Haberler
‘Yavuz’ İktidar
İlk yerli insansız hava araçlarına Çaldıran, sağlık ocaklarına, okullara, köprülere Yavuz Selim adının verilmesinin elbette bir anlamı var ve bu anlamın içeriği herkesçe malum.
KELİME ATA*
Toplumsal fay hatlarını harekete geçirdiği düşünülen Gezi Parkı eylemlerine Alevilerin katılımına Başbakan şaşırmış gibi gözüküyor. Şaşırmasa, grup toplantısında “Maalesef Alevi vatandaşlarımızın da eylemlerde kitlesel olarak yer aldığını gördük” demez ve rafa kaldırdığı Alevi açılımının kaldığı yerden devam ettirilmesi talimatını vermezdi.
Başbakan ve siyasi kadrosu, Alevi açılımlarından medet umuyor ama çabaları boşuna… İlk Alevi açılımını, dinsel dünyasını meşgul eden teolojik sorunlarına çare zemini gibi gören şimdi de Gezi eylemlerine Alevilerin kitlesel katıldığını ifade edip güvenlik gerekçeleriyle harekete geçen AKP ’nin 11 yıllık iktidar karnesi kırıklarla dolu.
Her yer Yavuz
2010 referandumu ve Erdoğan’ın ustalık dönemine geçiş seçimi olan 2011 seçim kampanyası döneminde Alevileri ötekileştiren dili öyle arttı ki, artık bir istatistiği bile var. Alevi Bektaşi Federasyonu’nun Alevi Raporu’na göre, Alevilerle ilgili negatif tutum, uygulama ve söylemler 2011’de 37 iken 2012’de iki kat artarak 70’e çıktı. Bizzat Başbakan Erdoğan’ın kendisi, 2011’de 9 kez, 2012’de 6 kez Alevileri ötekileştiren bir dil kullanırken, sembolleşmiş isimler üzerinden mezhep siyasetini tedavüle soktu. En son Reyhanlı patlamasında ölenler için “Sünni yurttaşlarımız” ifadesini kullanması mezhepçiliğindeki uç noktaydı.
Erdoğan, bugün yeni bir Alevi açılımı derdine düşmüş gibi görünüyor ama Alevi Çalıştayı Nihai Raporu’nda Alevileri incitici isimlerin değiştirilmesine dair bir öneri bulunuyordu. Hükümet ve AKP’li belediyeler bırakın mevcut isimleri değiştirmeyi, sanki aksi bir talimat varmış gibi davranıyor. Özellikle Yavuz Sultan Selim ve Ebu Suut isimlerini okullara, sağlık ocaklarına, parklara, mahallelere vermek yarışa dönüştü. Özel sektör için bile Yavuz Sultan Selim adını tercih etmek, sanki taraf belirlemek anlamına geliyor. Örnekler mevcut.
Çaldıran İsimli Uçaklar
Sinop’ta yazılım ve tasarımı Türk mühendisler tarafından yapılan Türkiye ’nin ilk yerli insansız casus uçaklarına Çaldıran adı verildi. Toplumun bazı kesimleri tarafından negatif bir çağrışıma sahip olan Çaldıran ismi neden seçildi, nasıl izah edilir? Yakın zamanda Samsun’da bir caddeye Ebu Suut Efendi adı verildi ve Yılmaz Tuluk adlı vatandaş iptali için dava açtı.
Nisan’da İstanbul Eyüp’te Yazar Ümit Kaftancıoğlu Caddesi’nin adı Yavuz Selim Caddesi olarak değiştirildi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin GYK üyesi Gazi Aslan, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ne hassasiyeti ileten bir başvuru yaptı ama cevap dahi verilmedi. Bir Alevi istese de Yazar Kaftancıoğlu’nun adını Yavuz Sultan Selim’le değiştiren yerel yönetimin iyi niyetli olduğunu düşünebilir mi? 3’üncü Boğaz köprüsüne Yavuz Sultan Selim adı verildi. Aleviler için katliamla özdeş bir kişiliğin adının seçilmesinin bilinçli bir tercih olmadığını kimse iddia edemez. Eğitim kurumlarına, mahallelere, parklara, sağlık ocaklarına, köprülere Yavuz Sultan Selim’in adının verilmesinin bir anlamı var ve bu anlamın içeriği malum.
Yavuz ve Erdoğan
“Milli irade”yi Sünni irade olarak anlayan, dine, toplum yaşamında ve devlet düzeninde aktif bir rol vermek isteyen hükümet için Türkiye’deki “sosyal ve manevi gerçekliği doğru anlayabilmenin yegane anahtarı” İslam. İslam denilince de Sünnilik akla geliyor.
Sünni bakış açısını her alanda egemen kılmaktan yana olan Erdoğan, uluslararası ilişkilerde de Şii hilaline karşı Sünni ittifakı geliştirmeye çalışıyor. Yavuz Sultan Selim sembolünü bu denli sahiplenişin altında yatan neden de onun Sünni İslam birliğini sağlama amacı olsa gerek. 1514’teki Çaldıran savaşında hedef İran idi, bugün de karşı karşıya gelen devlet Şii bloğun güçlü aktörü İran. Yavuz Sultan Selim, Sünni imparatorluk imgesine, Tayyip Erdoğan da Sünni Türkiye imgesine uygun. Erdoğan’ın yüzü de tıpkı Yavuz gibi doğuya dönük. Yavuz, Çaldıran Savaşı’nın öncesi ve sonrasında Şah İsmail’e yakın duran Alevileri katlederken, otoriter sağ muhafazakâr siyaset geleneğinin güçlü ismi Erdoğan’ın hükümeti de kamuda Alevileri öteliyor, tasfiye ediyor. Her iki dönemde de Aleviler, din sapkını, güvenliği tehdit eden unsurlar olarak değerlendiriliyor. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde hükümetin artan dini referanslarıyla Aleviler, daha çok Alevileşiyorlar.
2014, Çaldıran Savaşı’nın 500. yıldönümü olacak. Aleviler, işte bu aradan geçen 500 yıla rağmen zihniyetlerde bir değişiklik olmadığını, tarihin tekerrür ettiğini düşünüyorlar. Dolayısıyla 3’üncü köprünün ismi dolmuş bardağın son damlasıydı. Giderek otoriterleşen İslamcı bir parti iktidarına karşı yoğunlaşan tepki Gezi eylemleri sırasında kendisini dışa vurdu. Üstelik bu tepki, yaygın Alevi örgütlenmelerinden bağımsız gelişti. “Gezi eylemlerinde ölenlerin 5’i de Alevi” söylemi, Alevilerin duygularını anlamanın bir anahtarı olarak kullanılacaksa masum değerlendirmeleri hak eder. Ancak güvenlik konseptleri çerçevesinde ele alınırsa, kriminalleştirme yoluna gidilirse milyonlarca insanla dalga geçilmiş ve varlıkları hiçe sayılmış olur.
Kriminalleştirme
İktidara yakın çevrelerin ürettiği “Aleviler kışkırtılıyor” söylemi, kargaların bile güleceği “700 Alevi dedesinin İran’a götürüldüğü” iddiası, Gezi’nin Alevileri ile Alevilerin Gezi’si ayrı olduğu halde İran ve Avrupa parmağı arama çabaları gülünç ama bir o kadar da yaralayıcı… Alevileri kriminalleştiren akademisyenlerin, siyasetçilerin, gazetecilerin, iktidarın hoşuna gidecek türden bir Alevi gerçekliği inşası, insafın zerresinin düşmediği “15 Ağustos’ta ayaklanacaklar” türündeki provokatif yazılar ürkütücü. Bu yazılar sanki Alevilere yönelik müdahalelerin meşruluk ihtiyaçlarını karşılama işlevini yerine getirdiği için de tedirginlik yaratıyor.
Ötekileştirme
Ergenekon’da, Balyoz’da, işlemeyen yargıda, darbeci subaylar arasında, DHKPC eylemlerinde, Kürt sorununun çözüm sürecinin karşıtları arasında kitlesel şekilde Alevilerin aranması, kimi yargılamalarda doğrudan sanıklara Alevi olup olmadığının sorulması, seçim meydanlarında, gündelik yaşamda nefret dilinin fütursuzlaşması, iktidar tarafından ayrımcılığın sistematikleştirilmesi karşısında ortaya konulan nefsi müdafaaya şaşırmamak gerekir. Bu ötekileştirmelerin hepsinin Osmanlı şeyhülislamlarının- alimlerinin fetvalarını ve dışlayıcı kitaplarını çağrıştırdığını ayrıca anımsatmış olayım.
Dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ın “Hz. Ali’yi sevmek Alevilikse dört dörtlük Aleviyim” türündeki demagojik sözleri ya da Alevileri tatmin edeceği söylenen yeni Alevi açılımı projeleri, giderek daha fazla “Yavuz”laşıldığına inanan Alevilerin yüreklerine su serpmeye yetmiyor. Nihayetinde “Yavuz Sultan Selim imparatorluk sınırlarını 2.5 kat büyüttü, Yavuz’u niye sevmiyorsunuz?” diyen bir Başbakan var.
* Gazeteci, aktivist
cevo
22/08/2013 at 09:07
Istedigi kadar “yavuzlassin” (yavuz sivas yoresinde saldirgan köpekler için kullanilan bir sifat :-)), sonu Yavuz’unkinden farkli olmayacak, zorla, katliamla, yalanla, zulumle olmuyor bu isler. Olsaydi bugun ismi yavas yavas kopru, okul vb yerlerden silinen Mustafa yapardi. Abd ve Bati’nin gaziyla ancak buraya kadar. Ilimli islam hikayesi bitti! Erdogan’in pabucu dama atildi :-)) Misir’da binlerce insani katledip erdogan’in benzerlerini iktidardan kovanlar Erdogan’a da bir seyley dusunoyorlardir, zaten onun için sagda solda “lobi” ariyor. Sanki kendisi bir “lobi”den bagimsiz iktidara gelmis gibi.