Dersim 38
Dersimli İşadamı: Diri Diri Yaktılar
Dersim’i merak edenler, Türkiye’nin dört bir yanına asimilasyon amacıyla dağılmış torunları ve çocukları dinleseler yeter…
Mersin Sanayici ve İşadamları Derneği (MESİAD) İstişare Konseyi Başkanı işadamı Mustafa Güler, Dersim tartışmalarına kendisinin de bir Dersimli olduğunu söyleyerek katıldı. 68 kuşağından arkadaşım Güler, kendi köyünde yaşananları ve kendi ailesinin başına gelenleri yorumlayarak anlattı:
“29-30 Kasım tarihli yazılarınızda Dersim olayını yeni bir pencereden ele alarak tarihe ışık tutmaktasınız. Size teşekkür ederim. Bildiğiniz gibi ben de Dersimliyim. Ben Dersim olaylarının sıcaklığı içinde büyüdüm. Büyüklerimizin korkudan fısıldayarak anlattıkları olaylara tanıklık ettim.
Bizim köy, Tunceli-Hozat’a bağlı, eski adı Lolantaner, yeni adıyla Çaytaşı Köyü’dür. Köyün yaşlıları dehşet içinde anlatırlardı. 1938 Ağustos ayında hasta, yaşlı, kadın ve çocuk (yetişkin erkekler saklanmak için dağa kaçmışlar) 75-80 kişi samanlığa doldurularak diri diri yakılmışlar.
Sonrasında yakılmış insanların yaydığı ağır kokudan köye girememişler. Ancak kar yağıp da yangın yeri örtülünce köye girebilmişler.
Halvori değirmenlerinde süngülenerek öldürülen annesinin karnından sağ kurtulan kız bebek, annesi süngülenirken ayağından aldığı süngü yarası ile büyüdü.
Gazeteci Yavuz Semerci’nin dedesi ve babası yakın köylümüzdür. Kendisi sürgün çocuğudur.
Dersim son sığınak
Dersim, 500 yıllık Osmanlı kıyımından kurtulanların son sığınma yeridir. Bu nedenle, bir nevi kıyımdan kurtulanların sığındığı, toplandığı ve dağıldığı yerdir. Türkiye’de Alevi nüfusun çoğunlukta olduğu simge tek ildir.
İnönü’nün bu olaydaki rolü inkâr edilemez. Ancak Dersim kırımı yalnız İnönü ve simgesel CHP tabelası ile izah edilemez. Bu olay, devletin kurucu elitinin ortak refleksidir. Dersim olayları, asıl olarak 1937 harekâtıyla anılmaz, 1938 kırımı ile anılır.
1937 operasyonu; Osmanlı’nın çöküş sürecinde Dersim’de oluştuğu düşünülen özerk yönetimin, Kemalist idare tarafından Cumhuriyet yönetimine bağlanması olarak algılamıştı. İlk harekâtla 1937’de çözülmüş olan asayiş sorunu, yönetim tarafından yeterli görülmedi. Onlar, kendilerince Osmanlı’nın tamamlayamadığını tamamlamak amacıyla, 1938’de önce soykırım yaptılar, ardından kalanları asimile etmek için sürgüne gönderdiler.
Öyle bir sürgün ki mağaralara sığınarak kırımdan kurtulanlar Elazığ ve Erzincan’dan trenlere bindirilerek batıya sevk edilmişlerdi. Güneyde Konya’dan, kuzeyde Sivas’tan itibaren her istasyona iskâna mecbur edilen -en çok- iki aile bırakılmış ve asimilasyona terk edilmişlerdi.
İnönü’nün cumhurbaşkanlığı döneminde çıkarılan bir yasa ile 1947 yılında sürgün edilenlerden isteyenlerin geri dönebileceklerine karar verilmişti. Sürgünlerin çok önemli bir bölümü yeniden Dersim’e geri döndü.
1938 Dersim kırımı ele alınırken, merkezi Elazığ’da olup, Dersim-Elazığ ve Bingöl’ü kapsayan 4’üncü Umumi Müfettişliği’ne 06.06.1936 tarihinde atanan Korgeneral Abdullah Alpdoğan’ın rolünün mutlaka araştırılması gerekir.
Katliamcı Abdullah Alpdoğan
Korgeneral Alpdoğan, mahkeme kararlarını onaylamaya, gerekli gördüklerini sürgüne göndermeye veya birilerinin il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya yetkiliydi. Meclis’in yetkisini kullanarak idamların infazına da karar verebiliyordu.
1938 Dersim kırımının komutanı Alpdoğan, Koçgiri katliamının komutanı Nurettin Paşa’nın da damadıydı. Seyit Rıza ve arkadaşlarının yargılanması ve idamındaki rolü, 1938 kırımındaki rolü ve yazışmaları mutlaka araştırılmalıdır.
Dersimliler kin peşinde değildirler. Dersimliler sadece geçmişte yaşadıklarının bilinmesini ister. Kimseden özür mözür de beklemezler. Mezarlarının yerini bilmek isterler. Ulus devlet kurmanın, ulusçuluğun nelere mal olduğunun bilinmesini isterler. Yaşanan acılar ve olaylar dehşet verici.
‘Dersim kırımı asayiş sorunudur’ diyenler, halen bu korkunç katliama mazeret arıyorlarsa başkaca söylenecek sözümüz yok.”
Dersim’de ne olduğunu merak edenler, Türkiye’nin dört bir yanına asimilasyon amacıyla dağılmış torunları ve çocukları dinleseler yeter…
Elazığ’daki kışlaya Abdullah Alpdoğan adını vermek bile devletin bu olaya nasıl yaklaştığını gözler önüne seriyor.
ORAL ÇALIŞLAR– radikal
barış
03/12/2011 at 20:22
eğer öbür dünyaya göcersem söz veriyorum bu katliamı yapanlardan hesap soracağım dersimli hewallere saygılar atalarımız neden yardımınız koşmadılar onuda anlamıyorum
barış
03/12/2011 at 20:23
bu katliamı yapanlar acaba ne haldedir merak ediyorum saygılar hewaller canlar