yüzleşmeyi, şu sırada CHP’yi yıpratmak için Dersim konusuna mal bulmuş Mağribi gibi sarılan AKP de başaramaz. “Arşivler açılsın, belgeler saçılsın, tarihçiler konuşsun” sakızını çiğneyip sûret-i haktan görünse de, içinden çıktığı Sünni Müslüman gelenek ve buna eklenen milliyetçilik bu türden bir sorgulamanın sonuna kadar götürülebilmesinin önünde engeldir. Dersim tertelesi ile (1937-38 soykırımı) CHP gibi konunun üstünü örtmeye çalışarak, AKP gibi sorunu araçsallaştırıp “mış gibi” yaparak yüzleşilemez. Çünkü Dersim’le yüzleşmek, temeli yüz yıl önce atılmış egemen ideolojiyle, Sünni Türk ulus – devlet ideolojisiyle yüzleşmektir.
Dersim konusunda bilinmedik bir şey yok; devlet veya silahlı kuvvetler arşivlerinde bilinenleri kökünden yalanlayacak, oradaki katliamı haklı, zorunlu ya da olmamış gösterip, Atatürk’ten başlayarak dönemin asker-sivil sorumlularını ve tek parti CHP’yi temize çıkaracak belgeler aramak boşuna. Tabii düzmece belgeler sunulmazsa… Fotoğraflar, eldeki resmi evrak, birinci elden tanıklıklar, nüfus ve ölüm kayıtları, sözlü tarih metinleri, vb. Dersim’in Tunceli’ye dönüştürülmesinin kanlı ve kirli tarihini bütün açıklığıyla gösteriyor. Havadan konuşmuyorum; uzunca bir süredir (CHP’li Onur Öymen’in Meclis’te Kürt sorununun barışçı çözüm anlayışına karşı çıkıp PKK’ye karşı şahninliği savunurken “Dersim’de de analar ağlamamış mıydı” diyerek kırımı örnek gösterdiğinden beri) yazmakta olduğum romanla da ilgili olarak Dersim çalışıyorum. Kelime oyunu yaparak “insanlık dersimi çalışıyorum” da diyebilirdim.
Dersim’de olup bitenler bütün ulus devletlerin tarihlerindeki kara lekeler gibi bizim devletin tarihine de kanla kazınmış bir suç ve günahtır. Ve bu suç ve günahtan herkes, her siyaset ve iktidar payını almıştır. Kimisi doğrudan fail olarak, kimisi yardım ve yataklıktan, kimisi suçu saklamak, örtbas etmek, unutturmaktan, hepsi birden de gerçekleri saklayarak ve çarpıtarak halka yanlış bilinç aşılamaktan, nefret söylemini körüklemekten.
Dersim konusu açıldı mı, ilk tepki ve soruları “Devlet hiçbir şey yokken, devlete karşı isyan edilmemişken durup dururken mi yürüdü Dersim’in üstün? Neden Konya, Yozgat, Adapazarı değil de Dersim bombalandı?” olanlara hiç uzatmadan verilecek yalın cevap (benim değil de, devleti aklamak için kimilerinin can simidi gibi sarılmak istediği belgelerin ve tanıklıkların cevabı) şöyledir: “ Evet, öyle bir isyan yoktu, yaratıldı.”
Dersim ve çevresine düzenlenen, resmen 14 bine yakın, farklı kaynak ve tanıklıklara göre 40 bin kadar insanın kadın, çoluk, çocuk, bebek, ihtiyar, hasta gözetmeden utanç verici şekilde öldürülmesine, derelerin, günler boyunca ceset taşıyıp kan rengi akmasına, Dersimlilerin tehcirine, bölgenin yıllar yılı yasak bölge olarak kalmasına, insanların maddi manevi telef olmasına neden olan harekatın (bugünkü tabirle operasyonun) gerekçesi sayılan isyan resmi tarihin sayflarındadır sadece. Bölgenin tarihsel, ekonomik, coğrafi özelliklerine bağlı olarak aşiretlerin kendi aralarında çatışmalar, eşkıyalık olayları, çoğu zaman yoksulluk yüzünden devlete vergi vermeye ya da memurların ceberrutluğuna direnme, aşiret kadınlarına jandarma tasallutu, kız kaçırma vb gibi nedenlerle ufak çaplı saldırılar, kanlı kavgalar olduğu doğrudur. Ancak bölgede birbirleriyle de sorunları olan onlarca aşiretin söz konusu yıllarda devlete karşı örgütlü bir isyanı yoktur. 1937-38 tenkilinin kararı daha 1935’te çoktan alınmış, planları ince noktalarına kadar yapılmıştır.
“Neden Dersim”in cevabı ise çok daha basit ve açık: Bölgede farklı bir kültür, gerek inançlar gerekse etnik aidiyet açısından farklı bir halk yaşamaktadır. Kendilerini Kürtlerden de ayıran (devlet için bu önemli değildi, hepsi aynı kefeye konulabiliyordu), kendilerine Kırmanc, dillerine Dımili diyen, kadim dinlerden gelip Müslümanlıkla harmanlanmış inançları Kızılbaşlık olarak aşağılanan, yaşadıkları o sarp dağlık coğrafyanın izlerini taşıyan özgür ve yoksul bir halk. Türk ulus devletini Batı burjuva modelinde kurma misyonuna sahip Cumhuriyet devletinin iptidai (ilkel), cahil, medeniyet dışı bir çıban başı olarak gördüğü (resmi belgelerdeki nitelemeler) ve sökülüp atılması gerektiğini tesbit edip 38’de de gereğini katliam ve tehcirle yerine getirdiği bir halk.
Amaç bu halkı medenileştirmek (!), medenileşemeyeni yok etmekti. Medenileşmek Batıcı-laik bir Türk olmak, kendi inancını, dilini, kültürünü, kimliğini unutmak, asimile olup dayatılan tek tipliliği kabul etmekti. Konuyu uzatmama gerek yok, bugünlerde Dersim üzerine pek çok yazı çıkıyor, belgeler açıklanıyor, tarihçiler, uzmanlar ve Dersimliler konuşuyor. Meraklı olan ve önyargılarından kurtulmayı becerebilenlerin kendi özgür fikirlerini üretebilecekleri kadar malzeme mevcut.
Dersim’i yola getirme, olmadı yok etme operasyonu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisinin ve kurucu kadrolarının etnik asimilasyon, olmadı temizlik anlayışının duraklarından biriydi. Benzerlerine tarihte başka ulus – devlet kuruluşlarında ya da sömürgeleştirme süreçlerinde rastlanan bir asimilasyon zorlaması. Cumhuriyet öncesinde, ulus-devlete doğru adım adım gidilirken sorumluluğunu esas olarak İttihatçıların taşıdığı Ermeni tehciri ve kırımı da aynı Türkleştirme amacının parçası değil midir?
CHP, CHP olarak kaldıkça Dersim’le yüzleşemez, AKP de olsa olsa CHP’yi biraz daha örselemek için mış gibi yapar, dememin nedeni bu işte. Konuyla yüzleşmek Türk ulus devletinin kurucu ideolojisiyle topyekûn yüzleşmek demektir. Tarihimizi inkâr etmeden, gerçeklerden korkmadan, tabuları aşmayı göze alarak ve bütün olayları sosyolojik bağlamlarıyla ele alıp duygusallığa kapılmadan cesaretle ve komplekssiz sorgulayabilmek demektir. Böyle bir sorgulama Dersim’le sınırlı kalırsa, tabuları aşma konusunda büyük ölçüde yararlı olsa da meselenin özüne inemez. Bazılarının haklı olarak belirttiği gibi iktidardaki siyasal-ideolojik çizginin CHP’yi ve Atatürk’ü yıpratma operasyonuyla sınırlı kalır.
Neden AKP de yüzleşemez dediğimi şimdi daha iyi anlatabilirim sanıyorum. Yüzleşemez, çünkü o zaman başta Ermeni tehciri ve kırımıyla, Varlık Vergisiyle, 6-7 Eylül’le, azınlıklara yapılmış zulümlerle, 76-80 döneminde Alevilere yönelen kanlı katliamlarla ve de en önemlisi Kürt sorunuyla, 30 yıllık savaşta yitirilen 50 bine yakın insanımızı ölüme götüren zihniyetle de hesaplaşması gerekir. Çünkü bunlar münferit olaylar değil, bütünsel zihniyetin parçalarıdır. “Dini Zendüştlük olan” diyerek bölge halkına ayrımcı gözlüklerle bakan, Alevilikle bile göstermeliğin ötesinde barışamayan Sünni-Türk devlet ideolojisinin günümüzdeki taşıyıcısı ve motor gücü olan bir siyasetten bunu beklemek hem yanılgı hem de haksızlık olur.
Yine de Dersim tartışmalarını hiç küçümsemiyorum. Pandora’nın kutusunun açılması iyidir. Bir süredir şişeden çıkan cinler ortalıkta dolaşıyor, onları yeniden şişeye sokmak mümkün değil. Güç olacak; azim, cesaret, yurttaşlık bilinci, tabulardan özgürleşmiş, gerek dinsel gerekse laik-cumhuriyetçi muhafazakârlığın kısıtlarından kurtulmuş kafalar ve dar siyasal hesapları aşan vicdani bakış gerektirecek.
Yüz yıl, seksen yıl önce kendi tarihsel-sosyolojik haklılıklarını taşıyan bir ideolojinin 21. yüzyıl dünyasında ve Türkiyesi’nde sorgulanması ve aşılması gerekiyor. Aşmak, inkâr değil ileri götürmektir, çağın taleplerine ve insanlığın henüz varamasa da amaçladığı ilkelere doğru evrilmesini sağlamaktır. Kişi tapıncı, devlet yüceltmesi, özgürlüklerin sınırlanabileceğini sanan sınırlı düşünce, çoğulculuğu tehlike gören Sünni-Türk egemenliği dayatması, her Türk asker doğar zihniyeti, sorunların çatışmayla, savaşla, zorla çözülebileceği yanılgısı, kendi doğrularından başka doğru, kendi inançlarından, kendi yaşam biçiminden farklı bir yaşam biçimi tanımama ilkelliği, Dersim’in temelindeki tahayyül dünyasının parçalarıdır. Dersim’le yüzleşmek bu bütünü, bu zihniyeti sorgulamakla olur.
Dün bugündür, bugün ise yarın… Bugün dünle yüzleşmeye cesaret edemezsek, yarın gelecek kuşaklar bugünü yargılayacaklar. Üstelik öyle bir yargılama için günümüzde de bol miktarda malzeme üretiliyor.
T24
Abdullah Barlus
27/11/2011 at 10:05
Türkiye Başbakan Tayip Erdoğan’ın Dersim olayı diye bir gündem yarattı. Yandaşları”CHP’yi temize çıkaracak belgeler aramak boşuna. Tabii düzmece belgeler sunulmazsa…” bunu söylemektedir. Şimdi soruyorum. Bu olay Dersimde neden olmuştur. Başka bir yerde olmamıştır. O günkü olayları yaşamışlar gibi eleştirmeler yapılmaktadır. Şimdi yaşadığım Türkiye gerçeğini anlatayım. Türkiye sağ sol çatışması, halktan yardım altında para toplanıyor vermiyen veya az veren işyerleri kundaklanıyordu. Benim çalıştığım Şirket de kutdaklandı. Polis teşkilatı bile sağ sola ayrılmıştı. Şehir içinde silahlı taşlı sopalı çatışmalar oluyordu. Halk Ordu uyuyormu diye söylenmeye başlamıştı. Kanen Evren ihtilal yaptı diye AKP hükümeti eleştirme yapıyor, aydın dediğimiz kişiler bile yaşamamış olayları eleştirme yoluna gitti. Durup dururken neden darbe olsun. Durup dururken niye Dersim olayı yaşansın. Bir laf vardır. Ödüren mi suçlu Ölen mi suçlu. Şimdi bu sorunun cevabını bulmak için için iç yüzüzünü bilmek lazım. Eleştirenler de işin iç yüzünü bilmeden veya bildkleri halde yandaşlık yaparak açıklamalar yapmaktadır. İşte bir insanın dodu olduğu gibi düşmanı vardır. Türkiye nin dostu ve düşmanı vardır. Türkiyenin sorunlarını deşifre ederek geçmişte yaşananları ortaya çıkarmak, kimlerin işine gelir. Buna kaş yaparken göz çıkarmak denir. Yüzleşmek lafı da bir nevi safsatadır. Yarın bir gün de PKK ile vatandaşlarını öldüren Türkiye diye anılırsa hiç şaşmamak gerekir. Aşiretler Ülkesi Haline gelmeye başladık. Olayların irdelenmemesinin neticesi de bu. Türkiye yi oy için oynanan bu olayların gündeme getirenler neyin peşinde merak etmek gerekir diye düşünüyorum. Bu yönde konuşmacıların bunları gündeme neden getirmediğini de merak konusu.
Huseyin Aytac
28/11/2011 at 01:01
Sayin Barlus yazinizdan Dersimdeki yasanan katliyamin sorumlusunu asayis sorununa bagliyorsunuz,sorun asiretlerden kaynakladigini ima ediyorsunuz,dis guclerin kiskirmasiymis gibi gosteriyorsunuz.Peki diyelim sizin soylediginiz dogru var sayalim Dersimde asayis sorunu vardi devlet asayisi saglamak icin bu katliyami yapti,peki katliyamdan sonra Dersimin adi neden Tunceli yapildi binlerce koy ismi degisti,Dersim halkinin ana dili uzerinde yasaklar kondu acaba bu asimlasyon icin yapilmasin katliyam,bas kaldiranlar diyelim kaltedildi peki cocuklarin,yasli kadinlarin sucu neydi onlardami ,kundakdaki cocuktami bas kaldirdi.Her insanin beyninde vicdan denen mekanizma var o oldumu insanlikta olur.Guce kole olmus devlet mekanizmasina hala bize kutsal gostermeniz 30 larin fasizim anlayisidir yok Devleti korumak icin yapilmistir,keske bu duyarliligi insanlar icinde gosterseniz onlari merkeze koysaniz,yasiyan canliya saygi duysaniz sorun cozme ve empati kurmamiz daha kolaylasir,siz kalkmissiniz bizim dedelerimizi katliyama ugrayanlari sucluyorsunuz,adeleti vicdani kaybetikmi insanlikta olur sadece yuriyen canli varlik oluruz..tesekurler.