Haberler
Hêfê Ma!
Kemal’inizi, Mollanızı, İdris-i’nizi, besmelenizi, ulusunuzu, “simgelerinizi” kendinize saklayın; sizin olsun bu zehirler. Çekilin, gölge etmeyin bize yeter!
Serkan SARİATAŞ
Bir insanın hiçbir şeyi yoksa en azından merhameti olmalıdır. Merhameti yoksa kişi melanettir, uzak durun o kişiden.
Doğasındandır, kas gelişimi zihin gelişiminin önüne geçtiğinde aklın rafa kalkması. Akıl naziktir, naiftir. Kabalık akılda değil kastaki saldırganlıktadır. Akıl yoluyla çözemediğin bir işi kaba yöntemlerle çözmeye kalkışırsın. Onun için tv’ye radyoya bize sorun yaşattıkları zaman tepesine bir tane geçiriveririz. Hasbelkader yüzlerce tokadımızdan bir tanesi işe yaramışsa vay ötekilerin haline, ardı ardına bir rotatif gibi önümüze gelen her sorunu tokat yoluyla çözeriz, akıl mı? O rafta kullanılmayı bekliyor. Durumumuz budur, biz bozuk bir radyoyuz ve ensemiz her zaman bir tokat izi taşır.
Ormanımızı izliyorum; meşe çama, çam sedire, sedir ardıca, ardıç karaağaca, karaağaç qızvana… Ormandaki her ağaç kendi ırkından olmayanın üzerine dallarını uzatıp güneşine engel olarak onu yok etme telaşesi içinde; vay bodurların haline! Nasıl bir hengâme… Siz birlikte güzelsiniz, bu utanç kavgasıdır uzak durun.
Kimse ne dediğinin ne de yaptığının farkında değil. Akıl raftaki tasın altında onu kullanmamızı bekliyor; “Beni kullanın!” diyor.
Çeşitli ağaçlardan oluşan bir ülkedir Dersim. Oradaki o ağaçlar birlikte oluşturur Dersim’i. Biz hep birlikte Dersim’iz! O ağaçlardan yalnızca biri olmazsa rengimizi, ahengimizi yitiririz. Rengi yitmiş o toprak, Dersim olmaz: Ulus olur, milli olur. Bu zehirden uzak durun.
Hemen her gün yeni bir gündem… Hiçbir gündem aklın ve merhametin yoluna uğramadan güneşin batmasıyla birlikte yitip gidiyor sonra yeniden gelmek üzere… Kendinize gelin, ahmaklık bizim işimiz değil. Herkes siyaset yapmak zorunda değil, herkes her meseleye uzman olmak zorunda değil. Bir insan her şeyi bilmediğinde cahil olmaz. Bunu kendisine söylemeyi idrak ettiğinde ancak o zaman âlim olmaya başlar. Bu melanetten kavgasından uzak durun.
4 Mayıs yas gününü bile halkı bölüp, parçalarına ayırarak yaşatıyoruz. Bu yollu bir anma gerçekleştirdiğimizde hakkaniyetli davranmış olmuyoruz. Bununla övünmesin kimse.
Bu orman biziz, bu ormanı koruyun. Biz her ağacımızla Dersim’iz. Ağaçlarımızı yok etmeyin! Yok etmekten uzak durun.
Bir utanç mevsimindeyiz yıllardır. Ne “piçliğimiz”, ne “analarımızın orospuluğu” kaldı. Her fırsatta sözleriyle gözlerini destekleyip, göz bebeklerini apış aramıza dikenler; ne arıyorsunuz apış aramızda? Ben bakışlarınızdan iğrendim, siz utanmadınız. Utanın! Sonra bir daha utanın… Bu utançtan uzak durun.
İçimizden çıktı kimileri, “akıllı” olan akıl fukarası kişilikler. Herkesten önce onlar küfrediyor bize. Mağaraya sığınarak canını korumak isteyen insanlar önce top atışına tutuldu sonra kurşuna dizildi. Orada katledilenler kefensiz kalan ölülerimizdendir. O ölülere ait çene kemiğinden dişi sökerken sen, benim içim titredi senin elin titremedi. En azından utan!
Bir öteki üstümüze bomba yağdıranı eleştirenlere soruşturma istedi; sen de utan! Beriki, Laç deresinin karşısına geçip Fatiha okudu. O mağarayı okuduğun o Fatiha bombaladı, o çocukları o bomba katletti. Fatiha’yı okuyan sen, sen de utan! Kara günümüzde, yasımızı tuttuğumuz günde gözümüzün içine bakıp, “Bu ayıp sizin, ayıbınızdan utanın” diyen; önce sen utan! Mustafa Kemal’e methiyeler düzen bir diğeri sen herkesten daha fazla utan!
Ne kadarda birbirinize benziyorsunuz birbiriyle kavgalıymış gibi görünenler. Fakat saklayamıyorsunuz, yüzünüzdeki ifade aynı, muhtemelen düşlerinizde. Ben sizden utanıyorum siz kendinizden utanmıyorsunuz.
Kemal’inizi, Mollanızı, İdris-i’nizi, besmelenizi, ulusunuzu, “simgelerinizi” kendinize saklayın; sizin olsun bu zehirler. Çekilin, gölge etmeyin bize yeter!