Haberler
Maraş Katliamı: Katli Vacip Planlı Cinayetler
Katillerin katliamı meşru kılan dar mantalitelerinde, ölen Aleviler ve solcular tüm insani kimliklerinden önce dinsiz gâvurlardır! Çünkü onlar ne ramazan orucu tutmuşlardır, ne namaz kılmışlardır, ne de Hacca gitmişlerdir!
Maraş Katliamında olan hadiseleri ‘çatışma’ veya ‘olaylar’ gibi hafif kaçan kelimelerle ifade etmek, orada yaşananları tam olarak nitelendiremez. 19 Aralık 1978’de başlayıp bir hafta boyunca Maraş’ta yaşananlar “katli vacip kılınmış” planlı bir cinayetler silsilesidir. Hedef ailelerin oturduğu evler haftalar öncesinden işaretlenmiştir. Bu evlere saldıran dinci faşistler, içerisindeki insanlara yaş, cinsiyet veya herhangi bir insani kavram tanımamaksızın işkenceler gerçekleştirip sadistçe katletmişlerdir.
Katliamdan sonraki Maraş’ta, kurtuluş savaşında üstüne yiğitlik destanları yazılan “Kahramanlığından” eser kalmamıştır. Orası savunmasız canları kalleşçe katlederek her bir köşesine mazlum kanı bulaşan “Kanrevan” Maraş’tır. Üstüne çöken kara bulutlardan sonra, katilleri çeşitli makamlarla ödüllendirilen, devlet erkânının onur konukları olan bir “Kara” Maraş’tır. O kıyımı en acı tecrübelerle yaşayan şehirdeki Aleviler için, artık Maraş bu şekilde isminin önündeki birçok acı ünvanla beraber anılır. Gayrı canlı kalabilen tüm canların hafızalarındaki bu katliam, ızdırabı, vahşeti ve hüznü ile her an diri olan ve asla ama asla kapanamayacak derin bir yaradır!
Katillerin katliamı meşru kılan dar mantalitelerinde, ölen Aleviler ve solcular tüm insani kimliklerinden önce dinsiz gâvurlardır! Çünkü onlar ne ramazan orucu tutmuşlardır, ne namaz kılmışlardır, ne de Hacca gitmişlerdir! Ki bu durumları, hamile kadınların karınlarını deşmekten veya kundaktaki bebeği soluksuz bırakmaktan bile daha vahim bir günahtır! Uğruna cihat ilan ettikleri dini inançları, onların canlıları var oluşlarından dolayı yok etmelerine engel değildir. Çünkü solcu ve Aleviler dinsiz, kendileri ise mümindir, inanandır, onlar sözde Müslümandır!
Katliam öncesinde öldürülen iki sol görüşlü öğretmenin cenazelerinde, bu makûs kaderlerine isyanların ve yakılan ağıtların ardından, artık onların varlıklarının boşlukta yer kaplaması bile fazladır. Öyle ya; bir dinsizle, bir müminin aynı toprakta bulunması, hatta aynı oksijeni paylaşması caiz midir? Sonunda şehirdeki “Alevilerin ve imansız solcu Sünnilerin” toptan ceza faturasının kesilmesinin zamanı gelmiştir ve bu cezanın kesilmesi hiç zaman kaybetmeden gerçekleşir.
22 Aralık 1978’de, Bağlarbaşı İmamı Mustafa Yıldız’ın Cuma namazında katliamların startını verdiği şu meşhur vaazı o günkü toplumsal histerinin dehşet boyutlarını göstermeye yeterlidir; “Sadece oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır. Bütün din kardeşlerimiz hükumete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır; çevremizde bulunan Aleviler ve Sünni imansızlar temizlenmelidir.”
İnanç mabetlerinden çıkan bu kitleler, (daha önceden işaretlenen) Alevilerin yaşadığı yerlerde “Allah-u Ekber” tekbiriyle Azrail’in rolünü çalarken, oradaki savunmasız masumları da yaratan “Allah” dememişlerdir! Katliamlar başladığı anda şehir merkezine tüm giriş çıkışlar kapatılmıştır. Şehirde kıstırılmış solcu ve Aleviler adeta birer av, dinci faşistlerse amansız avcıları gibi ürkekçe köşelerine sinmiş tüm canları, cennetten bir yer kapabilmek hevesiyle katletmişlerdir. Ardından çevre il, ilçe ve köylerden haber alan binlerce insan araçlara dolup şehir merkezine girip katliamdan kalan canları kurtarmak için Maraş’a akın ettiklerinde, şehir merkezinin girişlerinde bu araçların geçişleri engellenmiştir. Şehirde insanlar hunharca katledilirken günlerce varlığını hissettiremeyen devlet, adeta cehennemin kapısında bekleyen bir zebani göreviyle sadece şehrin giriş çıkış noktalarında belirmiştir.
İşaretlenmiş Alevi ve solcu evleri faşist mezbahanelerine dönerken, memleketi vicdanları cırmalayan bir suskunluk sarar. Ankara bile ancak günler sonra bu sessiz çığlığı duyar. Ordu müdahale etmek için girdiğinde neredeyse çürümeye yüz tutmuş cesetleri toplamaya yetişebilmiştir. Sarıldığı yavrusuyla beraber ebediyete intikal eden anayla bebeğine, daha elindeki bez bebeği düşmeden katliamın kurbanı olmuş bir çocuğa ve gözleri oyulup helâ çukuruna atılan nineye katlin ayrımı yoktur.
Gözü karadır ya dinci faşizmin, kafayı konulanı eninde sonunda yapar. Hani bir kere layık gördülermi size cehennemi, o işi asla ahirete bırakmaz.. Ki zaten o günler Maraş’ta yaşananlar bir cehennem provasından başka bir şey olamaz!
Maraş’ta insanlık, merhamet ve vicdan gibi kavramlar üzerinde övgüye mazhar ne varsa çırılçıplak soyunup, âdemden bu yana sanki hiç yokmuşçasına susar! Yobazlar içlerindeki kin tohumlarını kusar! Artık solunacak bir nefesi kalmayan mazlumların bedeni zalimlerin gölgesine pusar!
Geriye kalanlar ise, sadece tarumar olan hayatların, son bulan umutların ve yitirilen canların ardından kopan ağıtlar ve kulaklarda çınlayan zılgıtlardır. Gayrı şanı kahraman, bahtı kara Maraş’ta, yüreklerden hiç çıkamayan o sessiz çığlıkların tüyler ürperten esintisi canlarda her dem diri kalmaya mahkûmdur.
Özcan Öğüt
Pingback: Assimilation Model of the Ulama: ‘Acceptable Alevism’ – Research Turkey