Dersim 38
Başa Yastık, Bedene Döşek, Ölene Kefen Nasip Olmayan Diyar: Dersim…
4 Mayıs’a günler kaldı. Yüregi insan olan Dersim’lilerin bu acı gününde Dersim Tertelesininin anmalarına katılıp tarihi bir haksızlığa karşı durmalıdır. En azında o gün yürekten Dersim’lilerin yanında olduğunun simgesi olarak Dersim’in başı yastık, bedeni döşek, ölüsüne kefen nasip olmayanların anısına bir mum yakmalıdır derim…
NURETTİN ASLAN
BAŞ’A YASTIK, BEDENE DÖŞEK, ÖLENE KEFEN
NASİP OLMAYAN DİYAR, DERSİM…
4 MAYIS 1937
Ferman sözcügünü her duyduğum an yüregime hançer sokulur gibi olur. Kendimi bırakır giderim ben o an. Kan yerine korkudur bedenimdeki örülü damarlardan dolaşan. Hangi yana baksam gözüme düşen ya ölüm ya da kötülüktür.
Çocukların kanlı yüzleri, tecavüze uğramış kadınların perişanlığı, yan yana düşmüş insanların soğuk ve cansız bedenleri, yıkılmış evler, yanmış köyler, harabe olmuş kentler akar gözlerime.
O an ışık hızıyla kaçıp uzaklaşmak istesemde kaçamam. Bedenim oracıkta dona kalır. Üzerime yıkılan ise koca büyük dağlar olur.
Nehirler çılgına dönüşür horultusundan kudurur. Zümrüt yeşili ormanlar kendisine kıyıp yangın yangın yakarlar kendilerini. Yerli kuşlar kanatlarına göçü yükler, canlı olan ne varsa terk edip gider oraları.
Ferman böyle bir şeydir. Zalimin işidir. Zalimin her zulüm öncesi kendisini şekillendirme biçimidir. Aldanmayın siz kapalı kapılar arkasında birkaç saate sığdırılan ferman kararının alınışına. O sadece bir biçim, bir formalite ve çıkarılan fermanın yaratacağı taribat ve felakete biçilen kılıftan ötesi degildir. Herşey önceden planlanmış ve o kapalı kapılar arkasında gerçekleşen toplantı gününe gelinmiştir. O gün ise planın uygulama aşamasıdır.
4 Mayıs 1937 de toplanan TBMM dünyanın en büyük felaketlerinden, en büyük soykırımlarından biri olan Dersim Fermanını gerçekleştirmek için kapalı kapılar arkasında birkaç saatligine toplanmıştır. Bu toplantı Dersim felaketi ve soykırımına atılan büyük bir adımıdır, görkemli bol alkışlar eşliginde.
Bu toplantının hedefi Dersimlinin soyunun kurutulmasıdır. O dönemde yakılan ağıtların birinde şöyle denilir. Zalım wazenoko mara az mewerdo (Zalim istiyorki bizden bir dal bırakmasın)
O gün orada bulunan herkes, Türk’ü, Kürd’ü o mecliste kim varsa Dersimin soyunun kurutulmasını onaylamış büyük bir alkış tufanına tutunarak ellerinin içi yara olurcasına ellerini şakırdamışlardır. Mazlum bir halkın Kırmanciye ve Kızılbaş kimliginin tarihte silinmesinin onayıdır orada hep birlikte alınan karar.
Ben Dersim’liler başta olmak üzere Kızılbaşların hep geç kalanlar olduğunu düşünürüm. Suratına düşen tokata kadar uyanmayandır. Hep kendisini başkalarına göre şekillendirmiş, suratına düşen tokat ile uyanmışsada hep geç kalarak kaybetmiş, bedeli ise ağır olmuştur.
Bu Kızılbaş Aleviligin var olan hümanistliginden mi kaynaklıdır diye düşünmedende edemiyorum.
Kızılbaşların inancının dışında bütün dinlerin, bütün inançların egoist olduğunu düşünüyorum.
Çünkü her dinin, her inancın önceligi kendisinedir. Kızılbaş inancı ise bunların tam tersidir. Egoist degildir, bütün inanç ve dinlere saygı duymasıyla birlikte insana, hayvana, doğaya deger verir. Kendisini ise en son plana koyar. İnsanın, doğanın, hayvanın korunması kendisini mutlu eder.
Belki bundandır kendisi dışında başkasını sevmeyen düşmanları bu egoist olmayan paylaşımcı güzelligi görmek yerine yok etmek için tarifi olmayan sözler, iftiralar yapmış yetmeyincede katliamlar gerçekleştirmiş dahada ileri giderek katliamlarını soykırıma çevirmişlerdir. Her asır içinde birkaç kere kırıma uğramak başka neyle izah edilirki…
Hakim olan otoriteler hep kendisine ters gelmiştir Kızılbaşların. Sorunlarını zalim otoritelerin zalim yasalarına göre degil, kendi hümanistligi içinde hep birlikte çözmüşlerdir. Cem cemeatları bu halkın en büyük yargılama ve en büyük adaleti olmuş sorunun çözümüne herkesi dahil ederek çözmüşlerdir. Dolayısıyla bu halkın adaletinde öldürme, hapishane, dayak, eziyet yoktur.
Ekmegini başkalarıyla paylaşmış, zayıf ve kimsesize sahip çıkmış, kin tutmanın insanın kurdu olduğunu söyleyerek kendisinden kovmuş, Jaru Diyar’larına sığınmış, ihtiyacı olana yardım elini uzatmış en önemliside çirkinlige baş kaldırıp “eline, beline, diline sahip ol” diyerek güzelligin yer yüzü temsilcisi olmuşlardır.
Çok düşündüm, yayınlamaya hazırlamaya çalıştığım Dersim’e ilişkin romanlarımın serisinde yaptığım araştırma ve çalışmalarda başta Dersim de olmak üzere Kızılbaş Aleviligin hakim olduğu yerlerde düşmanlık izine rastlayamadım. Olanlar hep kendi kendilerine çözmeyi başrmış, sonrasını kalıcı bir düşmanlığa dönüştürmemişlerdir.
Hakim oteriteleri tanımayarak onların haksızlığına karşı direnmiş bazı formaliteler dışında kendi inancının kendisine emretigi gibi yaşamışlardır.
Teorik olarak kitaplarda olan ancak hiçbir yerde uygulanamayan sosyalist düşüncenin pratiginin bu alanlarda çok önceleri uygulandığını düşünürüm.
Derimki sosyalizmi düşlerken, Dersim de var olanımı yıktı Dersimliler…
Dolayısıyla Dersimliler 37-38 öncesini ve sonrasını derin bir süzgeçten geçirmek zorundalar. Sorunun derinine inip orada yola çıkmak ile gerçege ulaşılır.
Tarihini doğru kavrayan ona sahip çıkarak ilerletmeye çalışan şimdilik bir avuç olan Dersim fikriyatı sahiplerinin Yanlış yolda olduklarını söylemek, olan bütün kötülüklere bilerek, bilmeyerek ortaklıktır.
Dolayısıyla bu fikriyat Dersim’liler başta olmak üzere Kızılbaş Aleviligin yeniden hayatın akışında yerini alması kendisini temsil edilmesinin anahtarı ve kalıcılığıdır. Bu fikriyata katkı sunulmalıdır.
Herkesin dilinde olan barış süreciyle Dersim de inşa edilmeye çalışılan bir kısmınında inşa edildigi bilinen yirmi bir karakol yapımı yeni bir oyunmudur. Dahada ötesi bu kavim halkın savaş içinde bırakılması, parça parça yok edilmesinin planımıdır diye aklımdan geçirmeden de edemiyorum.
“Bin yıllık İslam kimliginin altındaki barış”, “Ezani Muhamedi” söylemi başta Dersimliler ve alevilerin yanında küçümsenemeyecek diger inanç ve azınlıkların yok sayılması anlamını taşımıyormu.
Barış yüce bir söylemdir. İnsan olan nasıl red ederki barışı. Ancak İslam kimligi dışındakileri yok sayıp bu sürece dahil etmemek Dersimde yirmi bir yeni karakol yaparak başlamadan barışı dinamitlemek anlamına gelmiyormu.
Dersim fermanı 4 mayıs 1937 de Türkiye Büyük Milet Meclisi’nde çıkarıldı. Ve sonrası kavim bir halkın ortada kaldırılmasına gidildi. On binlerce çocuk kadın erkek demeden katledildi. “Tek parti dönemi” diyerek bundan kurtulamazsınız. Bilinirki devlette süreklilik vardır.
Barış sürecinin konuşulduğu bu dönemde 4 Mayıs tarihinde başta CHP olmak üzere mecliste bulunan bütün partiler Dersim ‘lilerden özür dileyerek, çatısında bulundukları bu soykırımın kararının alındığı TBMM de şu an kendilerininde bulunduğundan dolayı bu soykırımı onaylamadıklarını söylemeleri çokmu zor. Niyet barış ise barışa en büyük anahtar olacak mecliste bulunan bütün partilerin 4 Mayıs günü Dersimlilerden özür dilemesiyle barış kapısı bir daha kapanmamak üzere aralanmasıyla Dersim’liler başta olmak üzere Aleviler ve diger azınlıklar rahatlayacaklardır.
Çünkü medeni ve büyük ülkeler önce kendileriyle hesaplaştıklarından ötürü büyüdüler.
4 Mayıs’a günler kaldı. Yüregi insan olan Dersim’lilerin bu acı gününde Dersim Tertelesininin anmalarına katılıp tarihi bir haksızlığa karşı durmalıdır. En azında o gün yürekten Dersim’lilerin yanında olduğunun simgesi olarak Dersim’in başı yastık, bedeni döşek, ölüsüne kefen nasip olmayanların anısına bir mum yakmalıdır derim…