Dersim 38
Dersim’e Devrimci Yaklaşım mı!
Halkın Günlüğü gazetesi şahsında, bütün yaşanan Dersim tartışmalarına rağmen, ısrarla Dersim bir isyandır, buna isyan değil diyenler haindir, diyen sol örgüt ve çervrelere bir vicdan çağrısıdır bu mektup.
Haydar Karataş
_____________________________________________________________-
Halkın Günlüğü’ne bir sitem mektubu veya İllegal Sol’un Dersim Faciası!
„..karşısında kendinizi var ettiğiniz hakim devlet fikriyatının; „evet orada bir isyan vardı, devlette üzerine düşeni yaptı“ ÇHP’li İsa Gök çıkarsamasına ne kadar da benzeşmiş, aynı kulvarda buluşmuşsunuz… bravo size, bin kere bravo, bin kere yaşayın. Örgütlü bir dereniş olmasına rağmen nasıl ki 19 Aralık’ a katilam diyorsanız, en azından Dersim’de çoluk çocuk ayrımı yapılmadan yaşanana da katilam demenizi bekler insan…“
Halkın Günlüğü gazetesi şahsında, bütün yaşanan Dersim tartışmalarına rağmen, ısrarla Dersim bir isyandır, buna isyan değil diyenler haindir, diyen sol örgüt ve çervrelere bir vicdan çağrısıdır bu mektup.
Pek çoğunuzla aynı kaderi yaşamış, aynı zalimane hayatın iki parçası olmuş insanlarız. Bazen kader birliği denen şey, fikir ortaklığından daha önemli olduğuna inanırım. Aşağıda, Dersim olaylarına ilişkin takındığınız tutumun, aslında ülkemizdeki acıların neden bir „sol vicdan“dan yoksun olduğunun da bir kanıtı diye düşünüyorum. Hani laf aramızda, içim de ağlar, öyle bir ağlar ki… nasıl olur, nasıl olur bunca acı yaşanır da bu ülkenin bir sosyal demokrat partisi dahi olmaz… olmazmış, büyük yazar Yaşar Kemal’in roman kahramanlarının dediği gibi, hemi de hiç olmazmış…
Kardeşlerim, ülkemin öfkeli, isyankar kardeşleri… 19 Aralık operasyonlarında Gebze hapishanesindeydim. Kürt mahkumların kaldığı 4. Koğuşun arka kısmında. Üç sol örgütün kaldığı 9. Koğuş’ta akranlarım ölüm orucundaydı. Sabahtı, sabahın erken saati, koğuşların açıldığı malta koridoru gaz maskeli, robokop elbiseli güvenlik güçleriyle basıldı. Çatılar vurucu özel eğitilmiş güvenlikçilerle doldu. Gaz bombaları atılıyor, insan vücudunu lime lime eden bir acı sardı hapishane duvarlarını. Kürt mahkumlar, kendini aşağı yemekhane kısmına attı. İçim elvermedi, ara koridorda dolanıyorum. Kepçeler duvarları yıkıyor, direnişteki sol örgüt militanları, haykırıyor, sloganlar atıyorlar ölüme meydan okuyan, insanı hayran bırakan bir direniş… Kürt tutsakların sorumlusu Timur benim yemekhaneye inmediğimi fark edince yukarı geldi. ‚Haydar heval, aşağı arkadaşların yanına in, provakasyon olur… tebesümle güldüm. Olmaz dedim, sadece direnen koğuşlara saldırıyorlar, bilsem provakasyon olur, yaparım,’ dedim, ‚merak etme olmaz.’ Ortalık ana baba günü, gözgözü görmüyor, 9. Koğuş havalandırmasına düşen gazbombaları bacası tıkanmış bir kömür sobası gibi tütüyor.
9. Koğuşun havalandırmasına bir yaralı bırakıldı, bir mahkum olan doktor Yüksel, ‚yaralı var, yaralı ölecek’ diye bağırıyor… Timur, Haydar heval, o Tahir mi? Havalandırmaya sürüklenen yaralı Tahir’di. İkimiz zınk diye durmuş, Mp 5 tüfeğinden çıkan gaz bombası Tahir’in arka beyincik soğanına saplanmış, koyu siyah bir kan havalandırma deliğine doğuru akıyor beton zeminde. Bir tarihe tanıklık ediyorduk. Onuncu koğuşun duvarını yıktı dozerler, bir duvar kaldı. Barikatlar kurulmuş, açılan duvar deliklerini direnişçiler, dolaplarla kapatıyor, birbirlerine siper oluyorlar. Ölüm yok, direniş var! Devrimci teslim olur mu?
2. koğuş kaldığımız dördüncü koğuşun diğer tarafı. Timur’un „ikiye giriyorlar“ demesi üzerine, oraya koşuyorum. İkinci koğuşta ölüm orucu yok, güvenlik güçleri kibar, usul usul barikatı söktüler. 9. Koğuşa uygulanan şiddet yoktu, onların derdi ölüm orucundakileri almak.
Direniş bir gün sürdü, sonrası sürgün oldu, ancak sürgüne çıkarılanları dahi devlet ayıkladı, kendilerince daha militan olanlar seçildi, tek kişilik hücreler olan F. tipi c.evine götürüldü. Geride yıkılmış bir hapisane bıraktılar.
19 Aralık’ın örgütsüz bir direniş olduğunu söyleyen bir sol çevre var mıdır merak ediyorum. Sahi böyle söyleyeniniz var mıdır? Direnişti, devletin hapislere tıktığı binlerce sol fikirli tutsak (Cezaevi Merkezi Kordinasiyon’u adı verilen bir komite tarafından örgütlenmişti direniş) merkezi bir iradeyle devlete başkaldırmış, bedenlerinden başka silahı olmayan bu insanlar, bedenlerini zalim devlete karşı silaha çevirmişti. Onların can güvenliğini sağlamakla mükellef devlet onları katletmişti. Ki, bu ‚örgütlü direnişi’ devletin kanla bastırmasına KATLİAM der bütün sol. Haklılar, katliam.
İkinci örneği vereyim, vicdansızlığınızı ölçmeniz açısından:
Yer Almanya’nın Meinz şehri, 17 Aralık 2011 Meinz Alevi derneğinin salonuna beşyüz insan sıkışmış. Dersim Federasyonu’nun davetlisiyim. Konu, Başbakan Erdoğan’ın „Dersim Özrü“.
Tanıklar, yazarlar, Milletvekilleri var divanda. 1938’de bir çocuk olan Süleyman Ağlar, hemen yanımda oturuyor. Yüzünde anlaşılmaz bir keder var Süleyman Ağlar’ın. 1938 olaylarını anlatırken, sesi hala titiriyor, benim 19 Aralık’ı hatırlamam gibi…
Söz verildi: „ben,“dedi, durdu, nefesi daraladı, titeryen sesini bastırmak için, yutkundu ardından bir yudum su aldı. „Ben çocuk idim,“ dedi. „Halvori köyü bizim köy olur. 1936’da af çıkmıştı, herkes silahlarını götürüp hükümete verdi. Ortalık sakindi, devlet bize okul yol getirecekti. Birgün candarma gelip köyümüzün karşısında çadırlar kurdu, kumandan da iyiydi. Güneşli bir gündü, bir asker geldi köye, dedi, hükümet size maaş verecekmiş, değirmen meydanına gelin. Millet fukara, herkes maaş alacağız diye toplanıp gitti. Oraya gittik. Çoluk çocuk. Meyadana gittik makineliler kurulmuş, gider gitmez, tırrr, tırrr, taramaya başladılar. Kurtulanlar ormana kaçtı, yaralılar vardı. Kimse korkudan çıkamadı ormandan, kan kaybından, açlıktan öldü çoğu…“yeniden yutkundu, yaralı kurtulan genç bir kadını anlatıyor Süleyman Ağlar….
Yaşı sekseni devirmiş Süleyman Ağların, seksen yıldır cevabını bulamadığı sorunun yanıtını arıyor. Ne isyanı, biz isyan etseydik niye kendi ayağımızla o meydana gidelim…. diyor.
Kardeşlerim, size değil ama aklınızın bu çifte sıtandardını anlamıyorum. Yoksa be hey vicdansız akıl mı demek lazım. Derginizde yazmışsınız şu sözleri: „Evet, Dersim İsyanı, ayaklanması veya başkaldırısını savunamayanlar, Dersim kıyımını doğru açıklayıp algılayamaz, onun karşısında doğru tavır alamazlar! Çünkü Dersim temelde devlete ve devletin zulmüne karşı haklı olarak başkaldırmıştı“ (Halkın Günlüğü baş yazı Aralık 2011)
Cevap vermek dahi anlamsız bu akli çıkarsama karşısında ama karşısında kendinizi var ettiğiniz hakim devlet fikriyatının, „evet orada bir isyan vardı, devlette üzerine düşeni yaptı“ ÇHP’li İsa Gök çıkarsamasına ne kadar da benzeşmiş, aynı kulvarda buluşmuşsunuz… bravo size, bin kere bravo, bin kere yaşayın. Örgütlü bir dereniş olmasına rağmen nasıl ki 19 Aralık’ a katilam diyorsanız, en azından Dersim’de çoluk çocuk ayrımı yapılmadan yaşanana da katilam demenizi bekler insan.
Devrimciler devlete karşı çıkmasını bilir, yaşılar, çocuklar, kadınlar bilmez. Sahi 19 Aralık’ta direnişe katılmayanlar öldürüldü mü? O vahşi devlet politikası 1938 Dersim’nde ve Ermeni katliamında görülmeyen bir soykırımı uyguladı 19 Aralık c.evi katliamlarında, direnmeyen koğuşlara karışmadı devlet… barikatları sökmenizi, ölüm orucuna son vermeinizi isityorlardı. Bu çağrıya devrimciler ne yapması gerekiği ile cevap verdiler.
Oysa, 1938’de İsyan lideri denen insanlar kendileri develete gidip teslim olmasına rağmen 1937’de idam edildiler, devletin Rus harbinde vatan savunması için kendelerine verilmiş silahları istemesi üzerine o silahları da 1936 da teslim ettiler. Peki bütün bunlara rağmen, neden 1938’de bu katliam yaşandı. Tarlalar dört yıl boyunca yakıldı, bu yoksul insanların hayvanları toplandı, evleri yakıldı. Sürgün ve ölümlerden geriye kalanlar, açlık ölümüne teslim edildi…
Halkın Günlüğü gazetesinin yukarıda aktardığım alıntısı, ülkemiz solunun içerisinde bulunduğu akıl tutulması değil de ne?
Demek Dersim örgütlü bir isyan 19 Aralık devrimcilerin öldürülmesi katliam. Bu çifte sıtandart bir facia değilse neyin hesabı…?
08. 01. 2012
Haydar Karataş
nasır
09/01/2012 at 17:45
sayın karataş,
bir halkın günlüğü okuyucusu olarak şunu belirtmem gerekir ki, halkın g.gazetesi önceki yazılarında olsun kendi içerisinde olsun dersim kırımını katliam olarak niteler.burada,bu sayıda böyle bir ifade kullanılmış bunu bende bir hata bir sürçme olarak görmek istiyorum.bugün bu dergide yer alan bireylerin okuyucuların dağıtıcıların çoğu dersimlidir.bu insanlar ezilen kesimlerdir.aleviler,kürtler,bu milliyet ve inançlara sahiğp kadınlar,emekçiler,gençler…bu gazetenin amacı bellidir ezilen kesimlerin demokratik haklar mücadelesinin savunulması yürütülmesidir.bugün hg.’yi var eden neden budur.yani bu gazetenin devlet ile bağdaşan bi yanı yoktur.bu gazetenin savunduğu hak mücadelelerini sürdürdüğü kesimler devletin özel mülk dünyasının getirdiği ayrışmadan dolayı ,kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için saldırdığı kontrol altına aldığı ve son olarak roboski deki gibi katlettiği kesimlerdir,devletin düşman olduğu kesimlerdir.chp kliği ile hg’yi aynı kefeye koymak yanlıştır.verdiğiniz tepki doğrudur,haklıdır bende umuyorumki bu yazınızdan sonra bir tekzip yazısı gelir asıl anlatılmak istenen yazılır.bu gazeteye bir şey olduğu yok dün nasıl ezilenlerin yiğit sesi olmaya devam ettiyse ,nasıl onlarla yeni demokrasi mücadelesi verdiyse,demokratik halk iktidarı mücadelesi verdiyse bugünde aynı mücadeleyi vermektedir,emin olunuz.enson 3 mkp hko gerillası şehit oldu bu gerillalar dersimliydi ne ilginçki sizin devlet ile aynı söylemi kullanıyor dediğiniz gazete devrimin değerlerine sayfalarını açıyor onları kucaklıyor kitlelerle tanıştırıyor ve bu değerli insanların mücadelesini nesilden nesile aktarıyor.bu dedikleriniz gazetenin genel fikirleri değil,bu sayıda yapılan hatalı tespitlerdir,kitleleri incitecek kelimellerdir,sonraki sayıda bunun düzeltilmesini umar sizede eleştirinizden dolayı bizleri geliştirdiğinizden dolayı teşekkür ederiz.
Kazım Gündoğan
10/01/2012 at 21:51
DERSİM,CUMHURİYET DEVLETİNİN KARAKUTUSUDUR.
Tarihin karanlık sayfaları arasında derinden kanamakta olan Dersim’38 yarası giderek gün yüzüne çıkıyor.
Yapılan sözlü tarih çalışmaları, belgesel filmler, yazılan anılar, araştırmalar, romanlar, şiirler, şarkılar hepsi bu karanlığın aydınlatılmasında yakılmış mumlardır.
Kara kutunun içindekiler her geçen gün yakılan mumlarla aydınlanıyor olsa da kara kutunun varlığı henüz resmi olarak kabul edilmiyor.
Dersim Kemalist Cumhuriyet Devleti’nin kara kutusudur. 70 yıldır kapalı tutulan, yok sayılan; bırakalım tartışılması konuşulması bile yasak olan kara kutu…
Bu kara kutu da nelerin olduğunu, neden saklı tutulduğunu öğrenmek başta bilim insanlarının, siyasetçilerin, aydınların olmak üzere her yurttaşın en demokratik hakkıdır. Bu hakkımızı kullanabilmek için kara kutunun açılmasını ısrarla istemeliyiz.
Bu ülkenin tarihi ve toplumsal gerçekleri resmi tarih ve resmi ideolojinin bildik kalıplarıyla öğrenilemeyecek kadar karmaşıktır…
Kara kutunun açılması ve içindekilerin öğrenilmesi sadece demokrasi güçleri için değil, siyasetçilerin ve siyasi partilerin de bilmesi gerekli hatta zorunludur. Zira bu ülkenin ve halkın gerçek tarihini bilmeden ülkenin ve halkların sorunlarına, taleplerine siyasi çözüm üretmek olanaklı değildir. Bu nedenle de kara kutunun açılmasını en çok da siyasi çevreler istemelidir.
Elbette bu kara kutunun açılmasını asla istemeyen ve hatta mümkünse yok sayan anlayışları kapsam dışı tutuyorum.
KARA KUTU’NUN İÇİNDE NELER VAR?
Peki, bu kara kutunun içinde neler var? Ve onu bu kadar önemli kılan şey nedir?
Öncelikle; Cumhuriyet Devleti’nin kuruluş felsefesi olan ırka dayalı ulus devlet anlayışının “siyaset belgesi” niteliğindeki “ Şark Islahat Planı” ( 1925) var. Bu planın özü ve özetini İsmet İnönü şöyle formüle etmiştir:
“Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanları mutlaka Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.” ( Başbakan İsmet İnönü, 1925)
Evet, Türk ırkına ve Sünni İslam inancına ait olmayan “ unsurları kesip atacağız” diyen devletin Dersimde “Türk ve Türkçü” olmayan Kızılbaş, Kürt, Zaza, Ermeni unsurları kesip atması var bu kara kutunun içinde.
İkincisi; Irkçı, tekçi anlayışın Dersim’de nasıl uygulandığına dair faşist yöntemleri ve sonuçları var.
Fevzi Çakmak’ın önerdiği “Dersim evvela koloni (sömürge) gibi ele alınmalı. Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra da aşamalı öz Türk hukukuna tabi tutulmalıdır.” (Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, 1931.) politikalarının bizzat Meclis ve Kemal Atatürk tarafından atanan “umumi müfettiş” (koloni valisi) Cumhuriyet Devleti’nin daimi cellâdı askeri vali Abdullah Alpdoğan’ın uygulamaları var.
Bu gün artık gizlenemeyen ve ret edilemeyen, dönemin Malatya Emniyet Müdürü Çağlayangil’in itirafları var:
“(…) Neticeyi söylüyorum. (…) Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden. Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir hareket oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e girdi. Dersim böyle bitti.” ( İhsan Sabri Çağlayangil.)
Üçüncüsü: Kemalist Cumhuriyet ideolojisinin simgesi Atatürk’ün bu katliamdaki rolünün bilinmesi istenmiyor. Oysa Çağlayangil’in itiraflarından anlıyoruz ki Atatürk’ün “Bu meseleyi kökünden hallediniz” dediğini ve devamında ‘Kılıçdaroğlu’nun yaptığı söylenen röportajda da Dersim’e askeri vali olarak atanan General Abdullah Alpdoğan’a Atatürk’ün “Bütün ordu iştirak etsin, bu Dersim`i temizleyin” emrini verdiğini Çağlayangil’den açıkça ve net olarak öğreniyoruz.
“Dersim, Cumhuriyet Devleti’nin kara kutusudur” dedik. Bu kara kutuda saklı olan daha pek çok ırkçı, faşist politika olduğunu biliyoruz. Fakat bunları bütün boyutlarıyla öğrenmek ve bilimsel bir çalışma yapabilmek için bu kara kutunun açılması gerekiyor.
Bu kara kutu da sadece Dersim katliamı yok elbet. Şark Islahat Planı’nda (1925) ne varsa daha fazlasının bir plan dâhilinde uygulandığı bir laboratuarda; Kürtlere ve Dersim Alevi Kızılbaşlarına yönelik zihniyetin en rafine edilmiş tezleri ve vahşi uygulamaları var.
1925 den itibaren Kürt ayaklanmalarını bastırma, direnişlere saldırılar ve katliamlar acil ve zorunlu müdahaleler biçiminde olmuştur. Ancak Dersim katliamı 1926 yılından itibaren her yıl hazırlanan özel raporlarla adım adım planlanarak yapılmıştı. ( M. Kalman, Faik Bulut Dersim Belgeleri/Raporları)
Kemalist Cumhuriyet soykırımcı bir anlayışla hazırlayıp uyguladığı Dersim katliamını ülke ve dünya kamuoyundan gizlemek için “Dersim İsyanı” yalanını uydurmuştur. Bunun bir yalan olduğunu başta Şark Islahat Planı ( Mehmet Bayrak ) olmak üzere söz konusu raporları objektif bir gözle inceleyen herkes görebilir, anlayabilir.
Sözgelimi; bir devlet “Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanları mutlaka Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız”( İnönü) diyorsa orada Türk ve Türkçü olmayanlar isyan etse de etmesede zaten “kesilip atılacak”lardır. Bundan başka seçenek var mıdır? Dolayısıyla Kürtlerin, Kızılbaşların, Rumların, Ermenilerin, Zazaların kesilip atılma kararı 1925 de Şark Islahat Planıyla verilmiştir zaten. Kaldı ki bu “siyaset belgesi”nden önce de, katliamların “ hukuksal belgesi” olan 1924 Anayasası hazırlanmıştır.
“DERSİM İSYANI” TEZİ BİR REZMİ TARİH YALANIDIR
Aslında Cumhuriyetin kara kutusu Dersim 38 arşivleri açıldığında orada bir isyanın değil, soykırım amaçlı bir katliamın olduğunu herkes daha net biçimde görecektir.
Bütün emperyalist ve faşist devletler kendi politikalarını meşru ve haklı göstermek, halk kitlelerini aldatmak için olmadık yalanlara başvururlar.
Sözgelimi: Amerikan emperyalizmi Irak’ı işgal etmek için söylediği “Kimyasal silah var”, “ Irak’a özgürlük götüreceğiz”yalanlarının hepsi sonra açıkca görüldü. Peki gerçek neydi veya Irak halkı gerçekten özgürleşti mi? Ya da Başbakan Bülent Ecevit 19 Aralık hapishane katliamını haklı göstermek için ne yalan söylemişti? Hatırlayalım. “Hayata Dönüş”, “ Teröristleri kendi teröründen kurtaracağım” vb. Cumhuriyet Devleti’nin “Dersim İsyanı” konusunda söyledikleri nedir? “Orada feodaller, Kürtler, Kızılbaşlar gerici bir ayaklanma ve isyan çıkarmış. Islah etmek ve medeniyet götürmek için harekat düzenledi” demiş. Ne kadar benziyor söylemler değil mi?
KEMALİST DEVLET KATLİAMI GİZLEMEK İÇİN “İSYAN” DEMİŞTİR
Herkesin bildiği ama söylemeye cesaret edemediği bir belirleme yapayım: Dersimliler iradi olarak Cumhuriyete karşı çıkmamıştır. Tam tersine Cumhuriyeti benimsemiş ya da tüm Alevi ve Kızılbaşlar gibi Dersim Kızılbaşları da 500 yıllık Osmanlı şeriatına karşı Cumhuriyet Devleti’ne sığınmışlardır.
Evet, bazı Dersim aşiretleri kendi geleneksel yaşam tarzlarını devam ettirmek için doğal olarak Cumhuriyet Devleti’ne tabi olmak istememişlerdir. Ancak bu reddediş siyasal nedenlerden çok ekonomik ve sosyal nedenlerledir. Ki bu tespit söz konusu raporların çoğunda da görülebilir.
Başbakan İnönü, Sey Rıza’nın 10 Eylül 1937 tarihinde teslim olmasından sonra 18 Eylül de TBMM’nde Dersim meselesine dair bir konuşma yapar: “Cumhuriyetin imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretten birinin reisi imha edilmiş ve diğer reislerin hepsi yakalanmış ve adalete teslim edilmiştir…” dedikten sonra 1937 yılının askeri harekât bilançosunu da sunar TBMM’ne. ( Bkz. Meclis tutanakları)
Görüldüğü gibi “imar ve islah”a “muhalefet” eden altı aşiret. Ki bu aşiret mensuplarının da bir kısmı…
Başbakan İnönü’nün “ muhalefet” dediği altı aşiretin reislerinin “hepsi yakalanmış ve adalete teslim edilmiş” ise bu “isyan”ı kim ve hangi aşiretler çıkardı?
Dikkat çekmekmek isterim: Neden İnönü “isyan” değilde “muhalefet” diyor? İsyan ile muhalefet arasında ki farkı bilmiyor olamaz?!
Bırakalım isyanı bir yana neden İnönü “imar ve islah muhalefeti” diyor da “Kürt, Kızılbaş, Zaza muhalefeti” demiyor?
Aslında son derece basit sorular sorarak bile gerçeğe ulaşılabilir. Yeter ki resmi tarih tezinin ve resmi ideolojinin düşünüş tarzının dışına çıkabilelim.
“DERSİM İSYANI” TEZİNİ SAVUNANLARA BİRKAÇ SORU
1) Cumhuriyete karşı çıkan, onu kabul etmek istemeyen ve isyan etmeyi düşünen Dersim neden M. Kemal’in çağrısı üzerine ilk meclise 6 milletvekili ( Abdulhak Tevfik Bey, Diyab Ağa, Hasan Hayri Bey, Mustafa Ağa, Mustafa Zeki Bey, Ramiz Bey ) gönderiyor?
2) Bir Kürt Devleti kurmak için isyan ettiği iddia edilen Dersim, başta Şeyh Sait isyanı olmak üzere neden hiçbir Kürt İsyanı/ direnişini desteklemiyor?
3) Dersimlilerin Cumhuriyete bağlılığını bildirmek ve var olan sorunları da diyalog yoluyla çözmek için 1926 yılında Ankara’ya davet edildiklerinde Aşiret reislerinin neredeyse hepsi buna katılmış ve Çankaya Köşkü’nde ağırlanmışlardır. İsyan etmek isteyen Dersimliler neden gitsin Ankara’ya? (O ünlü hatıra fotoğrafında yer alanların hemen hepsi 1937-38 de evlerinde aileleriyle birlikte öldürüldü. Bazıları da tutuklanıp yargılandı, ağır cezalara çarptırıldılar.)
4) İsyan Etmek İsteyen Dersimliler Neden Silahlarını Teslim Etsin? JGK’nın raporuna göre, Dersim aşiretlerin elinde toplam 9.070 adet silah mevcuttur. Cumhuriyet Devleti 1936 yılında Dersim’de silah toplama kararı çıkarır. Sonuçta altı aşiret dışında neredeyse bütün Dersimliler silahlarını teslim eder. JGK raporuna göre, teslim edilen silah 7.880 adettir. Ekonomik ve sosyal nedenlerle silahını teslim etmeyen 6 aşiret olduğunu görüyoruz. (N. Hakkı Uluğ, Tunceli Medeniyete Açılıyor)
TARİH BOYUNCA DEVLETİN DERSİM’E GİREMEDİĞİ DOĞRU DEĞİLDİR
Bu son derece tartışmalı bir konu. Devletin girmesi veya girememesinden ne anlıyoruz? Osmanlı ile en sorunlu dönemlerde bile devlet otoritesini temsil eden güçlerin olduğu görülebilir. Osmanlı idari yapısı içinde değişik eyaletlere bağlı “Dersim Sancağı” olduğunu biliyoruz. Cumhuriyetin kuruluşuna kadar da devam etmiştir.
Cumhuriyet Devleti’nin de 1938’e kadar Dersim’e giremediği algısı da tamamen yanlıştır.
Sözgelimi: Türkiye de İlk nüfus sayımı 1927 yılında yapılır. DİE raporlarında hemen tüm köylere dair detaylı nüfus bilgileri mevcuttur.
1935 yılında yapılan genel nüfus sayımında da aynı ayrıntıları görmek mümkündür.
Genel nüfus bilgilerini bir yana bırakalım Dersim’deki sakatlar hakkında bile çok net bilgiler toplayacak kadar Dersim”de olan devlet nasıl oluyor da “Dersim’e giremiyor”du?
Dersim’de Sakat Nüfus: 1936 yılında 350 kör, 240 kolu çolak, 26 iki kolu çolak, 334 bir ayağı topal, 85 iki ayağı topal,131 sağır ve dilsiz, 36 kambur, 40 kötürüm, 79 müteaddit sakat, 31 sair sakat.
Dersim’de Sağlam Nüfusun Toplamı: 91.807 kişidir. (Ö. Kemal Ağar. Tunceli Dersim Coğrafyası)
DERSİMLİLER VERGİ VERMİYOR MUYDU?
Elbette vermeyenler vardı. Peki neden? Yokluk yoksulluk nedeniyle mi yoksa “ ben seni tanımıyorum vergi vermeyeceğim” diye mi? Son derece zayıf bir ekonomik güce sahip olan bazı aşiret mensupları geçimini sağlamak için çoğu zaman komşu il, ilçe ve köylere “çapul”a gider oradan getirdikleriyle yaşamını sürdürürlerdi. Bu gerçeklik içinde nasıl vergi verilebilir ki? Kaldı ki sırf vergi vermedi diye bir toplumu, bir kültürü hedef tahtasına koymak ve soykırıma tabi tutmak nasıl meşru görülebilir?
Öte yandan Dersimlilerin önemli bir bölümünün vergilerini verdikleri bizzat devlet belgelerinde mevcut.
Osmanlı tahrir defterleri incelendiğinde Osmanlı zamanında da, Cumhuriyet zamanında da Dersimlilerin önemli oranda vergi verdikleri görülebilir. İşte belge: “1936-37 yıllarında Tunceli’de belirlenen vergi ile tahsil edilen vergi rakamları birbirine yakındır. Bu rakamlar 1940’lı yıllar da devlet otoritesinin sağlandığı dönemlerle neredeyse aynıdır.” (C. Sahir Sıla. CHP milletvekili. Dersim Raporu)
DERSİMLİLER OKUL AÇILMASINA KARŞI MI ÇIKTILAR?
Bu da resmi tarih yalanlarından biridir. Devletin kendi belgeleri bile onları yalanlamaktadır.
Sözgelimi; “Osmanlı döneminde 1891 yılında Dersim’de 170 talebeli 6 medrese ve 750 talebeli 9 ilk mektep bulunmaktadır.” (İzzettin Çalışlar. Dersim Raporu.)
“1935 de Tunceli ili kurulduğu zaman il genelinde 18 ilk mektep vardır ve talebe sayısı 1.412’dir.
1936 yılından itibaren köylerde bile okullar vardır. Nazimiye, Mazgirt, Türüşmek, Dervişcemal, İncik, Şahsik, Türktanır ve Ovacık’ta toplam 8 okul bulunmaktadır ve bu okullarda küçümsenmeyecek oranda kız öğrenciler vardır.”
Şimdi bir soru soralım Kemalist Cumhuriyet ve resmi tarih savunucularına: O tarihlerde Türkiye’nin başka illerinde vergi, okul, yol, askerlik, silah, çapul, feodal yapı vb. konularında durum nasıldı? Araştırıp bir kıyaslama yapma zahmetine girerler mi acaba? Yoksa katliamcıların sunduğu yalanları veri kabul ederek bu kara kutudaki kötülüklerin bir parçası kalmayı mı tercih ederler?
Demokrasi, demokratik açılım iddiası olan AKP, Sosyal Demokrat Parti iddiası olan CHP Kemalist Cumhuriyet’in “kara kutusu” Dersim 38’i partiler üstü ve “devlet sorunu” yaklaşımıyla ele alıp yüzleşmedikçe demokrasi adına hiçbir inandırıcılığı olamaz. Çünkü bu kara kutuda hem Kürt sorununu, hem de Alevi sorununu Türk –İslam zihniyetiyle ele alan bir Kemalist Devlet aklı var.
BirGün
Kazım Gündoğan
kzgundogan@gmail.com
Devrim Dersim
09/01/2012 at 18:11
İsyan Etmek Meşrudur
Merhabalar Sevgili Karataş
Öncelikle samimiyetinize inanarak (yazınızdan çıkardığım sonuç bu) bir yazı kaleme aldığınız için teşekkür ederim. Bende Halkın Günlüğü Gazetesi’nin düzenli bir okuyucusuyum. Yaşamın her alanında olduğu gibi bu gazeteye ilişkinde eleştirilerim oluyor ve hatta bazen çok kızdığım yazılar, söylemlerde oluyor. Fakat sözkonusu yazı özgülünde subjektif bir yaklaşımla yanlış bir eleştiri yaptığınızı düşünüyorum. Kocaman bir yazından sadece dört satır alıp bunun üzerinden malesed HG’yi hak etmediği bir şeyle itham ediyorsunuz.
“Demek Dersim örgütlü bir isyan 19 Aralık devrimcilerin öldürülmesi katliam. Bu çifte sıtandart bir facia değilse neyin hesabı…?” demişsiniz… HG Dersim meselesine sadece katliam demiyor, orada yaşananın bir soykırım olduğunu ifade ediyor. Devletin katliamcı geleneğinin en vahşi katliamlarından biri olduğunu söylüyor. Ve bu katliamı lanetleyerek hesabının sorulmasını istiyor, bunun için mücadele ediyor. İşin bu kısmını atlayarak mesele ele alınınca sanki HG Dersim’de yaşananlara sevinmiş gibi bir sonuç bile çıkabiliyor. Bu çok ağır ve haksız bir ithamdır.
İkincisi Dersim’de isyan vardı belirlemesi faşizme karşı isyan etmenin meşru ve haklı olduğu gerçeklğinden yola çıkarak ele alınıyor. Yani TC, Dersim’de kendi gerici, faşist politikalarını hayata geçirmek için bir çaba içerisindeydi ve buna karşı Dersim halkı isyan etmekte, savaşmakta haklıdır ve öylede yapmıştır. Burada diyalektik bir bağ vardır. Keza sizin sorunuzu tersten soralım Dersim halkı başka bir bölge gibi TC’nin politikalarına tümden riayet edip, boyun eğseydi katliama gerek kalırmıydı? 19 Aralık’ta da aynısı yaşanmıştır. Devrimciler devletin tecrit saldırısına karşı direnmiş, isyan etmişlerdi. Devletin politikalarını kabul edip teslim olsalarda muhetemelen öyle bir katliamda yaşanmayacaktı. Örnekleri uzatmak mümkün fakat gerek yok.
Sevgili Karataş meseleye sadece duygusal aksiyomlar üzerinden yaklaşmamak lazım.
Yazınız dolayısıyla bir kez daha teşekkürlerimi sunup, iyi çalışmalar diliyorum
Balaban Hayaloglu
09/01/2012 at 18:23
Ne teorik ne de pratik hic bir ciddiyeti olmayan birilerine “sol” demek ve dahasi “kardeslerim” demek cok yanlistir.Köylüleri dövüp ekmegini,kuzusunu calanlara hirsiz denir ki, TC solu bundan ileri gidememis capulcu takimidir. 3,5 devrimcinin varligi birsey degistirmez. Bunlar Burdurda askerlik yapan ayak takimidir. Dedeleri dogu perincek denilen asalak Lozanda ülkücülerle ve yasar okuyanla kolkola girip Lozani protesto etmistir. Dersimli aydinnlarin,devrimcilerin,ulusalcilarin eger Dersim meselesi diye ciddi bir sorunlari varsa, muhataplarinida büyük bir ciddiyetle secmek mecburiyetlerindeler.TC solunu adam yerine koyup bu ciddi meseleye,yani dersim meselesine ortak etmek dogru degil. Not: Dersim de bir isyan yoktur!!! Dersimde 1871de baslayarak uygulanan sistemli bir katliyam vardir ve bu bir SOYKIRIMDIR !
Sevgi Yıldız
09/01/2012 at 21:43
Sevgili Haydar,
ne zaman bir yazını okusam, yaşadığı gibi yazan biri derim kendi kendime… Gene yaşadığın gibi yazmışsın… okur yorumlarını görünce yanılmadığını da anladım. Gerci bir okur, yazının tamamını demiş, tamamı daha berbat ancak bundan daha önemlisi, Devrimci Dekorasi çevresi beni hep şaşırtır, bağnaz bir şekilde sarılmıyorlar hatalarına. Eleştiriniz çok yerinde ve farklı bakmamızı sağlamışsın… sağ ol, ancak bundan daha önemlisi bence bu okur yorumları, gayet güzel ve mesafeli bir devrimci gençlik var… savunu yapmaları korkutucu olurdu. Lütfen daha sık yazmalısın, bizim içi yanan devrimci yazarlara ihtiyacımız var, ama sen küstün bize… büyük medyaya söyleşi vermeyi halkın günlüğü, özgür politika gibi gazete ve dergilere yazmaktan daha önemli buluyorsun… bu da benim sana eleştirim.
Sayfana baktım, devrimci basın neredeyse yok… yazık!!!
Beyazdağlı
10/01/2012 at 08:41
Sevgi Yıldız arkadaş, Halkın Günlüğü okurlarının ne kadar modern, eleştiriye tahamüllü olduğunu söylemeye getirmiş. Allah aşkına bu dergilerin kendisini okumak dahi insanı aptallaştırır. Tekrar, yaşanan meseleleri değerlendirecek yazar kapasiteleri dahi yok,slogan atıyorlar habire. Ulusalcı bir arkadaş var Balaban Hayalloğlu hazretleri, hele bu ulusalcı gericilik daha bir rezil. Onlara TC solu demiş, kardeşim dersim sorununda senin örgütünün bunların yaklaşımından farkı ne?
Sayın Karataş’ın dediğini doğru okumak lazım, hepinizi örgüt kimlikleri halkınızın yaşadığı bu Dersim sorunundan daha önde gelmiyor mu? geliyor… önce örgütümüz dersiniz.
buyrun, Balaban aşiretimizin hayaloğlu hayallerini süslesin diye, Karataş’ın ona cevap olabilecek bir yazısı, linkini veriyim de, meraklısı okusun:
http://www.jarudiyar.com/yazarlar/255-milliyetcilik-yada-suyunun-suyu.html
Hasan
10/01/2012 at 09:28
Ben Dersim deki solun devlet tarafindan desteklendigini, beslendigini yillardir söylüyorum. Bu solu devlet, gelisen kürt hareketine karsi korkunc bir sekilde kullandi, Dersim halkinin kendi tarihini ögrenmesi önünde halen engeldir. Halkin Günlügü dergisi neden döne döne tamda bu zamanda halen “isyan” söylemeninde israr ediyor sizce? Ben size cevabini söyliyeyim: Devlet öyle istiyorda ondandir. Sirf ordaki soykirimi mesrulastirmak icin bu söylemleri “solcu”larada söylettiriyor devlet. Dersimin devlet zülmünden kurtulabilmesi icin önce oradaki kasarlanmis “solcu”lardan kurtulmasi gerekir. Devlet solcular araciligi ile beynimizin en ince kilcal damarina kadar ulasti…
Sayin Karatas”a ve Dersimnews” e tesekkürler…
Devrim Dersim
10/01/2012 at 10:55
Arkadaşlar Sayın Karataş’ın görüş ve eleştirilerine katılmasamda tarz ve üslübundan dolayı teşekkürlerimi sunup eleştirilerimi yazmıştım. Okur yorumları olarak gelen yazılara bakınca bir tartışmanın nasılda amacından saptırılıp farklı mecralara çekildiğini bir kez daha gördüm. Balaban Hayaloğlu nickli kendini bilmez, saygısıza cevap vermeyi dahi doğru bulmuyorum. Keza beyazdağlı nickli arkadaşta meseleye üstten bakan ukala bir yorum yapmış. Bu arkadaşa çok samimi olarak bir önerim olacak (HG ve solun yazılarını çok aşağılarada görüyor ya) güncel bir meseleye ilişkin bir yazı kaleme alarak HG’ye göndersin hem buradaki arkadaşlar hemde okur kitlesi nasıl yazı yazılacağınıda öğrenmiş olurlar. Eğer eleştirilerinde samimiyse bunu yapmalıdır. Çünkü aynası iştir kişinin lafa bakılmaz derler.
Aşağıda HG’nin kalele aldığı yazıyı asıyorum. Önyargısız okumanızı tavsiye ederim.
“Dersim Kıyımı Tartışmaları ve Çürük Yaklaşımlar
Evet, Dersim İsyanı, ayaklanması veya başkaldırısını savunamayanlar, Dersim kıyımını doğru açıklayıp algılayamaz, onun karşısında doğru tavır alamazlar! Çünkü Dersim temelde devlete ve devletin zulmüne karşı haklı olarak başkaldırmıştı
Tayip Erdoğan Kemalist “TC” devletinin gerçekleştirdiği Dersim katliamı ya da Dersim şahsında Kürt ulusal varlığına kasteden katliam suçu hakkında (kamuoyuna deşifre olmuş kadarını açıklama kaydıyla!) resmi ağızdan itiraflarda bulundu. Bir adım öteye geçerek devlet adına özür diledi. Bu taktikle puan topladığını kabul etmek gerek, fakat Tayip hakkında bunun ötesine geçen beğeni ve her türden ehven bakışa da net olarak karşı çıkmak gerekir. Bu karşı çıkış, hem sınıf bakış açısı ve tavrının gereğidir, hem de burjuvazinin hileleri karşısında bilimsel gerçeğe sadakatin gereğidir.
Tayip siyaseten resmi devlet söyleminin dışına çıkıp devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ben dilerim diyerek Kemalist devlet anlayışına-özellikle CHP’ye ve bu toplamın statükoculuğuna(tabiî ki yeni statükolar oluşturma ereğiyle) çalım atınca; Sayın Oruçoğlu aykırı olma tutkusunun tezahürü değilse, sıkı ideolojik sınıf tutumunu takip etmenin yorgunluğunu yansıtan haliyle dayanamayıp alışılagelmişin dışına çıkarak bir aferin verdi Tayip’e. İnanıyoruz ki, ideolojik yaklaşmayan her yaşlı Dersim’li ve Dersim’li olmayan kesimler aynı “aferin”i yapıştırmıştır Tayip’e.
Heyecanını gizleyemeyen Sayın Cilasun’u ise bir telaş, bir panik sardı ki demeyin gitsin… “Yangını kaçırmamak” üzere hemen toparlandı klasikleşmiş yoluna koyuldu; her zamanki vaktı haliyle “Kaypakkaya camiasına” salvolara başladı. (Ay tutulmasından da aynı camiayı sorumlu tutacak kadar bu camiayla yaka-paça olan/olmayı son derece seven ve bu görevi neredeyse işinin aslına oturtan) Sayın Cilasun’a bu tatlı husumet nereden bulaştı, bu bitmeyen ateşli nöbetlere ya da sendroma ne vesile oldu bilinmez(?!)
Devrimci aydın kulvarında depreşen heyecan, Tayip’in manipülasyon ve iki yüzlü siyasette başarılı olup puan topladığını doğruluyor. Halk kitlelerinde Tayyip şahsına belli bir hayranlığın gelişmesini bu durumda yadırgamamak lazım. MLM teoriyi “benimseyen” aydınların verdiği “aferinler” ya da Tayip’in “ayaklarımızın altındaki halıyı çekip aldığını” ileri sürmeler Tayip’in buradaki etkisine veya siyasetinin tesirine işaret eder. Ekleyelim ki, söz konusu aydınlarımızın bu görüşlerinde açık ya da gizli ve zımnen Tayip’in “hakkını teslim etme” fikri ve bir beğeni baş göstermektedir. Eleştirinin altında bile gizli bir beğeninin izleri belirmektedir. Bu kategoride bulunan aydınların tutumunda “sıtmaya razı olmuşluk” gerçeği ya da hakikatli bir sarsıntı var.
Peki, Tayip’in Dersim katliamı cakası ne anlama gelir?
Kimse kusura bakmasın sınıfsal-ideolojik bakacağız. Düz ve sınıflar üstü bakarsak Tayip iyi yapıyor, aferin deriz. Ama dedik ya bir sınıfın mensubuyuz ve Tayip de bir sınıfın mensubudur. Dolayısıyla meseleye böyle yaklaşacağız. Yani, Tayip doğru söylüyor ama neden-niçin ve ne kadar söylüyor ya da Tayip’in sınıf niteliği nedir, gerçek karşısında ne kadar dürüsttür, amacı nedir vb bu bizi ilgilendirmez diyemeyiz. Doğruya doğru demek ayrı şey ama diyene doğru demek ayrı şeydir.
Devlet adına özür dilemesi bir anlamda “gelişme”, bir yenilik olsun… Ancak bilinir ki, yeni denen veya yeni görünen her şey gerçekte yeni değildir. Gelişme her durumda veya her zaman ileri doğru değildir. Gelişmenin sınıfsal ve bilimsel niteliği, neye hizmet ettiği, gelişmeye kimin-hangi niteliğin önderlik edip damgasını vurduğu tayin edicidir.
Evet, Tayip’in bu özür dileme “gelişmesi” neye dönüktür? İşte “gelişmeye” değer veren bu soruya verilen yanıttaki içeriktir. Neden popülist şeyler, yeni şeyler söyleniyor, neden bazı “gelişmeler” yaşanıyor? Çok açık ki, bu “gelişmeler” emperyalist projenin gereğidir. Yani bu gelişmeler demokrasinin egemenliğini hedeflemiyor, demokrasinin kurulmasını amaçlamıyor, asla bu dinamikleri taşımıyor, dahası AKP veya Tayip’in ilericiliğini, dürüstlüğünü veya insancıllığını göstermiyor. O halde neye hizmetten “gelişme” dediğimiz bu özür dileniyor? Devletin yapılanması süreci, devletin kabuk ve statükolarını yenilemesini gerektirir, aynı argüman ve biçimle dünya gericiliğinin çıkarlarını temsil edemez, kitleleri ikna edip peşine sürükleyemez bu devlet… Dahası, Kemalist kliğin adamakıllı hırpalanması da gerekiyor bu yapılanma süreci açısından vb… Öte yandan Kürt ulusal sorununda adım atılması gerekir bu yapılanma veya tasfiye sürecinde. Dersim katliamı çok tartışılan ve alabildiğine deşifre olan bir kambur. Buradan kırmızı çizgilerin aşındırılmasına dönük alıştırmalar daha da ciddileştirilmiş-derinleştirilmiş olur ki, Kürt ulusal sorunu hakkında emperyalist patentli politikalarını uygulamaya daha yakınlaşılmış olur. Zemin pişirilmiş, tava getirilmiş olur yani. Seçimleri kazanmamış ve kazanma şansı olmayan, Dersim’de seçimlerin kazanılması da küçük ve önemsiz belki adı bile edilmez ama bir hesaptır genel politikanın yanında. Dersim’i kazanmak(!?…)
Ya da Kürt ulusal hareketinin veya Kürt ulusunun birliğinin bozulup baltalanması için Dersim katliamı gündeme getirildi, özür dilendi. Kürt ulusuna imha-inkar-tasfiye saldırısı yürütülürken, Kürt ulusunun bir parçası olan Dersim ondan ayrılarak farklı muameleye tabi tutuluyor. Dersim gündeme oturtuluyor, Kürt ulusal hareketi arka plana itiliyor. Dersim’in önü açılarak Kürt ulusal hareketine karşı da bir direnç haline getirilmek isteniyor. Ulusal hareketin tasfiye edilmesi, etkisizleştirilmesi, tecrit edilmesi ve Kürtlerin bir birine düşürülerek zayıflatılması için her şeyi denemektedir, denemekte sakınca görmemektedir Tayip. Dersim bilinçli olarak gündeme oturtulmaktadır. Salt gündem saptırma değil elbet ama zamanlaması isabetlidir. KCK operasyonları ve genel tasfiye planının yürütülmesindeki hedef gizlenmiş oluyor bir anlamda…
Dersim katliamı devrimci ve demokratik mücadeleye önemli oranda zemin oluyor. Dersim’e ait demokratik kurum ve örgütlenmeler bu sorunu sıcak tutarak gündeme getirmektedir. Dersim’in yaşadığı bu kıyım onun Komünist ve devrimci hareketle buluşmasına da yol açmaktadır. Bu eksende Dersim katliamıyla ilgili önemli çalışmalar, faaliyetler yürütülmekte, örgütlenmeler ve mücadeleler yürütülmekte ve tarihi gerçekler gün yüzüne çıkarılmaktadır. Giderek örtülemez bir realite haline gelen Dersim katliamından daha fazla kaçmanın ve bunu saklamanın mümkün olmadığı her geçen gün daha da güçleniyor.
Dersim’in muhalif yapısı veya sınıf mücadelesine zengin bir kitle temeli sunması, en önemlisi de Dersim’de sınıf orijinli gerilla savaşının devam ediyor olması, Tayip’in Dersim katliamı konusunda çıkış yapmasının en belirleyici sebebidir. Oradaki Halk Savaşının tasfiye edilmesi amacı Tayip’i Dersim katliamı konusunda çıkış yapmaya götüren en önemli noktadır! Dersim’de sınıf mücadelesi temelinde silahlı mücadele-gerilla savaşı sürmekte ve Dersim’de bu mücadele kök tutmuş durumdadır. Gerilla savaşının burada zemin bulmasının bir nedeni de Dersim’in devlet tarafından katliama uğrama gerçekliğidir. Tayip, bu sorunu da sahtekarca sahiplenerek sınıf hareketinin zeminini-kitle temelini kazanmaya çalışarak, oradaki gerilla savaşını tasfiye etmeyi hedeflemektedir.
Daha fazlasına gerek yok ki, Tayip ne demokrat, ne de Dersim’in dostudur. Onun karşı-devrimci sınıf niteliği gereği Dersim katliamıyla yüzleşme cüreti de olamaz. Ama devrimci ve demokratik mücadele bir basınç yaratıyor ve Tayip’e düşen de artık bu kaçınılmazlıktan pay çıkarıp parsa toplamak olmuştur. Klikler arası çatışmada da, CHP, Kemalistler ve Kemalist devletçiler aleyhine ama kullanan AKP lehine iyi bir silahtır Dersim katliamı.
İyi anlamalı ve kavramalıyız ki, devlet aynı sınıf özü üzerinde organize ediliyor. Temel mesele bu! Dolayısıyla, yılanın deri değiştirmesini evrim geçirdiğine yorumlayamayız. Yapılandırılan veya güncellenen devlet, hakim sınıfların sözcülüğüyle ve eliyle gerçekleştirilmektedir. Yapılandırılma ileri temelde değil, emperyalist stratejiler bağlamında dünya gericiliğine uygun nitelikte gerçekleştirilmektedir. Bunda kabuğun değiştirilmesi kesinlikle söz konusudur; nitelik ya da özün değişimi değil. AB üyeliği, dünya gericiliğine güncel-dönemsel ihtiyaçlar bağlamında entegre olma, Müslüman ve özellikle de bölgede “model ülke” olma, göbek bağıyla bağlı olunan emperyalist haydudun vesayetini kullanıp bu uşaklığı layıkıyla tesis ve tedarik etme gibi konjönktürel yükümlülük ya da gerici iştahlar; elbette “statükonun yıkılması” adına kabuğun yenilenmesini gerektirmektedir. Salt söylemde kalan yeni söylem bu sürecin bir gereği olarak telafuz edilmek durumundadır ki, bunu iyi okumak ve iyi anlamak gerekir. Yoksa komprador sınıflara “aferin” çekmekten ya da bu beğeniyi hak eden çıkışlar yaptığına kanaat ederek “ayaklarımızın altından halıyı çekip aldığını” söylemekten kurtulamayız.
Sınıflara bölünmüş toplum ve dünyada, sınıflar üstü bir tasavvurda bulunmanın ya da sınıf tavrı-tutumu dışında her hangi bir argümandan söz etmenin mantıksız bir cehalet olduğu doğrudur. O halde, Tayip’e aferin çekerken, iyi şeyler yaptığına içten içe inanıp bu fırsatı da kaçırmadan “Kaypakkaya camiasını” eleştiri topuna tutarken, ne yaptığımızı, hangi sınıf ve niteliği taktir ettiğimizi bilmek durumundayız.
Halk kitlelerini katletmiyor da sömürü ve zulüm uygulamakla yetiniyor diye hakim sınıflara taktir çekemeyiz. Lütfedip vahşetlerini itiraf etmelerini, daha doğrusu itiraf etme zorunda kalmalarını onlar adına bir olumluluk olarak beyan edemez, bu yaptıklarından ötürü onları propaganda edemeyiz.
Kaypakkaya camiasının eleştirisine çıkma haksızlığı ise, ayrı bir saplantı. Dersim bölgeciliği “Kaypakkaya camiasında” bulunan kişiler bazında olabilir. Ama “camiamız” tamamen sınıf orijinlidir, bölgecilikle alakası yoktur. Bölgeci yakıştırmasını tez canlılıkla yapıştırmak hem yüzeysel kaba yaklaşıma işaret eder hem de kulaktan dolma genel geçer söylenceleri ciddi eleştiri düzeyine çıkarma hatasıdır. Haksızlıktır. Eleştirinin uluorta sarf edilen veya kulaktan dolma biçiminde yüzeysel söylentilerden esin aldığı, nesnel kanıta dayanmadığı aleni olduğu için daha fazla üzerinde durmaya gerek yok. “Kaypakkaya camiasının” program, karar ve sosyal pratiği herkese açıktır. Eğer ciddi eleştiri getirilecekse, buralardan kanıtlar sunarak eleştiri yürütülmelidir, keyfi saptamalarla değil.
Parantez açmak gerekir ki, Dersim duyarlılığı belli bir gerçeğe-nesnelliğe dayanır ki, bunu kavramak kuşkusuz ki önemlidir. Dersim katliamı meselesi devletin yumuşak karnıysa; Dersim, yapısı, tarihi, demokratik kültürü ve kimliği ve benzeri itibarıyla genel olarak devletle uyumsuz, muhalif bir özellik barındırıyorsa; Dersim; objektif ve sübjektif olarak devletle daha diri çelişkilere sahipse, çelişkiler burada keskinse, devrimci durum nispeten daha iyiyken; her şeyden önemlisi de Dersim sınıf mücadelesine genellikle yataklık yapıp kitlesel destek veriyorsa ve tüm bunlardan ötürü Dersim daha ileri özellikler barındırıp örgütlenmeye daha fazla müsait durumunda ise, neden Dersim bu özellikleriyle öne çıkarılmasın ki? Bu Dersim’cilik veya bölgecilik değil, devrime hizmet eden devrimci propaganda ve ajitasyondur. Komünistler devletin yumuşak karnını kullanarak Dersim katliamı gibi faşist devletin vahşi yüzü olan somut konuları, örgütlenme ve mücadelelerinde konu edinirler. Kaba toptancı yaklaşımlar bunu anlayamazlar. Her şeyi eleştirir, her şeyi kötülerler… Tayip’in manipülasyonundan (etkilenerek), “Kaypakkaya camiasını” eleştirme vazifesi çıkarmak öfke birikimi değilse, açık bir saplantıdır.
Dersim isyanı haklı ve meşrudur
Ayaklarımızın altında halı değil, kanla yoğrulmuş sert topraklar ve dağlar vardır. Ki, bunu çekip alma gücü gerici sınıflara hiç mahsus olamaz.
Bölgeci ve Dersim’ci değil, Dersim katliamını Komünist mücadelemizin-sınıf mücadelesinin konusu yapmaktayız. Sayın Cilasun o kürsüdeki enerjisini hepten “camianın” eleştirisine ayırmakla ne kadar doğru yapıyor? Bu, eleştiri ve adı geçen camia algısından, kullandığı kürsüye duyduğu (ya da duymadığı) saygısından ve öyle bir kürsüde kendi vazifesinin ne olduğu, bulunduğu mukavelede nereye-hangi düşmanlara vb odaklanması gerektiği, en çok hangi sınıfsal kesimleri eleştirmesi gerektiği veya kime karşı yazması gerektiği, sürgit bitmeyen eleştirinin tatsızlaştığı halde betimsiz bir inatla devam etmenin, eleştiri yürütmekten başka yapılacak görev ve yükümlülüklerin olduğu, bunlardan hangisine esasta ağırlık vermesi gerektiği vb konularındaki düşünce kalitesine bağlıdır.
Dersim ayaklanması meşrudur
Dersim katliamı tartışmalarında en popüler olanı da Dersim’de isyanın olmadığıdır. Ki bu savın çıkış noktası, devletin gerçekleştirdiği kıyımı, “isyan oldu bastırdık” yalanının boşa çıkarılmasıdır. Aynı zamanda, Dersim katliamını bir Kürt kıyımının olmayıp Alevi Kızılbaş kıyımı olduğunu ısrarla ileri süren, tartışanlar var.
Dersim Alevi Kızılbaş olsun iyi de, buranın etnik köken ve kimliği yok mudur? Bu ulusal kimliği Kürt değil midir? Mezhep olarak Alevi Kızılbaş olduğu halde, etnisitesi bakımından da Kürt’tür. Dolayısıyla Dersim’de Alevi Kızılbaşların yaşadığı Kürt kıyımının, ulusa yönelik bir kıyım olduğu doğru değil midir? Kürt kıyımıdır ve aynı zamanda Alevi kıyımıdır. Bunlar esasta bir biriyle çatışmaz, karşı karşıya konmaz. Koyanlar Dersim’in Kürt olmadığını iddia edenlerdir ki bu yanılgıdır. Dahası, Seyit Rıza’nın kendi ifadeleri de Kürtler olarak kendilerini idare etmek istemeleri doğrultusundadır. Devlet tarafından Dersim’e muhtariyet hakkı tanımaya dönük verilen sözler de bu realiteden ötürü verilmiştir.
Dersim’de devletin kıyımını kılıflamak için kullandığı tarzda bir isyan söz konusu değildir. Ancak Dersim’in devlete asker vermeme, vergi vermeme ve kendisini yönetme konusunda net bir tutum ve pratiğinin olduğu açıktır. Dersim aşiretlerinin ve Seyit Rıza’nın devlet ile görüşmelerinde ileri sürdüğü taleplere vb bakıldığında, bura Kürtlerinin kendilerini idare etme hakkı ileri sürdükleri ve Kürt kimliğiyle alakalı istemler ileri sürdükleri bilinmektedir. Aynı zamanda Dersim isyanı-direnişinin bir Kürt ulusal ayaklanması olduğu inkar edilemez. Elbette, bu isyan ve ayaklanma “TC” devletinin-Kemalist devletin baskı, sömürü ve zulmüne, vahşetine karşı gerçekleşmiş ya da patlak vermiştir. Kaldı ki, halkların veya ezilen bağımlı ulusların vb isyan ve ayaklanma hakkı meşrudur. Bunu savunamayanlar, Dersim kıyımı karşısında gerçek manada doğru tavır alamaz. Dersim kıyımını teşhir etmek ve ona karşı tavır almakta; Dersim-Kürt ayaklanmasının içini boşaltarak sıradanlaştıran veya Dersim’in haklı ayaklanmasını savunamayan teoriler kalite bakımından zayıf, sağlam devrimci ideolojiden yoksundurlar.
Dersim İsyanı, ayaklanması veya başkaldırısını savunamayanlar, Dersim kıyımını doğru açıklayıp algılayamaz, onun karşısında doğru tavır alamazlar! Çünkü Dersim temelde devlete ve devletin zulmüne karşı haklı olarak başkaldırmıştı. Devletin kıyımına tavır almak için Dersim’in baskı ve zulme isyan etme hakkını veya ileri-devrimci tavrını karartmaya hiç gerek yoktur. Liberal politikalarla devrimci gerçekler savunulamaz. Dersim ‘’TC’’nin baskı ve zulmüne haklı olarak isyan etmiştir. Bu isyan haklı ve meşrudur.”
nasır
10/01/2012 at 13:53
bazı arkadaşlar yorumlarında devrimci-demokrat basına laf atıyorlar.bu arkadaşların bu dergi ve ya gazete ve ya nette tv’de radyoda takip etselerdi bizm hakkımızda atıp tutmazlardı.bizim nasıl bir eleştiri kültüründen geldiğimizi herkes-dostta düşmanda-bilir.bizzat bu gazetelerde köşe yazarı gazeteyi eleştiri yağmuruna tutuyor .bize düşen bu eleştiriyi doğru okumak ve yanıtını vermektir.arkadaşın biri yazmış”bu dergileri okumak insanı aptallaştırır”bunu söyleyen arkadaşın farklı seslere tahammülü olmadığını görmüş oluyoruz.gülen cemaati misali farklı sesi gözaltına alma tutuklama sindirme politikalarına bir yeniside dergilere bile bakmadan bunlar hakkında söz sahibi olmaktır,kabaca fikirlerden hareketle o dergiyi insanların gözünde yerden yere vurmaktır.insanların işkence yemesini ve bunun hesabı için mücadele vermesini haber yapmak farklı kesimlere ulaştırmak ne onurlu bir iştir.tekel işçilerinin ekmekleri için mücadele vermelerini haber yapmaları ve gerektiğinde yurt dışından iletişime geçmek isteyenlere aracı olmak ne kadar dürüst namuslu insan onuruna yakışır bir iştir.sizler bunları aklınızdaki önyargıları silmeden,insanlar hakkında iftiralar atmaktan vazgeçmeden bunları anlayamazsınız.peki,bir hürriyeti ele alalım,haberlerinde şirketlerin sözcülüünü yapmak,katliamlara haklı bir neden çıkarmak için çalışmaktadır,bugün bir zehra bebeğin ölümünü bile acınacak bir durum olarak verir ve kenara çekilir.ey arkadaşlar,
bu bir sınıf mücadelesidir,zehra bebek ölecekki aydın doğan kasasına milyonlar atacak,maden işçileri göçük altında kalacakki maden sahibi kar elde etsin,halkın sağlığı ile oynanacak politikalar ,sağlık politikaları olcakki egemenler imf’nin uşaklığını rahat yapabilsin.ya sonra,çıkıp barış istiyorlar,çıkıp dersim 38 komisyonu için imza…bunların hepsinin boş olduğunu tarih bize gösterdi.dersimlilerin suçu yoktu,direniş gerçeklerşti,eğer dersimliler topraklarına can,ırz,mal sahip çıkmak için silaha sarılmasaydılar daha az kanla ilhak edilecekti ve bu iç sömürge sayesinde dış borçlar ödenecek ,ırkçı-faşist teori daha güçlenecek,sistem daha uzun ömürlü olacaktı.bu egemenlere vergi veren onlara zararı dokunmayan rumlar da 6-7 eylül olaylarında katledildiler.sizler hala sistemin sadece kar için çalışacağını insanlığa bir yararının olmayacağını sadece komprador burjuvaziye yararının olacağını göremiyorsunuz.tarihi iyi inceleyin,sizler belleği unutan ve unutturanlar olabilirsiniz,kendinize yabancılaşıp katilinize aşık olabiliriniz,ama bizler sizler içinde mücadele ediyoruz ,sizler haklarınız için sokağa çıkmaya cüret edemezken bizler sizinde adınızın geçtiği hak mücadelelerini sosyalizm ve komünizm mücadelesini,eşit,sömürüsüz dünya mücadelemizi sürdürüyoruz.şimdi,kalkıpta sosyalist basına laf eden varsa devam etsin halkı karşısına alsın,nice insan katliamlarına alkış tutsun ,helal olsun be insancıklar.
Dersimli (quresiz)
10/01/2012 at 16:40
ZATEN SOL DENEN SYAYINLAR KESINLIKLE KEMALIST VE DEVLETCI SANKI BILMIYORUZ DEVRIMCILER YANI SOL OLAN TURKLER HEP MARKSIST LENINIS DENEN KISILER HEP DEVLETCI SADECE TC SAVUNURLAR TC YE FISKE KONDURMAZLAR SANKI BIZ DERSIMLILERDEN DAHA MI IYUI BILIYORLAR??
DEDELERIMIN ANE BABA LARIMIZ ANLATI BIZE BIR ISYAN YOKTU SADECE BAGIMIZ ÖZGUR BIR DERSIM VARDI KEMALIST TC SOYKIRIM YAPTI KÖKUNU KAZDI DERSIMLILERIN
Figan
11/01/2012 at 15:05
şöyle bir ayrımı koymak kendine marksist diyenler için yerinde olur bir kimlik bir inanç kendini silahla olsa bile savunma temelinde merkezi-idari otoriteye direnişi meşrudur,haktır bütün dünyada bu böyledir.Peki yukarıda sosyalizme küfür eden milliyetçiler bunları televizyonda,basında dillendirebiliyorlar mı Hayır. Hüseyin Aygün tutumu ortada. Ama kavramlarını liberalizmden devşiren yeniyetme bölgeci-yerelci kimseler kendilerini kemdi kimlikleriyle zehirledikleri için bu hakkı bile göremiyorlar. Ha halkın günlüğü diğer sol-çevre gruplar için şunu söyleyebiliriz az gelişmiş bir teorik-siyasal kümeyi temsil ediyorlar. Dersim de yaşayan topluluklar osmanlı-türk hakim sınıflarına karşı direnmişlerlerdir hatta isyan da etmişlerdir (37-38 hariç) ama modern-milli bir ideoloji ve programdan yoksun oldukları için yenilmişlerdir.
Balaban Hayaloglu
11/01/2012 at 18:24
NOT : Beyazdagli Onbasi efendi beni baskasiyla karistirmis ! 1. Benim bir orgutum yok. 2. Ben Balaban asiretinden de degilim. 3. ihbarcilik, ajanlik, jurnalcik, ispiyonculuk güzel degil !!!! 4.isi bayagilastirmak ve seviyesizlestirmek seviyeli olmak ve tartismak isteyen insanlara ve emeklerine saygisizliktir !
Sevgi Yıldız
12/01/2012 at 14:43
“Dersim katliamı tartışmalarında en popüler olanı da Dersim’de isyanın olmadığıdır. Ki bu savın çıkış noktası, devletin gerçekleştirdiği kıyımı, “isyan oldu bastırdık” yalanının boşa çıkarılmasıdır. Aynı zamanda, Dersim katliamını bir Kürt kıyımının olmayıp Alevi Kızılbaş kıyımı olduğunu ısrarla ileri süren, tartışanlar var.
Dersim Alevi Kızılbaş olsun iyi de, buranın etnik köken ve kimliği yok mudur? Bu ulusal kimliği Kürt değil midir?” Halkın Günlüğü,
of anam of, diyesi geliyor insanın bu faşizan yaklaşımları gördükçe. Devrim Dersim arkadaşın halkın günlüğün’den alıp yukarı astığı makalenin içinde geçiyor bunlar. Doğrusu bu kadar vahim bir noktaya geldiklerini bilmiyordum. İsyan hukuksal bir terimdir, Karataş’ın makalesinin sitemi de buna. Evet siz de katliam diyorsunuz, ancak isyan etmek meşru ise devletin onu basatırması da meşru, burada bir isyan yok diyor yazar. Ben 19 Aralık ile ilgili karşılaştırmayı tam da bu noktada anladım, yani bir isyan liderliği, komütesi yoktu. şekillenmiş talepleri yoktu, devletin farklılıktan dolayı burayı yok ettiğini söylüyor yazar.
ancak Halkın Günlüğü maksadı aşan, kendi kongresinde dahi Zazaların ayrı bir halk olduğunu da düşenenler var içimizde, demesine rağmen, başta kendi içinde böyle düşünen arkadaşlarını hain ilan etmiş olmuyor mu? Bir garabette meğer buradaymış!
Bu yazının pkk’nin bölgeyi ezmek istediği o vahşi dilden farkı ne? Yoksa kapılar ardında gizli ittifaklar mı yaptınız bölge halkını ihanetle suçlamak için. Kardeşim insanlar kendisini ayrı görüyorsa ayrıdır. size düşen bu insanları bastırmak değil kültürel ayrılıklarına saygı göstermek, hatta kendilerini ifade etmeleri için kapınızı açmanızdır… şimdi derginizin mantığını anlıyorum, demek zazaca da size göre kürtçenin lehçesi yok olması gerekiyor öyle mi?
Derginizin okurlarının çoğu Dersimli kınmançki konuşurlar, ama derginizde Kürtçe’ye yer verirken Zazaca’ya yer vermemenizin nedeni daha iyi anlaşılıyor. Kürtçe okurunuz daha az, o aza önem veren sizler kırmançki konuşan çoğunluğun dilini neden görmezden geliyorsunuz. Kanımca mesele burada, Karataş’ın bunu dile getirmemesi de garip.
Anne babalarının diline saygıya davet ediyorum sizleri. Kürçe de yer alsın, ama benim dilimi yasaklayan, görmezden gelen bu faşisaz hezeyanı kınıyorum. Tartışmanın büyüklüğünü şimdi daha iyi anlıyorum, Karataş durduk yerde yazmazdı bu makaleyi. Halkın Günlüğü okuru arkadaşlar bunun farkında mısız gerçekten. 1 mayıslarda sizin kortejlerinizde yürürdüm, yürümem, bu katı yok etme, görmezden gelme illa bizi Kürt tarihiyle bir görme,,, (kürtlerin tarihine saygı duyuyorum bu benim farklılığımın yok edilmesi midir) mantığınızdan vaz geçmezseniz, bu dergiyi arkadaş çevremde teşhir etmek zorundayım… Özgür politika, özgür gündem var, size ne gerek var!
Sevgi Yıldız
12/01/2012 at 14:49
Bu da varmış:
“Dersim katliamı tartışmalarında en popüler olanı da Dersim’de isyanın olmadığıdır. Ki bu savın çıkış noktası, devletin gerçekleştirdiği kıyımı, “isyan oldu bastırdık” yalanının boşa çıkarılmasıdır. Aynı zamanda, Dersim katliamını bir Kürt kıyımının olmayıp Alevi Kızılbaş kıyımı olduğunu ısrarla ileri süren, tartışanlar var.
Dersim Alevi Kızılbaş olsun iyi de, buranın etnik köken ve kimliği yok mudur? Bu ulusal kimliği Kürt değil midir?” Halkın Günlüğü,
of anam of, diyesi geliyor insanın bu faşizan yaklaşımları gördükçe. Devrim Dersim arkadaşın halkın günlüğün’den alıp yukarı astığı makalenin içinde geçiyor bunlar. Doğrusu bu kadar vahim bir noktaya geldiklerini bilmiyordum. İsyan hukuksal bir terimdir, Karataş’ın makalesinin sitemi de buna. Evet siz de katliam diyorsunuz, ancak isyan etmek meşru ise devletin onu basatırması da meşru, burada bir isyan yok diyor yazar. Ben 19 Aralık ile ilgili karşılaştırmayı tam da bu noktada anladım, yani bir isyan liderliği, komütesi yoktu. şekillenmiş talepleri yoktu, devletin farklılıktan dolayı burayı yok ettiğini söylüyor yazar.
ancak Halkın Günlüğü maksadı aşan, kendi kongresinde dahi Zazaların ayrı bir halk olduğunu da düşenenler var içimizde, demesine rağmen, başta kendi içinde böyle düşünen arkadaşlarını hain ilan etmiş olmuyor mu? Bir garabette meğer buradaymış!
Bu yazının pkk’nin bölgeyi ezmek istediği o vahşi dilden farkı ne? Yoksa kapılar ardında gizli ittifaklar mı yaptınız bölge halkını ihanetle suçlamak için. Kardeşim insanlar kendisini ayrı görüyorsa ayrıdır. size düşen bu insanları bastırmak değil kültürel ayrılıklarına saygı göstermek, hatta kendilerini ifade etmeleri için kapınızı açmanızdır… şimdi derginizin mantığını anlıyorum, demek zazaca da size göre kürtçenin lehçesi yok olması gerekiyor öyle mi?
Derginizin okurlarının çoğu Dersimli kınmançki konuşurlar, ama derginizde Kürtçe’ye yer verirken Zazaca’ya yer vermemenizin nedeni daha iyi anlaşılıyor. Kürtçe okurunuz daha az, o aza önem veren sizler kırmançki konuşan çoğunluğun dilini neden görmezden geliyorsunuz. Kanımca mesele burada, Karataş’ın bunu dile getirmemesi de garip.
Anne babalarının diline saygıya davet ediyorum sizleri. Kürçe de yer alsın, ama benim dilimi yasaklayan, görmezden gelen bu faşisaz hezeyanı kınıyorum. Tartışmanın büyüklüğünü şimdi daha iyi anlıyorum, Karataş durduk yerde yazmazdı bu makaleyi. Halkın Günlüğü okuru arkadaşlar bunun farkında mısız gerçekten. 1 mayıslarda sizin kortejlerinizde yürürdüm, yürümem, bu katı yok etme, görmezden gelme illa bizi Kürt tarihiyle bir görme,,, (kürtlerin tarihine saygı duyuyorum bu benim farklılığımın yok edilmesi midir) mantığınızdan vaz geçmezseniz, bu dergiyi arkadaş çevremde teşhir etmek zorundayım… Özgür politika, özgür gündem var, size ne gerek var!
Özgür
14/01/2012 at 09:46
Arkadaşlar yazıyı ve yorumlar takip ediyorum.Ve hergün yeni bir yorum yapılmış mı, ne yazılmış diye merakla bekliyorum.
Yazıyı ciddiye alanlar da var, yazıdan ziyade ortamı bulandırmak isteyenler de var.
Yazıyı merak etmiştim, ki bir arkadaş yukarıya yorum kısmına koymuş yazıyı.
Okuyunca anladımki hepimizin hem eleştirdiği hem de zaman zaman yaptırğı kelime veya ara cümle odaklı eleştiri yazısı yazılmış.
Ben Dersim Katliamı ve direnişi diye kullanıyorum devamlı.
İsyan kavramı elbetteki devletin resmi ağzına yakışan ve katliamı meşrulaştırmakiçin kullandığı bir kavramdır.
Tabiki Dersimli halkımız arasında da bunu kullananlar var Kamer Genç gibi…
Ama gazetede çıkan yazıya çok ağır bir eleştiri yapıldığını düşünüyorum.
Öncelikle yazıdan belirli bir ksısım öncesi ve sonrasından ayrı olarak ele alınmış.
Devlet isyanı olayın başlangıcı olarak ele alırken, gazetede isyan kavramı osmanlı ve devamında cumhuriyet döneminde devletin Dersim üzerine uygulamaya çalıştığı baskıya(kanlı saldırılar, dini ve ekonomik olarak biat etmeye davet gibi) karşın halkın göstermiş olduğu tepki olarak vurgulanıyor.
Burada gazete direniş kavramını kullanabilirdi gibi bir eleştiri yapılabilir. Ama yazıdan kesilmiş bir bölümle birlikte, gazeteyi devlet ağızlı ilan etmek çok da doğru olmasa gerek.
Gazeteyi takip edenlerin bir yazıya bakarak artık senin yürüdüğün yolda olmayacağım, kendi fikirlerine uygun olmadığı takdirde teşhirle karşı karşıya kalmasının kaçınılmaz olacağını ve başka gazeteleri okumakla tehdit edeceğini söylemek ya akıl tutulması ya da art niyetli kişilerce yazıldığını gösteriyor.
Şayet değer verdiğinizi iddaa ettiğiniz kişilere, fikirlere karşı eleştirileriniz yapıcı ve sahiplenici olmalıdır (sahiplenici: olumsuz herhangi bir şeyden dolayı bırakıp kaçmamak, düzeltmeye çalışmak).
Son olarak, Cahilliğimi bağışlayın, bu gazete sadece Dersimde mi çıkıyor? şayet orda çıkıyorsa neden sadece Türkçe-Kürtçe yazılıyor, Dersimce neden yazılmıyor? Bu konuda Sevgi arkadaşımız iddaasında haklı mı acaba?
Haydar Karataşa ve öz olarak yorumculara teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum.
bertal
14/01/2012 at 20:31
Dersim’de son bir kaç yilda çok ilginç bir anti-Kurd ve anti-Sol anlayis almis basini gidiyor.
çikis noktasinda bir takim hakliliklar olsa da çok asiriliklar var.
Dersimcilik adi altinda sol harekete soylenmedik laf birakilmadi sanki bu dostlar kendi dillerini konusuyor sahip çikiyorlar da sol birakmiyor. Sol Diyarbakir’da, urfa’da…bir çok yerde orgutluydu ama onlar hala dillerini konusuyorlar!! Solun hatalarini unutmayalim ama olan bitenden onu sorumlu tutmak biraz asiri.
Seyid Rıza Ölmedi yaşıyor!!!!...
21/01/2012 at 11:15
ÖNCELİKLE HERKESE SELAM VE SEVGİLER..
bu yazı ve tartışmaya katkı yapan bilinçli bilinçsiz yazan tüm arkadaşlara saygı duyarım. burdaki tartışmaya bilinçaltılarını da koyarak tartışan ve bilinç altlarındaki hisleri sözcükleri nefreti öfkeyi dolayısıyla önyargılarını dürüstçe yazanlara tekrardan selam olsun…
dersimin ( tuncelinin) en önemli sorunu bence budur. kendisi yada başkasıyla ilgili konuşurken bağımsızca konuşamaması ve hep konjöktüre göre kendini belirlemesi yada modern ideolijileri kendine referans edip kendi kurtuluşunu kendi tarihini o idelojilere yada kendi ideolojisine uydurmaya çalışması. BU BENCE en büyük hatamızdır. bu hatayı her gün her an yeniden yeniden üretmektir. en önemli sorun bu olduğu için bunun konuşulması gereklidir
çünkü bütün bakış açısı bu olduğu sürece dersim (tunceli) hiç bir yere varamayız arkadaşlar.
bunu yapacağız bunu tartışalım. neden hep başkalrının aklıyla başkalarının bize bakış açısıyla neden başkalarının başkalrına bakış açısıyla düşünelim vede yargılara varalımmmm???
mesele dersime dersimce bakabilmek tunceliye tuncelilice bakabilmek
hepimiz en başta bunu aştıkı mı aşmadıkmı bunu bir düşünelilim
aşamadığımız bellii!!
benim bi önerim var
bizim tarihsel olarak tek bir önderimiz var bana göre
o da SEYİD RIZA!!!!
KİMSE KENDİNİ ALDATMASIN ALDATMAYALIM
ne mahir çayan ne deniz gezmiş ne abdullah öcalan nede ibrahim kaypakkaya dır
ordan ilham alabilirsiniz mesele bu değildir
bizim tek bir bayrağımız vardır o da seyid rızadır
o bayrağıı sahipleniriz ve o bayrağın yerine yeni bir bayrak koymadığımız müddeetçe o bayrağı sahiplenmek tarihsel bir ödev ve görevdir.
seyid rıza dan daha büyük bir lider yetiştiremedik bu böyle bilinsin
daha hiç kimse
hiç bir lider
seyid rıza kadar
dersimde (tunceli de) kadar tutulmamıştır vede tutulamaz.
tüm yaşamını dersimi korumak ve kollamak gerekli kararları alıp uygulamak olan bu tarihsel mirasımızı kabul edip onun önderliği etrafında birleşmek dersimlileşmek onu aştığımız oranda
yeniden yeniden dersimlileşmek ve bunu tarihselleştirmek
temel görev budur
türk de kürtde sol da bunun için vardır
önce
dersim
tarihsel olarak dersim
bir de tarihsel inancımız olan dersim aleviliği
başlangıç önerim şudur
bizi ne türk solu ne kürd solu
birleştiremez
bunu en ii dersim halkı
son 40 yıldır
50 yıldır
net bir şekilde görmüş
her gün hissetmiş ve isyanına isyan katmıştır
bu şekilde bölünür parçalanırız.
hep başkalarının fraksiyonlarıyla
bir yere varamayız
önce kendimizle barışmak ve bunun yollarını yöntemini
ortaya koymadan yapılan her türlü ittifak çökmeye yapıldığı yerde kalmak zorundadır
bunun en ii kanıtı pratik yaşamdır
o sabit fikirlerimizle
birleşmediğimiz her gün dahada parçalanmamız her gün görünen en açık gerçektir
önce tüm bu işlere girişmeden
önce cemaati yani dersim toplumunu tüm farklılıklarıyla korumak lazımdır. bir arada tutmak temel görevdir
bizi bir arada tucacak iki temel simge
bir:
SEYİD RIZA
İki:
ALEVİLİK
BENİM ÖNERİM ŞUDUR
önce burası diğer tüm şeyler talidir
önce başlangıç için bu iki temel
bunlara itiraz edenler DERSİMLİLEŞEMEZ
DERSİMLE BAĞ KURAMAZ DERSİMDE TUTUNAMAZ DERSİMİN GELECEĞİNE KARAR VEREMEZ
BAŞARISIZ OLACAKLARDIR
TC DEVLETİYLE MÜCADELE EDEMEZLER
DEDİĞİM GİBİ
eleştiriye sonuna kadar açık bir
önerme ve koşullar
yeterki eleştiriler ii niyetli ve yapıcı olsun
kimseye karşı değilim değiliz
dersim tarihsel olarak böyledir
hiç bir düşünceyi hiç bir fikre önyargılı değildir
dersim
geleneği budur
hatta dersimde budur
eski bir dersi,m geleneğidir bu
herkese kucak açmışız
72 milleti bir görmüşüz
o zaman fikirleride
aynı ağır kanlılıkla aynı ciddiyetle aynı sukunetle vede en önemlisi
dersime ne katar ne götürür
mesele budur
bunu tartışacağızz
bunu tarştışacak bir yol bulup bu toplumu aydınlatacağızz başkada bir yolu yokkk
bunu yapacak birikim tavır direnç dik dururş dersimde her yerde olduğından daha fazlaca vardır…
son yıllardaki halkımızın düşünce dünyasını maneviyatını kendi
kimliği için yaşadağı kafa karışıklığını sosyal kimliksizliğii
aşacağıızz
düzgün baba ana fatma tanıktır ki aşacağızz
sadece biraz sabır ve soğuk kanlı olmak zorundayızz
olacağızzz!!
dersimi hepimiz seviyoruz hemde her gün hemde her yerde ve her yerden daha çok
son yıllardaki bu arabesk romantik bir melankoliye kapılmışşş halkımızz
kesinlikle ve kesinlikle
bu halk teslim alınamaz
nerden gelirse gelsin
bu halkı kimsenin insafına kimsenin politikalarına terk etmeyeceğizz
sesimiz daha gür daha sarsıcı çıkacaktır bu böyle bilinee
dersime zafer olur muzaffer olunmaz demiş eskiler
tüm arkadaşlar tüm dersime selam ve sevgilerimlee
yapacağızz
göreceksinizzz
bu toplumu girdiği bu çukurdan çıkaracağızzz
başka yo yokkk….
Balaban Hayaloglu
22/01/2012 at 19:00
Sn. Balaban Hayaloglu; yorumunuz küfür ve hakaret içerdiğinden yayınlanmamıştır.
Lütfen kimseye hakaret ve küfür etmeden yorum yapınız.
Editör
Zafer Mazgirtli
24/01/2012 at 04:09
Merhaba Dostlar
Halkin Günlügü Gazetesi bu yazisiyla mevzuya yanlis yaklasmis olabilir ama bazi Dersimli maskesini kullanan Karsi Devrimci odaklarinda saldirisi altina alinamaz. Bu Dersimi savunan gibi görünmeye calisan onu kendine makaj yapan özünde Dersimliye, insani deger yargilarina bile karsi olan bu devletin bilincli bilincsiz uzantilarina dikkat !!!!!
Söz konusu Dersimli Komunistler , Sosyalistler olunca pervasizca saldirirlar, ve herseyden örnegin : Asimilasyon, ekonomik sikinti,köy bosaltmalar, yozlasma, akliniza ne kadar olumsuzluk gelirse Maoist harekete kitlerler, onlar neden oldu derler. Madem öyle 1936-1938 yillarinda Maoist hareketmi vardi Dersimde, ondanmi bu insanlarin basina gelmedik kalmadi? öküzün altinda mozigi aramayin bulamazsiniz. Dersime Kaypakkaya gelenegi girmeseydi biz bugün hepimiz Kemalizmin borazanligini yapiyor olurduk, en azindan bügün bir azinlik yapiyor. Devrimciler olmasaydi hepimiz devletin alevisi hepimiz birer Izettin Dogan mühridi olurduk bunu unutmayin.. Eger bugün bir bilinc varsa o da canini Dersim halki icin ve tüm ezilen insanlar icin feda eden bu Gelenegin mirasidir.. birakin bu nankörlügü kimse Dersim adina atip tutmasin Dersim halki kime destek verdigini, caniyla maliyala dost düsman iyi bilir.. Elestiri adi altinda saldiri var bazi yorumlarda…
Haydar sen bu yaziyi neden direk Halkin Günlügüne yazmiyorsun? Bu elestrinin muhatabi bura degil biliyorsun… Ne getirdi bu elestri burda? hic birsey hatta bazilarinin istahini kabartmis, umarim görüyorsundur?
Hasan Güler
25/01/2012 at 09:50
Zafer Mazgirtli arkadaş, kendince teori kurmuş, ne hikmetse kurduğu teoriye bakın, Karataş’a neden bu yazıyı buraya gönderdiniz diyor, böylelikle Dersimnews’i karşı-devrimci odakmış gibi göstermeye kalkmış. Haklı İşçi Partisini onun sicili belli lideri Doğu Perinçek’i milli burjuvazinin sol kesimi gören, yani devrimin müttefiğidir diyen Zafer Mazgirtli’nin örgütü, bizzat halk içinden kendini ifade eden Dersimnews ve okurlarını karşıdevrimci görüyor…
Bu yazının Halkın Günlüğü’ne gönderildiği de çok açık, bence bu soruyu Karataş’a soracağına, Halkın Günlüğü’ne sorsun, neden tek yönlü yayın yapmakta, kendilerine gelen eleştirilere neden yer vermemektedir.
Maocuları sevmeyenlerin olması normal, ancak bu karşıt eleştiriyi düşmanlık gibi algılamak ayıp birşey değil midir? Bence partiniz kendisine gelen eleştirileri buradan öğrenebilir, insanların neden rahatsızlık duyduğunu. Evet eleştirileri abartanlar var. Zafer bey’e sorayım, bu makaleden anlaşılması gereken bu mudur? Bu düşünme biçiminin nereden geldiğini tartışsak daha iyi değil midir?
BARAN DERSİM
26/01/2012 at 10:53
mrb. Anlamadığım şeyler var okuduğum yorumlardan ve makaleden. yazar ve yorumcular dergiye karşı gelmiş böyle bir yazıyı kabul etmek istememişler ve bunu bütün sola mal edip açıklamaya çalışmışlar. bir kısmıda kürt hareketi ile ilişkilendirip yorumlamış. Dersim olaylarını kimsenin sahiplenmesine izin vermeyen bu kişilere ve zihniyete soruyorum ve yazara tabiki: sizce Dersim katliamı devletin bir planı ise ve bunu gerçekleştirmiş ise bunu şimdi kabul etmek veya reddetmenin bir sonuç getirmeyeceği aşikar iken, sol jargon ile halkı kendi çevresine toplamaya çalışan sol örgütlerin suçu nedir?
siz nasıl halkı kullanıp(!)bşeyler yapmaya çalışıyorsanız bunu başkası yapınca neden yanlış sulardasınız yorumu yapmaya çalışıyorsunuz ki
asıl yanlış olan gerşekleşen bir olayı hiçbirinizin doğru anlayıp kullanamaması, başkası yüksek pay elde edecek diye ödünüz kopuyor. yazık hepinize yazıkk!!!
Devrim Dersim
26/01/2012 at 17:12
Merhabalar tekrardan
Hasan Güler ve benzeri zihniyette olan arkadaşlara bir kaç şey söylemek istiyorum.Bu kafa yapısı, bakış açısı gerçekten düşündürücü…
Yukarda tıpkı kendisi gibi meseleye ilişkin fikirlerini beyan eden birinin sözleri üzerine kalkıp sanki Maoist hareket açıklama yapmış gibi yorumlar getirmiş. Pes denir başka bir şey denmez gerçekten.
“…Zafer Mazgirtli’nin örgütü, bizzat halk içinden kendini ifade eden Dersimnews ve okurlarını karşıdevrimci görüyor…” bu cümlenin neresinden tutupta eleştiri yapılır oda ayrı bir mesele. Bir kere Maoist hareket Zafer Mazgirtli ya da başka bir bireyin kesimin örgütü değildir. Maoist hareketin ne haydar Karataş ne de Dersimnews.com’a ilişkin herhangi bir açıklama ya da belirlemeside yoktur. Ki karşı devrimci görmediğide akıl tutulması yaşamayan herkesin bileceği bir şeydir. Şimdi hangi akla hizmet bu cümleler kuruluyor. Doğru ya da yanlış Dersim Soykırımı üzerine farklı yaklaşımlar mevcuttur. Fakat ne hikmetse burada “demokrasi havarisi” kesilen Hasan Güler ve onun gibi düşününşer Maoist hareketin söz konusu olaya ilişkin görüşleri sonrası nasıl saldırılacaklarını bilemez bir hale girmiş bulunuyorlar. Maoistlerin karşı devrimci, devletin güdümünde olmadığımı kaldı, daha neler neler yazıldı. Bu düşmanlık heleki demokrasi maskesi altında yapılan bu düşmalık ne olaki? Unutmayalım bu gelenek bazı hatalı ve eksik yönlerine rağmen (ki bunlarında özeleştirisini vermiştir) Dersim’e muazzam katkılarda bulunmuştur. O çokça Avrupa üzerinden Dersimcilik oynayan kurumların hiçbirisi Maoist hareket kadar bedel ödememiş, hiç biri Maoist hareketin bünyesinde barındırdığı Dersimli sayısına ulaşamamıştır.
Herkes konuşurken, yazarken neler dediğine dikkat etmelidir. Sanal ortamın verdiği rahatlık ve pervasızlıkla kimse eleştiri adı altında devrimci hareketin kırk yıldır can-kan pahasına ördüğü tarihe saldıramaz, hakaret edemez.
“Maocuları sevmeyenlerin olması normal, ancak bu karşıt eleştiriyi düşmanlık gibi algılamak ayıp birşey değil midir? Bence partiniz kendisine gelen eleştirileri buradan öğrenebilir, insanların neden rahatsızlık duyduğunu. Evet eleştirileri abartanlar var. Zafer bey’e sorayım, bu makaleden anlaşılması gereken bu mudur? Bu düşünme biçiminin nereden geldiğini tartışsak daha iyi değil midir?” işte akıl tutulmasına örnek ikinci paragraf. Neymiş efendim HG kendisine gelen eleştirilere yer vermiyor, düşmalık gibi algılıyormuş. Yaw neye istinaden bunu yazıyorsun…Söz konusu mektubu sen yazıpta gazeteye gönderdinde yayınlamadılarmı? Bu gazete değilmidir kendisine sistematik eleştiriler yürüten Cilasun ve Oruçoğlu gibi aydınlara köşesini açan. Laf olsun torba dolsun, çamur at izi kalsın…
Meseleye ilişkin bizlerin buradan yaptığı yorumlar dışında HG ve Maoist hareketin Haydar Karataş şahsında benzer görüşlere verdiği cevabı merak edenler HG’nin 20-30 Ocak 2012 tarihli son sayısını alıp okumalıdır.
Devrim Dersim
28/01/2012 at 12:15
Siteye astığın yazıların neden silindiğine ilişkin site yönetiminden bir bilgi verilmesini bekliyorum. Yıkarda bir harekete ilişkin küfür, hakaret, karalama vb. şeyler varken benim astığım yazılrın yayınlanmamasının sebebini merak ediyorum doğrusu. İkidir aynı durumla karşılaşıyorum…
————————————————————–
Sn. okurumuz yorumunuz silinmemiştir sadece geç yayınlanmıştır. Bilginize..
Editor
Zafer Mazgirtli
29/01/2012 at 17:49
güzel kardesim sen benim yazimi beliki anlayamamissin sana tavsiyem bir kac kere daha oku belki jeton düser.
1. Maoist Partiye yaklasimin yazinla güzel bir bicimde aciga cikiyor ve desifre oluyor, ben kisisel görüsümü yazdim sense sanki bir parti aciklama yapmis gibi lanse etmeye calistin ve hemen ataga gectin, oysaki o benim kisisel düsüncemdi.
2. Ben Dersimnewsi hic bir zaman karsi devrimci görmedim öyle bisede yazmadim, benim dikkati cekmek istedigim saldirgan yorumlardi ama sen onuda carpitmissin. Herkesin Maoist haraketi sevmesi gerekmez ama saldirganlik yapana gecit verilmez.
3. Milli Burjuvazinin Sol kanadi meseleside taktiksel bir mesele bunu söleyen Mao dur yani senin deyiminle benim Partim yaratmaistir bu tespiti bunu bilmen gerekirdi.
4. Elestriyi dogru adrese yap gönder dedim onuda anlamamissin.
Populizim iyi degil, bise getirmez Kardes.
Oku, kavra ve elestir bir dost tavsiyesi
Devrim Dersim
02/02/2012 at 07:40
Bir Kez Daha Dersim Soykırımı Tartışmaları Üzerine
Sonsuz kere daha tekrar ederiz ki, AKP’nin ‘‘ileri demokrasi” safsatasına inananlar, AKP‘den Dersim kıyımına samimi yaklaşacağını bekleyenler ya da gerici faşist AKP’den ve TC devleti yasaları ile bunların hukuku çerçevesinde Dersim Soykırımı sorumlularından hesap sorulacağı ve tarihsel dramın gerçeğe uygun olarak açığa çıkarılıp objektif yaklaşılarak tüm gereğinin yapılacağını tasavvur edenler büyük bir hülya içindedirler
Gazetemizin 10-20 Aralık 2011 tarihli 24. sayısında ülke gündemini işgal eden ve görece en geniş çevrelerce tartışılan Dersim Soykırımı ile ilgili gelişme ve tartışmalar hakkında devrimci pencereden bir değerlendirme ortaya kondu. Hemen söyleyelim ki, devrimci yapıların perspektifi dışındaki tartışmaların özü aynı argümana dayanıyordu. Bu argüman Dersim’de bir isyanın, başkaldırının, ayaklanmanın olmadığı, dolayısıyla da devletin yaptığı katliamın meşru olmadığı vb yönlüydü. Ki, bu yaklaşımlar esas itibarıyla liberal, burjuva demokrat ve düzen içi reformist eğilimi aşmayan mecradaydı ve içinde devletin kıyımını meşru görecek kırılmalar taşıyordu. Kendilerince hukuksal bir hesaplaşma zemini yakalamış olan bu kesimler (ki, çoğu zaten düzen ötesi ufka sahip olmayan liberallerdir) tam burjuva demokrat-liberal açıdan yaklaşıyor, düzen içinde-düzeni içten iyileştirmelerle mükemmelleştirme girdabında boğulan yaklaşımlara yaslanıyorlardı. Bu yaklaşımlar bir yönüyle, AKP’nin Kemalist klikle arasındaki dalaşta Dersim Soykırımı’nı kendi hesabına kullanma siyasetiyle de örtüşüyordu. Daha da önemlisi, bahis konusu bu yaklaşım ve değerlendirmeler devrimci tavır-tutumdan yoksun olmanın ötesinde büyük bir tarihsel gerçeği de (niyetten bağımsız da olsa) çarpıtıyordu. Zira meşruiyeti düzen içi ve hakim sınıfların yasalarıyla sınırlandırıyorlardı. O kadar aymazlardı ki, ‘‘eğer Dersim isyan etmişse, devletin soykırım katliamı meşrudur” şeklinde zımni bir kabul görüşüne sahiplerdi. Aynı zamanda yarı-özerk tarzda fiili bir statüde bulunan Dersim’in bu ulusal statüsünü elde tutma veya daha ileri hak ve talepler ileri sürme, en önemlisi de yarı-özerk olan bu Kürt bölgesinin kendi mevcut ulusal/yarı-özerk statüsünü koruma hakkının olmadığı, bu uğurda isyan da edemeyecekleri ifade ediyorlardı.
Gazetemiz bütün bu çürük görüşlerin topuna karşı çıktı ve Dersim’in isyan etme, ayaklanma veya başkaldırma hakkının meşru olduğunu söyledi. Dahası bu meşru hakkını kullanmasından dolayı Dersim’in kıyıma-soykırıma tabi tutulması bir barbarlıktır ve bu vahşi katliam hiç bir sebeple gerekçelendirilemez dedi. Kemalist ‘‘TC‘‘ devletinin bu canavarca kırımını lanetlemek, üstüne gidip hesap sormak için; ezilen bağımlı ulus ve emekçi halk kitlelerinin gerici egemen sınıf ve ulus burjuvazisinin baskısına karşı isyan etme hakkının karartılıp bulandırılmamasını, bu isyan veya başkaldırının meşruluğuna burjuva kaygılarla gölge düşürülmemesi, haklı isyan ve ayaklanmaların devrimci meşruiyet çerçevesinde ileri mevzilerde savunulması gerektiğine dikkat çekti, tersi yaklaşımları ise çürük yaklaşımlar olarak eleştirdi-eleştiriyor. Devrimci açıdan meşru olmakla birlikte, haklı ve ilerici olan her isyanın, her ayaklanma ve başkaldırının arkasında kararlıca durmanın önemi asla küçümsenemez. Tarihsel gerçek burjuva hukuk zeminindeki boğuşmalara feda edilemez. Dersim soykırımıyla hesaplaşmak için Dersim’in haklı isyanı bir suçmuş durumuna getirilemez. Burjuva liberal pencereden bakarak İsyan‘ın kan ve katliamla bastırılması gereken bir kavram, gelişme ve olgu olduğu bilinciyle hareket edemez, öyle düşünemeyiz. Kimi sitelerde yayınlanan, imzalı olarak yayımlanan mektup veya tartışmalarla bu yaklaşımımız ve devrimci hareketin paralel yaklaşımı kibar söylem ama küçümseyen kaba yaklaşımla eleştirilmekte, gazetemizden bu yaklaşımının düzeltilmesi istenmektedir.
İlk tartışmalardaki yaklaşım gibi, (mektuptaki) bu eleştirilerin de aynı ideolojik-siyasi dokudan beslenen çürük yaklaşımlar olduğunu, proleter devrimci sınıf bakış açısından yoksun, katıksız reformist görüşten beslendiğini söylemek durumundayız. Eleştiri-mektup sahibi ‘‘şahıs”, gazetemizi ‘‘40 yıl öncesi kavramsal düzeyle yazan ve bunu da solculuk sanan”, ‘‘devletin isyanı bastırma mantığına su taşıyan” gibi son derece kaba biçimde eleştirmekle yetinmiyor, gazetemizdeki Dersim isyanı, başkaldırı ya da ayaklanması savunularını ‘‘ezberden” kullanırken, bu sözlerimizin Bahçeli ve Kemalistlerin ağzında olmasından rahatsızlık duymuyor musunuz diyerek çuvala sığmıyor, kaba yaklaşımını densizce saldırıya vardırıyor. Ama kendi yaklaşımının AKP ile çakıştığını düşünemiyor bu zat. İlgili şahıs, gazetemize üstten bakarken, ucuz bir dil ve profil ortaya koymaktan geri duramıyor. Vicdanlara çağrı yapıyor, ‘‘anne babanızın yaşadığı travmayı”, ‘‘siz kardeşlerim benden daha iyi bilirsiniz”, adeta ‘‘bari siz yapmayın” dercesine apolitik feodal söylemlerle kimlere hitap ettiğini, gazetemizin niteliğini unutuyor. Tabi ucuz siyasetini de gözler önüne sermiş oluyor; hem de o küçük-burjuva kibriyle gazetemizi küçümserken kendisini deşifre ediyor.
Sonsuz kere daha tekrar ederiz ki, AKP’nin ‘‘ileri demokrasi” safsatasına inananlar, AKP‘den Dersim kıyımına samimi yaklaşacağını bekleyenler ya da gerici faşist AKP’den ve TC devleti yasaları ile bunların hukuku çerçevesinde Dersim Soykırımı sorumlularından hesap sorulacağı ve tarihsel dramın gerçeğe uygun olarak açığa çıkarılıp objektif yaklaşılarak tüm gereğinin yapılacağını tasavvur edenler büyük bir hülya içindedirler. Bunlar burjuva demokrasisi hayranları, burjuva liberal ırmakta yüzen reformistlerdir. Bunlar, kıyımdan sorumlu olan faşist hakim sınıfların devletinin bu kıyımı mahkum edeceğini umacak kadar sınıf bakış açısından uzaktırlar.
Dersim Soykırımı suçunu işleyenlere hesap sormak ve soykırım suçunu lanetleyerek teşhir etmek için; Dersim’de bir kıyım ve kırımın olduğunu, bu kırımın suç olduğunu ispatlamak için; devletin gerçekleştirdiği soykırımın hiç bir meşru ve haklı gerekçesinin olmadığını kanıtlamak için; Dersimin milli zulme, tüm faşist baskı, sömürü ve tahakküme karşı ulusal talepleri doğrultusunda meşru ve haklı olan direnişini, ayaklanmasını, isyanını inkar etmemize, bu ilerici hareketi belleklerimizden silip atmaya, isyan etmenin suç olduğunu kanıksatan-kabul eden ve isyan karşısında devletin soykırım yapma hakkının doğduğunu benimseyen kör eğilime girmenin hiç bir pozitif tarafı yoktur-olamaz da.
Dersim’de isyan-ayaklanma-başkaldırı yaşandı. Ve bu isyan sebepsiz değildi. Sebepsiz olmadığı gibi haksız da değildi. Haklı, meşru ve ilerici idi. Kürt coğrafyası ve ulusunun bir parçası olan Dersim’in yaşadığı yarı-özek duruma son vermek istiyordu TC devleti. Dersimin bu durumundan rahatsızdı ve Dersim’in asker vermeyen, vergi vermeyen vb özerkliklerine tahammül edemiyordu. Seferler düzenleyerek, özel kanunlar çıkarıp uygulayarak, katliamlar gerçekleştirip hain planlar yaparak Dersim’in mevcut statüsünü dağıtıp, ‘‘ıslah etmek”-tahakküm ve denetim altına almak istiyordu. Dersim’den elde etmiş olduğu imtiyazları geri almak isteniyordu. Katliam saldırılarının, komplo ve oyunların devreye girmesiyle Dersim haklı olarak başkaldırdı, isyan edip silaha sarıldı; direndi!
Bu, TC’nin Dersim’e seferler düzenleyip kıyım gerçekleştirme planları yapmadığı anlamına gelmez. Özel kanunlar çıkarıp, valiler, komutanlar, çeşitli yetkililer vb atayarak Dersim’i kazanma, bölüp parçalama ve mevcut durumuna son vererek mutlak yönetiminin altına alma planları kurmadığı, hilelere başvurmadığı anlamına gelmez. Yani, devletin böylesi bir kırım-kıyımı önceden planlamadığı ve bizzat planlı bir kıyım olarak gerçekleştirmediği anlamına gelmez. Bilakis, Dersim’e her türlü baskı, zulüm ve hile-entrika uygulanmış ve sistemli milli baskı neticesinde bilinçli olarak planlanan bir ulusal kıyım gerçekleştirilmiştir. Ve çok vahşi sınırlarda gerçekleştirmiştir. Bunda tartışılacak bir şey olmadığı gibi, Dersim’de isyanın, başkaldırının olduğu doğrusuyla da bir tersliği-çatışması yoktur.
Tarihte yaşanan Kürt İsyanları sayılıp sıralanır ve en yakın tarihteki son isyanın Dersim İsyanı olduğu söylenir. Ve bu doğrudur da. Buna karşı çıkmak paradokstan başka bir şey değildir. Demokrasicilik oyunu peşinden koşanlar, hukuksal zemin doğmuş gerekçesiyle rüyalar görebilirler. Dolayısıyla devrimci argümanlardan tutalım da, devrimci geçmiş ve değerlere karşı tövbekâr davranıp onları post modern yorumla günün burjuva liberal literatürüne uygun kılıflara koyabilirler. Ama proleter devrimciler, ulusal kitlelerin veya halk kitlelerinin isyanından utanç ve çekince duymaz, tersine kıvanç ve gurur duyar. Dolayısıyla da bu devrimci değerleri, birikimleri, tarihi sahiplenerek, onu gerçek içeriğine uygun olarak tarihe not düşer ve arkasında durur. Burjuva demokrasisinin yaktığı sahte yeşil ışıkların aldatıcılığına kapılarak, devrimci-ilerici mevzi ve argümanlarımızı, kazanım ve değerlerimizi, meşru ve haklı direniş ve isyanları sulandıramaz, özünden uzaklaştırıp yozlaştıramayız. Sanki gerici sınıflara karşı isyan bir suçmuş gibi, isyanın savunulmasından çekinemeyiz, tereddüde kapılamayız.
İşte, Dersim isyanını geri kaygılarla inkar edenlerin durumu tam da budur. Adı geçen sitelerdeki mektubun pozisyonu da budur. Reformist yasalcı tasfiyeciliğin, gerici hakim sınıflar düzeninden-iktidarlarından demokratikleşme beklentisi içinde olan reformist aymazların ve burjuva liberal ufkun gemisi tam da burada karaya oturmaktadır. Onlar, ne halk kitlelerine isyan edip hakim sınıfları zorla iktidardan alaşağı etme hakkını tanırlar, ne de ezilen ulusların egemen ulus hakim sınıflarına karşı isyan etmesine meşruiyet verirler. Açık ki, bunlar mevcut bilinçleri ve tutumlarıyla, niyetlerinden bağımsız da olsa, egemen ulus hakim sınıflarının milliyetçiliğine bulanmış ve gerici hakim sınıfların yedeğine düşmüştürler. Öyle ya, ‘‘isyan demeyin-demeyelim yoksa faşist hakim sınıfların gerçekleştirdiği katliamı meşrulaşır” demektedirler. Yani, şayet bir isyan yapılmış-gerçekleşmiş ise, orada devletin müdahalesi-katliamı meşrudur demektedirler ve fiilen kitlelere isyan etmeyin demektedirler.
İlerici isyan haktır
İlgili sitelerdeki imzalı mektup sahibinin devrimci açıdan paslanmış ya da siyasi bakımdan zavallı olduğunu, ne kadar çürük zeminde durduğunu onun kendi mektubundan alıntılayarak görelim.
Evet, aynen şöyle söylüyor;
“Dersim ayaklanması, Dersim İsyanı” gibi, tersten devletin bu insanları katletme gerekçesine bir zemin hazırlamaktan vazgeçmeniz, en azından bu makalenin bir hata olduğunu belirtmenizdir.19 Aralık örgütlü bir hapishane direnişi, (isyanıyken, insan bu tabiri tırnak içinde kullanırken dahi utanıyor) ona 19 Aralık Katliamı demenize rağmen, toplu bir kıyım olan Dersim’e isyan demeniz, devletin müdahalesini meşrulaştırır.”
Bir; Dersim ayaklanması, Dersim İsyanı diyerek ‘‘devletin bu insanları katletme gerekçesine zemin” hazırladığımız iddiası doğru değil, düpedüz temelsizdir. İftiradır, kaba ve sorumsuzca yürütülen eleştiridir. Devlet bu isyanları(insanları) zaten kan ve katliamla bastırmış; yeni bir girişim yok ki devletin katliama girişmesine sebebiyet verelim. Tarihi geri döndürüp yeniden o kıyımı yapamaz. O halde alakalı alakasız bağıntılar kurmanın gereği yoktur. Gerekçe mi yapar? Yaptığı kırım-kıyıma bildik gerekçeleri öteden beri ileri sürüyor. Yani biz, ‘‘eşeğin kafasına karpuz kabuğu düşürmüş” olmayız. Gerekçe etseler bile, onlar gerekçe edecek diye tarihi gerçeği ve tamamen meşru olan bir isyanı çarpıtıp inkar edemeyiz. Kaldı ki, gerekçe yapsa bile ne olacak ki? Bir soykırımın haklı, anlaşılır bir gerekçesi olabilir mi?! Katliamın, kırımın, kıyımın meşru bir tek zemini ya da gerekçesi olabilir mi?! Siz neden bahsediyorsunuz? Eğer Dersim isyan etmişse, devletin kıyım yapması meşrudur demektesiniz farkına vararak ya da varmayarak-bilinçli ya da bilinçsiz…
Fikre bakın ki, ‘‘ isyan” dememiz devletin katliam gerçekleştirmesine zemin hazırlamak oluyormuş. Peki, hala, halk kitlelerine gerici düzene karşı isyan edin diyoruz-deriz! Bunu söylemeli mi, yoksa söylememeli mi? Eğer isyan edin demeyeceksek, gerici sınıfların baskı, sömürü, zulüm ve esareti altında kalın demiş oluruz ki, bu bize göre değil, reformist baylara göredir.
İki; 19 Aralık’a katliam diyoruz. Bunun gibi Dersim’e de soykırım diyoruz. 19-22 Aralık katliamı devrim-komünist tutsakların devletin hapishaneler politikalarına karşı koyup, direnmesi neticesinde gelişti. Yazarın kendi anılarında örnek verdiği gibi o süreçte devletin hapishane politikalarına riayet edenler katliamdan etkilenmemişlerdir. Şayet dürüst olunursa bunda çarpıtmaya yer yoktur. İsyan dememiz katliam dememizin, katliam dememiz isyan dememizin önünde engel değildir. Burada bir biriyle çelişen bir şey yoktur. Dersim’e katliam demiyormuşuz algısı zorlama ve keyfi bir algıdır. Eleştirilen yazımızda da şimdi de defalarca söyledik-söylüyoruz; Dersim 38’e katliam demek yetmez ve yetersizdir; zira o bir ulusa-ulusun varlığına vb yönelen açık bir soykırımdır.
Eleştiri ya da mektubun geri kalanı da esasta şöyle;
‘‘Mağdurları savunmakla yükümlü bir solun, mağdurlar isyan etti, devlette bastırdı gibi bir çıkarsamaya ortak olamaz…” ‚ ‘‘ sahi ne oluyor sizlere, kavramlarının ne anlama geldiğini dahi bilmeyen, 40 yıl öncesinin kavramsal düzeyiyle yazan ve bunu solculuk sanan bu zihniyeti en azından sizler mahkum edin. Anne babanızın yaşadığı o büyük travma, ezberden bu kavramları kullanan ve aynı kavramların Devlet Bahçeli ve ulusçu Kemalistlerin ağzında olmasından da mı bir rahatsızlık yok… Dersim halkı içinde azımsanmayacak bir hatırınız var, o hatırı, bu ezber kavramları yerli yersiz kullanan şahsın, devletin isyanı bastırma mantığına su taşımasından daha önemli olduğunu siz bedel ödeyen kardeşlerim, benden daha iyi bilirsiniz… sevgi ve saygılarımla”
Solun mağdurları savunmakla yükümlü olduğu şeklindeki belirleme, sınıfsal nitelemeden yoksun olduğundan çarpık ve uydurmadır. Solun sınıfsal niteliği belli olmayan böyle bir çerçevede görevi yoktur. Her mağduru savunma yükümlülüğümüz yoktur. Sol devrimci sınıfları savunmakla yükümlüdür. Örneğin mağdur olan AKP’yi savunma gibi bir yükümlülüğü yoktur, ya da mağdur olan Kemalistleri… Ama mağdur olan devrimci sınıflar, sınıf katmanları ise elbette bu ‘‘mağdurları” savunuruz.
Eleştiri ya da alıntıladığımız mektup hakkında birçok şey daha söylenebilir. Fakat daha fazla uzatmaya gerek duymuyoruz. Zira adı geçen eleştiri ve mektubun ne kadar geri yaklaşıma sahip olduğu her okur tarafından kolayca anlaşılır. Dahası, gerektiği kadarına yukarıda değinmiş bulunuyoruz, fazlası zaman kaybı anlamına gelir.
Sonuç olarak; Dersim İsyanı haklı ve meşru bir direnişti; bunun devrimci savunusundan reformist savunuya doğru çekilemez, geri adım atılamaz. Hakim sınıfların yarattığı baskılanma ve bilinç bulanıklığıyla haklı mücadelelerden ödün verilemez. Ezilen ulus ve halk kitlelerinin ilerici-devrimci hareketlerini tüm meşruiyetiyle savunmak; işte devrimcilerin yükümlülüğü budur!
seyid rıza ölmedi yaşıyor!!!
05/02/2012 at 00:52
SEVGİLİ DEVRİM DERSİME
öncelikle kullandığınız o saldırgan dil için sizi kınıyorum. halk sınıfları içindeki o meşhur ‘maoist’ halk sınıfları içindeki çelişkileri çözmenin dili ve yöntemi ideolojik mücadeledir. burda kullandığınız dil sizin kendinizin referans aldığı kaynağa göre tutarsızdır. bu bir
ikincisi bu makalaede anlatılmak istenen tam da sizin anlatmaya çalıştığınız o hakim sınıflarınn kullandığı ve kendi yaptığını meşrulaştırmak için kullandiğı ‘isyan’ vardı bastırdık. şimdi burda sınıfsal ve devletçi bir savunu söz konusudur ve gene aynı devlet ve bugünün egemenleri (yani egemen sınıflar, yada sınıf) bugün kendi yaptığının yanlış yada bir katliam olduğunu belirterek dersim halkından özür diliyor.
peki şimdi ne olduda bu devlet özür dileme ihtiyacı yada politikası izliyor esas mesele burasıdır. oyle devrimci bir politik hat örüyorsanız yada öyle bir imanız ve savununuz varsa o halka yada ezilen sınıftan biri olarak beni ve halkımızı aydınlatmanız gerekiyor.
siz bunu yapmak yerine gerici vede anlamsız ideoljik bir kısır döngü içerisinde hem halkı hemde kendiniz hapsediyorsunuz bu politikasızlık ve sığ yaklaşımlarınız için bir kez daha sizi kınıyorum.
isyan etmek isyancı olmak devrimci olmak değildir. tarih oyle amansız asi pratiklerle doludur ama gelinen noktada bu gün o isyanlar doğru bir politikayla ve akılla yönetilemedikleri için egemen devlet tarafından acımasızca ezilmiş ve yok edilmişlerdir.
sanırım yazınız boyunca muhalif bir duruşun temsilcisi olduğunuzu ve halkın günlüğünün de bunun temsilcisi ve takipçisi olduğunuzu her fırsatta dile getirmişsiniz. o kadar tekrara ne gerek var??
kendinizi ispata ihtiyacınız mı vardır? devrimciyseniz devrimcisinizdir. tek devrimci siz misiniz??
onlarca devrimci sosyalist ve komünist olduğunu iddia eden yapı vardır bu topraklarda
ayrıca sizi çok doğmatik bulduğumuda sözlerime eklemek isterim.
devrimci politika herşeyden önce toplumu dönüştürme işidir. tabi toplumu değiştirmek içinde devrimcinin kendisinin değiştirmesi gerekir. değiştirmek istiyorsanız önce kendinizin değişmesi fikrini yani öncünün değişmesi fikrini kabullenmelisiniz
birde ulusal talepler demişsiniz?? kimdir bu ulus?
eğer kürt ulusuysa bu neden bu gün kürt ulusal mücadelesinin bir parçası ve öznesi değilsiniz??
komünistsiniz değilmi?
o zaman sizi ne ilgilendiriyor ulusal talepler yada ulusal refleksli bir isyann???
yada size göre sınıfsal sa hangi sınıflara karşı vede hangi sınıflarla beraber gerçekleşmiş bir isyandır? bu dersim isyanı?
talebi ve amacı nedir?isyansa ne tür hazırlıklar yapılmıştır kaç tane silahlı savaşçısı vardır? bu silahları nerden bulmuşturlar?
kaç tane asker ölmüştür bu isyanda? ben söyliyim size
topu topu 200 asker ölmüştür tüm isyan boyunca
peki kaç tane dersimli ölmüştür? resmi rakamlara göre 13000 küsür ve 10000 insan göç ettirilmiştir? ve bunlar tamamen resmi yani gerçeği daha fazla kimisine göre ölümler 50000 in üzerinde olmuştur.
bakınız böyle yaklaşımlarla ne politika üretebilirsiniz ne devrimci nede komünist?? nede bugün dersim halkının ihtiyaçlarına cevap olabilirsiniz. olaylara tarihi olaylara böyle sığ yaklaşamazsınız.
söylemek gerekir kimse önsel olarak devrimci olamaz.
ancak bir tarihsel sürecin sonunda sonsal olarak ordaki hakim iktidarı tekrardan kurup eskisini yıkabilen hareketler ve politik yapılar devrimci olabilir?? bu kibiriniz neden?? neyin bedelini ödemişsiniz neyin iktidarını yıkıp yeni bir iktidar kurdunuzda dersim halkımı mı görmemiştir. biz mi görmemişiz? mücadele edin hepimiz edelim ediyoruz zaten ama böyle ben merkezci küçük burjuva macarecı ve bölgeci feodal bir yapıyla mı dersim halkını vede tüm türkiyeyi yeni türki,yeyi kuracaksınız??
devrimciyseniz eleştiriye açık olacaksınızz?? kaldıki siz türkiyecisiniz?
acaba dersim halkı niteliği ne olursa olsun türkiye ile yaşamak istiyormu? bence bu sorunun cevabı belirsiz hatta bana göre kocaman bir hayırdırrr.
şimdi sorabilirsiniz_? sen kimsin yada kimlere hizmet ediyorsun?
cvplıyım.
ben kürdistanlı bir komünistim ve türkiye halkıyla bu siyasi ve kültürel soykırımlarla türkiye halkıyla yaşamak istemeyen biriyim.
tüm sorularıma cvp vermek zorundasınız?
dersimde 40 yıldır bir köken tartışması var?? acaba sizi bu dersimdeki kimlik tartışmasının içinde dersim halkının beynini karıştırıyormusunuz bunda payınız varmı? çok dürüstçe vede anlamlı bir soru soruyorum? neden başka mahallerde fabrikalrda başka köylük bölgelerde örgütlenemiyorsunuz??
dersim türkiye midir?
olmadığı aşikarr.
dersim tartışmalarının altında tek bir gerçek vardır o da dersimi yanlızlaştırmak kürdistan dan koparmak ve güçsüz bırakmaktır.
devletin dersime yaklaşımı her daim kürdistanın diğer parçalarından farklılık arzetmekte ve gene dersim halkının kendisine ait bir ruhu ve karakteri olduğu için tüm kürdistandan kategorik olarak farklıdır
yani arkadaşlar dersimin devlet mücadele sistem algılaması türkiyede vede kürdistan da olduğundan farklıdır. bunu anlamak içinn bilge olmaya gerek yok. bunu herkes biliyor tekrara gerek yok.
cemaat de bunu biliyor. kılıçlaroğluda biliyor öcalanda ii biliyor.
belkide dersimlinin kendisi sürekli bir saldırı ve tehdit altında olduğu için kendisi bunu hem biliyor hemde bilmezlikten geliyorr.
AMA ARTIK ŞU TARİHİ SÜREÇDE DERSİM HALKI DA BUNU NET GÖRÜYOR
GÖRECEK SİZDE GÖRECEKSİNİZ HERKESDE GÖRECEK DERSİMİN DERSİM OLDUĞUNU..
OSMANLIDA HİLE ÇOK OYUN BİTMEZ AMA DERSİM HALKIDA O KADAR MÜCADELE DENEYİMİ OLAN BU HALKDA DOĞRU SEÇİMİ VE DOĞRU POLİTİK HATTI ÖRECEKTİR DOSTA DÜŞMANA KARŞI!!! BU BÖYLE BİLİNE
KÜRDİSTANİ DEVRİMCİ SELAM VE SAYGILARIMLA……..
Pingback: Halkın Günlüğü’den Karataş’a Cevap | Dersim News, Dersim Haber, Dersim, Tunceli Haber, Dersim 38, Kırmancki, Zazaca, Dersimce, Alevi Haberleri
Pingback: Halkın Günlüğü’nden Karataş’a Cevap | Dersim News, Dersim Haber, Dersim, Tunceli Haber, Dersim 38, Kırmancki, Zazaca, Dersimce, Alevi Haberleri
umut yüklü bahar
23/02/2012 at 11:49
DHF sizlere en güzel cevabı Dersim’de mitinglerde binlerce dersimliyi saflarında sloganlarla yürüterek verecektir.Bundan rahatsız olan unsurlarda içlerinden derin bir of çekerek izleyecektir.Sizler yazmaya,oflamaya devam edin.Dersim başta olmak üzere Maoistler halkın haklı taleplerini kazanacakları günler uğruna mücadelesine durmaksızın devam edeceklerdir.Son olarak bizlere söyledikleri o cümlelerle tüm dost-düşmana cevap vermek istiyorum.
”Büyük çatışmaların ordusu parça parça inşa ediliyor. Tetiklere giden elleri soruyorsunuz? Onlar huysuzlaştı, sabırsızlaştı, gözler karış karış araziyi tarıyor. Ezilenlerin kinini, ödediğimiz görkemli bedellerle zafere taşımak için.”
Agit
25/07/2013 at 14:28
Vay be halkın umudu dhf li yoldaşlara bakın yürüyüşlerle güç gösterisi yapıyor kime karşı acaba… siz umut için ektiginiz fidanları sulayacagınıza başkalarının ektigi fidanları taşlarsanız siyasetinizle topragın altında(yanlış anlaşılmasın Şeyitlere saygımız var)kalırsınız