Haberler
Alevilik Üzerinden Siyaset Yapanlar
“Sayın Mehmet Bayrak, Erdoğan Çınar, Vecihi Timuroğlu, Faik Bulut ve İsmail Beşikçi gibiler, Hz. Ali’yi ve Alevileri tanımaları mümkün değildir. Çünkü Alevi gibi yaşamıyorlar.
ALİ KAYA (tarihçi-yazar)
Alevilik İslam ya da başka bir dine göre tanımlanamaz. Alevilik bin yıl öncesinden kendi toplumu tarafından bugüne kadar şekillendirilerek getirilmiştir. Tanımını bulmuştur ve nettir.Şerafettin Halis’in bu tanımlaması geçmişte bazı yazarların yaptığı yanlışın, eksik bilgilendirmenin, tasavvuf ve ledün ilminden haberdar olmayanların bir tanımlamasıdır.Doğru bir tanımlama değildir.
Alevilik dini İslâm, Kitabı Kur’an, Allah’a kul, Hz. Muhammed’e bağlı, Hz. Ali ‘ye talip, Ehl-i Beyt yolunu süren, yani Kur’an’ı ve İslâm’ı Hz.. Ali gibi anlayan ve On iki imamlar gibi inancı sürdürenlerdir. Hz. Ali’ye bağlı onu seven ve Hz. Ali’nin yolunda giden taraftarlarına Alevi denir. Alevilik İslâm’ın içindedir. Ayrı bir din değildir. Mezhepler üstü ve İslâm’ın içinde tasavvufi bir yoldur. İslâm’ın içinde insanidir, aklidir, ahlâkidir. Ehl-i Beyt yolunun, Kur’an ayetlerinin. yorumudur. Alevilik, Kur’an ve İslâm-ı, Hz. Ali’nin anlattığı gibi anlamaktır. Aleviler Allah’ın birliğine, Hz.Muhammed’in Resul olduğuna ve Hz. Ali’nin Velayet makamına sahip olduğuna iman ederler. Hz.Muhammed Nübüvet, Hz. Ali Velayet sahibi olduğunu ve Allah’a, Muhammed’e ve Hz. Ali’yi birbirinden ayırtmamaktır. Alevilik İslâm inancını,özünde beslediği amaçlar doğrultusunda anlamaya çalışan, içselliği esas alan , şekil şartlarından ziyade, insanın yüceliğini benimseyen Hz.Ali ve On iki imamlar gibi inancı sürdürmektir.
Alevilik İslâm’ın içinde tasavvuf felsefesi ile din kültürünü kapsar. Alevilik; namaz, oruç, hac, zekat, zahire değil, tasavvuf içerikli Tanrı’ya kavuşmak için kendisine mahsus ibadeti olan ve ibadeti içersinde Hakka secde, dua, tevhit, zikir, gülbank duası vardır. Bu ibadetlerini cem evlerinde, evlerinde yerine getirmektedirler Alevilik, şekil şartlarından ziyade, daha çok içsellikte arayan İslâm’ın tasavvufi yorumudur. Bir başka deyişle Alevilik, İslâm’ın Ehl-i Beyt yorumudur.
Alevilerde Cem evleri ibadet yeridir, Cem birliğin beraberliğin adıdır. Cemin yapıldığı cem evi ise, sadece ibadet amaçlı kullanılmamış geçmişteki Mescitlerin işlevini de yerine getirmiş, getirmeye de devam etmektedir. Cem evleri edep, erkan amaçlı kullanılır. Cem evleri; barış, özgürlük, eşitlik, ibadet, sevgi, yargılama ve karar verme yeridir. Aynı zamanda sohbetlerin yapıldığı birlik ve beraberliğin korunup sergilendiği, ikrarın verildiği ve erkanın yürütüldüğü güven ve sevginin toplandığı, Hakk’a temenna ve Hakkın tecelli edildiği yerlerdir. Aksine Alevi İslâm inancı Kur’an’a dayalı, Hz.Muhammed”in buyruklarına göre İslâm’ın evrensel boyutları ile yorumlanıp yeryüzü insanlığına yeni kapılar açan bir büyük düşünce akımı olan tasavvuf felsefesiyle hayat bulan bir insan bütünlüğüdür .Özünü insan sevgisinde bulan ve Tanrı’nın insanda tecelli ettiğine inanır.Vahdet-i Vücuttur.
Alevilikte en büyük hac iyilik yapmak, aç olanı doyurmak, insanlar arasında barışı yaymak, insanlık alemi için çalışmak ve doğruluktan ayrılmamaktır. Tüm baskılara rağmen Anadolu Alevi İslâm inancının temelinde güzellik ve paylaşımcılık temel ilkedir. Musahiplik fikri varlığıyla kardeş tutmak, fitre ve zekâtı daimi kılmıştır. Eline diline ,beline .aşına, eşine,işine sahip olmayı ve kendini bilmeyi temel almıştır.
Kafaları “Ateizm” daha doğrusu “Nihilizm” ile karma karışık olmuş kişiler, son günlerde “Alemi sersem, herkesi kör” sanarak, kendi kafalarındaki karışıklığı “Alevilerde kafa karışıklığı” ve “doğal din” başlığı ile kamuoyuna şırınga edip, inançlı halkımızın zihinlerinde sansasyon yaratmaya tüm güçleriyle çalışmaya soyunmuşlardır.
Yüzyıllarca Aleviler, Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali demeleri, ibadetlerinde ve cem evlerinde dillerinde Allah’ı hiç eksik etmeyeler mi? Aleviliği daha iyi bilir, yoksa cem evinin kapısında içeri girmemiş ve hayalinde Alevilerle ilgili senaryo yazanlar mı? Aleviliği daha iyi bilir? Elbette Aleviliği, Alevi gibi yaşayamayanlar Alevliği bilemezler, Aleviliği, Alevi gibi yaşayanlar bilir. Aleviliğin kaynağı Hoca Ahmet Yesevi’nin hikmetlerinde geçen terimlerdir. Sema, pir, pir rızası, miraç, kul hakkı, hak rızası hü, hü v.b. sözcüklerinde görmektir. İslâm’ın muhalif kanadı Hz. Ali yandaşlığıdır. Anadolu Aleviliği dünyanın en büyük dinleri ve inançların evrensel değerleriyle yoğrulmuş bir inanç olmakla birlikte özünde ve merkezinde son din olan İslâmlığın yer aldığı iman ve insanlık yoludur. Alevilikte, Allah sevgisi, Hz. Muhammed, Hz. Ali sevgisi ve Ehl-i Beyt’e bağlılık, Aleviliğin İslâm’ın özü olarak görmenin temel nedenidir. Çünkü; Hz Muhammed’in Veda Hutbesinde, ümmetime iki emanet bırakıyorum,bunlardan biri Kur’an-ı Kerim, diğeri ise Ehli Beyt olduğunu belirmiştir. Aleviler, Hz. Ali’yi sevmenin, Hz. Muhammed’i sevmekle eşdeğer olarak görmekteler. Çünkü; Hz. Muhammed,”Ben kimin mevlası isem, Ali de onun Mevlasıdır. Ona dost olana dost, düşman olana düşman ol. Ona yardım edene yardım et. Onu horlayanı horla. Nerede olursa olsun gerçeği onunla birlikte kıl, şeklinde dua etmiştir. (Sahih-i Müslüm, “ Fedail’üs- Sahabe” Ali Bin E. Talibin faziletleri, bölümünden aktaran Seyit Murtaza / Hz. Muhammed ,Hz. Ali için; “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır. Şehri dileyen kapıya gelsin”, “Ali insanların hayırlısıdır. Kim bunu kabul etmezse, gerçekten kafir olmuştur.” , “ Ümmetimin en ileri geleni ve gerçek hüküm vereni Ali’dir.”
Aleviler kendilerini ifade ederken, Alevi, Allah’a kul, Muhammed’e ümmet, Aliye talip olan kişilerdir. Alevi İslâm inancında Tanrının gerçek eri olan insan kalbine yani doğrudan doğruya insana yönelirler. Kur’an da Tanrı – İnsan bütünleşmesi ve birliği şu şekilde ifade edilmektedir. Onlar derler ki ; “Biz Allah içiniz ve sonrada ona dönüp gideceğiz” ….” Biz ona ( insana) şah damarından daha yakınız.”
Görüldüğü gibi bu ayetlerin içsel anlamlarından hareketle Alevi İslâm inancına göre, Tanrı insanın içindedir, insana secde etmek, Tanrıya secde etmekle eş anlamdadır.
Nitekim Hünkar Hacı Bektaş Veli şöyle demektedir:
Ellerin kabesi var, Benim kabem insandır
Kur’an da, kurtaran da, insanoğlu insandır
İşte, Alevi İslâm inancı erdemliği, yüceliği, insancılığı, barışı eşitçiliği sağlayan ve insanlığın özlem duyduğu, paylaşımcılığı sağlayacak birinci yol olduğu gerek inanç bakımından, gerekse ahlak esasları açısından dünyanın en insancıl , en özgün, en ahlaklı, en görkemli inanç kültür bütünlüğüdür.
Aleviler, Hz. Ali’nin üstün niteliklerini ve Kur’an’ın gerçek yorumunun içsel anlamını başta Hz. Ali olmak üzere, Ehli Beyit’in ve Yedi Ulu Ozan’ın tasavvuf derinliği olan kişilerce keşfedildiğinden dolayı Alevi İslâm inancının kendi işlerinde içselleştirerek savunmuşlardır. Hacı Bektaş Veli Alevilerin Ser çeşmesidir, Alevilerin beslendiği kaynaktır. İlim, İrfan, barış, sevgi ve direniş pınarıdır. Hünkar Hacı Bektaş Veli’den alınan güçle yüz yıllarca zulme, asimilasyona karşı bir direniş bayrağı yükseltilmiş, olup, Alevi İslâm inancı kimliğini sürdürmüş, sürdürmeye de devam edecektir.
Nitekim Hz. Muhammed, “Ali’yi seven beni sever, beni seven de Ali’yi sever.” diyerek, Hz. Ali’nin sevgisini, yerini ve önemini açık bir şekilde belirtmiştir. Hz. Ali, Hz. Muhammed’în yol kardeşidir. Nitekim bu durum Buyrukta belirtilmiştir.Hz. Ali zulme karşı baş kaldırmanın mazlumun yanında yer almanın tarihsel simgelerinden biridir.
Pir Sultan Abdal da bir nefesinde Hz. Ali için şöyle demektedir.
Bu dünyanın evvelini sorarsan
Allah bir, Muhammed Ali dır Ali
Sen bu yoldan sahibini ararsan
Allah bir , Muhammed Ali dır Ali
Aleviler Allah’a Kul, Muhammed’e ümmet, Ali’ye talip olanlardır. Ya sizler kimsiniz?
Hz. Ali gerçek İslâm adaletini yaymak için, yani ahlakı, erdemi, sevgiyi, iyiliği yaymak için mücadele etmiştir. Oysa inançsızların insanlara sevgisi olmayanların, idraktan yoksun olanlar, Hz. Ali’^yi ve onun kişiliğini anlamaları mümkün mü? Elbette mümkün değildir. Kaygusuz Abdal Hz. Ali için şöyle demektedir:
“Ali’ye İsmullah derler
Yüzüne secde ederler,
Taş yerine koyarlar
Koyamazsın demedim mi?
Bu Kaygusuz ezeliden
Himmet almış ol veliden
Oku ilmini Ali’den
Doyamazsın demedim mi?”
Erdoğan Çınar’da “Alevilerin inandığı Allah ile Müslümanların inandığı Allah aynı Allah değildir” Alevi sözcüğü M.Ö.2000 yıllarında Luviler yaşamış; Hititlerle beraber olmuşlar Luvi sözcüğü Hitit dilinde “Işık insanı” demektir. Likyalılar var. Likya ışık insanı demektir. Likyalılar ışık ülkesi demektir. Alevilerde sefa ve savaşları sırasında kendilerine ışık taifesi demeye başladılar. Alevi sözcüğü o zamandan itibaren kullanılmaya başlandı… Alevi sözcüğü ilk kez 16. yüzyılın son çeyreğinde kullanıldı demektedir. Aleviler cennet ve cehenneme inanmazlar, Alevilerle Müslümanlar aynı Tanrıya bile inanmazlar. Alevilikte başka evrene, başka mekana ve öbür dünyaya cennete yada cehenneme gidiş yoktur… Alevilik kökü çok eskiye giden on binlerce yıl öncesine giden soylu ve kadim bir inançtır ve kendisini sürekli sembollerle, simgelerle ifade etmiştir demektedir.” Burada söz edilen bilgilerin Alevilik’le uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Sayın Erdoğan Çınar, Aleviliğin tarihi gelişimini bilmediği gibi konuları çarpıtarak Alevi toplumunun tarihsel kimliğini geleneksel inancını, kültürünü, inanç dayanaklarını kendi aklınca tarif etmeye çalışmaktadır. Aleviliğin temelini oluşturan Allah Muhammet Ali kavramını aklınca bozmaya yeltenmektedir. Aleviliğin, İslam ile olan bağını kesmeye uğraşıyor ve yalan üretiyor. Aleviliğin Ali ile ilgisinin olmadığını bu inancın İslam dışı olduğunu söyleyen kervana katılarak aklınca Alevi toplumunu inançsız göstermeye çabalıyor. Oysa; Alevilik, İslam dinini de Kuran yorumu ile kabul eder. Kuran’ın gerçek manasına vakıftır ve tüm mevcudatın Hakkın kendi öz var-lığından ibaret olduğuna inanır ve bilir. Kuran’ı Kerim’in yorumudur ve İslam’dır. Alevilik İslam içerisinde doğmuştur. Toplumsal, kültürel, yapısal ve inançsal kimlik oluşmasında etkili olan inançsal temeller yaratmıştır. Bu nedenlerden dolayı İslam’ın içindedir. Alevi, Hz. Ali’nin soyundan gelip de onun tasavvufi yolunu izleyenler ile, o’nun soyundan gelen (Seyyid, şerif Hacegan) kollarından olan herhangi bir mürşide ikrar verip bağlananlardır. Temelde Hz. Ali’nin soyuna mahsus olan bu isme sonradan ikrar verip bağlananlar da katılmıştır.
“Alevi” Hz. Ali ailesinin adıdır. Hz. Ali’ye bağlı olan, o’nu seven Hz. Ali’nin yolundan giden, Hz. Ali’nin taraflarına Alevi denilir. Ali’yi sevenlerdir. Aleviliğin tanımlanmasını 941-942 yılında Ebu Dulef yapmıştır. Alevilerin Ali sevgisi, taraftarı içinde Ehl-i Beyt sevgisiyle Ali’yi ve ev halkıyla sevenler taraftarı olanlar, izinde gidenlere Alevi denir. Aleviler, Ehl-i Beyti sevenlerdir. Alevilik, Hz Muhammed’in son dönemlerindeki gelişmelerle birlikte şekillenmeye başlar. Tasavvufa eğilimli sufi çevreler giderek Hz. Ali etrafında toplanırlar.
İşte Alevi İslam İnancı; erdemliliği, yüceliği, barışı ve insanlığın özlem duyduğu paylaşımcılığı sağlayacak birinci yoldur. Bu yol gerek inanç bakımından, gerekse ahlak esasları açısından dünyanın en insancıl, en özgün, en ahlâklı, en görkemli inanç ve kültür bütünlüğüdür. Osmanlı devleti döneminde Şeyhülislamların Alevilerin aleyhine çıkardığı fermanlarla, Alevileri katleden Şeyhülislam İbni Kemal, Ebus Suud Efendi, Fahreddin Acemi, Müftü Hamza, Zenbilli Ali Efendi,Molla Gürani gibi, Aleviler’e iftira edenler, “Aleviler Müslüman değildir, katledilmeleri helaldir.” diye fetva verenlerin zihniyetinin devamı olarak düşüncelerini aktarmaya çalışıyorlar. Alevi toplumunu yok etmeye uğraşanlar toplumun kafasını karıştırmaya yeltenenler elbette gerekli cevabı alacaklardır. Bir gün Gazetesinde devam eden ve Alevileri asimile etmeye yönelik karalama kampanyasına , Vechi Timuroğlu’da katılmıştır.
Vechi Timuroğlu “Alevilik Anadolu’ya özgü yaşam biçimidir. Tek parçası değillerdir. Aleviler İslam’ın temel öğretisini belirleyen Kelime-i Şahadeti Eşhedü en lailahe ill’allah eşhedü enne Muhammedün abduhu ve resulü” sözünü bilmezler. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, hacca gitmez, zekat vermez… devamla Alevilik din değildir çünkü kitabı ve tapınağı yoktur. Kaynağında konar göçer toplulukların yaşam biçimine uygun olarak tapınak yerine kutsal alanları önemserler… Tümü ile geleneksel önermeler başlar ergenlik çağındaki kızlar, erkekler, kadınlar çok olgun yemede ve içmede bulunurlar, semahlar yapılır (tümü ile din dışı, gülbenkler okunur, demler alınır, mumda söndürülür ama şafak sökünce çünkü güneşin ışığı yeryüzüne yayılınca mum ışığına gerek kalmaz…) İslam bu törenlerin tümünü yasaklamıştır. Çalgı şeytanın necisidir. İçki haramdır, kadınlı erkekli eğlence sonu cehennemde bitecek bir davranış biçimidir. Oysa Alevilik bir yaşam biçimidir. İslam’a aykırı olan tüm bu güzellikleri yaratacaksınız sonra da kalkıp gerçek Müslümanlığa sahip çıkacaksınız. Tanrının meleklerine, kitaplarına, elçilerine ahret gününe şerrin ve hayrın sahibi olduğuna ölüp dirilmeye inanmazlar bunlara inanmayan kimse elbette Tanrının tek olduğuna ondan başka Tanrı bulunmadığına Muhammed’in de Tanrının elçisi ve kulu olduğuna inanmaz. Ayrıca, ahret kavramı hakkında Aleviliğin anlayışı çok farklıdır. Ahret-öte dünya, ölümsüzlük düşüncesinin yarattığı bir kavramdır… Şimdi düşünelim diyor; İslam ekinin içinde oluşarak ondan esinlenen ama İslamın farzlarını ve İslam inancının koşullarını kabul etmeyen bir toplum yada topluluk Müslüman sayılır mı? Üstelik şiirle, fıkralarla meselelerle, destanlarla, söylencelerle kendi felsefesini yaratmış kişi Tanrıya inanan bir toplum Müslüman sayılabilir mi?
Sayın Vechi Timuroğlu. “Elbette sayılır. Alevi İslam anlayışı; İslamiyet’in Kuran’a dayalı, Hz. Muhammed’in buyruklarına göre, İslam’ı evrensel boyutları ile yorumlayıp yeryüzü insanlığına yeni kapılar açan bir büyük düşünce akımı olan Tasavvuf felsefesiyle hayat bulan, bir insan bütünlüğüdür, özünü insan sevgisin-de bulan Tanrı’nın insanda tecelli ettiğine inanır.
Alevilik, Ebul Vefa, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve Anadolu Erenleri, Kuran’ı en iyi yorumlayan filozof velilerin görüşlerinden ilham alarak hayat alanı bulmuştur. Anadolu’yu İslamlaştıran bir yorumdur.
Alevilik, İslam dinin özüdür; manasıdır. Alevilik İslam içinde insanidir, aklidir, ahlakidir. Hz. Ali inancının, Kuran ayetlerinin yorumu-dur. Alevilik bir iç dünya olayıdır, his ederek yaşamaktır, insan olan her şeyi özünde duymaktır.
Alevilik, Hz. Muhammed-Ehlibeyt taraftarı, Hz-Ali ve onun soyunda gelenlere büyük bir saygı ve muhabbetle bağlılıktır. Alevilik, Ehlibeyt’in yoludur. Alevi-Bektaşi kendisini her anlamda yetiştirmiş, kâmil insan demektir. Alevilik, dış yüzünden halka ve iç yüzünden Hakka bakan bir inançtır. Alevilik Cafer-i Sadık mezhebidir. İmam Cafer-i Sadık içtihatlarına göre hareket eder ve onun yolunu sürer.
Sayın Timuroğlu; Aleviler gibi yaşasaydı 9. yüzyıldan itibaren biraz kitap okumuş olanlar çok iyi biliyor ki, Alevilik tanımlamasını 941-942 yılında Ebu Dulef tarafından yapıldığı görülecektir. Alevileri dinden koparmak isteyen sizin gibi zihniyeti savunanlar Alevilerle bir ayağı Avrupa’da bir ayağı da Türkiye içinde geçmişte de olduğu gibi bugünde Emevi ve Abbasi zihniyetinin devamı olarak algılanmalıdır. Aleviliğin Allah, Muhammed, Ali ile ve İslamla bağını kesmek için akla hayale gelmedik yalanlar üretmeniz Aleviliğin Ali ile ilgisinin olmadığını iddia etmeniz bu inancın İslam dışı olduğunu söyleyip inançlı Alevi toplumunu, inançsız olarak göstermeniz bir öğreticiye yakışmaz. Aleviler, dini kin ve bağnazlıkların değil, hoşgörü ve sevginin kaynağı saydıklarından yobaz, ateist, ve kökten dincilerin sürekli düşmanlığına hedef oldular. Onlar karanlık çevreler tarafından hep horlandılar. Çünkü, çağ dışı ve karanlık düşüncelerin hep karşısında olmuşlardır. Alevilikte 12 İmamın Şah Hatayı ile başladığını ve Erdebil Tekkesi’nin 7. imamı olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Tarihi ve inanç bilgisi olan herkes biliyor ki, 12 İmamın imamcılığın İsmaillilik adı altında 9. yy da kitaplarda anlatıldığı kadarıyla 7. imam Tekkesi Erdebil değil, Alamut İsmail Kalesindeki tekkedir. Alevi olabilmek için, Alevi gibi yaşayabilmeli, Alevi gibi ibadet edebilmeli, Alevi edep ve erkanını bilerek yazmalı. Alevi toplumunun inancını bozmaya uğraşarak akla hayale gelmedik yalanlar üreterek Aleviliği İslam dışı olarak göstermenin size ne kazandırır? Alevi olan İman sahibi olur, bir pire ikrar verir. Erkân a uyar, musahip tutup görgü kavline girer, 48 Cuma cem’e katılır, Hak lokması dağıtır, mürşidin dediklerini uygular. Takva olur, Allah’ı sever , O’nu darıltmamak için gayret sarf etmek,eline, diline, beline sahip olur, eşine aşına, işine sadık olur, özüne , sözüne, sazına, gözüne, doğru olur, ağlayanı güldürmez, boşalttığını doldurur, yıktığı varsa yapar, gördüğünü örter, görmediğini söylemez. Eliyle koymadığını ve hak etmediğini almaz, on sekiz bin alemi hak bilir, yetmiş iki milleti bir görür.. Allah’ı özünde bilir. iman, eder, sözünde durur. Takvayı yüzünde bilir, bilcümle varlık onun elinden ve dilinden emin olduğuna inanır. Amel, ilim sahibi olur. İnandıklarını uygular, yedi nefis mertebesini ve dört kapı, kırk makamı uygulayarak geçip, insan-i kamil olur. Meveddet: (Tevella – Teberra) Allah pek çok ayette Peygamber ve onun Ehl-i Beytine ve soyuna sevgi ve bağlılık göstermemizi emretmektedir. Meveddet, sevgi ve bağlılık anlamındadır. Tanrı’nın Vedüd adından kaynaklanmaktadır.Tevellâ sevmek anlamındadır. Teberrâ ise kaçınmak anlamındadır. Alevilikte; Peygamber ve Ehl-i Beytin, Peygamberin soyunu sevmeyenlerden kaçınmak anlamındadır.Alevilikte Ehl-i Beyt’ı incitmek, Peygamberi incitmekle eş değer tutulmuştur.Alevilik, ilke olarak mezhepler üstü bir inanç, İslam’a bağlı bir yorumudur. Buna rağmen Sünni İslam’da olduğu gibi Alevi İslam’da da tarih içinde mezhepler çıkmıştır. Bunun en bilineni de Anadolu’daki İmam Cafer-i Sadık mezhebidir. Anadolu insanının düzeninde Alevi İslam inancının etkileri vardır. Anadolu’da bugün Alevi İslam inancına veya değişik mezhep yorumlarına inanan birçok insan vardır. Bu inanç yorum ve geleneklerin başında musahiplik, kirvelik, ölüm ve doğum gibi yaşamla ilgili törenler en önde gelen geleneklerdir. Bu gelenek ve göreneklerin bir çoğunda Alevi İslam inancının izleri ve uygulamaları mevcuttur. Alevi inancı bu ise, Aleviler bu inançların gereklerini yerine getiriyorlarsa, Alevi olmadıkları halde Alevi gibi görünüp, bu toplumun inançları ile oynamaya hiç kimsenin hakkı olmadığını da bilmelidirler.
Sayın Vecihi Timuroğlu ve Erdoğan Çınar; Alevi toplumunu asimile etmek için uğraşmanız, tarihi gerçekleri çarpıtarak bilim dışı söylemlerle kafaları karıştırmanız sizlere bir fayda sağlamaz. Kültür tarihi ile ilgisi olmadığı halde bilgiçlik tasarlayarak, etimoloji biliyor gözüküp konuları çarpıtarak Alevi inancıyla alay ederek, Emevi zihniyetiyle bir yere varmanız mümkün değildir. Tanrı katında kul, insanlar arasında makbul olmak isterseniz haddinizi bilin. Bir söz vardır; kendini ve özünü bilen Hakk’ı da bilir.Aleviliğin ne olduğunu bilmeyenler, Alevi olmayanlara değil, Gerçek Alevi olanlara sorup öğrenilir. Alevi İslâm inancını, ibadet biçimlerini, geleneklerini öğrenmek isteyenler, Alevilerin yaşam biçimini öğrenir, onlarla oturur,birlikte yiyip, içer, onlara konuk olur ve bilgiyi kaynağında alır.. Aleviliği tanımanın biricik yolu budur. Tersi bir durumda Alevilik aleyhinde ulu-orta saçmalar, iftiralar, meydana getirilir ki, bu da kendini araştırmacı, yazar geçinen fitneci kişilerin yaptığı affedilmez gaftır. Geçmişte Emevi ve Abbasilerin Hz. Muhammed’in soyuna, Ehl-i Beyt’e ve taraftarlarına saldırdıkları gibi,bu günde sözde Alevi geçinenler(yazar) aynı anlayışlılarını bir başka şekilde devam etmektedirler
Sayın Mehmet Bayrak, Erdoğan Çınar, Vecihi Timuroğlu, Faik Bulut ve İsmail Beşikçi gibiler, Hz. Ali’yi ve Alevileri tanımaları mümkün değildir. Çünkü Alevi gibi yaşamıyorlar.
Alevi inancı, Hünkar Bektaşi Veli, Yunus Emreler’in Pir Sultanların ve Anadolu Erenlerinin, Sarı Saltıkların, Düzgün Babaların, Dersimdeki Ocakların, Kur’anı en iyi yorumlayan Velilerin görüşlerinde ilham alarak yaşam bulmuştur. Alevilik, Hz.Muhammed, Ehl-i Beyt taraftarı, Hz. Ali ve onların soyundan gelenlere büyük bir saygı ile bağlılıktır. Alevilik, Ehl-i Beyt yoludur. Alevilik, İslâmiyet’in Kur’an’a dayalı Hz. Muhammed’in buyruklarına göre, İslâm’ın evrensel boyutlarıyla yorumlayıp yeryüzü insanlığına yeni kapılar açan bir büyük düşünce akımı olan tasavvuf felsefesinde hayat bulan Tanrının insanda tecelli eteğine inanır. Tanrı korkusu yerine sevgisini benimseyen, şeriat kapısını aşıp,marifet yoluyla hakikat dünyasına ulaşan, Kur’an-ı Kerim’in şekline değil,özüne inen akıl ve gönül ile ruhsal olgunlaşma yoludur.
Oysa Alevi İslâm anlayışında; insanı sevmek bir ibadettir. Alevi İslâm inancında, insan Tanrı’nın yeryüzündeki tecellisidir. İnsanda Tanrı’nın tecellisi var. Bu sebeplerden dolayı insanların rızasını kazanmayan hiçbir kimse Tanrı’nın rızasını kazanamaz.Alevilikte yetmiş iki millet bir görülmüştür.Tüm insanlar Tanrı’nın bir parçası olarak görülmüştür. Alevilik insancılık, eşitlik, farklılıkları bir zenginlik olarak görmüştür. Alevilikte dört kapı kırk makam vardır. Her makamın on esası vardır. İnsan-i kamil olma vardır. Edep, erkana uyma vardır. Yedi ulu ozanın inançları vardır. Kırklar meclisi, tevella ve teberra, 12 imamları, miracları var. Düşkünlük, dar, talip, 12 post, Boz atlı Hızır, Semah ve Ser çeşme Hünkar Hacı Bektaşları vardır Alevilik, İslâm’ın özü itibarıyla tevhid inancıdır. Yani Tanrının birliği inancıdır. Hz. Muhammed’i peygamber, Kur’an-ı kutsal kitap, Hz Ali’yi vasiyi Resulullah kabul etmektir. Barış, esenlik, kardeşlik, eşitlik, toplumsal dayanışma, hoşgörü, kul hakkını yememe, iyiliği emretme, kötülükten uzak durma, yalan ve riyadan sakınma, zina vb. çirkinliklerden kaçınma, haksız kazanç edinmeme, zulme karşı çıkma gibi, ahlaksal ilkeleri yaşama egemen kılan tüm değerler Alevi İslâm inancında olduğu içindir ki; Alevilik İslâm’ın özüdür. Bu nedenlerden dolayı Alevilik İslâm öncesi tüm dinlerin de özüdür.
Alevilik, Sünni İslâm’ın dışındadır, Sunilik de, Alevi İslâm’ın dışındadır. Alevilik İslâm’ın özüdür. Hatta İslâm’dan önce gelen ilahi dinlerin de özüdür. Art niyetlerden arınmış, nesnel ve yüzyılların getirdiği, Sünni ve Şiici anlayış ve ön yargılardan kurtulmuş bir inanç bakışı olarak ta görmek mümkündür.
“Kafası Karışık” inançsız ve art niyetli yazarlar kendi akıllarınca Alevileri yanıltmak için “Alevi isen, o zaman dördüncü halife Ali’ye bağlılık nedendir? Hüseyin çileleri nedendir? On iki İmam’a bağlılık nedendir?” sorusunu yöneltiyorlar. Yüzyıllardır bilim adamları, erenler, evliyalar insan-ı kamiller eserlerinde Şah-ı Merdan Ali’ye gönüllerinde en müstesna yeri ayrılmış ve aşk-ı muhabbetle Ali evladı’na bağlanmıştır. Yol ve sürekleri devam ettiren, bu Aleviler Ehl-i Beyt’e niçin bağlanmışlar? Bunların hepsi de akılsız, bilgisiz mi idiler? Hallac-ı Mansur, Ahmet Yesevi, Hasan Basri, Zunnuni Mısri, Bişri Hafi, Maarufi Kerhi, Bayazid-i Bistami, Nesimiler, Baba İlyaslar, Hünkar Bektaşi Veliler, Lokman Perendeler, Yunus Emreler, Şeyh Bedreddinler, Pir Sultanlar, Şah Hatai’ler tatlı canlarını onların (Ehl-i Beyt) uğrunda, kutsal kanlarını Şah Hüseyin’in yolunda seve, seve akıttılar!
Şimdi bu ulu Aleviler mi? Aleviliği daha iyi bilir. Yoksa bu yola inanmayanların mı? kafası karışık, kendine göre yeni din icat edenler mi? Aleviliği bilir. yeni din icat edenlerle , kafası karışık olanların inançla, dinle, Alevilikle ilişkileri olabilir mi ? Alevi gibi yaşayabilirler mi? Aleviler adına söz söyleme yetkileri olabilir mi? Elbette olmaz. Aleviliği öğrenmek isteyenler varsa, Alevilerin inanç ve geleneklerine bakmalarını ve Aleviliğin iç yüzünü öz kaynaklarına bakarak öğrenmelerini ve Aleviliği yaşamalarını salık veriyoruz.
cevo
14/04/2013 at 19:27
Sayin Ali Kaya allaha inandiginizi falan yaziyorsunuz, inançsizlarin bu yolu anlatamayacagini soyluyorsunuz, ama siz de hiç mi allah korkusu yok… misri, bisri, marufi…..guzel ama hani Kalo Sipe, Kal Ferat, Kal Mem, Xaskare, Sah Heydere Kemeri?? Umarim Dersim evliyalarinin adini zikretmemenizin sebebi “alevilik islamin ozudur” varsayiminizi çurutme ihtimali degildir. Ama bu evliyalarin olmadigi bir alevilik de bize uymuyor… Ali Kaya veya Izzettin Dogan yazsin pek bir onemi yok.
M. Kardemir
15/04/2013 at 09:03
Sayin Ali Kayanin bu yazisi bir sansizlik bence
Ilk defa Alevi Islam termini duyuyorum, Bu termile baska sahalara yumusak inis yapma amaci tasiyor
Genel olrak Alevilik, Ozelde Dersim Aleviliginde , be shasen Kuran’dan alintilar yapildigini onun referans alindigini pek duymadim gormedim
Hiç bir Dersim Alevi Ocagi Dedesi beoylesi referanslara basvurmaz.
Kuran’ni yorumlayarak bir yere varilmaz. Kuran’in çesitli yorumlarindan çikarak, var olan dini pratikler( Iran,Arabistan, Suriye, Misir …) Hepsi ayni kapiya çikiyor, yani evrensel insan haklari, demaktrasi, kadin haklari onude buyuk engel oluyorlar
Alevilik, helle de Dersim Aleviligi Kuran’in baska bir yorumu olamaz.
Aleviligi olusturan yasam, dayanisma, evrensel haklar ve evreni yorumlama felsefesi, Kuran’a taban tabana ziittir
Bu nedenle Aleviligi ” Islam içi ama mezhepler ustu” gbi kaliplara sigdirarak buyuk hatalar yapiliyor.
Anadolu Aleviligi bin yillik uygraliklar suzgecinden, Islama baskaldirmis, onun kalipçi( baska olmasi mumkun degil) yasam felsefesine baskaldiridir
murat
15/04/2013 at 20:20
Sayın Ali Kaya, insanlık tarihi boyunca kendi inancını yaymak için adam öldüren bir ALEVİ gösterebilir misiniz?
ali kaya
03/05/2013 at 21:51
SAYIN MURAT,SAYIN M.KANDEMİR VE SAYIN CEVO ,Sizin inançla ,Kuran1a,velilerle,nebilerle,evliyalarla,ledün ilmiyle,tasavvufla, Dersim’in kutsal ocaklarıyla bir derdiniz yok. Düzgün Baba, Derviş Cemal, Derviş Beyaz, Mahmut Hayrani, Baba Mansur, Hacı Kureyş, Ağu İcen’lerin düşünce ve inançlarını, Dersim’in pir ve rayberlerin cemlerinde söyledikleri beyitleri,duazimamları,deyişlerindeki “HAK,MUHAMMED YA ALİ” yakarışlarınızdan haberiniz olsaydı, böyle konuşmazdınız.Ben sizi Dersimin o kutsal ocaklarına havale ediyorum.2010 tarihinde Tunceli Üniversitesinde sunduğum konferas konuşmamı size sunuyorum.ALLAH SİZE AKIL,FİKİR VERSİN…
Ali Kaya
Alevilik ve Dersim kültürü araştırmacısı,
Tarihçi-Yazar
I-TUNCELİ’DE DİNİ İNANÇ
Tunceli(Dersim)’de egemen dini inanç Aleviliktir. Alevilik dışında % 5 Sünni İslam inancına mensup halkın dışında, tahminen % 0,5 civarın da Alevileşmiş Hıristiyan topluluktan bahis etmek mümkündür. Dersim geçmişte olduğu gibi bugünde seyitlerin, ocakların ana merkezi ve Anadolu’nun ser çeşmesi olarak Alevilerce kabul görülmektedir.
II-ALEVİLİĞİN DİNSEL(İNANÇSAL) VE KÜLTÜREL BOYUTU
1-Alevilik inancı
a)Alevilik İslam içi bir dini inançtır
Alevilik, en genel tanımıyla bir dinsel inançtır. Ama aynı zamanda, her dinsel inanç gibi, bir kültürdür. Konunun bu ikinci yanı üzerinde dana sonra duracağız. Önce, Aleviliğin dinsel boyutunu açıklığa kavuşturalım.
Alevilik, İslami bir dinsel inanç sistemidir. Aleviliğin kurucuları ve yol göstericileri, onu, “Dini İslam [İslam dininden/İslam kökenli], kitabı Kuran, Allah’a kul, Hz. Muhammed’e bağlı, Hz. Ali’ye talip, Hz. Hüseyin’in yolunu süren, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ‘eline, diline, beline sahip’ olmayı ilke edinen, iyi düşünce, iyi söz ve iyi davranışta kendini bulan inançtır” diye tanımlarlar. Alevilik, “Tanrı korkusu” yerine “Tanrı sevgisi”ni benimseyen, “Zâhir’i bâtın’la, bâtın’ı zâhir’le birleştiren”, “Şeriat kapısını aşıp, marifet yoluyla hakikat dünyasına ulaşan”, Kuran’ın şekline değil, özüne inen, akıl ve gönül ile ruhsal olgunlaşma yoludur.
Alevi İslam anlayışı, İslamiyet’i, Kuran’a ve Hz. Muhammed’in buyruklarına göre evrensel boyutları ile yorumlayarak, Tanrının yeryüzünde ve insanda tecelli ettiğine [göründüğüne/zuhur ettiğine] inanır. “Vahdet-i vücut (varlığın birliği)”, Alevi Allah inancının temelini oluşturur. Alevi İslâm inancına göre, Tanrı insanın içindedir, insana secde etmek, Tanrıya secde etmekle eş anlamdadır.
Anadolu Alevi İslam anlayışı, yüzyıllar boyunca, Hoca Ahmet Yesevi, Ebul Vefa, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Sarı Saltık gibi “Anadolu Erenleri”nin düşünce ve pratiği ile şekillenip gelişmiştir. Anadolu Aleviliğinin Tunceli kolu ise, bu filozof veliler zincirine Dersim yöresinden eklenen Düzgün Baba, Derviş Cemal, Derviş Beyaz, Mahmut Hayrani, Baba Mansur, Hacı Kureyş, Ağu İcen’lerin düşünce ve eylemlerinin katkılarını taşır. Kök bir’dir, yorumlarda, zaman ve mekân farklılığından kaynaklanan zenginlikler vardır.
Alevilik, İslam’ın özüdür; manasıdır. Onun içindeki insani, akli, ahlaki öz’dür. Alevilik İslam içerisinde doğmuştur. İslam dinini, Kuran yorumu ile kabul eder. Alevilik, Kuran’ın gerçek manasına vakıftır ve tüm mevcudatın Hakk’ın kendi öz varlığından ibaret olduğuna inanır ve bilir. Alevilik, Hz. Muhammed ve Ehlibeyt’e, başta Hz- Ali olmak üzere peygamber soyundan gelenlere büyük bir saygı ve muhabbetle bağlılıktır. Alevilik, Ehlibeyt’in yoludur. Kur’an ve İslâm-ı, Hz. Ali’nin anlattığı gibi anlamaktır. Alevilik, Muhammed’le Hz. Ali’yi birbirinden ayırmamaktır. Aleviler Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed’in Resul olduğuna ve Hz. Ali’nin Velayet makamına sahip olduğuna inanır. Bu nedenlerden dolayı İslam’ın içindedir. “Alevi”, Hz. Ali ailesinin adıdır. Hz. Ali’ye bağlı olan, o’nu seven, Hz. Ali’nin yolundan giden, Hz. Ali’nin taraftarı olan insanlara
Alevi denilir.
Alevilik, insanın iç âlemine ilişkin düşünsel ve ruhsal yanıyla, bir iç dünya olayıdır; hem ruhsal hem fiziki boyutta hissederek yaşamaktır. “Alevi”, kendisini her anlamda yetiştirmiş, kâmil insan demektir. Alevilik, dış yüzünden halka ve iç yüzünden Hakk’a bakan bir inançtır. Alevilik, İslâm inancını, özünde beslediği amaçlar doğrultusunda anlamaya çalışan; içselliği esas alan, şekil şartlarından çok, insanın yüceliğini benimseyen Hz. Ali ve On iki imamlar gibi inanç sürdürmek demektir.
Alevilik İslâm’ın özündeki Tasavvuf felsefesi ile din kültürünü birleştirir. Alevilik, şekil şartlarından ziyade, daha çok içsellikte arayan İslâm’ın tasavvufi yorumudur. İslam’ın namaz, oruç, hac, zekât gibi zahiri ibadetleri değil; tasavvuf içerikli ve Tanrı’ya kavuşmayı amaç edinmiş kendisine mahsus ibadeti olan ve ibadeti içerisinde Hakka secde, dua, tevhit, zikir, gülbank duası bulunan bir İslam inancıdır. İbadetleri cemevlerinde ve evlerde yerine getirilir.
b)Alevilikte ibadet ve Cemevleri
Alevilerde Cemevleri, toplu ibadet yerleridir. Cem, sözcük karşılığı olarak, toplanma, bir araya gelme demektir. Alevilikte ise, birliğin, beraberliğin, “bir olma”nın adıdır.
Alevilikte Cem yapılan evler, sadece ibadet amaçlı kullanılan mekânlar değildir. Cemevleri edep, erkân amaçlı kurulur. Cemevleri; barış, özgürlük, eşitlik, ibadet, sevgi, yargılama ve karar verme yeridir. Aynı zamanda sohbetlerin yapıldığı, birlik ve beraberliğin korunup sergilendiği, ikrarın verildiği ve erkânın yürütüldüğü güven ve sevginin toplandığı, Hakk’a temenna edilen ve Hakk’ın tecelli ettiği yerlerdir. Hz. Peygamber tarafından “Mescid-i Nebi”de yapılan ibadetin devamıdır. Fecr Suresi’nin 27-28 ayetlerinde, cemaate birbiriyle ilgili “razı etmek ve razı edilmek” durumları sorulur. Sorunlu olanlar varsa, surenin 9 ve 10. ayetlerindeki emre göre, taraflar dinlenir ve adaletli bir uygulama ile barış sağlanır. Fetih Suresi’nin 10 ve 18 ayetlerindeki ilahi lütuf ve iradeye göre, cemaatin el ele tutuşması Allah’ın rızasını kazanmak içindir (Ayrıca bkz: Maide Suresi, 119 ve
Beyyine Suresi 7 ve 8 ayetler)
Kuran’a göre, Allah, yapılan ibadetin şekline değil, özüne bakmaktadır (Bkz: Hac Suresi, 67. Ayet). Alevi-Bektaşiler bu bağlamda Kuran’ın tasavvufi yorumunu esas alarak, kendilerine özgü bir ibadet şekli benimsemişlerdir. Cemevlerinde pir önünde toplu halde yapılan semahlı, ikrarlı, gülbanklı ibadet, namazın kıyam, rükû, secde, dua (kıraat), selam ve tevhit bölümlerini içinde taşır.
Alevilikte hac ibadeti, iyilik yapmak, aç olanı doyurmak, insanlar arasında barışı yaymak, insanlık âlemi için çalışmak ve doğruluktan ayrılmamakla yerine getirilir. Yunus Emre bunu, “Bir gönüle girmenin bin hacca (Kâbe ziyaretine) bedel” olduğu şeklinde açıklamıştır. Hacı Bektaş Veli ise,
Ellerin Kâbe’si var, Benim Kâbe’m insandır
Kur’an da, kurtaran da, insanoğlu insandır
Demiştir.
Anadolu Alevi İslâm inancının temelinde, güzellik ve iyiliği paylaşma ilkesi vardır. Musahiplik (yol arkadaşlığı/kardeşliği), kardeş tutmak, bu ilkenin gerçekleşme biçimlerindendir. Musahiplik ilişkisi, fitre ve zekâtı daimi kılan dayanışma ve paylaşma biçimidir.
Alevilerin kendine özgü oruç anlayışları vardır. Alevilerde oruç, nefsi terbiye etmenin yollarından biridir. “Eline diline, beline, aşına, eşine, işine sahip olmak ve kendini bilmek”, nefsi terbiye etmek demektir. Yine de Alevilikte, aç kalarak nefsi terbiye etme de vardır. Bu, Muharrem orucudur. Kur’an’da, Bakara Suresi, ayet 183’de (“Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi, sizin üzerinize de yazılmıştır”) ve Fecr Suresi, ayet 1, 2’de (“And olsun tan yerinin ağarma vaktine. On geceye”), Allah’ın oruçla ilgili emirleri yer almıştır. Bu ayetler, Muharrem Orucu tanımlar. Hz. Muhammed öncesi tutulan oruç Muharrem orucudur, bu orucu Peygamberimiz de tutmuştur.
c)Aleviliğin inanç felsefesi
Alevi İslâm inancı, erdemliliği, insancıllığı, barışı, eşitliği, insanlığın özlem duyduğu paylaşmacılığı, kardeşliği yüceltir. Her şeyin temeline insanı, insan sevgisini koyar. Alevi İslâm anlayışında, İnsanı sevmeyi ibadet olarak kabul eder. Tanrının insanda tecelli ettiğine inanır.
Tasavvuf, onun felsefesinin özünü ortaya koyar. Alevi İslâm inancında, insan Tanrı’nın yeryüzündeki tecellisidir, insanda Tanrı’nın tecellisi vardır. Bu sebeplerden dolayı insanların rızasını kazanmayan hiçbir kimse Tanrı’nın rızasını kazanamaz. Alevilikte yetmiş iki millet bir görülmüştür. Tüm insanlar Tanrı’nın bir parçası olarak görülmüştür. Alevilik insanlar arasındaki farklılıkları bir zenginlik olarak görmüştür. Alevilik, İslâm’ın özünü tevhit inancında bulur. Yani, varlığın birliği inancı.
Alevilikte “Dört kapı, kırk makam” vardır. Her makamın on esası vardır. İnsan-ı kâmil olma vardır. Edep, erkâna uyma vardır. Yedi ulu ozanın inançları vardır. Kırklar mecilisi, tevella ve teberra, miraçlar, düşkünlük, dar vardır. Barış, esenlik, kardeşlik, eşitlik, toplumsal dayanışma hoşgörü, kul hakkını yememe, iyiliği emretme, kötülükten uzak durma, yalan ve riyadan sakınma, zina vb çirkinliklerden kaçınma, haksız kazanç edinmeme, zulme karşı çıkma gibi, ahlaksal ilkeleri yaşama egemen kılan tüm değerler Alevi İslâm inancında olduğu içindir ki, Alevilik İslâm’ın özüdür.
2-Aleviliğin kültürel boyutu
Alevilik; felsefesi, ahlaki değerleri, ibadet biçimleri ve ritüelleri, öngördüğü ve yerleştirdiği insan ve toplum ilişkileri, semahı, müziği, manzum metinleri vb vb ile bütün büyük inanç sistemleri gibi büyük bir kültür de yaratmıştır. Bu büyük kültür ırmağı, Horasan’dan Ahmet Yesevi’lerle yola çıkmış, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Pir Sultan, Sarı Saltıklarla Anadolu’da bir deniz oluşturmuştur. Irmağın Dersim kollarını Düzgün Baba’lar, Baba Mansurlar, Dersim Ocakları oluşturur. Dersimde Musahiplik, Kirvelik, inanç ve kültürünün temeli olarak kabul edilir. Hızır, on iki imam ve Gağand oruçlarındaki ibadet biçimleri ve ritüellerinin başında gelir.Dersimde dini,doğa inanları,halk yaşantısı,halk hekimligi,sosyal yaşantı,mezar kaldırmak,misafir ağırlamak,evlenme gelenek ve görenekleri,yöresel ölçüler yemekler
,bilmeceleri,manileri,masalları,şiirleri,beyitleri,deyişleri,görgü cemlerde rıza lokması dağıtmak,örf,adet,gelenek,görenek kadın erkek eşitliği Dersim’de Alevi inancının temelini oluşturur.Alevilik inancı eğitim ve öğretimin önemini, fen ve bilimin gelişmesinde temel teşkil etmiştir.
Dersim tarihsel boyutuyla da zengin bir kültür birikimine sahiptir. Dersim tarihe beşiklik etmiştir.
Dersimde, Saburular, Muşkiler, Sümerler, Huriler, Hititler, Urartular, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Moğollar, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Sefaviler ve Osmanlılarılar varlık göstermişlerdir. Önemli tarih kalıntılar ve kültürel izler bırakmışlardır.
III-ANAYASA VE YASALARDA ALEVİLİĞİN YERİ, ALEVİLERİN SORUNLARI
1-Anayasa ne diyor, uygulama nasıl?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, devletin ve toplumun dinine ilişkin hiçbir belirleme yapılmaz. Bu, Cumhuriyet’in temel ilkelerinden biri olan “laiklik”in gereğidir. Laik devlet, Türkiye toplumundaki herhangi bir dinsel inancın yanında, onun destekleyicisi vb olamaz. Aynı şekilde, herhangi bir dinsel inancı karşısına da almaz, alamaz. Laiklik gereği olarak, almamalıdır. Herhangi bir dinsel inancı diğerlerine göre kayıramadığı gibi, başka bir inancı da, beriki lehine baskılayamaz.
Aynı şekilde, eğitim ve öğretime ilişkin yasalar (Milli Eğitim Temel Kanunu, vd) başta olmak üzere, Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, İş Kanunu, Ceza Kanunu gibi toplumsal yaşamı düzenleyen yasaların hiçbirinde de, yurttaşlar arasında dini inançlara göre bir ayrım, bir ayrıcalık öngörülmez.
Yasalar ve Türkiye’nin genel hukuk düzeni böyle olmakla birlikte, gelgelelim yaşamın pratiğinde durum hiç de yasalarda yazılı olduğu gibi değildir. Devletin örgütlenmesinden başlayarak, devletin işleyişinde ve yurttaşlarla ilişkilerinde egemen olan uygulama, Sünni İslam mezheplerine göre yürütülmektedir. Bu uygulamaya göre, Türkiye toplumu dini inanç bakımından türdeştir ve Sünni Hanefi mezhebindendir. Devletin, toplumun din işleriyle ilgili kurumu Diyanet İşleri Başkanlığı bu Sünni İslam mezhebini esas alarak çalışır. İster devlet eliyle yapılsın, ister inanç sahipleri ve grupları tarafından yapılsın, ibadethaneler ve onların hizmetleri konusunda sadece camiler için, camilerde ibadet eden toplum kesimleri için tam bir serbesti vardır. Ama Alevilik hem bu hizmetlerden yoksundur, hem de Alevi yurttaşların
Bu tür ihtiyaçlarını giderme, büyük baskı altındadır.
Alevilerin Cumhuriyet döneminde de, Osmanlı’dan kalma baskılarla, fiili yasaklamalarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu baskı ve yasaklamalar, hem devlet-yurttaş ilişkilerinde, hem de toplumun kendi içinde uygulanmıştır. Alevilik inancı, Sünni İslam inanışları ve o inanış temelinde örgütlenmiş Diyanet İşleri, Üniversiteler tarafından, büyük bir dışlanmaya, baskılamaya maruz kalmıştır. Bu baskıların zaman, zaman şiddete dayalı saldırılar biçimini almış olmasından ise, söz bile etmiyorum.
Sonuç olarak, Cumhuriyet maalesef, ne devlet katında, ne de toplum katında laiklik ilkesini egemen kılabilmiştir. Aleviliğe ilişkin bütün bu baskı, kısıtlama, yasaklama ve şiddetten, Tunceli Aleviliği de nasibini almıştır. Hatta diyebiliriz ki, en çok Tunceli Aleviliği almıştır. Baskının, etnik köken farklılığı kaynaklı boyutundan burada söz etmiyorum.
Söylediklerimizi kısa örneklerle daha da açık ve somut hale getirelim.
Örneğin, Anayasa’nın 10. Maddesi’nde, “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye aileye ve zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” yazar. 24. Maddesi’nde ise “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” hükmü yer alır. 24. Madde’ye göre de, Anayasanın 14. Madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklanmaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlak eğitim öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandıramaz ya da siyasi, kişiler çıkar, nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, din ya da din duygularını ya da dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. İnsan Hakları Bildirgesi’nin 18. maddesi; “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenleri açığa vurma özgürlüğünü içerir”, der.
Anayasamıza göre, Türkiye laik ve demokratik bir ülkedir, yukarıda aldığımız maddelerden de anlaşılacağı gibi, “din ve ibadet özgürlüğü” yasal güvence altında alınmıştır. Ne yazık ki “yurttaşlar arasında ayırım yapmamak, yasaları yurttaşlara farklı uygulamamak” hükümlerine karşı Alevilik hâlâ resmi düzeyde yok sayılmaktadır.
2-Diyanet’in dünü ve bugünü
3 Mart 1924’te kaldırılan halifelikten sonra şeyhülislamlığın yeni bir biçimi ve devamı niteliğinde olan “Şeriye Vekâleti” de kaldırılmış, yerine İslam dininin inanç ve ibadetlerine ilişkin hükümleri içeren işlerini yürütmek amacıyla “Diyanet İşleri Reisliği” kurulmuştur. 22 Haziran 1965’te kabul edilen yasa ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş ve görevleri yeniden düzenlenmiştir. Bu kuruluş yasası 26 Nisan 1979 tarih ve 1982 sayılı yasayla önemli ölçüde değişikliğe uğramış, 18 Temmuz 1984’te çıkarılan kadro kararnamesine göre Diyanet İşleri Başkanlığı merkez ve taşra teşkilatı son şeklini almıştır. Bu yasada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi “T.C. vatandaşlarına din hizmeti (!) götürmek” olarak tanımlanmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşundan günümüze Hanefi mezhebinin bir kurumu işlevini görmektedir. Kurumda 94,579 kişilik personel görev yapmaktadır. Yılda yapılan cami sayısı ortalama 1.500’dür. Diyanet İşleri 2010 yılına kadar yani altı yıl içinde 33,100 cami yapımını daha hedeflemektedir. Halen 73,523 olan cami sayısı bu sürenin sonunda 106,623’e çıkacak, aynı plan çerçevesinde 2700 ilave ile Kuran kursu sayısı da 7700’e yükselecektir.
1992 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 3 trilyon lira, 1993’te 3,7 trilyon, 1994’te 8,5 trilyon, 1995’te 12 trilyon, 1996’da 43 trilyon, 1997’de 47 trilyon, 1998’de 93 trilyon, 1999’da 253 trilyon, 2000’de 350 trilyon, 2001’de 372 trilyon, 2002’de 475 trilyon, 2003’te 713 trilyona çıkmıştır. 2004’te 997 trilyon 437 milyara çıkmıştır. 9 bakanlığın bütçesinden daha fazla ödenek ayrılmıştır. 2004 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’na 15,000 ek kadro tahsis edilmesi planlanmıştır.
2005’te bir katrilyon 122 milyar, 2006’da 1 katrilyon 308 trilyon, 2007’de, 2 katrilyon; 2008 yılında ise, 1.211.608 katrilyon ile birlikte Diyanet vakıf gelirleri eklendiğinde bu rakam 2 katrilyona çıkmaktadır. 2009 yılında 3 katrilyona varan bütçe ile dokuz bakanlığın bütçesinden daha fazla bir bütçe ile inanç hizmeti yürütmektedir.2010 yılında yeni para birimine göre 5 milyar,,2011 yılında 6 milyara yakın,2012 yılında 3 milyar 983 milyon,2013 yılında ise; 4 milyar 604 milyon tl. Diyaney İşleri Başkanlığına bütçe ayrıldıyakın bir bütçe ile Diyanet sadece belli bir mezhebe hizmeti götürmektedir.
Hz. Muhammed’in herkese uyguladığı adalet, güven ve ahlakilik ilkelerini acaba bu diyanet uyguluyor mu?
Sadece İstanbul’da 840 kişiye bir cami düşerken, 1045 kişiye bir okul düşmektedir. 2003 yılı itibariyle de Türkiye’de 536 imam hatip lisesinin bulunmakta ve bu liselerde 105,000 öğrenci okumaktadır. Yıllık imam-hatip gereksinimi 5000 kişi olmasına karşılık, bu liseleri bitirenlerin sayısı 25.000 kişiyi bulmaktadır. 2003 yılı itibariyle imam hatip lisesini bitirenlerin sayısı 511.000’i aştığı anlaşılmaktadır. Bu sayılar eğitim düzeninde yaratılan çarpıklıkları ortaya koymaktadır. Normal okullarda bir öğretmene 27 öğrenci düşerken imam hatip liselerinde 10 öğrenciye bir öğretmen düşmektedir. Açılışından bu güne kadar imam hatip okullarından ve kuran kurslarından mezun olan öğrenci sayısı 3.622.062’dir. Bu öğrencilerin % 62’si kız olması düşündürücüdür. Bu öğrencilerin ancak % 2’si imamlık yapmaktadır. 2004 yılı itibariyle imam hatip lisesi mezunlarının sadece
%7,4’ü camilerde din adamı olarak görev yapmaktadır. Bu gerçek, imam hatip liselerinde eğitim gören öğrencilerin ancak % 12’sinin “imam hatip” olmak istediğini doğrulamaktadır.
1945 yılında köylerdeki cami ve mescit oranı 6,7 iken, 1960’ta yüzde 75,3’e çıkmıştır. Bu dönemde din birden keşfedilmiş, yaklaşık 11 kat artmıştır. Cami ve mescit sayısı, “Köy Enstitüleri”nin kapatılıp bunların yerine cami ve mescit yapılmasıyla hızla yükselmiştir. Oysa Avrupa’da hiçbir devlet dinle ilgili çalışmalarda maaş ödememekte, ibadet yerlerinin elektrik, su ve doğalgaz ihtiyaçları için ödenek ayırmamaktadır.
3-Sorunları aşmada Alevi Çalıştayları
3/4 Haziran 2009 Ankara, 8 Temmuz 2009 tarihinde İstanbul, 19 Ağustos 2009 yine Ankara’da, 30 Eylül 2009 tarihinde Ankara, 11 Kasım 2009 tarihinde İstanbul’da altıncısı da 17 Aralık 2009 tarihinde Ankara da gerçekleşti. Alevi çalıştayı olarak bilinen çalıştayların dizisi 27-3 Ocak 2010 tarihinde Ankara Kızılcahamam da gerçekleştirilen yedinci ve son çalış taylara sözde tamamlandı. Bu çalıştaylara yaklaşık 400 kişi katılmasına rağmen umulan sonuçlar bu güne kadar alınamadı. Aleviliğin İslam üst başlığı altında “Hak, Muhammed- Ali” kavramlar etrafında oluşan bir inanç ve erkân yolu olduğu konusunun dışında ciddi bir gelişme görülmedi.
4-Alevilerin talepleri
1. Diyanet İşleri Başkanlığı toplumdaki bütün dinsel ve mezhepsel katmanların dinsel inançlarını karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmeli, Din İşleri Yüksek Kurulu oluşturularak doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı özerk konuma kavuşturmalı ve nüfus oranında genel bütçeden pay verilmesi.
2. Aleviler ibadet yerinin Cemevi olarak kabul edilmesi.
3. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde Aleviliği yer almadığı bir İslam içindeki yerinin belirlenmediği görülmüştür. Okullarda tamamen Sünni teoloji anlatılmaktadır. İnanç farklılıkları göz ardı edilmektedir. İslam’ın Arap-Emevi yorumu öne çıkarılmıştır. Bu nedenle Alevilik İslam inancı anlatılmamaktadır. Din kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında Kuran ve Ehlibeyt, Alevilik Ahlak Yasası ve anlayışları, Alevilikte Cem, 12 hizmet, sema, musahiplik, kirvelik, Hızır ve muharrem oruçları, dört kapı, kırk makam, üç sünnet, yedi farz, on iki farz, Alevilik Edebiyatı, Alevilik Erkanları ve ibadetleri mutlaka yer almalıdır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri mezhepler üstü model şeklinde yeniden hazırlanmalıdır.
4. Emeviler ve Abbasiler döneminden beri süre gelen Din kitaplar ve ansiklopedilerde Aleviler – Ehlibeyt hakkında uydurulan hadislerden ve devlet arşivindeki kitap ve belgelerdeki aşağılayıcı, kötüleyici, sözcük ve kavramlardan arındırmalıdır. Alevi Edebiyatını tanıtıcı okuma parçalarının kitaplarda yer almalıdır. Bu nedenle Alevi inancına saygı gösterilmesi ve yanlıştan vazgeçilmesi anlatılmaktadır.
5. İmar Kanunu ve Köy Kanununda değişiklik yapılarak tıpkı Cami, Kilise, Sinagog, Havra gibi Alevilerin ibadet yeri olan Cem evlerine yer ayrılmalıdır. Elektrik, su, doğalgaz ve diğer giderleri karşılanmalıdır. Sünni cemaatin ibadethanelerine verilen devlet desteğinin aynısı Alevi ibadet yerleri olan Cem evlerine ödenerek verilmelidir.
6. Alevi inanç önderlerini çağın gereklerine göre yetiştirebilecek orta ve yüksek öğrenim kurumları oluşturulmalıdır.
7. Alevi toplumunun kendilerini ifade edebilecek inançları icra edebilecek inanç ve ibadet usullerini kabullenmesi ve özel bir yasayla mutlaka yasallaştırılmalıdır.
8. Devlet Alevilerin potansiyel suçlu görmekten vazgeçilmeli, Alevilere karşı eşit, adil, inançlara saygı temelinde hareket etmelidir. Anayasanın 10. ve 24. maddeleri işler hale getirilmelidir.
9. Devlet Alevilik inancını tarihi ve kültürel yönüyle de insana tanıtacak TV programlarına yer vermelidir.
10. Bağlama okullarda çalgı aleti aracı olarak kabul edilmelidir.
11. Muharrem orucu ve Hz. Ali’nin doğum günü olarak kabul edilen Nevruz bayramının dini gün olarak kutlanması. Gadr-i Hum gününün kurtuluş günü olarak kutlanması.
IV-SONUÇ VE ÖNERİLER
Ülkemizde inanç hakları ile ilgili olarak:
1- İnsan haklarına, özellikle din ve inanç özgürlüğüne saygı gösterilmeli, bu konuda hoşgörülü bir ortamın oluşması sağlanmalı.
2- Dine veya inanca dayalı ayrımcılık ve hoşgörü eksikliği ve dine veya inanca dayalı önyargılar ve tek tipleştirme eğilimleri ile mücadele edilmeli.
3- Din eğitimi isteğe bağlı olmalıdır Zorunlu veya seçmeli ders olarak okullarımızda okutulmamalıdır. İsteğe bağlı din eğitimi, örgün eğitim çerçevesi içinde planlanmalıdır.
4- İsteğe bağlı din eğitiminin içeriği Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin içerik ve felsefe boyutuyla çelişmeyecek şekilde tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. İsteğe bağlı din eğitimi üniversite mezunu, pedagojik formasyon almış ve din eğitimini yukarıda yazılı ilkeler doğrultusunda uygulayabilecek din bilgisi öğretmenleri tarafından verilmelidir.
5- İsteğe bağlı din dersi veren öğretmenlerin maaş ve ücreti için devlet bütçesinden herhangi bir pay ayrılmamalıdır.
6- Bu alternatiflerin ülkemizdeki inanç çeşitliliğini yansıtan katılımcı bir süreç içerisinde uzmanlar tarafından tartışılması ve kabul edilebilir, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir öneri geliştirmelidir.
7-Din Kültürü ve Ahlak Eğitimi mezhepler üstü bir yaklaşım içerisinde din eğitimi bir hak olarak görülmeli. Anayasal tercih din eğitiminin bir özgürlük konusu olarak ele alınıp sosyal bir hak olarak da yenilen düzenlemelidir. Türkiye’de din eğitimi kendi tarihsel toplumsal, siyasal yapısı içinde yeniden XXI. yüzyıl Türkiye’sine yakışır bir şekilde yeniden ele alınmalıdır.
8-Başta Aleviler olmak üzere Şiileri, Şafileri, Bahaîleri, Katolikleri, Ortodoksları, Protestanları, Gregoryenleri, Musevileri, Süryani ve Ezidileri, Nusayrileri, Agnostikleri, Deistleri, Ateistleri ve tüm inanç gruplarını eşit adil, ahlakilik ve güven temeli üzerinde inançlarına özgürlük sağlanmalıdır.
9- Diyanet İşleri Başkanlığı tüm inanç kurumlarının ihtiyaçlarını karşılayacak özerk bir kurum haline getirilmelidir.
V-KAYNAKÇA
1. Fazlı Arabacı, “Avrupa (Almanya, İngiltere, Hollanda, Fransa, Belçika)’da Din Öğretimi”, Cumhuriyetin 75. Yılında Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi. s. 91.
2.S. Hayri Bolay ve Mümtaz’er Türköne, Din Eğitimi Raporu, Ankara, 1995
3.Neol Teranor, “Kiliseler İle AB Arası İlişkiler”, Uluslararası Avrupa Birliği Şurası Tebliğ ve Müzakereler (3-7 Mayıs 2000), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayanı, Ankara, 2000
4. Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, A.Ü. İ.F. Yay. Ankara, 1988
5. Recep Karaca, Batı Trakya’da Türk ve Yunan Okullarında Din Dersleri Müfredat Programları, Müslüman Türk Okullarında Eğitim Sorunları ve Çözüm Önerileri, U.Ü. İlahiyat Fakültesi Basılmamış Lisans Tezi, Bursa, 1999.
6. Harry Noormann, “Almanya’da Hıristiyan Din Dersinin Hukuksal Çerçeve Koşulları ve İslâm Din Dersi İçin Olası Modeller”; Türkiye ve Almanya’da İslâm Din Dersi Tartışmaları, C.Ü. İlahiyat Fakültesi ve Konrad Adenauer Vakfı Yayını, Ankara, 2000.
7.Doç. Dr. Mehmet, Zeki Aydın, Avrupa Birliği Ülkelerinde Din Öğretimi ve Türkiye ile Karşılaştırılması. Makale
8.Alevi Bektaşi Federasyonu – Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye ve Aleviler – 2002
9. Yürür Kızılca, ABD, Japonya ve Avrupa Birliği’ne bağlı ülkelerin, ilk, orta ve lise seviyesindeki okullarında din dersi eğitimi.(Tez çalışması)
10.TESEV Yayınları, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Değerlendirme Raporları, 2004
11. Cavit Orhan Tütengil, Türkiye’de Köy Sorunu, İstanbul – 1970
12.Adel Allouche, The Origins and Development of The Ottomen – Safawid Conflict, s. 171-173, Berlin – 1983; Akt. Prof. Dr. Ahmet Uğurlu, İbn-i Kemal.
13.Soner Yalçın, Hürriyet Gazetesi, 20 Ocak 2008
14. Ali Kaya, Alevilik’te Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Can yayınları, İstanbul- 2006
15. Ali Kaya, Tunceli (Dersim) Kültürü, Can Yayınları, İstanbul 1995
16. Ali Kaya, Alevilikte İnanç sohbetleri, Can yayınları, İstanbul 2008
Hıdır Hoca
24/12/2014 at 06:13
Tarihçi ve Araştırmacı Sayın Ali Kayayı eleştirenlere sadece iki soru soruyorum:
1- Sizin yakınlarınız öldüğünde, hoca getirip KURAN OKUTMADINIZ MI?
2- Alevilerin temel ibadeti olan cemlere katıldıysanız, Allah-Muhammed-Ali ve Ehlibeyt’e yakarıldığına şahit olmadınız mı?
Siz Müslümanlığı ARAP_BEDEVİ KÜLTÜRÜ MÜ zannediyorsunuz. IŞİD de kendisini Müslüman olarak yaftalayıp ve Allahu Ekber naralarıyla insan kafası kesiyor. Yapmayın Allah aşkına… Şafii, Hanefi vb. hiç kimse kendi ŞIXLARINA, HOCALARINA yani inanç önderlerine kafa tutmazken, bu oyunlar hep Aleviler üzerinde mi oynanıyor?