Dersim
Nezihe Teyze’nin Hikayesi Dersim’in Özetidir
Henüz 4 yaşındayken ailesi katledilen ve Elazığlı İbrahim Çavuş tarafından evlatlık alınan Nezihe Teyze’nin hikâyesi Dersim’i özetliyor.
Dersim tartışmasında asıl sorulması gereken soruyu dün Milliyet’teki köşesinde Güneri Cıvaoğlu sordu.
Önceki gün Cemal Uşşak’ın ‘Emir tek kelime idi: İmha’ başlıklı yazısına köşemde yer vermiştim.
Cıvaoğlu yazıyı aynen köşesine taşımış ve ardından vicdanıyla zihni arasında gelgit yapmasına sebep olan şu mühim soruyu sormuş.
Aynen aktarıyorum…
***
“VİCDANI olan hiç kimse Dersim’de olanları içine sindiremez. Cemal Uşşak’ın, ‘Said-i Nursi’nin yakın talebesi’ referansıyla güvenirliğini ifade ettiği Albay Hulusi Bey’in anlattıkları ve özellikle ‘imha emri gelmişti’ iddiası ‘dehşet’ veriyor. Ancak…
Aydınlanması gereken önemli bir soru işareti cevapsız.
Yazıyı okuduktan sonra şöyle düşündüm: Dersim’de isyan yokmuş. Sadece birkaç dağ köyünden vergi alınamamış. Bazı köylerde askere de gidilmiyormuş. Bunun üzerine Ankara’dan İMHA emri gelmiş. Genç, ihtiyar, kadın, çocuk ayırmadan İMHA…
Oysa…
O tarihte Türkiye’nin başka bazı yerlerinde de hiç kuşkusuz vergi veremeyenler, askere gitmeyenler varmış ama onların şahıslarına hukuki takip yapılmış, aynı durumdaki Dersim’e ise İMHA… Peki… Aradaki bu fark neden?
Dersim’de her şey yolunda idiyse birkaç dağ köylüsünden vergi alınamadı, askere gitmeyenler oldu diye Ankara neden İMHA emri verir?
İMHA emri tutunuz ki bir gerçek ama neden Dersim?
Cumhuriyet’in ve kurucularının Dersim’den bir kuyruk acısı da yok.
Tam tersine, Atatürk’ün Dersim’e gönül yakınlığı vardı.
Elazığ Valisi Galip Bey, Dersim’in güçlü isimlerinden Haydar Ağa’ya Atatürk’ü öldürmesi için para vermişti. Haydar Ağa, Atatürk’ün otomobilinin önünü keserek bu parayı milli mücadelede kullanması için sunmuştu. Atatürk de Haydar Ağa’nın kardeşi Diyap Ağa’yı Dersim milletvekili yapmıştı. Onu yanında bulundururdu. Yani Dersim’e özerk bir olumsuz algılaması olamaz.”
O halde soru hâlâ cevapsız: “Neden?..”
Soru hem yaygın hem de samimi ama cevapsız olduğu konusunda Güneri Bey’le hemfikir değilim.
Çok sayıda cevabı var.
Bir kere her şeyden önce ırka dayalı ulus devlet inşa etme siyasetinin hâkim olduğu 1930’ların dünyasından bahsediyoruz.
İtalya, İspanya ve Almanya’da uygulanan ırkçı ve tekçi politikaların şu ya da bu derece Türkiye’de uygulanmadığına mı inandırmak istiyoruz kendimizi?
O zaman elbette cevap bulamayız.
Güneri Bey’e tavsiyem, geçenlerde köşesine taşıdığı Dersim’in Kayıp Kızları belgeselini bir daha izlesin.
Çünkü ‘hâlâ cevapsız’ dediği soruya en yalın cevap, saçları tıraş edilip subaylara evlatlık olarak verilen o kızların hikâyesi.
Nezahat Gündoğan’ın yönettiği belgesel, İnönü’nün 1925 tarihli Şark Islahat Planı’ndaki şu sözleriyle başlıyor:
“Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanları mutlaka Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.”
Ardından Fevzi Çakmak ve Mustafa Kemal’in Dersim’i ‘korkunç çıban’ olarak adlandıran sözleri geliyor.
Ortada isyanın i’si yokken hazırlanan askeri harekât planları.
Ve katliam…
İnsan, gönül yakınlığı kurduğu insanları katleder mi?
Henüz 4 yaşındayken ailesi katledilen ve Elazığlı İbrahim Çavuş tarafından evlatlık alınan Nezihe Teyze anlatıyor:
“Ben diğer kızlara göre şanslıydım. Beni götüren Elazığlı İbrahim Çavuş bana gerçek bir baba oldu. Ama bir gün, anne dediğim kadın dayanamadı. ‘Ailesini katlettiniz. Şimdi çocuğum diyorsunuz’ diye ağladı. İbrahim Çavuş da gerçeği itiraf etti. 17 yaşındaydım. Akrabalarım geldi. Beni Hozat’a, doğduğum topraklara getirdiler. Meğer yıllarca ailemi katleden adama ‘Baba’ demişim.” Ne dersiniz Güneri Bey, hâlâ mı cevapsız sorunuz?
EYÜP CAN– radikal
KALMEM K.
03/12/2011 at 11:26
“KEDİ YAVRUSUNU YİYİNCE, ONLARI FAREYE BENYETİRMİŞ”
1938 Dersim katliamını meşrulaştırmak için Atatürk ve döneminin propagansını içeren bir liste hazırlansa fena olmaz, bu listede alınacak bazı propaganda malzemelerinden sırf bir kaç başlık :
a) Dersimliler tehlikeli: Bunlar eşkiya, bunlar asi, bunlar isyankardır.
b) Dersimliler tutsak ve zavallı: Dersimlileri derebeylikten kurtaracağız, onlara medeniyet getireceğiz.
c) Dersimliler devlete karşı görevini yerine getirmiyorlar: Vergi ödemiyorlar, askere gitmiyorlar.
d) Dersimliler uyumsuz: Dersimliler yaptığımız tahta köprüyü yıktılar.
vs. vs. vs.
Bu listeler daha çok uzatılabilir.
Atatürk´ün Dersime kendi verdiği isimlerden sırf üç taneyi söyleyelim: SİNGEÇ KÖPRÜSÜ! Ne anlama geliyor? Bunları sin ve geç, öldür ve geç. Bu köprü Perteği Elazığa bağlayan köprüydü, Keban barajını yapımından sonra su altında kaldı. Dersimler onun yerine yıllardır yeni bir köprü ıstiyorlar, devlet/hükümet bu isteği yerine getirmiyor.
Ikınci isim: SÜPÜRGEÇ DAĞI. Anlamaı: BUNLARI SÜPÜR GEÇ. Bu dağ da Pertek´dedir.
Üçüncüsü Dersimin adı: TUNÇ ELİ. Anlami beli.
Atatürkün ve yandaşların, suç ortaklarının fikri Dersim katliamı hususunda çok yönlü ve açık olarak bir çok konuda artaya çıkıyor.
Bahaneler çok, iftiralar çok, gerçeğin ters gösterme listeleri uzun.
Yani bir çelik halat üstüne tutulan, beşik gibi, hamak gibi havvada sallanan bir tahtadan köprü, bir asma köprü yüzünden 50 bin ile 100 bin arası ölümü, 50 bin ile 100 bin insanın katliamı. Dersim halkının anlatımında böyle bir asma ve tahta köprü (Pağ´da asma/tahta köprü, buna havvalı ayaklık da diyebilirsiniz, veya ip köprü de diyebilirsiniz) halk tarafından ne yıkılıyor ne de yakılıyor.
KISACASI: „Kedi, yavrusunu yiyince onları fareye benzetirmiş“. Türkiye Cumhurriyeti de bizleri avlamak istediğinde, yemek istediğinde, katl etmek istediginde, sürmek istediginde, bu tutumunu hep mesrulaştırmaktadır. Bunun adı psikolojik savaştır. Buna sosyal bilimlerde “Stigma” derler, “damga” anlamına gelir.
Bize karşı yıllardır uygulanan stigma (damgalama) metodları oldukça çok. Bunlar oldukça bol.
Güçlü kesim, güçlü sahıs kendisini her zaman daha iyi savunur. Her zaman zulmüne sebep gösterir, tecavvüze, katliama vg. vahim durumlarda bile zorlanmadan gerekçe gşsterir. Mağduru suçlar. Bu psikolojide bilinen bir durumdur.
Biz katliamdan sonraki üçüncü ve dördüncü nesil olarak yaraların sarılmasını istiyoruz. Yaramız gerçeklerin tarafsız olarak ortaya dile gelmesiylen kapanır. Milletvekilimiz Hüseyin Aygün´e ve ona kulak veren, yazılarıylan destek veren ülkemizin vicdanlı, demokrat, hümanist insanlarına candan teşekkür ediyoruz. Bu politikacılar, yazarlar ve gazeteciler çok sağolsunlar, mesela Ahmet Altan, Ahmet Hakan, Derya Sazak, Nazlı Ilıcak, Barlas (Sabah gazetesi), Oral Çalışlar, ve ZAMAN gazetesi yazarları, Habib Güler, Ihsan Dağı ve diğerleri ve diğerleri, onların Dersim katliamı konusunda suskun kalmamaları bize güven veriyorlar. Ve bu bir iki hafta içinde Dersimin yarasına sorumluca ve vicdanlıca daha çok değerli insanlar ve yazarlar katıldı, Avukatlar, işadamları vs. katıldılar.
Çok sağolsunlar!
Hep beraber güzel bir Türkiye için, güzel bir Dersim için!
Kalmem K.
(Not: Bu makale daha önce Jar u Diyar ve DERSIM FORUM´da yayınlandı)