Haberler
Zor Bir Yazı…
İnsanın sevdiği biri hakkında eleştirel bir yazı kaleme alması pek kolay olmuyor. Özellikle de Dersim’e angaje olmuş ve aynı saflardaysanız.
Cenaze paralı olmaz!
İlk anda çok doğru ve yerinde gibi gelen bu sözler; bir reklam ajansı masasında beyin fırtınası yapılırken ya da Dersim’in sorunlarının masaya yatırıldığı bir toplantıda sarf edilmedi.
Bu sözler yazar Haydar Karataş’a ait. Haydar Karataş bu sözleri, 3 Mayıs 2014 Cumartesi günü Zürich-Winterthur’da moderatörlüğünü Gazeteci-Yazar Hüseyin Sevinç’in yaptığı, panelistleri arasında Şükrü Aslan (Sosyolog) , Kemal Kahraman (Sanatçı) , Zeynel Demir (WAKM-Winterthur Alevi Kültür Merkezi Bakanı) ve Kemal Sönmez’in (Sosyal Antropolog ve İDEP- İsviçre Dersimliler Platformu Temsilcisi) bulunduğu, 4 Mayıs Dersim 1938 Tertelesi’ni Anma Günü olarak organize edilenPanel & Gece’sinde ve daha sonra www.dersimnews.com sitesinde yayınlanan “4 Mayıs’ı Dersim Tertele Günü İlan Eden O Birkaç İsme Minnet!” isimli yazısında da, bu geceye gönderme yaparak, “Bazı Dersimli kurumlar bugüne atfen gece düzenliyor, paralı giriş yapıyorlar. Yani bir nevi paralı cenaze töreni! 4 Mayıs anma afişlerine baktım, çoğunda bırakın anma demeyi, sponsor adı altında döner firmalarının reklamları, seyahat firmalarının reklamları konmuş.” diyerek birkaç kez dile getirdi.
( Yeri gelmişken…Etkinliğin afiş ve broşürlerini grafik ve görsel tasarım açısından eleştirmek mümkün; örneğin Panel ve Anma 3 Mayıs Cumartesi günü organize edildiği halde 4 Mayıs tarihi daha öne çıktığı için, pek çok tanıdığım etkinliğin 4 Mayıs Pazar günü olduğunu sandı ve maalesef katılamadı. Ama konumuz bu değil. )
Evet ilk anda doğru gibi geliyor, “hak vermemek mümkün değil” duygusu uyandırıyor ama tabii ki doğru değil. Biraz kafa yorunca; çok ezbere, temelsiz ve haksızca bir eleştiri olduğunu anlıyorsunuz. Kendisini tanımasak “panele konuşmacı olarak çağrılmadığı için alınganlığından…” duygusuna kapılacağız adeta.
Ancak bu geceyi organize edenler ve katılımcıları, Haydar Karataş’a alınganlık gösterirlerse, bu gayet anlayışla karşılanmalıdır. Çünkü büyük bir özveri ve içtenlikle destekledikleri bir aktiviteye karşı yöneltilen haksızca bir eleştiriye duyarsız olmaları beklenemez. Aşırı, gereksiz, ve yapıcı olmayan eleştiri, özgüveni zedeleyip azalttığı gibi bundan sonraki organizasyonlardaki motivasyonu kıracağı da açıktır. Herhalde hiç kimse, gönüllü ve iyi bir amaç uğruna içinde yer aldığı bir etkinlikten dolayı takdir beklemez belki ama “suçlu” ilan edilmek de istemez.
Öyle ya… hepimiz şu veya bu nedenle doğup büyüdüğümüz topraklardan başka diyarlara göçmek zorunda kaldık. Geldiğimiz ülkelere entegre olmak için üç aşağı beş yukarı benzer sorunlarla uğraşıp durduk. Tanıdığımız bildiğimiz pek çok kelli felli “ağır abi” nin “Sozialamt”larla nasıl boğuştuğuna tanık olduk. İçimizden bazıları üniversite okudu. Bazıları profesyonel politikaya kaldığı yerden devam etti. Kimisi görgü ve donanımına uygun, yapabildiği bulabildiği ilk işe girip çalışmaya başladı. Kimimiz yazıp çizmeye başladı. Kimimiz kendi işini kurdu. İçimizden bazıları da biraz zengin oldu. Bazıları geçmişine, içinden geldiği topluma, tarihine ve kültürüne sırtını dönüp hiç ilgi göstermezken, bazıları da burada kendi kültürünü yeniden keşfetti.
Sponsorlar da nihayetinde her biri sonradan buralara gelmiş, bin bir güçlükle kendi işlerini kurmuş, bizlerden birileri değil mi? Katkı sunmak veya ciddiye alınmak içinyazar, akademisyen , sanatçı ya da entelektüel olmak zorunda değil hiç kimse. İnsanların alınteriyle, emekleriyle, özgün halleriyle kendilerini ifade etmeleri neden kötü olsun ki.
Unutulmamalıdır ki “Gece”nin sponsorları arasında, siyanürle altın arayan dünyanın en büyük madencilerinden RİO TİNTO şirketi ya da Soma Holding patronu Alp Gürkan yok.
Cenaze tabii ki ücretsizdir!
Cenazeden kimsenin para talep ettiği yok.
Ayrıca bu cenaze hepimize ait değil mi? Anmanın sorumluluğu veya bedeli neden her zaman birkaç kişinin sırtına yıkılsın ki. Kaldı ki ortaya konulan ciddi bir emek de var. Dersimli olarak bizlerin de elimizi taşın altına sokup bu sorumluluğu paylaşmamızdan daha doğal ne olabilir ki. Kendi adıma hiç bir şey yapamıyorsam, en azından bir bilet alarak seve seve katkıda bulunurum. Benim cenazemin Winterthur Belediyesi’ni veya salon sahibini hiç ilgilendirmediğini, kirasını ödemem gerektiğini ve burasının kendi köyüm Zel Dağı’nın etekleri olmadığının bilincindeyim çünkü. Eğer söz konusu geleneklerimizse, burada da herhangi bir sorun görünmüyor. Çünkü köylerimizdeki cenazelerde de helva yapılıp, yiyecek bir şeyler dağıtıldığı gibi, para da toplanır ya da ailenin durumu çok kötü, çok acılı ve hiçbir olanağa sahip değilse; gerektiğinde insanlar yemeğini yapar, konuklarını karşılar, kısacası imkanları ölçüsünde her şeyini ortak bir şekilde üstlenmeye çalışırdı. Hatta çok iyi ağıt yakan insanlar da çağrılırdı. (Aslında dikkatli bir okur, Haydar Karataş’ın geleneksellik şablonuyla konuya yaklaşırsa, 4 Mayıs Tertelesi ile ilgili olarak kaleme aldığı aynı yazısında “ 2009 yılında Almanya’da Dom Kilisesi’nin önünde yapılan Dersim 38 anması…” için yazdıklarına, Niçin bu anma Köln’de? Neden… bir Hristiyan Kilise’sinin önünde…Neden? Sorularını sorarak çelişkisini hemen fark edebilir. )
Bu “Gece” Dersim dağlarında yapılmıyor.
Bu cenaze, aracınızı park edecek bir yer bulamadığınız, on dakika fazla park ettiğinizde ceza ödediğiniz, uygun araç bulunamazsa ya da uzak bir yerde yapılırsa insanların kolaylıkla gelmediği/gelemediği, kısacası oyunun kuralını çoğu zaman başkalarının belirlediği, dünya finans merkezlerine iki adım uzaklıkta bir yerde yapılmaktadır.
Kendimizi kandırmayalım. Gerçekçi olalım.
Yaşadığımız yerlerin kendi özgün koşullarını ve bu koşulların dayattıklarını göz önüne almak zorundayız. Almıyorsak rüyada yaşıyoruz demektir. (Tıpkı Dom Kilise’si önünde yapılan anma gibi. Dersim geleneklerinde bir kilise önünde anma yapmak yoktur ama Diasporadaysanız, örneğin, Almanya’da yaşıyorsanız, sesinizi dünyaya duyurmak gibi bir derdiniz varsa, kendinizi en iyi ifade edebileceğiniz yerlerin başında; Alman Parlamentosu, Berlin ve Köln Dom Kilise’sinin önü gelir.)
Sponsorlardan, nakliyat firması sahibi bir arkadaşımız, arı gibi, tam bir emekçi tavrıyla, ışığından yemeğine A’dan Z’ ye “Gece”nin her detayı ile ilgilenmiş; bir diğer sponsor, döner firması sahibi, aynı zamanda WAKM Başkanı olarak konuşmacılar arasında bulunan kişi de “parayı verdim düdüğü çalarım” dememiş, gayet olgun ve alçak gönüllü bir edayla sözü diğer panelistlere bırakmıştır. Kaldı ki hiç kimsenin bu cenazeyi fırsata çevirip rant sağlama gibi bir durumu da söz konusu değildir. Önemli olan “Gece”nin içeriğinin gerçekten günün anlam ve önemine uygun nitelikte olup olmadığıdır. Pekala bucenaze, açık alanda, uygun bir dernekte ve cemevinde de olabilirdi. Eğer amaç“bağcıyı dövmek” değilse, bu noktada sorulması gereken en can alıcı soru,“cenazenin paralı” olup olmaması değil, böylesine önemli bir “cenazeye” neden bu kadar az kişinin katıldığıdır.
Bildiğim kadarıyla Zürich’de yaşayan Haydar Karataş, bu “Gece”yi organize eden Dersimli arkadaşlara oldukça yakın ve çok sık görüşme imkanına sahiptir. “Gece”nin organizasyonunda yer almak istediğini dile getirseydi, bu insanların Haydar Karataş’ın deney ve tecrübelerine “hayır” demeyeceği açıktır.
Örneğin, bu geceyi düzenleyenler “Dersim’in Cenaze Ritüellerini” Haydar Karataş kadar tam bilmiyor da olabilirler. Bu noktada Haydar Karataş, önceden devreye girer, açık ve net biçimde fikirlerini ortaya koyar ve hatta gerekiyorsa sorumluluğu da üstlenerek Winterthur’daki salona alternatif bir yer de bulabilirdi. Ya da önümüzdeki yıllarda “Gece” yi bizzat Haydar Karataş’ın kendisi düzenler ve cenaze parasız olur. Sponsor yardımı olmadan da gelenekselleşir. Bizler de seve seve gelir katılırız.
Bu yazıyı yazmadan önce internette gezinirken Haydar Karataş aleyhinde yazılmış, eleştiri sınırlarını aşan, ağır hakaret dolu ve haksızca yazılmış onlarca yazıyı görünce, içimden yazmak gelmedi doğrusu, ama “Gece” ile ilgili kendisine yakıştıramadığım ve Dersimlilere, yaptığı “kimse paralı biletler almasın!” çağrısını duyunca iki kelime etmeden görmezden gelmek de mümkün olmadı.
Ş. Yılmaz Ataç
Not: Yukarıda, nakliyat ve döner firması sahibi olarak bahsettiğim kişiler ile herhangi bir tanışıklığım yoktur. Hayatımda ilk defa kendilerini orada “cenaze” dolayısıyla gördüm. Halen de herhangi bir tanışıklığım söz konusu değildir.