Haberler
Kaygılara Tahammül Etmek…
BDP Dersim İl Başkanlığından istifa eden Şerafettin Halis, Alevilerin süreçle ilgili kaygılarını dile getiren yazısı bugün Radikal’de yayınlandı. İşte o yazı…
Şerafettin HALİS
Newroz’la birlikte ilk defa bu kadar inandırıcı ve umut veren bir barış iradesiyle karşı karşıya kalındı. Yeni bir süreç başladı. Onurlu, kalıcı ve kazanımcı bir barış için, ölümden yana olmayan herkes bu süreci desteklemeyi insani bir sorumluluk ve görev sayacaktır.
Kuşkusuz, ister yaşam felsefeleri, ister günümüzdeki siyasal konumları ve konjonktürleri gereği Aleviler, bu barış iradesini destekleyerek güçlü kılacaklardır. Akıl ve ruh sağlığı yerinde olan tek bir Alevi bile, ben barış istemiyorum demeyecektir. Ancak Alevilerin geleceğe dönük toplumsal bir kaygı psikolojisi içinde olduklarının da bilinmesi gerekir.
Abdullah Öcalan’ın okunan mesajında “Bu Newroz hepimize yeni bir müjdedir” denmesine rağmen bu müjdede Aleviler kendilerini göremediler.
Aleviliğin adı yoktu.
Bu bir yana…
“… Türk halkı bilmeli ki Kürtlerin bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır” denmesi Alevilerin toplumsal belleğindeki acıları, korkuları ve kaygıları yeniden depreştirmiştir. Bin yıldan günümüze oluşmuş toplumsal bellek, Alevilerin çok haklı kaygılar taşımasını da beraberinde getirmiştir.
Her Alevi bilir ki, bin yıllık Türk-Kürt kardeşliği ve dayanışma hukuku, ‘Siyasal’ İslam paydası üzerinde gelişmiş bir ortaklıktır. Bir avcı ittifakıdır. Bu ortaklık süresince, özellikle de son 500 yılda Kızılbaş ve İslam olmayan topluluklar katledilmiştir.
Elbette gelecek, geçmişin haksızlıkları üzerinden inşa edilemez. Geçmişin acıları yeni bir inşa için asla ret argümanı olarak kullanılamaz. Bu bağlamda, Kürt ve Alevi mazlumiyetinin ilk defa son 30 yıllık süreçte kader birliği oluşturduğu ve bunun bir değer olduğu unutulmamalıdır.
Geleceği ortak inşa etmek için, geçmişte toplumlar arasında yaşanan ilişki ve çelişkilerin bugüne bırakmış olduğu travmaları, etkilediği toplumsal psikolojiyi ve yarattığı toplumsal belleği iyi okumak gerekir. Osmanlı ümmetçiliğini çağrıştıran her söylem hiç kuşkusuz evrensel değerlerle düşünenleri kaygılandırdığı gibi, en çok da Alevileri kaygılandırır. Duyulan kaygıların haklılığı göz ardı edilmemelidir. Kaygılara gösterilecek önem, Alevilerin acılarına duyulan saygının ölçüsü olacaktır.
Niyet her ne olursa olsun, halkları evrensel değerler üzerinden buluşturmak varken, acılara neden olmuş geri-arkaik değerler üzerinden siyaset yapmak objektif sonuç olarak yakınlaşmayı değil, uzaklaşmayı getirir.
Günümüz barışı ve gelecek için bu bin yıllık süreç sahiplenilecekse, öncelikle bir irdeleme süzgecinden geçirilerek tarihi bir yüzleşmeye gidilmelidir. Demokrasi normları ve değerleri penceresinden bakıldığında, hem Kürt siyasi iradesinin, hem de barış projesinin bir tarafı olan AKP’nin (devlet) Alevilere karşı bir özür borçlarının olduğu ortadadır. Bu özür, Alevilere inandırıcı bir güven kaynağı olacaktır.
Alevilere, ötekilere bu güven verilmeden, hep dışta kalma kaygı ve korkusu yaşanacak, hedeflenen özgür, eşit ve kardeş halklar demokrasisine ulaşmak zorlaşacaktır. Alevi sorunu vb. sorunlar, yarına miras kalacaktır.
Tarih sahiplenilirken cesur olunmalıdır. Özgür, eşit ve kardeş halklar demokrasisi için, ezen kimlikler tarihlerini sahiplenirken yüzleşmeyi, ezilen kimlikler tarihlerini sahiplenirken tarihten dersler çıkarmayı bilmelidirler. Ayrıca, ezilenler tarihlerine egemenlerden daha yürekli sahip çıkmazlarsa, tarihin tekerrür edeceğini de unutmamalıdırlar.
Tarih bilinmezse, Aleviler için dün; Osmanlıcılık olarak katliam ve kıyımla tecelli eden geçmiş, yarın; demokrasinin hangi biçimiyle ad bulmuş olursa olsun, kimliksizlikle tecelli eden bir gelecek olacaktır.
Alevilerin kaygılarını süreç hassasiyetine sığınarak görmezden gelmek, hele hele bu kaygıyı barış karşıtlığı olarak göstermek, Alevi tarihini, Alevi sosyolojisini, Alevi psikolojisini bilmemek kadar, barışa ve demokrasiye giden yolun nerelerden geçeceğini de bilmemektir.
Alevilerin kaygılarına gösterilen tepkiler, süreci dinamitlemeye çalışanlara fırsat verir duruma getirilmemelidir.
Barış sürecini dinamitlemek isteyenler, Alevisiz bir gelecek için çırpınanlar şimdiden Alevileri ve sol güçleri hedef tahtasına koydular. Bu kesimi “mayın ve kambur” olarak adlandırıp, Kürt siyasal hareketine bunlardan kurtulma önerileri getiren Hizbullah – Hüda Par ile Liberal Güneri Cıvoğlu’nu vb. aynı paydada buluşturan zihniyete şaşılmamalıdır.
Barış isteyen her kesim hassas olmakla beraber, Alevilerin, sosyalistlerin, sosyal demokratların ve ötekilerin kaygıları konusunda Kürt siyasetinin aktörleri çok daha hassas olmak zorundadır. Bugün bu kaygılara tahammül edemeyenler, yarın bu kesimlerin hak taleplerine hiç tahammül edemezler.
Öz güce dayalı demokrasi mücadelesi verilmeden sağlam gelecek yaratılamaz.
Aleviler hem barış iradesi oluşturup bu süreçte etkin rol almayı tarihi bir sorumluluk saymalı, hem de inşa edilecek geleceğin model önermesi ve biçimlenmesinde karar sahibi olmanın etkin siyasetini yapmalıdırlar.
(radikal)
Koo Sur
16/04/2013 at 22:08
(newdı, reyna)
Dêsim de ju qese-ê mao khan esto:
“Vanê: Dewe de veyve kenê, here re ki sılayiye rusna!
Here vato: “haa, nine re ya uwe lozıma, ya koli.”
Dersimde eski bir deyim (atasözü) vardır:
“Köyde düğün kutlayacaklarmış ve eşeğe de davetiye yollamışlar. Eşek demiş ki: Haa, beni davet ettiklerine göre, bu düğüne ya (uzak çeşmeden) su ya da (uzak ormandan) odun taşınacakmış!”
Silahlı ve silahsız Kürt gruplarına akmamız, silahlı ve silahsız sol gruplarına katılmamız, aynı işkenceler gibi, tutsaklıklar gibi, hapis yatmalar gibi, toprağımızdan sürülmeler gibi yakın tarihimizin içeriğini oluşturuyor! Dersim tarihi son 35-40 yıllık bunlardan ibaretir.
Bir halk olarak bir taraftan devlet tarafından her haksızlığa uğrarken ve sürekli suçlanirken, diğer taraftan bu vahim durumda bu gruplar bizim için tek kurtuluş kapısı oldu. Yani buna böyle inandık, bunu bşyle sandık ve kurtuluşu böyle hayal ettik, onlara aşırı saflık ve sonsuz güven duygusu içinde birer birer katıldık, kitle kitle aktık, onları sevdik, onlara umut bağladık ve onlara bir kör yapıştık, beynimizlen ve ruhumuzlan onlara bağlandık, yapıştık. Ne yaptık? Bizler sırf var olana uyduk, var olana aktık. Var olana takıldık, var olan kancalara takıldık. Bundan dışında başka hiç bir yapmaya imkanımız olmadı. Onlar hangi havvayı çaldılarsa biz de onu oynadık!
Bu durumda hayal kırıklığına uğramak çok normaldir! Bu durumda var olan ve daha da var olacak kancalara takılmak normaldir!
Halis bey de bu durumu, bu gerçeği çok geç de olsa, bugün görmüşse, ve buna hakkikatten içten inanıyorsa, tebrikler.
Kaderini başkasının eline veren insan, veren halk, hep hayal kırıklığına uğrar. Bu normaldir. Bu doğaldır. Çünkü bizler siyasatten ve siyasi hayattan uzak toplumlarız. Köylü kökenliler olarak, Dersimliler olarak çok saffız. Bu durumda hayal kırıklıkları normaldir, kullanmak normaldir, kendine yabancılaşmak normaldir.
JU qese-é mao bin esto: “Sari ke kar-ê tu kerd, dest-ê tu oreşinê ra. Tu ke kar-ê ho eve ho kerd, ro-ê tu oreşino ra.”