Dersim 38
Stokholm Sendromu ve Dersim
Dersim Soykırımı ve Mustafa Kemal (Türkiye Cumhuriyeti) ilişkisi bazı kesimler tarafından “Stokholm Sendrumu” ile suçlanır. Bunların bazıları yüzeysel insanlardır. Dersim Halkının soykırım ve sonrası konusunda derinlemesine bilgileri yoktur ve bu kavramı da yüzeysel/ taklitsel kullanırlar.
Yaşar KAYA
Bu sendroma adını veren olay 1973 yılında Stockholm’deki başarısız bir soygun girişimi sonucu ortaya cıkmıştır. Bir bankayı soymaya kalkan soyguncular kuşatılınca bankada bulunan 4 kişiyi rehin almışlar ve altı gün boyunca direnmişlerdir. Altı günün sonunda polisin operasyonu sırasında rehineler kurtarılmaya direnmişlerdir.
Daha sonra ise soyguncular aleyhine tanıklık etmeyede yanaşmamışlardır hatta para toplayıp savunmalarına yardımcı olmuşlardır. Bu olaydan sonra psikolojide benzer rehine-rehinci olaylarındaki yakınlaşmaları tanımlamak için kulanılan bir deyim haline gelmiştir.
Dersim Soykırımı ve Mustafa Kemal (Türkiye Cumhuriyeti) ilişkisi bazı kesimler tarafından “Stokholm Sendrumu” ile suçlanır. Bunların bazıları yüzeysel insanlardır. Dersim Halkının soykırım ve sonrası konusunda derinlemesine bilgileri yoktur ve bu kavramı da yüzeysel/ taklitsel kullanırlar. Diğer bir kesim CHP ile Dersililerin bağını koparıp kendi partilerine oy toplamak için kullanırlar ve Dersim Yarasını nasıl kanattıklarını bilmezler.
Soykırıma uğramış topluluklar mağdurdur, onlar yakınlarını kaybetmiş kurbanlardır. Mağdurlar üzerine konuşulurken onların derin yaralar taşıdıkları bilinir söylenecek her kelime on kez düşünülerek söylenir “acaba yarasını kanatırmıyım” hassasiyeti olmalı. Bu hassasiyeti göstermeyenler yanlızca cahil değil aynı zamanda mağdurlara saygılı da değiller.
Yüzlerce tanık ile konuşmuş biri olarak yaraların ne kadar derinde olduklarına tanık oldum, yine o yaralara dokunduğunuzda canlarını nasıl yaktığınızı nemli gözlerle izledim. Düşünün ki Tertele’de annesini, babasını, kardeşlerini kaybetmiş biri kendi tabiri ile “dalsız budaksız” kalmış biri kendi çocuklarını korumak için bazı “takiyeler” yapmak zorunda kalıyor. Ve bazı saygısız insanlar onların yaşadığı zulmü anlamak yerine, onun korkularının kökenini araştırmak yerine yarasını kanatıyor, suçluyorlar.
Boğaziçi Üniversitesinde yapılan Ermeni Sempozyumunda çok ilginç bir sunum vardı. “Ermeni Soykırımında Hayat Kadını Olarak Hayatda Kalmış Mağdurlar” Soykırımdan kurtulmak için hayat kadını olmak zorunda kalmış kimselrin durumu tartışılıyordu. Kişilere suçlama yoktu aksine zulmün pervasızlığına / insanların yaşadığı acıların derinliğine vurgu yapılıyordu. Mağduriyetin ne kadar derinlerde olduğunun altı çiziliyordu.
Dersim Soykırıından kurtulabilen mağdurların bir kısmı “bize karışmasınlar, çocuklarımı kırmasınlar” kaygısı ile evlerine M. Kemal fotografları asmaları Stokholm Sendrumu suçlamalarının temelini oluşturur. Burada tartışılması gereken konu bu refleksin sonuç alıp almaması değil, aksine mağduru buraya iten / mecbur eden korkunç zulmün koşullardır. Bu takiyenin bir süre sonra bir kısım insan üzerinde kalıcı etkiler yaratması ayrı bir tartışma konusu ve suçlamalara asla kaynak teşkil edemez.
Uzun bir makaleye / teze konu olacak bir tartışma olduğunu dikkatli okur anlamıştır. “Mağdurlar üzerinde konuşur, yazarken on kez düşünün. Onlara saygılı olun ve yaralarını kanatmayın. Ruhundaki derin yaraları bilerek konuşun yazin. Suçlamadan önce anlamaya çalışın. Onların kendilerini savunamaması sizi haklı çıkarmaz.” diyerek bitireyim.
Son olarak Stokholm’de yaşanan olay Soykırım Mağdurlarına uygulanamaz.