Dersim 38
Dêsım 38 Tanıklarının bizi bekleyecek zamanı mı var?
Zeynep Düzgün ana ile hayatı ve 38 felaketi hakkında 14 Şubat günü röportaj yapacaktım. Görüşmeye sadece bir saat kala düştüğünü ve acile kaldırıldığını öğrendim. Freisingen kliniğe gittiğim de 88 yaşında Zeynep Ana’nın kalça kemiği kırılmış bu nedenle ameliyata alınmıştı
DerslerizZaman kadar iyi öğreten bir öğretmen, fırsatların kıymeti bilinmediğinde zaman kadar af etmez bir hısım yoktur. Hele elden gidince bir daha asla gelmeyeceği bilinen fırsatları kaçıranları ne tarih, ne insanlık asla af etmez. Yaşamımın 66 yaş durağındayım hayattan aldığım en iyi ders budur. Yıllar önce kıymetli müzisyenlerimiz Metin Kemal Kahraman bana ve Yaşar kaya ya hitaben bir mektup yayınlamışlardı. Mektup oldukça agresif ve hakaretkar yazılmıştı. Mektubu okudum ve hemen Yaşar Kaya’yı arayıp dedim ki, (Yaşar mektuba sakın cevap yazmayasın. Yaşar dedi ki abi neden? Bu arkadaşlar Dersim’in kaybolup gideceklerinin bir kısmını kurtarmak için büyük emek harcamışlar, hala da uğraşıyorlar. Bu kadar emek sahibi hemşerilerimize cevap vermeye incitmeye gerek yok dedim. Sağ olsun Yaşar dinledi beni) Sonra kemal ile bir karşılaşmamızda aramızda bir tartışma oldu ama orada bitti. Bizi çok inciten o mektupta çok önemli bir cümle vardı.
Şöyle yazıyorlardı. ‘’Neden elinize bir kamera alıp kayıt yapmıyorsunuz?’’ İyi ki öyle demişilerdi..
Aslında kameralarımız da vardı kayıt da yapıyorduk ama bu kayıtlar kapsamlı bir proje ve teknik formatı tarihe mal olacak düzeyde değildi zaten benim kendime özel yaptıklarımın çoğu ğu an silinip heba olmuş.
Kısa bir süre sonra, kapsamı uluslararası kriterlere uygun bir projeyi D.S.T.P Dersim Sözlü Tarih projesi adı ile başlattık. Aklımızın ucundan geçmeyen bir karşı propaganda ve yıpratma furyası ile karşılaştık. Bu furyanın militanlarının Désımli olması Tanrım ne kadar acı vericiydi! Tabi önemli oranda kitlesel destek de geldi bize. Maddi imkanlarımız çok sınırlı kalsa da manevi desteğin bizi kamçıladığını söyleyeyim. Dönüp geriye baktığımda, Yapılan tüm yıpratma girişimleriyle aldığımız yara elimizdeki video kasetlerinden tek bir tanesinin değerinin yanında hiç kalır. Son üç yıllık kaos ortamından sonra da dumanlı günü beklemenin histerisi ile hareket edenler var biliyoruz. Biz yine tüm zorluklara rağmen görevimizin peşinde olmalıyız.
Bu sorumlulukla 13 Şubat 2016 tarihinde München’a (Münih) doğru yola çıktım. Darmstat da dostlarla bir araya geldikten sonra München’e devam ettim. Zeynep Düzgün Ana ile hayatı ve 38 felaketi hakkında 14 Şubat günü röportaj yapacaktım. Görüşmeye sadece bir saat kala düştüğünü ve acile kaldırıldığını öğrendim. Freisingen kliniğe gittiğim de 88 yaşında Zeynep Ana’nın kalça kemiği kırılmış bu nedenle ameliyata alınmıştı.Zeynep Ana’nın oğlu, torunu, damadı ile bir süre hastane koridorlarında dolandık, kafeteryada oturduk kahve içtik sohbet ettik… Aynı Gün eli boş ve üzgün döndüm. Russelsheim kentine dönüp İ .T amca ile görüşecektim. Russelsheim’e geç ulaştığım için Kıymetli bir dosta gidip misafir oldum. Geçen Yıl aramızdan ayrılan Désım’in son asil damarının simgelerinden biri olan Süleyman Ağlar büyüğümüzün evi idi. Zaman elimizden neler alıp götürüyor! Diye hayıflandım. Zaman sadece bize ders veriyor, sorun bizim bu dersi anlama zorluğundadır, bizdedir sorun. Zamanı suçlamak insanlık yolunda yaptığımız yanlışlardan kaçma kolaylığıdır dedim kendime.
Süleyman İqrarımın evinin içinde dolanıp hatıralarını duvarlarda aradım. Onun kurtuluşunu hayal ederken babamın 37 yaraları gözlerimin önüne gelip kitleniyordu. O küçücük çocuğun 38 felaketinden kurtuluşunu hayal ettim. Afrika ormanlarını saran çakallar, sırtlanlar sürüsünün arasında tüm ailesini kabilesini yitirmiş bir ceylan yavrusunun mazlumluğu ve çaresizliğinden başka hiçbir imkanı olmayan Süleyman çocuk nasıl yaşam mücadelesi vermişti? Hangi akıl, hangi direnç ve hangi umut onu yeniden var olmaya aile ve toplum sahibi olmaya kavuşturmuştu? Bize büyük bir miras bağışladı. Yaşam ve mücadele şifresini içinde saklayan, tüm fırtınalara, soğuk kışlara, buz katmanlarına karşı her ilkbahar yeniden filiz veren kar delen çiçeğinin narin ve inançlı direnciyle yaşamanın sırrını bırakanlardı onlar. Süleyman Anca aynen bir kardelendi. Hayatımda tanımaktan dolayı mutlu olduğum insanlardan biriydi ve Tıpkı Ali Nikbay gibi ona da doyamadım. Süleyman amcamızın hayatı tıpkı babamın hayatı gibi bana imkansızlıklardan imkan yaratarak yaşam süren insanların mucizevi direncini öğretiyordu. Ne yazık ki biz imkanların bolluğunda imkansızlıklara düşmenin kavgasını mı veriyoruz? Diye soruyorum kendime.
Désımli ler. Atalarımızın elinde zerresi olmayan bol imkanlarımız var. Biz bunları kullanmamak için tarihi değerlerimizin yok olması için ne bedbahtlık gerekiyorsa onu mu yapıyoruz acaba? Bunlar Süleyman kivramın evinde gece düşündüklerimdi.
Sabahleyin ilk olarak geçtiğimiz Kasım ayında hakka yürüyen Sayın Muzaffer Gündüzkanat amcamızın eşi Sakine teyzeyi ziyaret ettim. Teyzeyi oldukça dirençli ve insanın deviniminin bilincinde gördüm. Hele Muzaffer amcadan bütün yüreğiyle, ruhuyla razı olması. ‘Can yoldaşım beni hiçbir gün incitmedi’ diye dua etmesinden çok mutlu oldum. Biz Désım liler dışarıda melek evde ise, genellikle keskin bıçak gibiyiz inkara gerek yok. Onun için mutlu oldum. 1930 doğumlu İ. T. amcayı arayıp ziyaret etmek istediğimi söylediğimde. ‘Mehmet hoş gelmişsin ama taksi kapıdadır Mainz Uni Kliniğine gidiyorum’ diye cevap verdi. Bir şok daha yaşadım.
Mainz kentinde ki üniversite kliniğinin 210 numaralı radioonkolji binasına gidip İ. Amcayı tedavi altındayken ziyaret ettim. Terapiden çıktı iki kızı ile beraber başka bir doktoru beklemeye başladılar. Amca o Désım li duruşu ve hassasiyetini hiç kaybetmeden kendini bırakmış beni ağırlayamamanın üzüntüsünü dillendiriyor. Bunlar ne büyük insanlardır, Hangi hayat üniversitesi bu kadar derin derslerle yetiştirmiş bunları?
Dersim 38 Sözlü Tarih Projesine başladığımızda sloganımız şöyleydi. ‘Son Tanıklar Göçmeden uzat elini’. Elini uzatanlar, destek sunanlar, kapılarını açanlar, emek verenler, çalışanlar. Bir € bağış kutusuna atıp teşvik edenleri hürmetle anıyorum. Bir ömür acılarını, yaralarını, hasretlerini çocuklarına dahi anlatmayan ve bir kapılarını çaldığımızda o kutsal yürek emanetlerini bize kalplerinin derinliklerinden çıkarıp bize verenler. O emanetlerinizi başımızın üzerinde taşımaya İqrar sözü vermiştik. Ölünceye kadar sizlere sadık kalacağız.
Sonra İ. amcanın da elini öpüp Hüseyin Kaya amca yı ziyaret ettim. Tarif edilmesi zor bir ulu ağaçtır Hüseyin amca. Acıları, meyveleri, uzun bir tarihi direnci, sevgiyi ve yaşamın bütün inceliklerini gövdesinde resmeden ulu bir ağaçtır Hüseyin amca… Şimdi Tarihi tanıkları mumla arayacak kadar sayıları azalmıştır. Bu ulu çınarlar, dakikası geldiğinde toprağa düşüyorlar. Saat farkıyla kaybediyoruz onları. Bir daha hiç gelmeyecekler. Tanıkların hali ve onlara ulaşmaya çalışan bizim halimiz işte budur. Xızır aşkına, bir tanık bulun adres gönderin bize. Yakınlarınızda ki Désımli yaşlıları ziyaret edin. Onlarla biraz muhabbet edin. Çok sevinecekler. Yaşlıları ziyaret etmek, ellerini öpmek ibadettir. Kendinizi bu ibadetten yoksun bırakmayın. Désım 38 Tanıklarının bizi bekleyecek zamanı yoktur.
Yarın güzel bir gün ile neden uyanmayalım?
Saygılarımla
Mehmet Gülmez
