Dersim 38
Dêsım 38 Felaketi ve yeni ‘dehalar’
Bunca yaşadığına, bunca okuduğuna, bunca tanıklığına rağmen, bu savunduğunun arkasında yeni bir plan küçük bir hesap yoksa, Désım’den özür dile. Seyid Rıza dan, Uşené Seydi den ve on binlerden özür dile.
4 Mayıs 2016 Çarşamba günü Türkiye saatiyle 20.00 , Yol TV’de Sayın Veli Aydın’ın moderatörlüğünde yapılan programı izliyorum. Konu, Désım Katliamı’nın 79 yılı.
Konuklar arasında oturan Sayın Haydar Beltan’nın bir belirlemesini izliyorum. İnsanların görüşlerini inandıkları gibi sansürsüz dile getirmelerine hep saygı gösteririm. Bu konuda Sayın Haydar Beltan’ın şahsiyetine saygıda tabii ki kusur etmem, ancak, tanıtım olarak altta Sayın Beltan için (Dersim Meclisi) yazısı geçince, önce derin bir eyvah çektim. Sayın Beltan’ın bana eyvah çektiren belirlemesi aynen şöyleydi.
‘’Désımi Cumuriye qewulkerd hama, Cumureti Désım qewulnékerd’’. Désım Cumhuriyeti kabul etti ama Cumhuriyet Désımi kabul etmedi. Bu ‘deha görüşünü’ Désımden Cumhuriyet meclisine mebus olan Hasan Hayri, Mustafa Öztürk, Diyap Ağa gibi Désımlileri sayarak dayanak yapıyor. Yanında oturanlardan Sayın Sait Çiya’dan bir itiraz bekledim bu görüşe. Sait Çiya sözü alıp bitirinceye kadar bekledim, itiraz olmayınca TV’nu kapattım.
Bir kez daha eyvah, Haydar Beltan diyorum. Sayın Beltan. Hem Désıme dayatılan yok etmeleri sayıyorsun hem de, 1938 arifesinde Désım’in Cumhuriyeti kabul ettiğini, ama Cumhuriyet’in Désımi kabul etmediğini savunuyorsun. Sayın Beltan, Désım Meclisi mi, girişimi mi? Her ne ise, kurumsal bir atıfla kendini lanse ederek bu kadar korkunç gafı işleme hatasına düştüğüne inanamıyorum. Bu yeni bir dayatma mı? Yeni bir gömlek mi? Hem de 4 Mayıs günü!!
Sayın Beltan istersen önce 4 Mayıs’ı hatırlayalım. 4 Mayıs, 1937-38 soykırımında yitirdiğimiz Désım’li kadın, çocuk, yaşlı, genç, yetişkin mazlum on binlerin anısına saygı duruşuna kalkacağımız gündür.
1979 yılında böyle bir anma gününü ilan etme çalışmasına başladığımız zaman Sayın Beltan hiçbir gün seni yanımızda, yamacımızda göremedik. Çünkü sen ve etrafın bu çalışmaya hiç sıcak bakmadınız. Hatta yanında ve yakınındakiler Désım Tertelesi’nde kaybettiklerimizin anısına bir gün ilan edilmesi için, FDG nin üç yıl boyunca yaptığı ısrarlı çalışmamızı engellemek için bin dereden su getirdiler. Yakınınızdakilerin ipe un serme taktikleri bitmeyince, Berlinde yaptığımız Désım gecesinde, kara bir gömlek giyerek emri vaki deklere ettim. Daha sonra FDG ve duyarlı Désımlilerin desteğiyle 4 Mayıs tarihimize girdi. Sonra Halbori katliam yerinde yaptığımız ilk anmaya katıldınız. Sevindik, başardık, farklı düşünsek de bir arada, beraber, atalarımızı anıyoruz diye. Sevincimiz kursağımızda kaldı. Désımli on binlerin mazlumluğunu bırakıp siyasal ve grupsal çıkarlar uğruna kullanma hastalığı devam etti ve ediyor.
Değerli Désımliler. Sayın Haydar Beltan’ın bu tarihi gaffını çürüten çöpe atan Désımli tarihi şahsiyetlerin çok önemli dört tarihi sözünü hatırlatmak isterim, hiçbir zaman unutmayınız.
1. Abdullah Alpdoğan Elazığ’da genel müfettişlik görevine başladığında, ilk iş olarak Désım’de ünlü şahsiyetlerle görüşmeler yapar. Eşi ve kızı ile Koçan-Qozu Aşiret reisi İdare İbrahim Ağa’ya misafir olur. Yaklaşık bir hafta misafir kalıp İdare Ağa’yı kazanmaya çalışır. Bu süre içinde Alpdoğan’ın kızı İdare Ağa’nın oğlu Seyidxan Ağa’ya aşık olur. İnce uzun boylu, yakışıklı, büyüklere karşı inanılmaz saygılı, sevecen, çelik gibi iradeye sahip bir Désımli gençtir Seyidxan Ağa. Bir gün Alpdoğan’ın kızı Seyidxan Ağa ile bir ceviz ağacının altında otururken bir türkü mırıldanır. Hani Désımliler içki masasında söyleriz ya.
Dersim dört dağ içinde/ Gülü var bağ içinde/ Dersim’i hak saklasın/ Bir yarim var içinde/ Bu aşk türküsünü Alpdoğan’ın kızı Seyidxan Ağa’ya aşık olarak yazmıştır. Aşkını önce itiraf eder, sonra ‘babamın kudretinden faydalanın, Elazığ’a ya da nereyi isterseniz oraya aşiretinizle beraber yerleşmeyi kabul edin. Cumhuriyet’in olanaklarından nasibinizi alın. Benimle evlen bu dağlardan, kurtul, mutlu bir yaşam sürelim….
Seyidxan Ağa cevap verir. Çok güzel bir kızsın. Her genç senin gibi güzel bir kızla evlenmeyi hayal eder. Allahtan istediğim eş senin gibi güzel bir kızdır. Ne yazık ki ayrı dünyaların insanlarıyız. Bak, sen buraya gelmeden önce ‘insan yiyen haydutlar’ diye hayal ederdin bizi. Bu kimsenin kabahati değil. Cumhuriyet bizi biz olarak kabul etmedi, etmez. Haydutluk damgamız ondandır. Biz de böyle bir Cumhuriyeti kabul edemeyiz. Kabul ettik mi, biz artık biz değiliz. Bizim burada güzel bir ağamız vardı. Mustafa Mıçı Ağa. Ankara’ya Mebus gitti. İlk iş olarak, Mustafa Öztürk oldu. Başka söze gerek var mı? Allah sana hayırlı bir kısmet kapısı açsın. Bize de bu dağlarda onurumuzla yaşamayı nasip etsin.
2. Désım liderleri Elazığ’da esarettedirler. Bir gün Seyid Rıza’ya bir ziyaretçi gelir. Cezaevindeki odasında karşısına oturup kendisini şöyle tanıtır. ‘Bana Şorikli Hesené Cafer derler. Cibranlı Xalıt Begin yeğeniyim. Abdullah Paşa beni elçi olarak sana gönderdi. Senden isteği şudur. Désım’in Devletin şefkatine teslim olması için haber gönder. Désım’e göndereceğin elçiyi kendin belirle, paşa sana getirsin, tembih et yolla. Seyid cevap verir.
‘Hasan Ağa hoş gelmişsin. Vaktiyle yaşlı Şex Sait de bir elçi göndermişlerdi Diyarbekir hapishanesine. Şex Sait efendi elçiyi dinledi ama sonu ne oldu?
Ben Paşanın elindeyim. Neden kendisi benimle görüşüp bunları söylemiyor bana? Cibranlı’nın yeğeni isen bunu düşünmen lazımdı. İnsan katledeceği insanın gözüne bakarak konuşamaz. Paşa onun için benimle görüşüp gözlerime bakarak konuşamaz. Zaten beni tertiple buraya getirdi. Keşke sadece Allah’ın selamını vermek ve hatırımı sormak için gelseydin. Eğer planları istedikleri gibi yürürse, Désım’in kökünü kazmaya zaten karar vermişler. Ben Désım’e kendi ayağınla kırılmaya gel diyemem’.
3. Mustafa Kemal’e söylenmesi için Çağlayangil’e söyledikleri. ‘Ben senin hille ve şerinle baş edemedim, bu bana dert oldu. Sende benim şerefimle baş edemedin, buda sana dert olsun….Yeri gelmişken hatırlatayım. 1996 yılında yayınladığım (Désımra ve Dare estene Seyd Rıza) adlı kitabımda bu söze yer vermiştim. Yani söz Seyid’in ama ilk yazan benim. Daha sonra bizim Désımliler bu sözü sulandırdılar, bulandırdılar, değiştirdiler ya, orıjınali böyle başlar. Sonra Seyid’in darağacında ki nidası. Ewladé Kervelayme. Béxeta u bégunayme. Nakerdena dewleta Tırki, ayvo, zulmo, qetlo.
4. Uşené Seydi’nin son sözü ise, adı Cumhuriyet olan Ulus devletin analizidir. Ne yazık ki dostum Haydar Beltan ve benzerleri bu çağda hala 79 yıl önceki Uşené Seydi kadar anlamış değiller. Ya da anlamış olanların işine geldikleri gibi konuşma talihsizlikleri devam ediyor.
Uşené Seydi mahkeme heyetinin arkasındaki yazıyı merak eder. Hesené Yivrayimé Qıji ye sorar. Hesené mı na nuostede se vano? -Hasanım bu yazıda ne diyor? Hasan cevap verir. –Apo o nustede vano ke, Heqaniyet temele mılkio. Amca o yazıda diyor ki, Adalet mülkün temelidir. Uşené Seydi kendi diliyle söylediklerini Heseno Qız Türkçe ile mahkemeye şöyle aktarır. ‘Pir Seyid Hüseyin diyor ki, Ne zaman ki alaca karganın kanadında siyahlar tükenip hepsi ak oldu, ancak ozaman Türk devletinde adalet hasıl olur’. Sizden af ya da adalet beklemiyorum.
Sayın Haydar Beltan dost. Pir Seyid Hüseyin 1937 Kasım ayında Türk devleti olan Ulus devleti tarif ediyor. Tekçiliğin adaletsizliğinin, tekçiliğin katliamının kaçınılmazlığını anlatıyor ve ‘af ya da adalet beklemediğini haykırıyor. Ulus devlet kavramının bir ulus inşa ederken diğer farklılıklara karşı kaçınılmaz zorunlu cinayetlerini, katliamlarını, soykırımlarını anlatıyor aslında. Hiç bir ulus devlet teorisini okumadığı halde, Türk ırkçılığının tahlilini koyuyor Uşené Seydi.
Şimdi sen kalkmışsın, kendine Désım Meclisi apoleti takmışsın, Désım’in Cumhuriyeti kabul ettiğini, sindirdiğini anlatıyorsun. Yazıklar olsun. Bunca yaşadığına, bunca okuduğuna, bunca tanıklığına rağmen, bu savunduğunun arkasında yeni bir plan küçük bir hesap yoksa, Désım’den özür dile. Seyid Rıza dan, Uşené Seydi den ve on binlerden özür dile. Özür dilemiyorsan, Désım Meclisi olarak adlarını deklere eden hemşerilerimin bu talihsiz belirlemene karşı açıklamalarını beklerim. Aslında meclisinizle ilgili hiçbir şey yazmak istemem. Kimseyi incitmek gibi gayem yok. Bu gafını telafi etmezsen, meclisinizle ilgili görüşlerimi açıklamak zorunda kalabilirim. Çünkü bu dava atalarımın kanının davasıdır. Öyle her kes aklına estiği biçimde konuşup gömlek biçemez.
Saygı ile
Mehmet Gülmez
5 Mayıs 2016