Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

Mehmet Gülmez’den Emine Erdoğan’a mektup

Haberler

Mehmet Gülmez’den Emine Erdoğan’a mektup


Öncelikle 10 Ekim Ankara Gar Katliamında Katledilen Barış Gönüllülerinin Anısına Saygı ile Eğiliyorum. Bu katliamı yapan karanlık emelli uşakları, onları koruyan, görmezlikten gelen, palazlanmasına sebep olanları şiddetle lanetliyorum.

Düşünceler katliamlarla susturulsaydı, 1400 yıl evvel yapılan Kerbela zulmüyle Hz Hüseyin’in düşüncesi yok edilmiş olacaktı. Hal bu ki milyonlar bu gün Hüseyin’e selama duruyor onun yasını tutuyor.

 Sayın Cumhurbaşkanı;

1.Siz bu ülkenin zirvesinde oturan bir insan olarak, özellikle ülkenin tüm çocuklarının hem anası hem babası gibi bir sorumluluğa sahipsiniz. Bir vakfın bünyesinde onlarca çocuğu tecavüzünden bahsediliyordu. Korkarım bunlar unutulup gitti. Bir gün torunlarınız size şu soruyu sorsalar (Dedeciğim siz Cumhurbaşkanıyken tecavüze uğrayan çocuklar için ne yaptınız?) Torunlarınızın gözlerinin içine bakarak vereceğiniz cevap olacak mı?

2.Yine torunlarınız bir gün soracak olsalar. ‘Dedeciğim, siz Cumhurbaşkanıyken çocukları öldüren polislere, destan yazdınız’ demişsiniz’. Yeryüzünde insanlık tarihinde çocuklar öldürülerek yazılan başka bir destan var mı? Buna cevabınız olacak mı?

Geçen yazımın altına not düşmüştüm, gelecek yazımı Sayın Cumhurbaşkanına hitaben yazacağım diye. O yazımı Ülkede devam eden savaşın bir tarafı olan PKK’nin özellikle lokal bölge Dersim’de ki savaş biçimiyle ilgili yazmıştım.

Bu yazımı da Sayın Cumhurbaşkanı na hitaben yazacaktım. Ne var ki, Sayın Erdoğan’ın bırakın benim yazımı, ciddiye almasını, etrafındakiler ona asla ulaştırmazlar bile. Maalesef Sayın Erdoğan’ın bu tarz eleştirilere karşı düşünmesi bir yana, onun haberi olmadan kendine vazife çıkarıp hukuk katliamı yaparak soruşturmalar yapan savcılarla doludur memleket. Bu nedenle kendisine sadece torunlarının bir gün sorma ihtimali olan iki soruyu dile getirdim. Bir anne olması nedeniyle Cumhurbaşkanının eşi Sayın Emine Erdoğan’a bu mektubu yazmayı daha uygun gördüm. Anneler aracılığıyla kendisine ulaşma ihtimali daha yüksektir.

Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi.

Eşiniz için Türkiye Cumhuriyeti Cumhur Başkanı diye yazmam gerekirken yazmaya elim varamadı. Çünkü ortada bir devlet aygıtı ve Cumhuriyet bırakmadı. Türkiye diye bir ülke var ve o ülkenin başında bir iktidar var. Eşinizde o iktidarın gücü olan %50 nin başkanı gibi davranmaktadır. Eşinize hiç sordunuz mu?  Cumhuriyetin başkanı, size oy veren vermeyen her kesin başkanıdır, vatandaşların arasında taraf olma’. Dediğinizi hatırlıyor musunuz diye merak ediyorum? Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanının kendisine oy veren %5o bile umurunda değil. Şu muhteşem ramazan sofralarıyla kendilerine oy veren milyonlarca yoksul Anadolulu insanın sofralarını karşılaştırsanız, onların Cumhurbaşkanlığına bile ne kadar uzak olduğu anlaşılır.

Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi.

Cumhuriyetin başkanı olmayı becerebilseydin, ‘’on beş dakika farkla saldırıdan kurtuldum’ demezdin belki’. Diye bir soru sitemi dile getirebilseniz keşke?

Dünya da sayısız defalar devlet adamlarına yönelik çirkince şiddet eylemlerinin yapıldığı görülmüştür.

Irak, Libya, Suriye, Mısır gibi ülkelerde görülen, devletin tepesindeki idarecilerin kimilerinin ailesiyle beraber hunharca kaosa kurban gittikleri, kimilerinin ise, eşinizin de hedef tahtasına koyduğu Beşer Esad gibi, ailece yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olmaları biraz ender ve dikta ile yönetilen ülkelere özgündür.

Sizin eşiniz Sayın Erdoğan o ülkelerdeki kaos da maalesef taraf idi, ve taraf olmayı sürdürüyor. Bir anne olarak, eşinize şu soruyu sormanızı umuyorum. ‘Şu Kaddafi nin başına gelen sokakta linç edilme hunharlığının sokak köpeklerine yapılmasına insanlık razı olmuyor, siz nasıl razı oldunuz?

Sayın Erdoğan. İşin arka planını bilmiyoruz ama hem sizin eşinizin Cumhurbaşkanı olarak söylemleri hem de, 15 Haziran darbe girişimine baktığımızda, görüntüler Tüm Türkiye ile beraber sizin ailenizin de aynı tehlikenin eşiğine gelindiğini işaret ediyor. Şimdi 15 yıldır ülkenin zirvesindeki adam olarak bunu eşinize hiç sordunuz mu? ‘Tayip bey 15 yıldır devletin tepesindesiniz, peki nasıl oldu da bu noktaya geldik? Ülke ile beraber kendimiz ve yavrularımız bile korkunç tehlike ile yüz yüze kaldık? Bir anne olarak bunu eşinize mutlaka sorun lütfen.

En önemlisi, en akıl ermez olan yanı ise, şudur. Bu tehlike, PKK tarafından değil, Sayın eşinizin düşman kamp bellediği Solcular tarafından değildi. Tarihin en büyük Alevi katili olan bir barbarın adına o katliamın beş yüzüncü yıl dönümünde Köprü inşa ederek Alevileri ne kadar düşman gördüğünü gizlemediği halde, bu tehlike Alevilerden de gelmedi. 2010 referandumunda sanıyorum 75 konuşmasının 50 sinde yuhalattırdığı, alevilerden, Suriye de ki savaşta alenen düşman ilan ettiği Alevilerden gelmedi.

Sayın eşiniz hep söylerdi ya. ‘Dindar nesil yetiştireceğim. Alnı secdeye değenleri tercih ettiğimiz için çekemiyorlar. Ve tüm devlet olanaklarıyla sonsuz, sınırsız imkân sunarak devleti kendilerine icara verdiği (İslam kılıklı) bu karanlık güruh tarafından yapıldı. (Okyanus ötesi Pensilvanya ya da selam olsun’ diye selama durduğu şahısın yakasına yapışmış sen yaptın diyor eşiniz.

Sayın Erdoğan eşinize sormanız icap etmezmi? ‘Selama durduğun adam bu fenalığı sana ve ülkene yapıyorsa, dön nerede hata yaptığını bul’.

Sayın Erdoğan. Eşinize sormuyor dunuz mu acaba?  Alevisini, Solcusunu, Kürdünü, aydınını, akademisyenini, askerini, kısacası bir ihparla ‘bu da bizden değil’ diye işaret edilen her kesi, hatta önceden belirlenen milyonlarca insanın Feto torbasına atılarak mağdur edilmesine karşın milyonlarca çocuğun ne acılara maruz kalacağını bir anne olarak hissetmiyor musunuz? Bu milyonlarca çocuğun sizin ailenize çocuklarınıza ne kadar korkunç kinle doldurulmaya müsait hale geleceklerini hissetmiyor musunuz?

Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi.
Berkin Elvan’ın cenazesinin defin edilmesinden bir gün sonra idi. Kadıköy Ataşehir den geçiyordun. Berkin’in yaşında iki çocuk ellerinde bir pankart, cadde kenarında duruyorlardı. Pankartta yazılanın Berkin’in resminin altında ölçüsüz ve düzensiz yazılmış olması kendilerinin yazdığını gösteriyordu. Yazı şöyleydi.  Tayip amca, ben senden buldum, sen Allahtan bulasın’.

Çocuktum adım Berkin Elvandı
Çocukluğuma efelenen başkan Erdoğan dı
Tabutum bedenimden ağırdı
Devlet kör adalet sağırdı

Sayın Erdoğan. Bir anne olarak, Berkin Elvan’ın annesine bir başsağlığı dileme büyüklüğünü gösteremediniz. Ülkede 15 yıldır devletin kurşunuyla katledilen hiçbir çocuğun annesinin yarasını hafifletici bir anne rolünü üstlenmediniz. Önce tek Tanrılı diğer dinler, sonrasında da İslam dini toplumda annenin ululuk rolünü yerle yeksan etti. Aleviliğin Hz Muhammed’ in kızı Ana Fatı-ma yı yüceltmesinin batıni yönüyle ilgilenmek bir yana, kendi peygamberinin soyunu kesmekle on dört asırı geride bırakan İslami anlayışın savunucusu olan eşinize bir kadın olarak, bu soruları sormanızı istemek belki de boş hayaldir ama siz bu soruları sorsaydınız ve bir rol üstlenseydiniz, belki de bugün çocuklarınızın koruma ordusuna ihtiyacı kalmazdı. Bütün temennim Anadolu da önce devletin başındakilerin çocuklarının korumasız yaşayacağı günlere ulaşmaktır. İşte o zaman herkesin çocuğunun güven içinde olması mümkündür. Cizre muhasara altındayken, çocuğunun cesedini gömemeyen bir annenin, yavrusunun cesedi kokmasın diye buzdolabında dondurduğunu duydunuz.  Bu uygulamayı yapan iktidarın Cumhurbaşkanının eşi olarak ne hissettiniz?

Sayın Erdoğan. Benim eşim ilkokul mezunudur. Sıradan gariban Dêsım li-Dersimli bir ev hanımıdır. Toplumsal çalışma alanlarında ne zaman kiminle münakaşa etsem o hep beni suçlar. Benim yüzde yüz haklı olduğum zaman bile bir yanından beni frenlemek için mazeret bulup eleştirir.

Be kardeşim. Tabiri caiz ise, eşiniz on beş yıldır başbakan ve Cumhurbaşkanıdır, ülkede ve dünyada kavga etmediği adam bırakmadı. Bütün dünya suçlu olabilir mi? El insaf el vicdan. Sonunda selama durduğu adamın çetelerinin elinden 15 dakika farkla kurtulduğunuzu söylüyor. Bu noktaya gelmeniz de zemin yaratıcı Kürtler, Aleviler, Solcular mı, yoksa eşinizin kendisi mi?

Sayın Erdoğan. Eşinizi ‘Kasımpaşa kabadayısı’ ilan eden yalakalara sessiz kalmamalıydınız. T.C başbakanı, Cumhurbaşkanı bir mahallenin efe delikanlısıyla sıfatlandırılamaz.

Ayrıca Delikanlılıkla tanınan insanların Kasımpaşalılar dahil Türki yenin her yerinde dört özelliği vardır. 1. Söyledikleri sözün arkasında dururlar. Sözleri doğruysa savunurlar yanlış sonuç alırlarsa, özür dileme denen delikanlı erdemliliğine başvururlar ve telafisi için gereğini yaparlar 2. Ahlak ve namus kavramı konusunda çok katıdırlar. Bir insana karşı işlenen ahlaki suçu kendisine karşı işlenmiş sayar ve tavır koyarlar. 3. Mazlumu dövmezler dövdürmezler. Kendi düşmanı olsa bile teslim olana, vicdanına sığınana el kaldırmazlar. 4. Ekmeğini yoksul ile paylaşırlar. İnsanın öz düşmanının çocuğu dahi öldüğünde taziyeye gider. Biz Anadoluluyuz üstelik siz annesiniz.

Bunlar Anadolu da delikanlılığın anlamını bilen her babayiğitte mevcut olması gerekenlerdir. Ancak, Devletin zirvesindeki makamda oturan bir politikacı ise, bütün bunlara ek olarak şu özellikleri taşımalıdır. Serinkanlı, devlet adamı ağırlığı, devletin mekanizmasının olası arızalarını gidermeyi, ülkedeki her türlü farklılıklarda taraf değil birleştirici rolü hedeflemelidir. Bu devlet ne olursa olsun ‘benim olsun’ mantığıyla memleketi devletsiz, güvensiz ve güvencesiz bırakmazlar. Memleket güvencesiz olursa, iktidarın gücü ne olursa olsun oda güvencesizdir. Eşiniz kendi başyaverinin Terör örgütü mensubu olduğunu söylüyor. Devlet benim olsun mantığının sonucu bu kadar tehlikede yaşamaktır işte.

Bir tarihi not: Ben Mustafa Kemali hiç sevmem. Çünkü ailemin, halkımın soykırıma uğratılmasında imzası olan Cumhurbaşkanıdır.  Ama benim Mustafa Kemali sevmemem onun devlet adamı ağırlığına sahip olmadığını göstermez.  Mustafa Kemalin başında bulunduğu devletin derme toplama ordusu yedi düvele direniyor ve Yunanlıları mağlup ediyor. Sonra 1934 yılında Mustafa Kemali Nobel barış ödülüne aday gösteriyor Yunanistan başbakanı. O mektubun giriş bölümüne bakalım.

 

12 Ocak 1934, Atina

Sayın Başkan,

Yaklaşık yedi asır boyunca Yakın Doğu’nun tamamı ve Orta Avrupa’nın büyük kısmı kanlı savaşlara sahne oldu. Bunun temel sebebi Osmanlı İmparatorluğu ve onun sultanlarının mutlakıyetçi yönetim sistemiydi.

Hıristiyan halklara boyun eğdirilmesini kaçınılmaz olarak takip eden Haç’ın Hilâl’e karşı dini savaşları ve ardından da özgürlüklerine düşkün bütün halkların başarılı diriliş hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu sultanların etkisinde kaldığı sürece daima devam eden bir tehlike ortamıydı.

Mustafa Kemal Paşa’nın milli hareketinin rakiplerine galip gelmesiyle 1922’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu belirsizlik ve hoşgörüsüzlük devletine kesin bir son verdi. Hakikaten, bir milletin hayatında bu kadar kısa zamanda bu kadar köklü bir değişiklik nadiren gerçekleştirilebilmiştir.

Hukuk ve dinin birbirine karıştığı dini bir rejim altında yaşayan, çöküş halindeki bir imparatorluk tamamen hayat ve canlılık dolu modern bir ulus devlete dönüştürüldü. …… Yunan başbakanı  Elefthérios Kyriákou Venizélos un mektubu böyle devam ediyor.

Tabi tarif ettiği devlet biçimine tam olarak katılmam mümkün değil ama, sonuç itibari ile sizin ve eşinizin çok heveslendiğiniz Osmanlının, din ve hukuk çorbasını ve sonuçlarını iyi tarif etmiş. Demek ki, insan devlet adamı makamını ciddiye alırsa, düşmanı tarafından bile takdir ediliyormuş.

Yıllarca eşinizin hedef tahtasındaydı Mustafa Kemal. Ne oldu da 16 Temmuz sabahı Mustafa Kemalin posteri AKP genel merkezine asıldı? Keşke bunu da sora bilseniz.

Yine tarihi bir not: Sayın Davutoğlu nu dışişleri Bakanı yapıldığında, Sayın Ahmet Hakan şöyle yazmıştı. ‘(Bana Ahmet Davutoğlu nun Türkiye nin dış politikasını belirleyeceğini, yönlendireceğini, başarılı bir performans la yürüteceğini kimse söylemesin, sakın söylemesin)’

Ahmet Hakanı yürekten kutluyorum. Benden önce bu memleketin üst düzey yöneticilerinin Ahmet Hakanı kutlayıp ondan yararlanmayı amaçlaması gerekirken, adamın linç edilmesini özendiren hatta hedef gösteren bir ceberrut iktidar anlayışı ile karşı karşıyayız. Linç ettirenler yargılandı mı, taltif mi edildiler? Bunlarıda merak konusu.

Sayın Erdoğan.

Bir Kasımpaşalının Ensar Vakfı duruşu nasıl olmalıydı?           

Sayın Cumhurbaşkanı, bu ülkenin zirvesinde oturan bir insan olarak, özellikle ülkenin tüm çocuklarının hem anası hem babası gibi bir sorumluluğa sahiptir.  Çünkü çocuklar bir toplumun koruması gereken ortak değeri ve geleceğidir. Ayrıca savaşların, çirkef karanlık, çağdışı sapıklıkların en savunmasız kurbanlarıdırlar. Bir vakfın bünyesinde onlarca çocuk tecavüzünden bahsediliyor. Birde tam anlaşılmasın diye beşerinin en alçak eylemi olan tecavüz yerine (istismar) kelimesi koyuyorlar ya lanet olsun. Eşinizin hükümetinin (aileden sorumlu bakanı)  ‘bir kere den ne olur’ türünden gayri insani tutumuna dahi tahammül etmesi şaşkınlık vericidir. Sayın Erdoğan. Üzerine titrediğiniz yavrularınızın, torunlarınızın hassasiyeti ile o mağdur savunmasız yavruları savunarak eli öpülecek devlet adamı olmayı, Kasımpaşalı olmayı beceremeyen eşinize bir soru sormadınız mı?

, Bir gün torunlarınız eşinize şu soruyu sorsalar ailece ne diyeceksiniz?           (Dedeciğim siz Cumhurbaşkanıyken tecavüze uğrayan çocuklar için ne yaptınız?) Torunlarınızın gözlerinin içine bakarak vereceğiniz cevap olacak mı? Allahtan dileğim torunlarınızın bu soruları sizlere sormasıdır.

Gelelim Kürt Sorunu ve Baldıran Acısına

‘Baldıran zehiri içeceğim’ diye tutturdu eşiniz. Takdire şayan bir deyim ve girişimdi. Büyük devlet adamları, büyük sorunları çözmeye giriştiklerinde iktidarda kalmayı değil, sorunları çözüm sonucuna ulaştırmayı esas ilke edinerek tarihe geçerler. Eşiniz iktidardan düşeceğini anlayınca, tarihe yazılacak büyük portre olmayı değil, politik yaşam tarihinize daha çok kan bulaştıracak bir sürece girdi. MHP deki diktası elinden gidecek korkusuyla Sayın Bahçeli iktidara yamanmayı çare buldu ve şu sloganı attı. (Taş üstünde taş baş üstünde baş kalmayacak) Bahçeli o kadar telaşlıydı ki, bu söylemi bile doğru söyleyemeyecek kadar bozuk ruh halindeydi. Esası (taş üstünde taş. Leş üstünde baş kalmayacak) şeklindedir bu uğursuz söz. Aklınız alıyor mu, Kürt coğrafyasını yerle bir edip son Kürt yok olana kadar taş üstünde taş baş üstünde baş bırakılmayacağı?

Hani akil adamlar, hani getir götür görevine koşturulan heyetler. Sayın Cumhurbaşkanından talimat alıp gidip gelen Sırrı Süreyyalarla konuşulan sözler? Nasıl oldu birden ortalık toz duman oldu? Sırrı beyde durmuş kendisini ifadeye çağıracak savcılarınız harekete geçince bağırıyor. Cumhurbaşkanının bana söylediğini açıklarım. Vallahi iki tarafın politikacılarının özelikleri epey birbirine benziyor.

Diyelim ki, ilk seçimde MHP aşağı indi, HDP baraj altında kaldı. AKP yüksek bir milletvekili sayısı elde etti. Mecliste esip gürledi. Ne olacak? Siz bir anne olarak rahat uyuyacak mısınız? Sayın cumhurbaşkanı mışıl mışıl rahat uyuyacak mı? Bu sene Kürtlerin sekiz on beldesi yıkıldı harap oldu. Sayınki yıkılan kent sayısı yirmi oldu. Ülkenin yüzde ellisi sokakları cami yaptı size dua ettiler. (Ey yüce rabbim Cumhurbaşkanımızı başımızdan eksik etme. Muhterem eşi Emine anamız hanımefendiye sağlık ve mutluklar nasip et) Mutlu olacak mısınız? Rahat uyuyacak mısınız? Ülkenin katledilen çocukları rüyalarınıza girmeyecek mi? Sayın Erdoğan bir anne olarak siz inanır mısınız bilmiyorum, ben inanıyorum, İlahi adaletin tecellisi vardır ki vardır.

Sayın Cumhurbaşkanı,  muhalefet lideri Sayın Kılıçdaroğlu nun tüm ısrarlarına rağmen, ‘size ihtiyacım yok ben çözerim’ diyordu. Çözdü mü? Koca bir fiyasko. Çözmek şurada kalsın, çözümün önüne on kat daha ağır barikat koydu. Şu hendek felaketine bakın. Farz edelim ki, o hendek meselesi tam da iktidarın basınının gösterdiği gibiydi. Bu kadar kenti sırayla yerle bir etmekten başka bir çare yok muydu?

‘Eset kendi halkını katlediyor’ diyordu eşiniz ve hala devam ediyor söylemeye. Cizre de, Şırnak ta, diğer Kürt kentlerinde iktidarın katlettiği çocuklar ve halk uzaylıların halkı mıydı?

Paris katliamı döneminde AKP politikacılarının Televizyonlarda söyledikleri bu sözler adeta sakız olmuştu.(Çözüm süreci gibi hayati bir süreç var, hassas bir dönemden geçiyoruz, herkes serinkanlı olup tahrik edici söylemlerden kaçınmalı)

Bunları Kürt tarafına söylüyorlardı. Manası şuydu. ‘Üç kadın öldürülmüş ama biz barışacağız, bu ölümler barışımızı engellemesin’. Paris katliamını ‘MİT yaptırdı’ diye belge sunan HDP, bir ay sonra mit müsteşarına Sırrı Sakık aracılığıyla teşekkür sunuyordu Meclis kürsüsünden.

Dedim ya, her iki tarafın bazı politikacılarının epey benzerlikleri var. Yıkılan Kürt kentlerinde mağdur olan on binlerce insan ve o coğrafya insanı bunları unutur mu dersiniz? Kangren büyüyor, devlet insani bakışla saramazsa, bu kangrenden daha çok kanlı irin akacaktır.

15 Haziran darbe girişimi.

Sayın Erdoğan. O gece saat 23.00 d3 oğlum beni aradı. Ben Dersim’in bir dağında yaylada idim. Oğlum Dedi ki baba darbe oldu. Dedim ki, bildiriyi kim okudu? Dedi bir TV spikerine okuttular. Dedim merak etme, belki biraz tahribat olur ama bu darbe birkaç saat içinde çöker. Nereden biliyorsun dedi. Dedim ki, oğlum ben üç darbe yaşadım. Türkiye nin darbe geleneğinde bildiriyi spikere okutmazlar. Bunu neden söylüyorum? Bu darbenin sivil ayağı soruşturulamadı ğı sürece devletin bazı makamlarının haberdar olduğunu, kontrollü darbe girişimi olduğu şüphesi devam edecektir. Ben 15 dakika farkla kurtuldum diyen Sayın Cumhurbaşkanı Mecliste darbe araştırma komisyonu kurulmasını emretmiyorsa, darbe hakkında açıklanmasından korktuğu deliller olmalıdır diye düşünüyor dünya.

Evet, tahribat oldu ama sonuçta sevindirici olan darbenin çökmesi oldu. Yani darbenin çökmesi demek Türkiye nin kazanması demektir.                            Sayın Erdoğan. Darbe gecesi Türkiye kazandı ama eşiniz Sayın Cumhurbaşkanının tavrı Türkiye ye kaybettirmek mi, kazandırmak mı, bu konu tartışılır.

AKP iktidarına sorular.

  1. Merhum Sayın Kamer Genç’in 2011 yılında Fetullah Gülen ile ilgili önerilerini, konuşmalarını, feveranlarını hatırlayın. Sizler adama hücum ederek medyanızla beraber linç etmediniz mi? Şimdi Kamer Genç ten özür dileyecek bir delikanlı var mı? İktidar cephesinde, en azından Kasımpaşa Delikanlılığı tutan biri olabilir mi?.
  2. Bir ülkenin Başbakanı olarak Fetullah’a teşekkürler sunarken, onu yüceltirken bu ülkenin sıradan vatandaşlarından milyonlarcasını onun bankalarına, ticari kurumlarına, okullarına ve her türden faaliyet merkezlerine yönlendirme de bir numaralı sorumlu değil mi?

Öyle ya ülkenin başbakanı ‘Okyanus ötesi Pensilvanya ya da selam’ diyor. Sıradan vatandaşların hem de din kullanılarak uyutulan, kandırılan milyonların ona yönelmesinden daha doğal ne olabilir?

  1. Parasını Bank Asya ya yatıran vatandaşlarınızın ifadelerine ve diğer yaptırımlara başvuruluyor. Peki, Sayın Erdoğan, Feto ya övgüden dolayı savcıya ifade verecek mi? İşte demokrasinin denek taşı budur. Almanya Cumhurbaşkanı telefonla bir gazeteciyi tehdit ettiği için makamından oldu. Sayın Bülent Arınç M. Gökçek’e dedi ki, ‘Ankara yı parselleyip paylaştınız’. İfadesi alındı mı? Melih kiminle paylaşmış?

 

Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi.

2016 Mart ayında eşinize şunu yazmıştım. Ülkenin zirvesindeki makamdasınız ondan yukarı nereye varmak için bu kadar kin, nefret ve toplumu ayrıştırıcı kamplaştırıcı dil kullanıyorsunuz? Biliyorum eşinizin etrafındakilerin bu tür eleştirileri kedilerine ulaştırmaları mümkün görünmüyor. Onlar kendi makam ve çıkarları için pohpohlama ve ne büyüksünüz yalakalığıyla size ve bu ülkeye hep kötülük yaparlar.

Bu aslında eşinize özgün değil, oturduğu makamın değerini umursamayan tüm insanların akıbetidir. Etrafınızdakiler eşinize hep ‘çok başarılı olduğunu’ söylediler ama gördünüz ki sizi koruyamadılar. Yine eşinizin ‘sarhoş dediği’ adamın ideolojisini taşıyanlar sizi korudular. Hiç kimse ülkenin geleceğine umutla bakamıyor. Sizin oğlunuz diyor ki ’çocuklarımı özgür bir ülkede yetiştirmek için İtalya dayım’. Bu sizin adınıza çok üzücü değil mi?

Bir şeyde kendimle ilgili söyleyeyim. Vallahi eşinizin marifetiyle ülke öyle bir hale geldi ki, korkusuz, üzüntüsüz yaşadığım bir gün yoktu. Ama artık korkmuyorum. Darbe girişimi sabahı eşinizi TV de izleyince ne kadar korkmuş olduğunu yüzünüzden okudum. Çok normaldir insanidir korku. Kendime dedim ki, (Orta doğunun lideri olacağım diye yola çıkan Sayın Erdoğan, on beş dakika farkla kurtuldum diyorsa, hem de kendi döneminde orduda önemli yerlere makamlara gelen kara kafalıların elinden. Ben niye korkayım bu ülkede artık kimsenin can güvenliği zaten yok. Yani kanser vücuda yayılmışsa korkmanın anlamsız olduğu aleni değil mi? Eşinizin başında bulunduğu iktidarın tüm medyası öldürülen PKK li cesetleriyle, yıkılan kentlerle övünür. PKK öldürülen polis asker sayısı ile övünür.

Nobel Barış Ödülü Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos’un.

Ben bu adamın elini öpmek isterim. Ne yazık ki kendi ülkemde elini öpeceğim bir barış abidesi adam, bir anne çıkamıyor.

Çözümü dayatacak üçüncü kanat ülkede yok. Kılıçdaroğlu tek başına bir duruş sergilemeye çalışıyor. PKK ona düşman. AKP ona düşman. Solcular ona düşman. 2010 referandumla gelecek felaketi göremeyen aklı uçuklar Kılıçdaroğlu na düşman. Hatta çoğu verdikleri yetmez ama evet oyunun cezasını ağır çektiler çekiyorlar. CHP deki çapsız güruhlar onun altını oyarak dik duruşundan yamukluğa ve tepetakla düşürmeye çalışıyorlar. Kılıçdaroğlu na en çok vefa borcu olan Mustafa Balbay bile vefasızlığını ve çapsızlığını birleştirerek Kılıçdaroğlu nun ayağının altına kaygan bir zift olmayı kendine reva gördü. Ülkemin hazin halinden bir kesitti, Sayın Cumhurbaşkanının değerli eşine hitaben dile getirmeye çalıştım.

Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi.
Alevi bir ailenin çocuğuyum. Hani 2010 yılında referandumda sayın eşiniz diyordu ya,(bundan sonra Aleviler bizi yargılayamayacak) Sonra ne dinlediğini, ne anladığını bilemeyen kalabalıkların, ‘YUUUUUUH’ diye saldırmak için bilendikleri o sopasız, silahsız Alevilerdenim. Allaha şükür Aleviler eşinizi yargılamadılar, ona fiziki bir zarar vermeyi düşünmediler. Eşinizin selama durduğu dostlarının o karanlık güruhun elinden gerçekten de 15 dakika farkla kurtulduğuna inanıyorsanız! Bunu en iyi bilen sizsiniz. Lütfen annelikten gelme tüm gücünüzü kullanarak Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yakasına yapışın.

Kendilerini ‘Allahın fedaileri, savaşçıları, vekilleri’ gibi sapkın sıfatlarla vazifeli kılan güruhların biri gider diğeri gelir. Bunlardan uzak durmasını, din hukuk çorbasından feragat etmesini haykırın. Milyonlarca insanı hasım görme, onları ‘fırsat bu fırsattır bitireyim’ gafletine düşme, jurnallere fırsat yaratma her zaman bela yetiştiren, karanlık emellilerin kılıçlarını bileyen tavırlardır. Bunları yüzüne haykırın lütfen.

Hayatımda ilk defa bir leydi ye hitaben mektup yazıyorum. Mektubumda olası nahoş üslup var ise, bunun şahsınıza yönelik olmadığını belirtmek isterim.  Ülkenin geldiği felaketler noktası ve on beş yıldır iktidarda olmasına rağmen on beş dakika farkla kurtuldum diyen Sayın Cumhurbaşkanının uygulamalarını tarif etmekten kaynaklandığını belirtmeliyim.

Saygılarımla.

10 Ekim 2016

Mehmet Gülmez   

 

Sosyal medyada paylaşın
        
   
Continue Reading
You may also like...
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

12 + seventeen =

More in Haberler

To Top