Dersim 38
Dersim Soykırımı Tanıkları ve Azrail
Bir ay gibi kısa zaman içinde üç tane hazinemizi kaybettik. Hüseyin Kızılaslan, Süleyman Ağlar, Hıdır Kaymaz.
İlahi hüküm diye bir devinim düzeni vardır. Bu devinim sürecinde insan bedeni ile ruhu birbirinden ayırıp başka bir sürece yollama görevi Azrail’e ait ise, bu Azrail Dersim soykırımını yapanlardan yanadır. Yani Dersim soykırımını uygulayan ulus devlet projesinin mimarları ve uygulayıcılarından yanadır. Dersim soykırımından kurtulan tanıkları, mağdurları peş peşe toprağa düşüren bir İlahi sürecin biz mağdur çocuklarından yana olduğunu kim söyleyebilir?
Oturup insan gibi, öfkelenmeden düşününce, ne Azrail’i ne de İlahi döngüyü suçlamanın doğru olmadığını anlamak zor değil. Bir ay gibi kısa zaman içinde üç tane hazinemizi kaybettik. Hüseyin Kızılaslan, Süleyman Ağlar, Hıdır Kaymaz. Bunlar benim bildiklerim. Kim bilir bilmediklerim kaç kişiyi kaybetmişiz? Ha bu gün ha yarın, öleceklerin sayısından kimin haberi var ki;
Biz soykırım tanıkları ve mağdurlarının çocuklarıyız. Bu acıyı iyi bilenler yaklaşık atmış yaş civarındayız. Soykırım tanıkları ve mağdurlarının yaşları 80 den yukarıdır. Türkiye ortalamasına göre bu yaştaki insanların bir ayağının mezarda birinin yaşamda olduğunu, mezar ve toprak çekiminin her an, her saniye galip olabileceğini idrak edemiyorsak, Azrail’e öfkelenmenin gereği yok, insanın yaşam devinimini anlamama ve yaşamın gereklerine göre yürümeme aptallığı bizdedir.
Değerli büyüğüm Hıdır Kaymaz amcam ile son buluşmam 2014 Ekim ayının ilk haftasında olmuştu. Ağustos 2014 de Hüseyin Kaymaz amcamızın eşini kaybetmiştik. Hıdır amca yengesinin yası için sakalını kesmemişti. Bir gün kapıya gidip amcamı alıp çarşıya berbere götürüp tıraş ettirdim. Eve geri getirdiğimde, çok zamanının kalmadığını sanki hissettim. Biraz daha fazla ilgilenmenin bir hizmet olacağına inandım ve birkaç kez uğradım. Son röportajı Ekim ayının ilk haftasında yaptım. Her tanık gibi onunla da soykırım günlerinde yolculuğa çıktık. Bir paragrafı onun dilinden aktarayım.
‘………….Babam Şögeyik köyünün altında o büyük katliamdan hafif yara ile kurtulmuştu. Gelip annemi kardeşlerimi bizi alıp gece Haydaran tarafına geçtik. Evler tamamen yakılmış. Ekin yakılmış. Hayvan sürüleri götürülmüş. Yiyecek giyecek hiçbir şey yok. Ekin tarlaları yakılmış, başaklar öyle kavrulmuş düşmüş. Büyükler gidip o başakları toplayıp getiriyorlar, şöyle avuç içinden ufalayıp kabuktan ayırıp kavurup yiyoruz. Vartinik’in altında o dereden yukarı gidiyoruz, birden asker taramaya başladı. Kardeşim babamın sırtında, bende elindeyim. Babam bizi hızla kayaların arasından geçirdi, bir kayanın arkasına geçtik. Geride bir kadın feryat ediyor. ‘Kardeş Hıdır, ben yaralandım, beni askerlerin eline bırakma. Babam beni sırt üstü yere yatırdı. Kardeşim Hüseyin daha bebektir, onu benim göğsümün üstüne yatırıp ellerimi onun üzerinde birleştirdi. Bana dedi ki, oğlum ne olursa olsun, ben gelmeyinceye kadar buradan kalkma kardeşini bırakma. Babama dedim ki, Baba bizi bırakma…. (Hıdır amca ile 2010 yılında ilk röportajı Yaşar kaya ile yapmıştık. Yaptığımız iki röportajda da aynı bu noktada ağladı)
…..Babam dedi ki, oğlum ben sağ olduğum sürece sizi asla bırakmam korkma. Babam ne kadar uğraştı bilmiyorum. Sanki bir ömür bitti, silah sesleri bitmedi babam gelmedi. Sonunda kadının elinde tutmuş vaziyette geldiler. Kadın ayağından yaralanmıştı. O gün karanlığa kadar askerin dereye inmesine fırsat vermedi babam. Gece çıkıp gittik. Yüksek bir şelalenin dibinden bir mağaraya götürdü bizi. Vartinik ten hatta Röşnek ten kurtulanların bir kısmı oradaydı…….. Hıdır amcamın babası Büyük Hıdır Kaymaz amca ve Tewnasi den Tikme Mehmet Amca ile 1989 da amatör bir ses kaydı yapmıştım. Hıdır Kaymaz amca, o son buluşmamızda bir istek de bulunup baba dedi ki, ‘Memedali, babamın sendeki ses kaydını bana kasetle gönderirsen, babamın sesini bir daha duyarsam, beni babamla buluşturmuş gibi büyük bir hizmet yapmış olursun’.
Dünyanın meşguliyeti işlerin sıralanmasına fırsat vermiyor ki; Ya da ben beceremiyorum sıralamayı. O sesi amcama gönderemediğim için çok üzgün ve mahcubum.
Soykırım Tanıklarının hafıza bilgilerini kaydetme ve gelecek kuşaklara aktarma, insanlık vicdanında tartılmak üzere insanlık pazarına sunmak üzere D S T P (Dersim Sözlü Tarih Projesi adı ile bir vazife, bir görev, bir onur hizmetine kalktık. ‘Kürdistan mücadelesi adına, Devrimcilik adına, Dersim adına, Dersim aydınları, yazarları adına, kısacası dört bir yandan saldırıya uğradık. İftiralar, karalamalar, engellemeler, entrikalar, tehditler, hesaba gelmez oyunlar sergilendi. Alevilerin, Solcuların, insan hakları savunucularının, Kürt özgürlüğünden yana davrananların kanında boğulmuş Türk Mitine Meclis kürsüsünden teşekkür eden ‘Kürt siyasetçilerine’ karşı gıkı çıkmayanların ‘Dersim aydınları adına, Avrupa Dersim Federasyonuna ne kadar ‘kahramanca’ saldırdıklarını, bizi bir kaşık suda boğmak için ne kadar da canhıraş uğraştıklarını esefle ve hayretlerle gördük.
Kurttan başka hiç bir mahlukatın yapmayacağı boyutta yapılan korkunç bir soykırımın bilgilerini kayda almamızdan, Dersim 38 Soykırımını sorgulayıcı çalışmalarımızdan gocunan, hatta çirkefçe, çağdışı rapor ve entrikalar çevirerek bitirmek isteyen Türk Mitini anlamak zor değildi.
Ne acıdır ki, Kürdistan adına, Solculuk, Devrimcilik, Aydın ve Dersim adına bize saldıranları anlamak o kadar kolay olmuyor.
Dersim 37/38 mazlumlarını, bu ay yitirdiğimiz Süleyman Ağlar, Hüseyin Kızılaslan ve Hıdır Kaymaz büyüklerimizin adı ile anıyor, anılarının önünde sadakat ve hürmetle eğiliyorum.
26.12.2014
Dersim 38 Sözlü Tarih Derneği adına
Mehmet Gülmez.