Haberler
İsmail Beşikçi ve Dersim Panelinin Yankıları Devam Ederken
İsmail Beşikçi belli bir çevreye angaje olduğundan Dersim’e dair alan çalışması da pek olmadığından ve uzun yıllar hapis yattığından ötürü bilgileri sınırlı ve kusurludur.
Dr. Daimi CENGİZ
Ağustos 2013’te ‘İsmail Beşikçi ve Dersim Paneli’ adı altında Beşikçi’nin Dersim panelini eleştiren bir yazı kaleme almıştım. Bu yazı yaklaşık on kadar sitede yayımlandı. Yazıya ilgi oldukça yüksekti. Bu yazıda panelde sorduğum sorular ve verdiğim cevaplar ile söz hakkının sınırlılığı vesilesi ile söylemediklerimi ve de diğer soru ve cevap ikilemlerini de vererek eleştirel katkı sunmak istedim.
Amacım Beşikçi’nin Dersim’e dair bazı eksik ve yanlış bilgilerini ve bilgilenmelerini eleştirerek kendisine katkıda bulunmak ve de ‘Beşikçi’nin ödediği bedel’den ötürü Beşikçi’yi eleştirmekten sakınan dinleyicilerinin ve okurlarının da dikkatlerini çekmekti.
Bu eleştiriyi yaparken iki hususa dikkat ettim:
- Beşikçi 1960’lı yılların Türkiye’sinde bütün akademisyenler Kürt kimliği ve sorunu konusunda ya inkarcı ya da suskunken bir Türk akademisyen olarak Kürt Alikan Aşireti’nin sosyolojik tetkikini yaptı ve Kürt kimliğine dair kırmızı çizgisi olan devletin hedefi oldu. Daha sonra Kürtler konusunda yazdığı pek çok yazılarla ağır bir bedel ödedi. Bu bedelden ötürü Beşikçi’ye karşı saygılı davranmak gerekir.
- Herkes Dersim kıyımı için ‘isyan’ veya ‘katliam’ derken, Beşikçi: ‘Dersim soykırımı’ ve ‘Dersim Jenosidi’ diyerek yapılan kıyımın adını ilk ve doğru koyan oldu. Bu nedenle de Beşikçi’ye karşı saygılı davranmak gerekir.
Yukarıda belirttiğim hususları dikkate alarak ve azami derecede hassas davranarak panelde ve eleştiri yazımda Beşikçi’ye karşı saygılı üslup ve dil kullandım. Aynı dil ve üslubu yıllardır büyük bedeller ödeyerek pek çok değer ortaya çıkaran Kürt Halk Hareketi’ne karşı da kullandım. Bir akademisyen olarak bu değerlerin ağır bir fatura ile elde edildiğinin hep bilincinde hareket ettim.
Yıllardır pek çok insan farklı şekillerde bedel ödüyor. Anadolu halklarının ve özellikle aydınlarının ödediği bedel çok ağır olmuştur. Biz yaşam ve mücadelemizde bu bedellere karşı saygılı davranırken, eleştiri denilen katkı aracını birbirimize karşı kullanmaktan vaz geçemeyiz.
Beşikçi’yi eleştirirken 35 yıllık akademik hayatımda bir Dersimli olarak Dersim halk kültürü üzerine yaptığım çalışmada yöreyi adım adım gezerek yaptığım sözlü tarih çalışması ve tanıklığımdan hareket ettim. Beşikçi belli bir çevreye angaje olduğundan Dersim’e dair alan çalışması da pek olmadığından ve uzun yıllar hapis yattığından ötürü bilgileri sınırlı ve kusurludur. Bu nedenledir ki bu güne kadar birçok kişinin de Beşikçi’yi eleştirdiğini belirtmem gerekir. Söz konusu yazıma olumlu tepki veren Sayın İhsan Aksoy’un da belirttiği gibi ‘kadir-i mutlak’ yoktur. Dokunulmazlar da eleştirilir.
Beşikçi’nin ‘ödediği bedel’den ötürü O’na dokunmayan, o bedelin gölgesinde ezilen, ‘eleştirirsem yanlış mı yaparım!’ ya da ‘yanlış mı anlaşılır!’ kaygısıyla mesafeli yaklaşan pek çok kişi tanırım. Ben bunu yapmadım. Bildiğim doğruları, bazı eleştiri oklarını da üzerime çekme pahasına edep ve üslup dahilinde yaptım. İnsanlar anlaşılır bazı nedenlerle o ortamlarda suskun davransalar da, o mekandan ayrıldıktan ve o yazıyı okuduktan sonra bazı soru işaretleri ile baş başa kalacaklarından hiç kuşkum yok. Bu eleştiri sonrası aldığım pek çok mesajdan da bu anlaşılıyor.
Beşikçi ve Kürt Halk Hareketinin değerlerine dair tavır, tutum ve üslup meselemi bir yana bırakarak Munzur Cem’in ‘İ. Beşikçi ve Dersim Paneli’ adlı yazımdan ötürü yazdığı ‘Beşikçi’nin Dersim toplantısı ve çıkmaz sokakta kuyrukları ile oynayanlar’ adlı yazısına gelmek istiyorum.
Burada üzerinde durduğum nokta M. Cem’in yazıma dair eleştirel düşünceleri değildir. Yazısının o kısmına girmiyorum. İleri sürdüğü fikirlere katılmıyorum. İddialarına tek tek cevap vermeyi de gerekli görmüyorum. Benim panel yazım zaten cevabı veriyor. Yeni cevaplar yerine önümüzdeki aylarda daha kapsamlı yazılarla ve yeni kitap çalışmalarımla okuyucuları bu konuda bilgilendirmenin daha faydalı olacağını, enerjimi ve zamanımı daha verimli kullanmanın gerekliliğine inanıyorum. Zaten benim eleştirdiğim esas olarak Sayın Beşikçi idi.
Burada sadece Munzur Cem’in yazısındaki ‘paneldeki tutumum’ ve şahsımı hedef alan uyduruk isnatlarına dair bazı cevaplar vereceğim. Beni, politik ve akademik yaşamım boyunca hiç girmediğim bir konum ve pozisyonda göstermesine cevap vereceğim.
M. Cem yazısının başlangıcında benim için şu kışkırtıcı cümleleri kullanarak karalamalarına başlıyor: “arkadaşları ile düştükleri zor durum” , “içlerinden bazıları bu rahatsızlığı, her türden terbiye kuralını ayaklar altına alan bir üslup ile dile getirmekten geri kalmadılar..” , “Daimi Cengiz’in de içerisinde yer aldığı bir grup” , “Toplantıya grup olarak hazırlıklı gelmişler” ve “Zaman zaman hayli saygısız bir üslup ile söylenen gerçek dışı iddialara..” gibi cümlelerdir.
Dijital zamanda yaşıyoruz. Munzur Cem’in elinde kayıt varsa (ki kayıt yapılıyordu orada ve pek çok telefon da kayıtta idi) bunu sosyal medya portallarına yüklesin. Varsa bir terbiyesizlik okurlar da izlesin. Orda sadece tanımadığım bir bayan sert bir üslupla Beşikçi’yi eleştirdi. Bu üslup beni de rahatsız etti. Doğrusu Beşikçi Hoca bu üslubu hakketmiyor. Zaten dinleyicilerden tepki de aldı. Ama bu kişi beni bağlamayan biri. Diğer eleştirenlerden Y. Kaya ve iki-üç kişi de saygısızlık yapmadı. Gayet normal üslupla Beşikçi’yi eleştirdiler. Pekâla Beşikçi’yi destekleyen bir çok kişi de konuştu.
Ben o ortama hiçbir kişi ile gelmedim. Kendi adıma geldim. Ne bir grubum var ne de bir grubun mensubuyum. O panelde Y. Kaya dışında Beşikçi’yi eleştiren kimseyi de tanımıyorum. Benim o paneldeki tavır ve üslubum ile önceki yazımdaki üslubum bu yazının başında da önemle altını çizdiğim iki kriter/prensip dahilindedir. Bu anlamda M.Cem’in iddia ettiği ‘saygısız üslup’ ve ‘ayaklar altına alınan terbiye kuralı’ iddiaları benimle ilgi bağlamında iftiradır. Elma ile portakalı aynı sepete koyup ve adına ‘öteberi’ deme basitliğidir. Muhatabı ben değilim. Ben kendi soru ve cevaplarımın ve de üslubumun muhatabıyım. Sözünü ettiği ‘grup olarak hazırlıklı gelmişler’ iddiası da hayalidir. Hatta iftiradır. Panelde Beşikçi’ye yönelik eleştirilerin spontane, kendiliğinden ve o ortamın gereği olarak geliştiği kanaatindeyim. Boğa altında buzağı aramaya gerek yoktur.
‘Zor duruma düşme’ meselesine gelince… Zor duruma düşmedim. Onurlu, saygılı ve eleştirel davranmanın gururuyla ayrıldım. Beşikçi’nin yanlışlarına sessiz kalamazdım. Dersimli bir akademisyenim ve Avrupa Dersim Akademik Değişim Vakfı’nın kurucu üyesiyim ve yönetim kurulundayım. Dersim halk kültürünü ve yakın tarihini Beşikçi’den daha iyi bilirim. Dersim’de Beşikçi gibi bir şahsiyet tarafından Dersim Kıyımı konuşuluyor. Burada ‘gölgede’ kalma, sessiz karşılama ya da alkışlama yerine tabuyu kırıp doğruları söyledim. Kaç kişinin beni ya da Beşikçi’yi alkışlamasının hiçbir önemi yoktur. Bu tür eleştiriler meyvelerini geç verir.
M. Cem, yine yazısında şunu iddia ediyor: “kendi ana dilleri ile ilgili kayda değer çalışması olmayan D. Cengiz gibilerinin ne adına ve hangi hakla bu ölçüde büyük laflar ettikleridir. Eğer birileri oturup susacaksa, bunu en başta yapması gerekenler ve onun gibileri değiller mi?”.
Munzur Cem ve aynı zihniyeti taşıyanlara, ‘Halkbilim ve etnomüzikoloji’ bilim alanında hazırladığım doçentlik dosyamda aşağıda belirttiğim akademik ortam ve dışı yayımlarımın en az % 50’sinin Sivas’tan Varto’ya kadar uzanan Dersim coğrafyasının ve toplumunun dil, kültür ve tarih değerlerini içerdiğini söylemek isterim:
- 28 Üniversitede yaptığım sunumlar (Sempozyum bildirileri)
- 21 Uluslararası akademik dergide yayımlanmış inceleme yazıları
- 1 master ve 1 doktora tezi
- 2 kitap
- 6 kitap içi yazısı
- 59 Akademik ortam dışı süreli yayınlarda yayımlanan makaleler
- 82 gazete yazısı (makale)
- 14 Uluslararası Festivalde sunum
- 16 TV programı
- 12 Müzik Grubu ve müzisyenin beste ve derlemelerimi icra etmeleri
- 21 Araştırmalarım hakkında yayımlanmış yazılar
- 24 Akademik ortamda yapılmış yayımlarımdan yapılmış alıntılar/aktarmalar
- 42 Akademik ortam dışı yayımlardan yapılmış alıntı/aktarmalar
- 3 kitap önsözü
- Dersim Ezgileri Albümü
- Sevda ve Kavga Ezgilerinde Dersim Albümü
Bunlara Dersim halk müziğinin 3000 ezgisini ve de folklor ve etnografyanın çeşitli alanlarına dair derlemeleri ve sözlü tarih çalışmalarını da eklemek isterim.
Dersim kültürü ile ilgili birçok alanlarda yapılmış ve henüz yayımlanmamış çalışmalarımı ve yayımlanmış ‘Dersim Fablları’ adlı kitabımı saymazsam sadece ‘Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji’ kitabım başlı başına Dersim Kırmanc (Zazaca) dili edebiyatı ve müziği için temel başyapıt olarak çok önemli bir kazanımdır. Akademik ortamda bu çalışmanın aldığı övgüler biz Dersimliler ve kültürümüz için çok önemli motivasyondur. Öyle inanıyorum ki yukarda dökümünü yaptığım dosyamı bir yana bıraksak bile, bu şairi 35 yıllık çaba ile unutulmaktan kurtarıp, hafızanın kısa tarihinden alıp dil-edebiyat ve müziğin yazılı tarihine kazandırmak bile anadilim için ne yaptığıma delildir. Ama M. Cem’in kulağı tıkalı ve gözleri de bantlıdır. O hala bana ‘ana dilin için ne yaptın? Ve susmak gereken biri varsa Daimi Cengiz’dir’ diyor. Taktir akademik ortam ve Dersim halkınındır.
Bu arada belirtmek isterim ki Kürt kültürü ve Dersim kültürüne dair Türkiye’nin akademik ortamlarında yaptığım birçok sunumum da sansürlendi. Ve akademik eserlerde yayımlanmadı.
Son olarak M. Cem şu iftirayı da atmaktan geri durmuyor ve bunu şöyle özetliyor: ‘D. Cengiz’in de içinde yer aldığı sözüm ona Dersimci ve Zazacı kesimin devletle neredeyse herhangi bir sorunları yok. Eleştirilerinin, kavgalarının ana hedefi hep Kürt yurtseverleridir, bizleriz. Üstelik bu saldırılarını çoğu kez normal ölçüleri aşan düşmanca bir tutumla sürdürüyor’.
Eh be!… Şimdi sıralıyorum:
- 1974’ te namaz kılmadığım için 1200 kişilik Kırşehir İlköğretmen Okulu birinciliğini MC Hükümeti paralelli okul yönetimi ve Nurcu din dersi öğretmeni bana kaybettirdi. Yine 1975 yılında aynı okulda ‘Kürt halkı ve onun ayrı dili var’ fikrini MEB’den teftişe gelen müfettişe, sınıfta yüzüne karşı söylediğim için ve okul müsameresinde Pir Sultan Abdal ve Şah Hatayi deyişlerini icra ettiğim için okuma hakkım elimden alındı. Av. Halit Çelenk’in Danıştay’da davayı kazanması ile okuma hakkımı yeniden kazanabildim. Herhalde ‘bunu Kürtler yaptı’ demedim.
- Nisan 1976’da sürgün gittiğim Diyarbakır İlköğretmen Okulu’nda Kürt MHP’lilerin saldırısına uğradım, bıçaklandım. Diyarbakır’da hani o Kürt muavin çocukların ‘Dağ Qapiii!, Dağ Qapiii!’ diye bağırdıkları sur önünde, kanımı o sur önü sokaklara dökenler de MHP’li Kürt gençlerdi. Ama bunu da ‘Kürtler yaptı’ demedim.
- 1976 sonrası kazandığım en gözde üniversitelerin bazıları işgal altında olduğu için okuyamadım. 1979 yılında sürgün öğretmen olarak batıya gönderildim. ‘Bunu Kürtler yaptı’ demedim’.
- 1989’da Konya Personel Okulu’nda asteğmen acemi birliğinde, şimdiki İstanbul Valisi H. Avni Mutlu ile beraber askerlik yaparken, O valiliğe doğru yükseliş istikametine gönderilirken, bana Kuleli Askeri Lisesi Müzik öğretmenliği gelmişken, meslek kur’asını vermeyip ‘sakıncalı-şüpheli personel’ olarak Ağrı istikametine sürdüler. Bunu da ‘Kürtler yaptı’ demedim.
- 1986-87 yılında İTÜ Sosyal Bil. Enst’ ndeki sözleşmeli Öğr. Gör. işime kadro vermediler. Onu da ‘Kürtler yaptı’ demedim.
- Birkaç gözaltında tutulmam için de ‘Kürtler yaptı’ demedim.
Sistemden kaynaklanan bunca belalara maruz kalan ben bunları bir tarafa atıp ‘devletle değil, Kürt yurtseverleri ile’ mi uğraşıyorum? Hay topraklar başına senin!
Bakınız ben sizin dilinizden düşürmediğiniz o ‘Zazacılık ve Dersimcilik’(!) konusunda ne düşünüyorum:
- Son 30 yıldır Zazacanın (Kırmancki) Kurmanci’den ayrı bir dil olduğunu söylüyorum. Kardeş olan bu diller tarihsel süreç içinde ayrı diller durumuna geldiler. Tıpkı Türkçe-Kırgızca ve İngilizce-Almanca gibi. Zazaca, Kurmanci’ye en az bu dillerin farklılığı kadar uzaktır. Bunu ben değil en az Kürdologların yarısı söylüyor. İşin dilbilim kısmına girmiyorum. Sınır bölgesi kontakları dışında ancak tercüman ile anlaşabiliyoruz.
- Bu ayrımı Kürt dilleri olarak da algılayabilirsiniz.
- Ayrı dil ayrı ulus gerektirmez. Hepimizin bildiği başka şartlar da gereklidir.
- Ayrı dil ayrı örgütlenmeyi de gerektirmez. Ama bu dillerin özgürce gelişimleri için alan açılmalı. Arka bahçe muamelesi yapılmamalıdır.
- Dilimize sahip çıkalım derken Kurmancı ve Kürt düşmanlığı gerekmez. Düşmanlıktan sakınmak gerekir
- Kurmanci’yi ön plana çıkarıp geleceğin devlet, otonomi ve özerk bölge dili olarak önemserken, Kırmancki’ye (Zazaca) öteleme, sofrada tuzluk muamelesi yapılmaktadır ki Kürt Enstitüleri ve diğer kurumlar maalesef bu hassasiyeti gösteremiyorlar.
- Kürt hareketinin başarısı Anadolu coğrafyasında özgürlükler için bir kazanımdır. Yenilen Kürt hareketi beraberinde pek çok özgürlük alanlarını da daraltır.
- Bugün bir çok inanç ve etnik unsur kendi kimliğini sorguluyor ve kayıp kültürlerini eşeliyorsa, bunda Kürt hareketinin yarattığı ortam ve psikolojik desteğin etkin rolü vardır.
- Kürt yurtseverleri Zazacanın gelişmesi için caba harcayan, dernek, süreli yayın vb. kurumlaşmaya giden çevrelere destek olmalıdır. Ya da engel olmamalıdır. Bu çabaya bir kılıf bulup onları karşı saflara itmemelidir.
- Zazaca üzerine çalışanlar, dernek, yayın vb. kurumlaşmaya gidenler Kürt hareketi ve yurtseverlerine karşı üsluplarına dikkat etmelidirler. ‘Kaş yapayım derken göz çıkarmamalıdırlar. Sekter tavırları ile karşı saflara kaymamalı ve o görüntüyü vermemelidirler.
- Dersim’in özgünlüğü mutlaka korunmalıdır. Onun kendine özgü kültürü, dilleri ve inancı için hassasiyet gösterilmelidir. Bu doğrultudaki örgütlenmesi (Kürt karşıtlığına varmadan), özgünlüğü gereği, gereklidir.
Sanırım bu kadarı yeter. Benim Zazaca ve Dersim hakkında ne düşündüğümü bu açıklamalar yeterince izah ediyor. Cem gereksiz yere bir kaşık suda fırtına koparmasın. Bizleri de gereksiz yere olmadığımız yapılanmaların içine sokmasın.
Not: Panele dair yazımda geçen ‘M. Cem, Şah İsmail annesini öldürdü dedi’ cümlesi Munzur Cem’e ait değildir. O anda panelde o yönde bulunan başka dinleyicinin iddiası idi. Yanlış anlaşıldı. Bu düzeltme, yazıyı yayımlayan kimi sitelere tarafımdan bildirildi.
mamekiye
29/08/2013 at 19:53
sayın cengiz’in yazısı kürtlere yaranma kaygısıyla kaleme alınmış bir yazı. oysa ki hüseyin beysülen acıktan dersimlilere, alevilere ve zazalara ağız dolusu küfürler saydırıyor yazısında.