Dersim 38
Dersim’den Çıkan Dramlar
Radikal gazetesi yayın yönetmeni Eyüp Can, Dersim Katliamı’nda evlatlık verilen Nezihe Teyze’nin dramını köşesine taşıdı. İşte o yazı:
Dersim katliamına katılan İbrahim Çavuş son nefesini verene kadar bir yanda kızı gibi sevdiği Nezihe’yi diğer yanda katliamdaki rolünü sayıklamış…
İngilizlerin meşhur sözüdür:
“All nations have skeletons in their closets…”
Her ulusun gardırobunda saklı iskeletler var…
Bazen bilerek bazen bilmeyerek açılır gardıroplar.
Hiçbir şey sonsuza dek saklı kalamaz.
Siz saklasanız da geçmişin hayaleti peşinizi bırakmaz…
***
DERSİM’DEN ÇIKAN DRAMLAR
Dün kara kutudan çıkan ‘yalanları’ yazdım bugün sıra Cumhuriyet’in kara kutusu Dersim’den çıkan ‘dramlarda.’
O kadar çok ki…
Bugün size bir tanesini aktaracağım hem de gardırobun sahibinin penceresinden…
Henüz 4 yaşındayken ailesi katledilen ve Elazığlı İbrahim Çavuş tarafından evlatlık alınan Nezihe Teyze’nin dramını anlatmıştım…
Hani şu “Meğer yıllarca ailemi katleden adama ‘baba’ demişim” diyen Nezihe’nin dramı…
***
GEÇMİŞİN HAYALETİ
Dersim’in Kayıp Kızları’nın peşine düşen Kazım Gündoğan 17 yaşında acı gerçeği öğrenen Nezihe Teyze’yi yıllar sonra bulmakla kalmamış, onu evlatlık edinen İbrahim Çavuş’un ailesine de ulaşmış.
O kadar acıklı ki hikâye, insan ne diyeceğini bilemiyor.
Meğer İbrahim Çavuş son nefesini verene kadar bir yanda kızı gibi sevdiği Nezihe’yi diğer yanda katliamdaki rolünü sayıklamış…
Anlatmaktan kaçınsa da Dersim’de yaşananları hiç unutamamış.
Öyle ki Nezihe’ye gerçeği ilk itiraf eden karısı aklını kaçırmış…
Nezihe’yi abla bilen çocuklar ömür boyu geçmişin hayaletiyle yaşamış.
Nezihe 17 yaşında acı gerçeği öğrenip doğduğu topraklara Hozat’a akrabalarının yanına sığınmış.
İbrahim Çavuş ve ailesi ise bir türlü içinden çıkamadıkları geçmişin hayaletine…
Oğlu anlatıyor:
“3 kardeşiz. Annemi 1979’da babamı 2004’te kaybettik. Babam emekli astsubaydı. Annem ev hanımı… Bir tek cümlede toplamak gerekirse Dersim’de yaşananlar bizim bütün hayatımıza hâkim oldu. Babam onun kötü etkileriyle daima yaşadı. Maalesef bizlere de yaşattı. Yani, o kötü anıları, ömrümüz boyunca taşıdık diyebilirim.
Hem de çok fazla bahsedilmemesine rağmen.
Babamın niye bu kadar sinirli ve hırçın olduğunu… Annemin aklını yitirmesini sonradan anlayabildim. Çok nadir olmakla birlikte babam bazen duramaz, anlatır ve hıçkırıklara boğulup son verirdi. Bizler için de çekiniyordu zannederim. Çok fazla şey bilmemizi istemiyordu. Ama zaman zaman engel olamıyordu…
Zaten anlatılacak gibi değildi… İsyancılara karşı başlayan harekâtın halka yönelmesi, sivillere yönelmesi bir katliama dönüşmesi onu çok sarsmıştı. Engel olamadığı, bu işin bir parçası olduğu için kendisini hiç affedemedi.
Daha çocuk yaşta, iki şeyli pırpırlı bir üst çavuşken, bir timin komutanı yaparlar.
Haksever, vicdanlı iyi bir insandı. Sadece bir defa, savaş boyunca sadece bir defa makineli tüfeğin başına geçtiğini söyledi bana… ‘Bütün savaş boyunca, benim ateşimdi, ama orda ölen kalan oldu mu, bilmiyorum’ diyordu.
Dürüst bir insandı.
‘Şu kadar insan öldürdüm. Şunları katlettim’ de diyebilirdi. Diyebilecek bir adamdı. Neziha Abla’nın annesi veya nenesi midir, bir hanım ‘Bana ne yapacağınızı biliyorum’ diyor ve kızı teslim ediyor. Ah! Gözünü seveyim onların hep resimleri varmış. Babamın hazırladığı bir albüm varmış fakat maalesef annem hastalığı sırasında bir kriz nöbetinde yok etmiş. Babam Nezihe Ablayı alıyor götürüyor köye, annesine teslim ediyor. Orda benim iki tane de halam vardı. Rahmete kavuştular. Onlarla birlikte Nezihe Abla bir müddet kalıyor. Ta ki 1940’lara kadar. Ondan sonra babam evleniyor, annemle. İşte annemle evlendikten sonra bu sefer Nezihe’yi de alıyor. Fakat aklımda kalan şu, babam derdi ki, ‘Ben akrabaları diye verdim çocuğu. Anneniz bakamıyordu.’
Yıllar sonra ağladık
Annemin birtakım ruhsal, bedeni rahatsızlıkları vardı. Olanlar onu da etkilemişti. Ondan bakamıyor demek ki. Yıllar sonra Nezihe Abla’yla nasıl sarıldık, nasıl ağlaştık. Canım o benim. Boş ver, benim ablam o. Keşke başka şartlarda karşılaşsaydık. Ben onlardan özür diledim. Nasıl elime yapıştı. ‘Hayır’, dedi ‘olur mu öyle şey o benim canımı kurtardı…’
Nasıl ne demek ya!
Orada yapılmış bi haksızlık var ya. Ne olursa olsun, benim babam da bulaşmış böyle bişeye. Tabii ki özür dileyeceğim… Özür dilemek küçük kalır. Ama başka elimden gelen bişey var mıdır? Neyi, ne yapabilirsin, orada olanlar için. Hem babam adına, hem eğer bir tarafsam ben, kendi adıma… Ne bileyim ben, ben taraf hiç gütmedim. Benim için Kongo’daki de aynı, hele Dersim’deki canım, güneydoğudaki de aynı, batıdaki de…
Böyle bir zulmün karşısında hiç istemeden de olsa, bir ucundan ilintili olmak bile benim için kahır. Ya, onu anlayamazsınız siz. Siz görensiniz. Gören daha çabuk unutur. Ama yapan veya bir ucundan ilintili olan, yapmak istememiş olsa bile bir ucundan ilintili olanın durumu çok daha farklı. Vicdan sahibiyse tabii…
‘Ablanız nerde? Ablanız var’ derdi. ‘Bulun onu’ derdi babam. Son zamanlarında… Ya, hiçbir zaman işte bir başkası gibi düşünmedi onu ve hep pişman oldu.
‘Benim kızımı hizmetkâr gibi mi kullandılar. Niye cam sildirdiler ona?’
Her seferinde onu söylerdi; ‘Benim kızımı sakat ettiler, sakat ettiler’.
Çok acı duyuyordu, vermiş olmaktan dolayı…
Kendi geçmişini yargılamaya başlıyor. Ve yanlışlarını kendi anlıyor zaten.
Benim olayımı sorarsanız, ailem, babam baştan beri yargılamıştır kendini. Ve bunun etkileri üzüntüsü, ailemizin üzüntüsüne neden olmuştur.
Dersim’de yaşananların travması, tüm ailemizin travmalı olmasına yol açtı.
Öncelikle annemin. Annemin hastalığına babam neden olmuş olabilir.
Nezihe’yi sayıkladı
‘Önümde durmayın’ diyordu babam. Ama önünden kaçamıyordu annem o sinir krizine girdiğinde. Annem enteresan bir kadındı. O hastalığı nedeniyle mesela, bizim de resimlerimiz yoktur. Kafasında kurar, ‘Bu kim, bu kim’ der.
Dersim harekâtına bir şekilde ailemin bulaşmış olmasından dolayı son derece mutsuzum. İsterdim ki hiç böyle şeyler olmasın. Ama katılan taraf, katılanlardan biri olarak babam mutlu muydu? Asla. O da mutsuzdu.
Öyle enteresan insan ki hep onunla, onlarla yaşamış. Ölmeden 3-4 sene önce beyin krizi geçirdi. Tansiyondan bir tarafı felç oldu. Hastaneye kaldırıyorlar. Orada Dersimli hastalar ve refakatçileri de varmış. Kendinde olmayan haliyle dahi Dersim’i anlatıyor…
O kadar etkisinde kalmış. En kendinde olmayan zamanında insan ne yapar? Ailesini düşünür, çocuklarını düşünür. Öyle değil mi? Ama o yine Nezihe’yi orada yaşananları düşünür, onu anlatmış…
Annemiz akıl hastasıydı, şimdi düşünüyorum da babamız da akıl hastasıydı. Annemin akıl hastası olmasında onun da payı var. Çünkü öyle bir travma yemiş ki insan sağlam çıkmaz. Anlıyor musun dağda taşta hem ölüm korkusu hem öldürmenin acısı kolay değil bunlar.”
Balaban Hayaloglu
07/12/2011 at 18:36
“All nations nave skeletons in their closets ” sözü sömurgeci,istilaci,barbar, köleci ingilizlerin kendilerini savunmak icin söyledikleri bir sözdür.Bu söz ingilizler gibi sömürgeci, barbar ,istilaci uluslar icinde gecelidir.Mesela Fransizlar,portekizliler,ispanyollar ve Türkler gibi.Ama ayni zamanda baska uluslarin katline alet olmus veya ortak olmus uluslar icinde gecerlidir. örnegin Kürtler gibi. Fakat bu sözün bütün uluslar icin gecerli oldugunu söylemek hic dogru degildir. Ayni zamanda cok büyük bir HAKARETTIR! Yeryüzünde hala yasayan veya katledilmis,yok edilmis,bircok masum ulus vardir. Ve bu uluslarin birakiniz iskelet dolu gardolaplari, bos EKMEK dolaplari veya sandiklari bile olmamistir, yoktur. Cok masumca söylenmis gibi duran bu cirkin sözün hicte güzel bir söz olmadigini üzerinde düsününce ve tartisinca herkes anlar.Bu sözün altinta yatan korkunc bir tarih vardir. Niemandsland, 07.Dezember 2011 Balaban Hayaloglu