Dersim 38
Kasım Şafağı Karanlıktı…
Seyit Rıza ve yol arkadaşlarının şahsında; otuz sekizin acılarını yaşayanların, toprağa düşenlerin ve sürgün görenlerin anılarına saygıyla…
Kasım Şafağı Karanlıktı…
Darağaçları…
Kurban. Kaftan. Yafta. Kement. Cellât ve cinayet…
Kurbana idam kaftanı giydirilir. Kementten önce boynuna bir yafta geçirilir. Yani Allah ve adalet adına, cellâda verilen suç işleme hakkı belgelenir. Ve cinayet işlenir…
Darağacının altı ölmekle yaşamak arasında birkaç nefeslik karar anıdır. Orada ya kurban kalınır. Ya da efsane olunur… Kurban ölür. Efsane yaşar…
(…)
Kasım şafağı karanlıktı…
Dersim yaralı,
Uyumamış uyanıktı.
Elaziz buğday meydanı
İstasyona bir koşuluk yol,
Trende ferman buyuran paşa,
Meydanda darağaçları,
Etrafında devriyeler kol kol.
Ferman paşanındı,
Dağlar bizim değildi.
Dağların anahtarı artık bizde değildi.
Darağaçlarının altında
Tutuşup yanan bir yüreğe
Ne Serez’in çiseleyen yağmuru,
Ne de Sivas’tan bir avuç ayaz vardı.
(…)
Kasım şafağı karanlıktı…
Dersim yaralı,
Uyumamış uyanıktı.
Bir hikmet ki,
Yurtlarında kartallar kargalara tutsaktı.
Etrafında zaptiyeler,
Alıp getirdiler.
Koca kartal etrafına şöyle bir baktı.
Bir darağaçlarına,
Bir dağlara…
Bir dağlara…
Zor seçti yaşlı gözleri,
Dağların silueti mahzun ve bulanıktı.
Yüzünde mağrur acı bir gülüş,
“Biliyorum bizi asacaksınız”
Medet dilemedi,
Dua istemedi.
Yalnız “Beni oğlumdan önce asın,
Sizden tek ricam budur” dedi.
(…)
Önce oğlunu astılar gözlerinin önünde…
(…)
Sonra kendi yürüdü,
Aksakallarıyla
Meydan okurcasına fermana.
Meydan okurcasına
Kerbela’dan kalma cellâda.
Yürüdü… İçinde ateş yalımı.
Yürüdü, zulme inat.
Karanlığın yüreğine ayak sesleri düştü
Rap… Rap…
İşte o an ürperdi cellât.
Ölümle arasında bir nefeslik yol vardı.
Bir ses dolandı darağaçlarına.
“Evladı Kerbelayız…
Bi günahyız…
Ayıptır…
Zulümdür…
Cinayettir…”
Ve o ses…
Divan kurdu tarihin hesap sayfasına.
(…)
Sonra,
Kendi tekmeledi
Ayaklarının altındaki sehpayı.
“Gün gelecek
Zulüm kaleleriniz de
Böyle devrilecek”
Dercesine…
Kasım şafağı karanlıktı…
Dersim yaralı,
Uyumamış uyanıktı.
O derin uykular vaktinde,
O hesaplı cinayetler saatinde,
Sallana sallana
Bir devir sonlanıyordu.
Dayanması zor bir hal ki,
Defalarca kement kopuyor
Zulüm kendini yeniliyordu.
(…)
Darağacında sallanan
Bedreddin’di…
Pir Sultan’dı…
Gonca gülden koca çınara,
Oğul, baba ve yoldaşlar
Tam yedi candı.
Seyit Rıza’nın idamlık kaftanı,
Simavna’lı Şeyh’in,
Banaz’lı Pir’in kaftanlarıyla
Aynı dokumadandı.
(…)
Ş. H.