Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

Cem Uğur’dan, Yazar Celal Yıldız’ın Yazısına Cevap

Dersim Edebiyatı

Cem Uğur’dan, Yazar Celal Yıldız’ın Yazısına Cevap

Dersim hakkında yazılan tarih ve araştırma kitaplarına baktığımız zaman ortaya çok fazla Seyit Rıza portresinin çizildiğini görebiliyoruz. Buna bir aydınlanma diyemeyiz her halde. Bunda araştırmacının politik kimliğinin önemli bir yer tuttuğu aşikâr.

CEM UĞUR

Dersimnews okurlarına;

Sayın Celal Yıldız’ın hakkımda yazdığı yazıyı önemle okuduğumu belirtmek isterim. İlk önce şunu söylemek isterim ki “ben eleştirmen değilim!”, “kimsenin avukatı da değilim ve ısmarlama yazılar da yazmıyorum!

Sayın Yıldız’ın yazdıklarından anlıyorum ki yazdığım yazıyı doğru okumuş ama kendisi bunun pek farkına varamamış ya da farkına varmış ama bunu fark etmemiş gözüküyor. Eleştirmen olmanın kolay olmadığını bu mesleğin her şeyden önce bir kültür meselesi olduğunu söylemek isterim ve Türk edebiyatında böyle bir kültürün gittikçe tükendiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Günümüz edebiyatını maalesef “ piyasa koşulları” yönetiyor, yönlendiriyor zaten bu romanların büyük bir kısmı da hemen tüketiliyor ve unutuluyor.

Yazımda dört yazar hakkında bir yazı yazmadım sadece bu dört yazarın çalışmalarını bir üst yargıya bağladım; İdeolojik bir bakışın kurgusu olduğunu söyledim. Eğer bu kitaplar hakkında veya Sayın Celal Yıldız’ın “Dersim Dile Geldi” romanı hakkında bir yazı yazsaydım kendimce yanlış bulduğum, eksik bulduğum dilini, kurgusunu veya kitabın kültürel, tarihsel yönü hakkında bulduğum hataları sayfa sayısını belirterek bir yazı yazabilirdim( İşte okuyanlar duyun! Biz Dersim’de bunları yaşadık, böyle zülüm gördük duyarlılığıyla yazılmış olduğunu söylerdim)!” ama benim “Geriye Kalan Ağıttır!” yazımın konusu bu kitap değildi. Ayrıca satır arasında belirtmek isterim ki “Dersim Dile Geldi” romanını okudum. Üst bir yargıya bağladığım yazarlar (Bu yazarların bazıları Dersim’li değildir kaldı ki bir edebiyatçı için bu tip kimlikler kullanmak yanlış olur. Yazar edebiyatı gereği bir dünya vatandaşı olmalıdır! Dışarıdan bu tip yakıştırmalar yazarı ötekileştiriyor.) için “Çoğu” sıfatını kullanmış olmam yanlış bir sıfat değil. Eğer “hepsi” deseydim Sayın Yıldız bu kadar eleştirisi, hakareti ve saldırısında haklı olabilirdi. (Sayın Yıldız bu cevabı vereceğimi kendiside biliyor ama belli ki mesele başka) Diğer taraftan Sayın Yıldız ile diğer yazarların kimliği ve romanını hangi ideolojik kaygıyla yazdığı konusunda hem fikirim. Sayın Yıldız’ın ısrarla kendisini bu üç yazarla bir tutmasına da bir anlam veremedim. Okuma yazma bilen herkes “Dersim Dile Geldi!” romanının ideolojik kaygıyla yazılmadığını bilir. Böyledir diyen birinin Sayın Yıldız’ın dediği gibi “deli” olması lazım.

Son yıllarda Dersim üzerine yapılan çalışmaları, romanları, belgesellerin arttığının hepimiz farkındayız. Bu elbette önemli bir gelişme. Ama bu araştırmaları okuyan birinin şunu fark ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Dersim hakkında yazılan tarih ve araştırma kitaplarına baktığımız zaman ortaya çok fazla Seyit Rıza portresinin çizildiğini görebiliyoruz. Buna bir aydınlanma diyemeyiz her halde. Bunda araştırmacının politik kimliğinin önemli bir yer tuttuğu aşikâr. Bu kirlenmede bir romancının payı ne kadardır bilemiyorum ama bilgi veren yazar zaten bir yazar olamıyor. Araştırmacı oluyor! Eğer yazar dersek bile çok geçmeden bu yazarın unutulacağı kesin. Sayın Yıldız’ın “çok fazla bilgi” sözünden rahatsız olması doğru değil. Artık Dersim için artık bir yazı geleneği oluştu. Bu saatten sonra hiçbir Dersim’li yazarın ve araştırmacının “bu kadarı yeter!” diyeceğini sanmıyorum.

Herkesin bildiği gibi son yıllarda kamuoyuna Haydar Karataş’ın romanları “Dersim” meselesini sanki şu ana kadar konu alan ilk hatta tek yazar olarak sunuldu. Bu algı elbette doğru değildi. Bende yazımda bunun doğru olmadığını kısaca belirtmiştim. Dersim meselesini romanın merkezine koyan bazı yazarları sıralamıştım.

Sayın Yıldız’ın belirttiği gibi bir roman yazmanın hiç kolay olmadığını bilenlerdenim. Çünkü yıllardır koreografi ile değil “roman!” meselesi ile uğraşıyorum. Dersim meselesini konu edinen bütün romanları da okudum. Çünkü bu benim için bir zorunluluk! Okurken asla bir yazarın kimliği ya da ne’ci olduğu ile ilgili bir önyargıya sahip olmadım. Benim önyargım Dersimli olması da değil benim ön yargım “edebiyattır!” Önyargısı edebiyat olan herkesinde bütün romanlara kıyasla Haydar Karataş’ın romanlarını ayrı bir yere koyacağından eminim.

Gerek Sayın Yıldız’ın gerekse diğer yazarların yazdıkları, yazacakları bütün romanlar, öyküler Dersim için son derece önemli. Dersim’de bir yazı bilincinin oluşmasında bu romanlarında katkısı olduğuna eminim!

Bir eseri politik veya ideolojik ürün diyerek o eseri küçümsemiyorum. Kaldı ki günümüzde politik olmayan bir şeyde kalmadı. Ancak şunu bilmeliyiz ki eğer bir edebiyat eseri üreteceksek -ister slogan atsın, ister taraf tutsun, isterse suya sabuna dokunmasın- o eseri edebiliğin gerektirdiği kriterlere uygun olarak üretmeliyiz. Mesele kimilerince bayatlamış görünen öz-biçim uyumu ve ya o döneme uygun bir üslup, biçim ve dil kullanımı. Sayın Yıldız’ın politik olandan kaçması imkânsızdır. Çünkü Dersim meselesi tepeden tırnağa geçmişten günümüze tamamen politiktir.

Eğer uygun bir biçimle verirse edebiyat eseri politikayı da kaldırır, slogan atmayı da…

Sayın Yıldız’ın “baskı ve zulmün dil oyunlarına kurban gitmesi” gibi bir cümle kurmasını da talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Çünkü edebiyat her şeyden önce dildir. Konusunu da, tarihini de, karakterleri de var eden dildir. Dil hem öznedir hem de nesnedir. Sayın Yıldız gibi başka yazarlardan araya alıntı koymak istemiyorum ama Adorno’nun çok güzel bir cümlesini burada kullanmadan geçemeyeceğim. ”Bir topluma direnmek o toplumun diline direnmekle başlar!”

Dil oyunu kimi zaman hangi dilde baskı yapılmışsa o dile bir cevaptır, bir alaydır hatta bir direnmedir o dile. Ama dil oyununa girmekte kolay değil. Wittgenstein’in dediği gibi “Bir dil oyunu kurmak bir kültür yaratmaktır!” Türk edebiyatında veya Dersim’de zamanla böyle bir kültür oluşur mu bilmem. Çünkü sadece “İşte biz bu acıları çektik!” duyarlılığıyla, bakış açısıyla üstelik baskıyı kuranla aynı şekilde konuşarak romanlar yazılmayacaktır. Baskıyı kuran dile en iyi cevap, o dille oynayarak, o dili bozarak, hatta o dili daha iyi kullanmaktır. Yaşar Kemal’de öyledir, Haydar Karataş’ta… Eğer Sayın Yıldız, bir suç arıyorsa bunu Dersim kültüründe değil, 1938’de katliamı yapanlarla aynı dili kullanarak(Buradan neden Kürtçe veya Zazaca yazmıyor demek istemiyorum! Farklı bir dilde yaratılabilir!)yazı yazmasında arayabilir. Belki de bu konuda hepimiz suçluyuzdur!

Son olarak şunu söylemek isterim ki ben ne Diyarbakır ne de Ankara merkezli yazıyorum hatta İsviçre merkezlide yazmıyorum ama ben Sayın Yıldız gibi Dersim merkezlide yazmıyorum.

Sevgi ve saygılarımla….

 

 

 

 

 

Sosyal medyada paylaşın
        
   
1 Comment

1 Comment

  1. HÜSEYİN ZEYTİN

    24/11/2012 at 21:28

    Sayın Cem Uğur
    Celal Yıldızın Dersim dile geldi eserini okudum
    fakat sanırım celal Yıldız bu esri bir roman olarak değil sözlü çalışmasını kaleme almış.
    o katlıyamı yaşamış yada yasananlardan edindiği bilgi anlatımlarını aktarmıştı ben roman değil sözlü tarıh okudum. teşekürler

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

seventeen − fourteen =

More in Dersim Edebiyatı

To Top