Haberler
Biz Bir Hüseyin Aygün Tanıdık…
Bu adam kimdi? Nasıl düşünüyordu? Siyaseten ne yapmak istiyordu? Kimileri onu devletçi olmakla suçlarken kimileri de vatan haini, PKKlı diye suçluyordu.
Üniversiteyi okurken her genç gibi biz de hayatı farklı bir heyecanla yaşıyorduk. Başımıza geleceklerden bihaberdik. Belki o günlerde biz de dünyanın bizim etrafımızda döndüğünü sanıyorduk. Bir şeyleri değiştirebileceğimizi, bir şeyleri ortadan kaldırabileceğimizi ya da yeni bir şeyler ortaya koyabileceğimizi sanıyorduk. Siyaset de o zamanlar bizim için önemli bir uğraş alanıydı. Farklı kanatları, farklı görüşleri okurduk. Kim ne düşünüyor ve düşündüğünü nasıl temellendiriyor diye bakardık. Ya da bir Yemenlinin bir Filistinlinin bir İranlının veya bir Bosnalı gencin hayata nasıl yaklaştığını anlamaya çalışırdık. Bir yandan hayatı anlamlandırmaya çalışırken öte yandan başkaları bunu nasıl yapıyorun merakı içindeydik.
İkinci sınıfa geldiğimizde yine bir seçim heyecanı sarmıştı her yeri ve biz bu seçimi yakından takip etmeye çalışıyorduk. Seçim öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu CHP nin başına geçmiş, yeni CHP sloganı ortaya çıkmış, yıllardır ötelenmiş Kızılbaşlarda yeni bir heyecan yaratılmıştı. Evet belki de bu bir dönüm noktasıydı. İlk kez bizden biri bir büyük partinin başına geçmişti. Gel zaman git zaman ben o yıl Jar u Diyar ile tanıştım. Yayın politikasını beğenmiştim. Jar u diyar aracılığıyla ilk kez tanıdım ben Hüseyin Aygün’ü ve seçim sürecinde de takip ettim. Ardından Hüseyin Aygün seçimi kazandı ve meclise gönderildi. O zamana kadar bir insan hakları ve Dersim savunucusu olarak tanımıştık Hüseyin Aygün’ü. Ancak meclise gittikten sonra Hüseyin Aygün’ü daha iyi tanıma fırsatımız oldu. Önce Ermeni soykırımı ile ilgili sözleri bir deprem yarattı ardından Dersim katliamı ve Atatürk ilişkisi üzerine söyledikleri çok ciddi tartışmalara yol açtı. Belki de ilk kez bizden biri bizim kısık sesle ancak kulaktan kulağa söyleyebildiğimiz ve bunu söylerken dahi titrediğimiz şeyleri hiç çekinmeden söylüyordu. Bu dahi bizi ziyadesiyle mutlu etmişti. Buraya kadar Hüseyin Aygün’ü tanımanın mutluluğunu yaşayan biz gördük ki aslında buz dağının görünen yüzüymüş karşımızda duran.
Üçünce sınıftaydık ve altı yıllık eğitimin en yoğun yılıydı. Harıl harıl ders çalışmaktan dünyayla olan bağlarımızı koparmıştık. Özellikle yılın ikinci yarısında seneyi kazasız atlatmak için marttan hazirana kadar çalışmıştık ve zaman kavramını unutmuştuk. Uykusuz geceler birbirini kovalar olmuştu. Dünya yansa, kıyamet kopsa umrumuzda olmazdı. Zira bu durumdan haberimiz de olmazdı. Nihayet haziran ayı geldi ve biz o beklediğimiz dahiliye sınavlarına girdik ve sınavları geçtik. Saatlerimiz bu tarihe ayarlıydı. Gerisinde kaldığımız hayata yetişmeye çabalıyorduk. Sınavdan çıktıktan sonra bir internet cafeye oturdum ve haberleri okumaya başladım. Bir haber gözüme ilişti hemen. Haberde Hüseyin Aygün mecliste Cemevi açılması için başvuruda bulundu diyordu. Arka planda Hüseyin Aygün’ün elinde bir megafon ile yalnız iken çekilmiş bir fotoğrafı kullanılmıştı. Günlerdir çalışmaktan şişmiş beynim bir şimşek çakışı ile boşaldı adeta. Benim gibi duygusuz, hayatı Kaygusuzca yaşayan biri dahi duygulanmıştı. Gözlerim yaşardı. Biraz hüzün üzerine ekilmiş bir tatlı heyecan vardı içimde. Sevinç , hüzün, merak birbirine geçmişti. Birisi var ki, bizden birisi, bizi yakan, bizi öldüren, bizi bu ülkede yaşayamaz hale getiren bir devletin başkentinde tek başına direniyordu. Evet tek başınaydı. Okumak için köyümü terk ettiğimde yaşlı köylülerin söylediği sözler geldi aklıma: aman oğlum kendini sakla, kendini söyleme, sen yalnızsın, seni okutmazlar. İnsanların içine işlemişti korkular. Maraş’ı yaşamış Sivas’ın ateşini hissetmiş insanlardı bunlar. Elbistan’da iş yerlerinin yakılmasına tanıklık etmişti bazıları. Maalesef biz daim yalnızdık, yine yalnızdık. Bugüne kadar pek çok Alevi milletvekilinin olduğunu biliyorduk. Hali hazırda da onlarca Alevi mecliste idi. Ama hiç biri Hüseyin Aygün gibi halkının derdine derman diline tercüman olmayı denememişti. Hüseyin Aygün’ü farklı kılan da buydu. Halkın içinde neyse siyasette de oydu. O günlerde ‘biz ne yana gidelim’ diye düşünen bizim gibi gençlerin üzerinde de önemli etkiler bırakmıştı. Hüseyin Aygün bununla da yetinmedi, Cemevi davası için yaptığı savunmada ‘Alevilik bir dindir, ibadeti cemdir, ibadethanesi Cemevidir’ diyerek bir devrime daha imza attı. Konu Aleviler olunca amorazis fugax geçirmişe dönen Türk medyası Aleviliğin özgün bir din olup olmadığını açıkça tartışmak zorunda kaldı.
Bir yaz günü bahçede otururken kardeşimin sesi geldi kulağıma. ‘Abi gel senin adamını kaçırmışlar’ diyordu. ‘Kim kimi kaçırmışlar’ derken ben, ‘ Hüseyin Aygün, Hüseyin Aygün’ sesiyle içerde buldum kendimi. Haberler kötüydü. Hüseyin Aygün PKK tarafından Ovacık’ta kaçırılmıştı. Aygün’ün tehdit edildiği zaten biliniyordu. Ekrana kilitlenip kalmıştık. Aygün’ün kaçırılması sırasında yanında olan danışmanı TV’ye bağlandı. “Hüseyin Aygün gitmemek için direndi. ‘Ben Alevilerin ve Dersim’in haklarını savunuyorum. Yanlış bir şey yapmadım.’ dedi. Ancak çatışma çıkması ihtimali üzerine gitmek durumunda kaldı.” dedi. Hüseyin Aygün yine kendine yakışanı yapmıştı. Eğilmemiş bükülmemiş Aleviler için mücadele ettiğini söylemişti. Böylece PKK’nın devlet adına özel savaş yürütmekle suçladığı Hüseyin Aygün kendisinin siyaseten nerede durduğunu da göstermiş oldu. Zaten gelen tepkiler üzerine PKK Hüseyin Aygün’ü çok geçmeden serbest bırakmak zorunda kaldı. Serbest bırakılmasından birkaç gün sonra Aygün Hacı Bektaşı Veli anma törenlerine katıldı. Gün içerisinde Habertürk Tv’de Hüseyin Aygün ile canlı bir sohbet gerçekleştirildi. Hüseyin Aygün konuşmasının bir noktasında aynı gerçeği vurguluyordu. “Alevilerin hakları için mücadele etmeye bundan sonra da devam edeceğim” Ne tuhaftır ki Habertürk akşam seanslarında da yayınlanan bu konuşmanın bu kısımlarını kesmek gereği duymuştu.
Bu adam kimdi? Nasıl düşünüyordu? Siyaseten ne yapmak istiyordu? Kimileri onu devletçi olmakla suçlarken kimileri de vatan haini, PKKlı diye suçluyordu. Oysa Hüseyin Aygün ne istediğini çoktan söylemişti. Alevi sorunun çözülmesi için, Alevilerin haklarını alabilmesi için Alevileri Türkiye gündeminde tutmaya çalıştı. Bununla da kalmadı, yeri geldi Roboski’de oldu yeri geldi tutuklanan avukatların yanında oldu yeri geldi tutuklanan öğrencilerin yanında oldu yeri geldi Sürgü’ye koştu. Biz onu bir insan hakları ve Dersim sevdalısı olarak tanımıştık. Oysa her söz gibi bu da eksikmiş. Hüseyin Aygün aynı zamanda bir Alevistmiş. Mücadelesi mücadelemiz olan bir Alevist.
Sinan Alxasi
NOT: Bu yazı iki hafta kadar önce yazılmıştır. Hüseyin Aygün SKY Türk’te katıldığı son programda önce Kızılbaş sonra sosyalist olduğunu söyleyerek bu yazıda bahsi geçen konuya bir katkı daha yapmış oldu.
dersimli kemal
13/05/2013 at 13:47
sayin huseyin aygun durust ve basarili bir insan dersim ve alevilik icin elinden gelen herseyi yapiyor
bir dahaki donem tekrar kendilerini mecliste gormek istreriz,
basarilarinizin devani dilerim…..