Dersim 38
Kara Kutudan Çıkan Yalanlar
Düşünsenize bir yanda ailesi katledilmiş 4 yaşında bir çocuk, diğer yanda aldığı emirle aileyi katlettikten sonra o çocuğu evlatlık edinen ve gerçek bir evlat gibi seven asker bir baba.
EYÜP CAN – Radikal
Cumhuriyetin kara kutusu olarak nitelenen ‘Dersim Dosyası’nın yıllar sonra bile olsa açılması çok önemli.
Kazım Gündoğan hayatını Dersim konusuna adamış bir araştırmacı.
Şu anda eşi Nezahat Gündoğan’la birlikte ‘Dersim’in Kayıp Kızları belgeselinin ikinci bölümü üzerine çalışıyor.
Tarihimizin bu karanlık dönemini hem tarihsel hem de insani açıdan analiz ediyor.
Geçen hafta uzun uzun konuştuk.
Cumartesi Nezihe Teyze’nin hikâyesini yazmıştım.
Hani şu 4 yaşında ailesi katledildikten sonra İbrahim Çavuş’a evlatlık verilen ve yıllar sonra “Meğer yıllarca, ailemi katleden adama baba demişim” diyerek yaşadığı travmayı anlatan Dersim’in kayıp kızı.
Meğer Kazım Gündoğan, İbrahim Çavuş’un ailesine de ulaşmış.
Hikâyeyi bir de onların cephesinden dinlemek için.
***
Düşünsenize bir yanda ailesi katledilmiş 4 yaşında bir çocuk, diğer yanda aldığı emirle aileyi katlettikten sonra o çocuğu evlatlık edinen ve gerçek bir evlat gibi seven asker bir baba.
Nezihe’nin hiçbir şeyden haberi yok.
Taa ki bir gün baba bildiği adam Nezihe’ye gerçek babasını ve ailesini katlettiğini itiraf edene kadar.
Büyük bir yalan üzerine inşa edilen bu ailenin hayli dramatik hikâyesini iki tarafın gözünden yakında izleyebileceğiz.
Kazım Gündoğan, “Tıpkı aileler gibi uluslar da böylesi büyük yalanlar üzerine inşa edilemez” diyor.
Bu yüzden de ‘Cumhuriyetin kara kutusu’ olarak nitelediği Dersim Dosyası’nın yıllar sonra bile olsa açılmasını çok önemsiyor.
“O kutunun içinde neler var” soruma daha önce kaleme aldığı bir yazıyla yanıt verdi.
İşte Gündoğan’a göre kara kutudan çıkan yalanlar:
***
‘Dersim İsyanı Tezi’ resmi bir yalandır
Devlet, katliamı gizlemek için ‘isyan’ demiştir. Tüm Alevi ve Kızılbaşlar gibi Dersim Kızılbaşları da Osmanlı’ya karşı ‘Cumhuriyet’e sığınmışlardır. Evet, bazı Dersim aşiretleri kendi geleneksel yaşam tarzlarını devam ettirmek için Cumhuriyet devletine tabi olmak istememişlerdir. Ancak bu reddediş siyasal nedenlerden çok, ekonomik ve sosyal nedenlerledir. Ki bu tespit söz konusu raporların çoğunda da görülebilir.
Başbakan İnönü, Seyit Rıza’nın 10 Eylül 1937 tarihinde teslim olmasından sonra 18 Eylül’de TBMM’de Dersim meselesine dair bir konuşma yapar: “Cumhuriyetin imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretten birinin reisi imha edilmiş ve diğer reislerin hepsi yakalanmış ve adalete teslim edilmiştir.” Görüldüğü gibi ‘imar ve ıslah’a ‘muhalefet’ eden altı aşiret. Ki bu aşiret mensuplarının da bir kısmı..
Başbakan İnönü’nün ‘muhalefet’ dediği altı aşiretin reislerinin ‘hepsi yakalanmış ve adalete teslim edilmiş’ ise katliama gerekçe gösterilen ‘isyan’ı kim çıkardı?
Neden İnönü ‘isyan’ değil de ‘muhalefet’ diyor?
İsyan ile muhalefet arasındaki farkı bilmiyor olamaz?!
Bırakalım isyanı bir yana neden İnönü ‘imar ve ıslah muhalefeti’ diyor da ‘Kürt, Kızılbaş, Zaza muhalefeti’ demiyor?
Aslında son derece basit sorular sorarak bile gerçeğe ulaşılabilir.
İsyan tezini savunanlara birkaç soru:
1) Cumhuriyete karşı çıkan ve isyan etmeyi düşünen Dersim neden Mustafa Kemal’in çağrısı üzerine ilk meclise 6 milletvekili (Abdulhak Tevfik Bey, Diyab Ağa, Hasan Hayri Bey, Mustafa Ağa, Mustafa Zeki Bey, Ramiz Bey) gönderiyor?
2- Bir Kürt devleti kurmak için isyan ettiği iddia edilen Dersim, başta Şeyh Sait isyanı olmak üzere neden hiçbir Kürt isyanını/direnişini desteklemiyor?
3- Dersimlilerin cumhuriyete bağlılığını bildirmek ve var olan sorunları da diyalog yoluyla çözmek için 1926 yılında Ankara’ya davet edildiklerinde aşiret reislerinin neredeyse hepsi buna katılmış ve Çankaya Köşkü’nde ağırlanmışlardır. İsyan etmek isteyen Dersimliler neden gitsin Ankara’ya? (O ünlü hatıra fotoğrafında yer alanların hemen hepsi 1937-38’de evlerinde aileleriyle birlikte öldürüldü.)
4) İsyan etmek isteyen Dersimliler neden silahlarını teslim etsin?
Tarih boyunca devletin Dersim’e giremediği yalan
Osmanlı ile en sorunlu dönemlerde bile devlet otoritesini temsil eden güçlerin olduğu görülebilir. Osmanlı idari yapısı içinde değişik eyaletlere bağlı ‘Dersim Sancağı’ olduğunu biliyoruz. Cumhuriyetin kuruluşuna kadar da devam etmiştir. Devletin 1938’e kadar Dersim’e giremediği algısı tamamen yanlış.
Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılır. DİE raporlarında tüm köylere dair detaylı nüfus bilgileri mevcut. Dersim’deki sakatlar hakkında bile çok net bilgiler toplayacak kadar Dersim’de olan devlet nasıl olur da Dersim’e giremez?
Dersim’de Sakat Nüfus: 1936 yılında 350 kör, 240 kolu çolak, 26 iki kolu çolak, 334 bir ayağı topal, 85 iki ayağı topal, 131 sağır ve dilsiz, 36 kambur, 40 kötürüm, 79 müteaddit sakat, 31 sair sakat. Dersim’de Sağlam Nüfusun Toplamı: 91.807 kişidir.
Dersimliler vergi vermiyordu yalanı
Elbette vermeyenler vardı. Peki neden? Yoksulluk nedeniyle mi yoksa “Ben seni tanımıyorum, vergi vermeyeceğim” diye mi? Son derece zayıf bir ekonomik güce sahip olan bazı aşiret mensupları geçimini sağlamak için çoğu zaman komşu il, ilçe ve köylere ‘çapul’a gider, oradan getirdikleriyle yaşamını sürdürürlerdi. Bu gerçeklik içinde nasıl vergi verilebilir ki? Kaldı ki sırf vergi vermedi diye bir toplumu, bir kültürü hedef tahtasına koymak ve soykırıma tabi tutmak nasıl meşru görülebilir?
Dersimlilerin önemli bir bölümünün vergilerini verdikleri bizzat devlet belgelerinde mevcut. Osmanlı tahrir defterleri incelendiğinde Osmanlı zamanında da cumhuriyet zamanında da Dersimlilerin önemli oranda vergi verdikleri görülebilir.
İşte belge: “1936-37 yıllarında Tunceli’de belirlenen vergi ile tahsil edilen vergi rakamları birbirine yakındır. Bu rakamlar 1940’lı yıllarda devlet otoritesinin sağlandığı dönemlerle neredeyse aynıdır.” (C. Sahir Sıla. CHP Milletvekili Dersim Raporu)
Dersimliler okul açılmasına karşı çıktılar yalanı
Devletin kendi belgeleri bile bu resmi tezi yalanlamaktadır.
Mesela: “Osmanlı döneminde 1891 yılında Dersim’de 170 talebeli 6 medrese ve 750 talebeli 9 ilk mektep bulunmaktadır.” (İzzettin Çalışlar, Dersim Raporu.)
“1935’te Tunceli ili kurulduğu zaman il genelinde 18 ilk mektep vardır ve talebe sayısı 1.412’dir. 1936 yılından itibaren köylerde bile okullar vardır. Nazimiye, Mazgirt, Türüşmek, Dervişcemal, İncik, Şahsik, Türktanır ve Ovacık’ta toplam 8 okul bulunmaktadır ve bu okullarda küçümsenmeyecek oranda kız öğrenci okumaktadır.”
Şimdi bir soru soralım resmi tezi savunanlara:
O tarihlerde Türkiye’nin başka illerinde vergi, okul, yol, askerlik, silah, çapul, feodal yapı vb. konularında durum nasıldı? Araştırıp bir kıyaslama yapma zahmetine girerler mi acaba?
Yoksa katliamcıların sunduğu yalanları veri kabul ederek bu kara kutudaki kötülüklerin bir parçası olmayı mı tercih ederler?