Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

Halkın Günlüğü’nden Karataş’a Cevap

Haberler

Halkın Günlüğü’nden Karataş’a Cevap

Halkın Günlüğü gazetesi, Haydar Karataş’ın eleştirilerine cevap verdi. İşte o cevap.

Yazar Haydar Karataş’ın Halkın Günlüğü‘ne yazdığı mektubu “Dersim’e Devrimci Yaklaşım mı!”  başlığıyla 09.01.2012 tarihinde   Dersimnews.com‘da yayınlamıştık.

Halkın Günlüğü Gazetesi, Haydar Karataş’ın eleştirilerine cevap verdi. Halkın Günlüğü Gazetesi’nin cevabını aşağıda olduğu gibi yayınlıyoruz.

Dersimnews.com

HAYDAR KARATAŞ’IN YAZINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR KEZ DAHA DERSİM SOYKIRIMI TARTIŞMALARI ÜZERİNE

Sonsuz kere daha tekrar ederiz ki, AKP’nin ‘‘ileri demokrasi” safsatasına inananlar, AKP‘den Dersim kıyımına samimi yaklaşacağını bekleyenler ya da gerici faşist AKP’den ve TC devleti yasaları ile bunların hukuku çerçevesinde Dersim Soykırımı sorumlularından hesap sorulacağı ve tarihsel dramın gerçeğe uygun olarak açığa çıkarılıp objektif yaklaşılarak tüm gereğinin yapılacağını tasavvur edenler büyük bir hülya içindedirler

Gazetemizin 10-20 Aralık 2011 tarihli 24. sayısında ülke gündemini işgal eden ve görece en geniş çevrelerce tartışılan Dersim Soykırımı ile ilgili gelişme ve tartışmalar hakkında devrimci pencereden bir değerlendirme ortaya kondu. Hemen söyleyelim ki, devrimci yapıların perspektifi dışındaki tartışmaların özü aynı argümana dayanıyordu. Bu argüman Dersim’de bir isyanın, başkaldırının, ayaklanmanın olmadığı, dolayısıyla da devletin yaptığı katliamın meşru olmadığı vb yönlüydü. Ki, bu yaklaşımlar esas itibarıyla liberal, burjuva demokrat ve düzen içi reformist eğilimi aşmayan mecradaydı ve içinde devletin kıyımını meşru görecek kırılmalar taşıyordu. Kendilerince hukuksal bir hesaplaşma zemini yakalamış olan bu kesimler (ki, çoğu zaten düzen ötesi ufka sahip olmayan liberallerdir) tam burjuva demokrat-liberal açıdan yaklaşıyor, düzen içinde-düzeni içten iyileştirmelerle mükemmelleştirme girdabında boğulan yaklaşımlara yaslanıyorlardı. Bu yaklaşımlar bir yönüyle, AKP’nin Kemalist klikle arasındaki dalaşta Dersim Soykırımı’nı kendi hesabına kullanma siyasetiyle de örtüşüyordu. Daha da önemlisi, bahis konusu bu yaklaşım ve değerlendirmeler devrimci tavır-tutumdan yoksun olmanın ötesinde büyük bir tarihsel gerçeği de (niyetten bağımsız da olsa) çarpıtıyordu. Zira meşruiyeti düzen içi ve hakim sınıfların yasalarıyla sınırlandırıyorlardı. O kadar aymazlardı ki, ‘‘eğer Dersim isyan etmişse, devletin soykırım katliamı meşrudur” şeklinde zımni bir kabul görüşüne sahiplerdi. Aynı zamanda yarı-özerk tarzda fiili bir statüde bulunan Dersim’in bu ulusal statüsünü elde tutma veya daha ileri hak ve talepler ileri sürme, en önemlisi de yarı-özerk olan bu Kürt bölgesinin kendi mevcut ulusal/yarı-özerk statüsünü koruma hakkının olmadığı, bu uğurda isyan da edemeyecekleri ifade ediyorlardı.

Gazetemiz bütün bu çürük görüşlerin topuna karşı çıktı ve Dersim’in isyan etme, ayaklanma veya başkaldırma hakkının meşru olduğunu söyledi. Dahası bu meşru hakkını kullanmasından dolayı Dersim’in kıyıma-soykırıma tabi tutulması bir barbarlıktır ve bu vahşi katliam hiç bir sebeple gerekçelendirilemez dedi. Kemalist ‘‘TC‘‘ devletinin bu canavarca kırımını lanetlemek, üstüne gidip hesap sormak için; ezilen bağımlı ulus ve emekçi halk kitlelerinin gerici egemen sınıf ve ulus burjuvazisinin baskısına karşı isyan etme hakkının karartılıp bulandırılmamasını, bu isyan veya başkaldırının meşruluğuna burjuva kaygılarla gölge düşürülmemesi, haklı isyan ve ayaklanmaların devrimci meşruiyet çerçevesinde ileri mevzilerde savunulması gerektiğine dikkat çekti, tersi yaklaşımları ise çürük yaklaşımlar olarak eleştirdi-eleştiriyor. Devrimci açıdan meşru olmakla birlikte, haklı ve ilerici olan her isyanın, her ayaklanma ve başkaldırının arkasında kararlıca durmanın önemi asla küçümsenemez. Tarihsel gerçek burjuva hukuk zeminindeki boğuşmalara feda edilemez. Dersim soykırımıyla hesaplaşmak için Dersim’in haklı isyanı bir suçmuş durumuna getirilemez. Burjuva liberal pencereden bakarak İsyan‘ın kan ve katliamla bastırılması gereken bir kavram, gelişme ve olgu olduğu bilinciyle hareket edemez, öyle düşünemeyiz. Kimi sitelerde yayınlanan, imzalı olarak yayımlanan mektup veya tartışmalarla bu yaklaşımımız ve devrimci hareketin paralel yaklaşımı kibar söylem ama küçümseyen kaba yaklaşımla eleştirilmekte, gazetemizden bu yaklaşımının düzeltilmesi istenmektedir.

İlk tartışmalardaki yaklaşım gibi, (mektuptaki) bu eleştirilerin de aynı ideolojik-siyasi dokudan beslenen çürük yaklaşımlar olduğunu, proleter devrimci sınıf bakış açısından yoksun, katıksız reformist görüşten beslendiğini söylemek durumundayız. Eleştiri-mektup sahibi ‘‘şahıs”, gazetemizi ‘‘40 yıl öncesi kavramsal düzeyle yazan ve bunu da solculuk sanan”, ‘‘devletin isyanı bastırma mantığına su taşıyan” gibi son derece kaba biçimde eleştirmekle yetinmiyor, gazetemizdeki Dersim isyanı, başkaldırı ya da ayaklanması savunularını ‘‘ezberden” kullanırken, bu sözlerimizin Bahçeli ve Kemalistlerin ağzında olmasından rahatsızlık duymuyor musunuz diyerek çuvala sığmıyor, kaba yaklaşımını densizce saldırıya vardırıyor. Ama kendi yaklaşımının AKP ile çakıştığını düşünemiyor bu zat. İlgili şahıs, gazetemize üstten bakarken, ucuz bir dil ve profil ortaya koymaktan geri duramıyor. Vicdanlara çağrı yapıyor, ‘‘anne babanızın yaşadığı travmayı”, ‘‘siz kardeşlerim benden daha iyi bilirsiniz”, adeta ‘‘bari siz yapmayın” dercesine apolitik feodal söylemlerle kimlere hitap ettiğini, gazetemizin niteliğini unutuyor. Tabi ucuz siyasetini de gözler önüne sermiş oluyor; hem de o küçük-burjuva kibriyle gazetemizi küçümserken kendisini deşifre ediyor.
Sonsuz kere daha tekrar ederiz ki, AKP’nin ‘‘ileri demokrasi” safsatasına inananlar, AKP‘den Dersim kıyımına samimi yaklaşacağını bekleyenler ya da gerici faşist AKP’den ve TC devleti yasaları ile bunların hukuku çerçevesinde Dersim Soykırımı sorumlularından hesap sorulacağı ve tarihsel dramın gerçeğe uygun olarak açığa çıkarılıp objektif yaklaşılarak tüm gereğinin yapılacağını tasavvur edenler büyük bir hülya içindedirler. Bunlar burjuva demokrasisi hayranları, burjuva liberal ırmakta yüzen reformistlerdir. Bunlar, kıyımdan sorumlu olan faşist hakim sınıfların devletinin bu kıyımı mahkum edeceğini umacak kadar sınıf bakış açısından uzaktırlar.

Dersim Soykırımı suçunu işleyenlere hesap sormak ve soykırım suçunu lanetleyerek teşhir etmek için; Dersim’de bir kıyım ve kırımın olduğunu, bu kırımın suç olduğunu ispatlamak için; devletin gerçekleştirdiği soykırımın hiç bir meşru ve haklı gerekçesinin olmadığını kanıtlamak için; Dersimin milli zulme, tüm faşist baskı, sömürü ve tahakküme karşı ulusal talepleri doğrultusunda meşru ve haklı olan direnişini, ayaklanmasını, isyanını inkar etmemize, bu ilerici hareketi belleklerimizden silip atmaya, isyan etmenin suç olduğunu kanıksatan-kabul eden ve isyan karşısında devletin soykırım yapma hakkının doğduğunu benimseyen kör eğilime girmenin hiç bir pozitif tarafı yoktur-olamaz da.
Dersim’de isyan-ayaklanma-başkaldırı yaşandı.  Ve bu isyan sebepsiz değildi. Sebepsiz olmadığı gibi haksız da değildi. Haklı, meşru ve ilerici idi. Kürt coğrafyası ve ulusunun bir parçası olan Dersim’in yaşadığı yarı-özek duruma son vermek istiyordu TC devleti. Dersimin bu durumundan rahatsızdı ve Dersim’in asker vermeyen, vergi vermeyen vb özerkliklerine tahammül edemiyordu. Seferler düzenleyerek, özel kanunlar çıkarıp uygulayarak, katliamlar gerçekleştirip hain planlar yaparak Dersim’in mevcut statüsünü dağıtıp, ‘‘ıslah etmek”-tahakküm ve denetim altına almak istiyordu. Dersim’den elde etmiş olduğu imtiyazları geri almak isteniyordu. Katliam saldırılarının, komplo ve oyunların devreye girmesiyle Dersim haklı olarak başkaldırdı, isyan edip silaha sarıldı; direndi!

Bu, TC’nin Dersim’e seferler düzenleyip kıyım gerçekleştirme planları yapmadığı anlamına gelmez. Özel kanunlar çıkarıp, valiler, komutanlar, çeşitli yetkililer vb atayarak Dersim’i kazanma, bölüp parçalama ve mevcut durumuna son vererek mutlak yönetiminin altına alma planları kurmadığı, hilelere başvurmadığı anlamına gelmez. Yani, devletin böylesi bir kırım-kıyımı önceden planlamadığı ve bizzat planlı bir kıyım olarak gerçekleştirmediği anlamına gelmez. Bilakis, Dersim’e her türlü baskı, zulüm ve hile-entrika uygulanmış ve sistemli milli baskı neticesinde bilinçli olarak planlanan bir ulusal kıyım gerçekleştirilmiştir. Ve çok vahşi sınırlarda gerçekleştirmiştir. Bunda tartışılacak bir şey olmadığı gibi, Dersim’de isyanın, başkaldırının olduğu doğrusuyla da bir tersliği-çatışması yoktur.
Tarihte yaşanan Kürt İsyanları sayılıp sıralanır ve en yakın tarihteki son isyanın Dersim İsyanı olduğu söylenir. Ve bu doğrudur da. Buna karşı çıkmak paradokstan başka bir şey değildir. Demokrasicilik oyunu peşinden koşanlar, hukuksal zemin doğmuş gerekçesiyle rüyalar görebilirler. Dolayısıyla devrimci argümanlardan tutalım da, devrimci geçmiş ve değerlere karşı tövbekâr davranıp onları post modern yorumla günün burjuva liberal literatürüne uygun kılıflara koyabilirler. Ama proleter devrimciler, ulusal kitlelerin veya halk kitlelerinin isyanından utanç ve çekince duymaz, tersine kıvanç ve gurur duyar. Dolayısıyla da bu devrimci değerleri, birikimleri, tarihi sahiplenerek, onu gerçek içeriğine uygun olarak tarihe not düşer ve arkasında durur. Burjuva demokrasisinin yaktığı sahte yeşil ışıkların aldatıcılığına kapılarak, devrimci-ilerici mevzi ve argümanlarımızı, kazanım ve değerlerimizi, meşru ve haklı direniş ve isyanları sulandıramaz, özünden uzaklaştırıp yozlaştıramayız. Sanki gerici sınıflara karşı isyan bir suçmuş gibi, isyanın savunulmasından çekinemeyiz, tereddüde kapılamayız.

İşte, Dersim isyanını geri kaygılarla inkar edenlerin durumu tam da budur. Adı geçen sitelerdeki mektubun pozisyonu da budur. Reformist yasalcı tasfiyeciliğin, gerici hakim sınıflar düzeninden-iktidarlarından demokratikleşme beklentisi içinde olan reformist aymazların ve burjuva liberal ufkun gemisi tam da burada karaya oturmaktadır. Onlar, ne halk kitlelerine isyan edip hakim sınıfları zorla iktidardan alaşağı etme hakkını tanırlar, ne de ezilen ulusların egemen ulus hakim sınıflarına karşı isyan etmesine meşruiyet verirler. Açık ki, bunlar mevcut bilinçleri ve tutumlarıyla, niyetlerinden bağımsız da olsa, egemen ulus hakim sınıflarının milliyetçiliğine bulanmış ve gerici hakim sınıfların yedeğine düşmüştürler. Öyle ya, ‘‘isyan demeyin-demeyelim yoksa faşist hakim sınıfların gerçekleştirdiği katliamı meşrulaşır” demektedirler. Yani, şayet bir isyan yapılmış-gerçekleşmiş ise, orada devletin müdahalesi-katliamı meşrudur demektedirler ve fiilen kitlelere isyan etmeyin demektedirler.

İlerici isyan haktır

İlgili sitelerdeki imzalı mektup sahibinin devrimci açıdan paslanmış ya da siyasi bakımdan zavallı olduğunu, ne kadar çürük zeminde durduğunu onun kendi mektubundan alıntılayarak görelim.
Evet, aynen şöyle söylüyor;

“Dersim ayaklanması, Dersim İsyanı” gibi, tersten devletin bu insanları katletme gerekçesine bir zemin hazırlamaktan vazgeçmeniz, en azından bu makalenin bir hata olduğunu belirtmenizdir.19 Aralık örgütlü bir hapishane direnişi, (isyanıyken, insan bu tabiri tırnak içinde kullanırken dahi utanıyor) ona 19 Aralık Katliamı demenize rağmen, toplu bir kıyım olan Dersim’e isyan demeniz, devletin müdahalesini meşrulaştırır.”
Bir; Dersim ayaklanması, Dersim İsyanı diyerek ‘‘devletin bu insanları katletme gerekçesine zemin” hazırladığımız iddiası doğru değil, düpedüz temelsizdir. İftiradır, kaba ve sorumsuzca yürütülen eleştiridir. Devlet bu isyanları(insanları) zaten kan ve katliamla bastırmış; yeni bir girişim yok ki devletin katliama girişmesine sebebiyet verelim. Tarihi geri döndürüp yeniden o kıyımı yapamaz. O halde alakalı alakasız bağıntılar kurmanın gereği yoktur. Gerekçe mi yapar? Yaptığı kırım-kıyıma bildik gerekçeleri öteden beri ileri sürüyor. Yani biz, ‘‘eşeğin kafasına karpuz kabuğu düşürmüş” olmayız. Gerekçe etseler bile, onlar gerekçe edecek diye tarihi gerçeği ve tamamen meşru olan bir isyanı çarpıtıp inkar edemeyiz.  Kaldı ki, gerekçe yapsa bile ne olacak ki? Bir soykırımın haklı, anlaşılır bir gerekçesi olabilir mi?! Katliamın, kırımın, kıyımın meşru bir tek zemini ya da gerekçesi olabilir mi?! Siz neden bahsediyorsunuz? Eğer Dersim isyan etmişse, devletin kıyım yapması meşrudur demektesiniz farkına vararak ya da varmayarak-bilinçli ya da bilinçsiz…
Fikre bakın ki, ‘‘ isyan” dememiz devletin katliam gerçekleştirmesine zemin hazırlamak oluyormuş. Peki, hala, halk kitlelerine gerici düzene karşı isyan edin diyoruz-deriz! Bunu söylemeli mi, yoksa söylememeli mi? Eğer isyan edin demeyeceksek, gerici sınıfların baskı, sömürü, zulüm ve esareti altında kalın demiş oluruz ki, bu bize göre değil, reformist baylara göredir.

İki; 19 Aralık’a katliam diyoruz. Bunun gibi Dersim’e de soykırım diyoruz. 19-22 Aralık katliamı devrim-komünist tutsakların devletin hapishaneler politikalarına karşı koyup, direnmesi neticesinde gelişti. Yazarın kendi anılarında örnek verdiği gibi o süreçte devletin hapishane politikalarına riayet edenler katliamdan etkilenmemişlerdir. Şayet dürüst olunursa bunda çarpıtmaya yer yoktur. İsyan dememiz katliam dememizin, katliam dememiz isyan dememizin önünde engel değildir. Burada bir biriyle çelişen bir şey yoktur. Dersim’e katliam demiyormuşuz algısı zorlama ve keyfi bir algıdır. Eleştirilen yazımızda da şimdi de defalarca söyledik-söylüyoruz; Dersim 38’e katliam demek yetmez ve yetersizdir; zira o bir ulusa-ulusun varlığına vb yönelen açık bir soykırımdır.
Eleştiri ya da mektubun geri kalanı da esasta şöyle;
‘‘Mağdurları savunmakla yükümlü bir solun, mağdurlar isyan etti, devlette bastırdı gibi bir çıkarsamaya ortak olamaz…” ‚ ‘‘ sahi ne oluyor sizlere, kavramlarının ne anlama geldiğini dahi bilmeyen, 40 yıl öncesinin kavramsal düzeyiyle yazan ve bunu solculuk sanan bu zihniyeti en azından sizler mahkum edin. Anne babanızın yaşadığı o büyük travma, ezberden bu kavramları kullanan ve aynı kavramların Devlet Bahçeli ve ulusçu Kemalistlerin ağzında olmasından da mı bir rahatsızlık yok… Dersim halkı içinde azımsanmayacak bir hatırınız var, o hatırı, bu ezber kavramları yerli yersiz kullanan şahsın, devletin isyanı bastırma mantığına su taşımasından daha önemli olduğunu siz bedel ödeyen kardeşlerim, benden daha iyi bilirsiniz… sevgi ve saygılarımla”

Solun mağdurları savunmakla yükümlü olduğu şeklindeki belirleme, sınıfsal nitelemeden yoksun olduğundan çarpık ve uydurmadır. Solun sınıfsal niteliği belli olmayan böyle bir çerçevede görevi yoktur. Her mağduru savunma yükümlülüğümüz yoktur. Sol devrimci sınıfları savunmakla yükümlüdür. Örneğin mağdur olan AKP’yi savunma gibi bir yükümlülüğü yoktur, ya da mağdur olan Kemalistleri… Ama mağdur olan devrimci sınıflar, sınıf katmanları ise elbette bu ‘‘mağdurları” savunuruz.

Eleştiri ya da alıntıladığımız mektup hakkında birçok şey daha söylenebilir. Fakat daha fazla uzatmaya gerek duymuyoruz. Zira adı geçen eleştiri ve mektubun ne kadar geri yaklaşıma sahip olduğu her okur tarafından kolayca anlaşılır. Dahası, gerektiği kadarına yukarıda değinmiş bulunuyoruz, fazlası zaman kaybı anlamına gelir.
Sonuç olarak; Dersim İsyanı haklı ve meşru bir direnişti; bunun devrimci savunusundan reformist savunuya doğru çekilemez, geri adım atılamaz. Hakim sınıfların yarattığı baskılanma ve bilinç bulanıklığıyla haklı mücadelelerden ödün verilemez. Ezilen ulus ve halk kitlelerinin ilerici-devrimci hareketlerini tüm meşruiyetiyle savunmak; işte devrimcilerin yükümlülüğü budur!

HALKIN GÜNLÜĞÜ GAZETESİ

Sosyal medyada paylaşın
        
   
1 Comment

1 Comment

  1. Fidel Mestan

    11/02/2012 at 01:04

    ne kadar zavallıca bir yanıt.. ajitasyon dolu, entellektüel birikimden, teori bilincinden yoksun. ayrıca, Dersime, Zaza halkına karşı da Türk önyargısı ve Kürt milliyetçi egemen anlayışın Dersim ve Zazalar hakkında olan işgalci bir yaklaşıma sahip. Yazıyı yazan bilimsel sosyalizmi savunan değil de bir Kürt milliyetçisi veya Dersim’e Kürt gözüyle bakan bir Kemalist zannedersiniz. İşiniz ne baylar? Ben söylüyeyim; Dersim’in mağaralarına insanlarımızın 2 veya 3 bin km yükseklikte asla kullanmadığı bir dili -Türkçeyi-, devletin yaymaya başaramadığı yerlere yaymak. Sadece politikanızın değil, tüm edebiyatınızın, ağırlıkta olan kullandığınız ve kendi çocuklarınızı büyüttüğünüz dil Türkçedir. Zazaca veya Kürtçe, Lazca, Ermenice, Arapça vs. değil! Hiçbir zaman, örgüt içinde de, Türk olmayan üyelerinize (çoğunluğu zaten Türk değil), çocuklarınızı anadilinizle yetiştirin diye bir teşvikte bulunuldu mu? Hiçbir zaman, o kara Türkçe gece ve etkinliklerinizin yanında, Zazaca tiyatro, şiir ve öykü yarışması yapıldı mı? Kemalizmi faşist zihniyet diye haklı olarak eleştir, ama kemalizmin beynine enjekte ettiği Türkçe egemen dil anlayışından kopma, kopmaya da çalışma!
    Hiçbir zaman, Dersim’de konuşulan çoğunluk dilin ve halkın ne olduğu, ne olmadığı üzerine bilimsel veri ve değerlendirmeyle yaklaşıldı mı?
    Hiçbir zaman, Dersimlilerin kendi coğrafyasını hiçbir zaman Türkiye veya Kürdistan diye adlandırmamasına rağmen, Anadolu ve Mezopotamyayı işgalci bir mantıkla “Türkiye ve Kürdistan” diye tanımlamanın ve tüm etnik grupları sadece bu iki “ulus” içinde görmenin dışına çıkıldı mı?

    sıma de ki iş nêmendo… Hêfê ibraimi..

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

four + twelve =

More in Haberler

To Top