Haberler
Şerafettin Halis Yazdı: Dünün ve Bugünün Facia Mimarları
Esad’a karşı demokrasi için yola çıkanların Esad’ı ‘masumlaştıran’ vahşet uygulamaları, amaçlarının demokrasi olmadığını ortaya seriyor. El Kaide, Nusra, Özgür Suriye Ordusu ve benzeri yüzlerce irili ufaklı grup, Esad’a karşı açık bir mezhep savaşı yürütüyor.
Şerafettin Halis
Birinci paylaşım savaşından Ortadoğu bataklığına… Bataklığa rahat girilir zor çıkılır. Bazen de hiç çıkılmayabilir.
Ayşe Hür bir yazısında “Teşkilat-ı Mahsusa, bugün MİT’in yaptığı gibi, bir yandan iktidar bloğu arasındaki güç mücadelesinde yer almaya çalışan, bir yandan dış politikada boyundan büyük işlere kalkışan, içteki kirli işleri gözlerden kaçırılırken dıştaki işleri efsaneleştirilen (…) ‘şuyuu, vukuundan büyük’ bir örgüttü” değerlendirmesinde bulunuyor.
Doğru söze ne denir?
Teşkilat-ı Mahsusa bir felaket mimarıydı. Osmanlı İmparatorluğu’nu Birinci Paylaşım Savaşı’na sokmak için, Rusya’nın Sivastopol ve Odessa limanları top ateşine tutturup iki Rus gemisini batırmış, Britanya ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesine yol açmıştı. Savaş süreci içinde Ermeni kıyımı ve Allahu Ekber dağları faciası yaşanmıştı.
Osmanlının da girmiş olduğu bu paylaşım savaşının, dünya ve Osmanlı halklarına bedeli ağır oldu.
Osmanlıyı dünya paylaşım savaşına sokarak bedel ödeten Teşkilat-ı Mahsusa’nın ve İttihat Terakki Cemiyetinin (İTC) misyonunu, bugün MİT ve AKP üslenmiş durumda. Enver Paşanın dünya Türkleri Hakanı olma düşünü, şimdi Ortadoğu ve Müslüman toplumunun liderliğine sevdalanmış Erdoğan görüyor.
Dört yıl süren savaşın acıları yıllarca dinmedi. Ortadoğu bataklığına saplanacak olan Türkiye’nin onlarca yıl bu bataklıktan çıkamayacağını ve halkları biri birine boğazlatacak bir felaketin yaralarının uzun yıllar kanayacağını, Ortadoğu’yu az da olsa bilen her kes şimdiden kestirebiliyor.
Öyle bir bataklık ki…
Ortadoğu’yu bir grafikle anlatan Mısırlı blogcunun, yaklaşık iki ay önce Financial Times’ta yayımlanan çalışmasına verdiği ad ilginçtir; ‘Tam Anlamıyla Aptal Olan Birisi için Ortadoğu’yu Anlama Kılavuzu’
Adını vermeyen blogcu, Financial Times’ın köşe yazarına not bir de düşüyor; “İran Esad’ı destekliyor. Körfez ülkeleri Esad’a karşı. Esad, Müslüman Kardeşler’e karşı. Müslüman Kardeşler ve Obama, General Sisi’ye karşı. Ama Körfez ülkeleri Sisi yanlısı! Bu da Müslüman Kardeşler’e karşı oldukları anlamına geliyor!
İran, Hamas’tan yana, ama Hamas Müslüman Kardeşler’i destekliyor! Obama Müslüman Kardeşler’i arkalıyor ama Hamas yine de ABD’ye karşı! Körfez ülkeleri ABD yanlısı. Ama Türkiye Körfez ülkeleriyle Esad’a karşı birlikte olmakla beraber; Türkiye, General Sisi’ye karşı, Müslüman Kardeşler yanlısı! Ve General Sisi, Körfez ülkeleri tarafından desteklenmekte!
Ortadoğu’ya hoş geldiniz, size iyi günler dilerim.”
Ortadoğu’ya hoş gelinir mi? İyi günler yaşanır mı? Siyasal tarih henüz yazmadı. Yazacağa da benzemiyor. Çık çıkabilirsen bu bataklıktan.
Ortadoğu’nun bu çözümü zor denkleminde Türkiye’yi denklem elamanı yapan mimarlar, hesabın nasıl bir sonuç vereceğini çok da göremediler.
Dış işleri bakanı Davutoğlu ve iktidar bloğu içindeki güç mücadelesinde taraf olan MİT başkanı Fidan’ın mimarlığını yapmış olduğu, Ortadoğu ve Suriye politikası iflas etmiş olsa da, AKP’nin ‘burnundan kıl aldırtmaz’ tavrı Türkiye’yi tehlikeli bir sürece itiyor.
Şöyle ki;
Esad’a karşı demokrasi için yola çıkanların Esad’ı ‘masumlaştıran’ vahşet uygulamaları, amaçlarının demokrasi olmadığını ortaya seriyor. El Kaide, Nusra, Özgür Suriye Ordusu ve benzeri yüzlerce irili ufaklı grup, Esad’a karşı açık bir mezhep savaşı yürütüyor.
AKP hükümetinin, çeşitli ülkelerden gelen cihatçıları Türkiye üzerinden Suriye’ye geçirdiğini bilmeyen yok. ÖSO’nun, El Kaide’nin, Nusra’nın vb. AKP’nin maddi nakdi destekleriyle güçlendiği ve Türkiye’nin birçok ilinden yüzlerce insan gücü aldı, almaya da devam ediyor.
AKP’nin aleni olarak desteklediği Özgür Suriye Ordusu içinde beslenip ÖSO’yu bile seküler görerek, ona karşı cephe açmış olan El Kaide, El Nusra vb. radikal unsurlar, yaklaşık dört yüz kilometrelik sınır boyunda hâkimiyet sağladı.
Bu silahlı İslami örgütler idealleri gereği, Suriye ile sınırlı kalmayacaklardır.
AKP, ‘post deldirtmez kabadayılık’ gösterse de, Türkiye- Suriye sınırı, tehlikenin Türkiye’ye sızabileceği kadar delinmiştir.
En tehlikelisi de, iktidarın doğrudan ya da dolaylı ürettiği ‘Alevifobi’ siyaseti, İslami örgütlerin Türkiye’den militan devşirmesinde büyük bir psikolojik olanak sunuyor olması. El Kaide, El Nusra vb. örgütlerin bir zaman sonra Türkiye’de faaliyete geçmelerinin insan gücüne dayalı alt yapısı oluşuyor.
Suriye’de çocukların/insanların başlarını gövdelerinden ayıran, iç organlarını çıkarıp yemeye çalışan bir vahşeti, AKP görmezden geldiği gibi maniple ederek destekledi. Otuz milyon Alevinin, bir o kadar da seküler yaşamak isteyen kitlenin olduğu bir Türkiye’de, AKP’nin, yarın nelerin yaşanabileceğini ön görememesi/görmek istememesi düşünülebilir mi?
Olabilir. Çünkü AKP ve Erdoğan; Bir, Ortadoğu ve Müslüman toplumun liderliği düşünden bir türlü gerçek yaşama dönemiyor. İki, Kürtlerin varlığına gösterilen tahammülsüzlük gereği, Rojava’daki kazanımlarına karşı egemen Türk refleksinden kurtulamıyor. Üç, Alevisiz ve İslam dışı toplulukların olmadığı, homojen bir ‘İslami Türkiye’ hedefini bilinçaltından söküp atamıyor.
Gelinen noktada ABD ve batı, Suriye politikalarının tutmadığını fark edip usulca ve sessizce yön değiştirme manevralarına başladı bile. AKP, ÖSO’nun güç kaybından doğan çıkmazı sezse de, iflas etmiş inatçı tüccar umuduyla bekliyor. Ortadoğu satranç tahtasında Türkiye daha başlarda “şah” diyebilecek konumda olmasa bile, güçlü hamle olanağına sahipken, bugün yutulacak bir piyon olma riski içindedir.
‘Tam Anlamıyla Aptal Olan Birisi için Ortadoğu’yu Anlama Kılavuzu’nu önermeye gerek var mı?
Umarız ki iktidar, Dış İşleri Bakanlığının ve MİT’in mimarlığını yaptığı Ortadoğu politikasıyla, yüz yıl önce İttihat Terakki’nin ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın açtığı felakete yol açmaz.
soL