Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

Ermenilerin Dêsım iddiaları ve Kazım Gündoğan-2

Haberler

Ermenilerin Dêsım iddiaları ve Kazım Gündoğan-2

Dersim üzerinde oynanmak istenen eski karanlık oyunların yeni versiyonu konusunda Dêsım’e ve atalarına bağlı olan Dêsımlileri uyarmak istedim.

Mehmet Gülmez

Kazım Gündoğan (Vilâyat-ı Sitte ye) Dersim’i dahil etme görevi üstlenmiştir.

Vilâyat-ı Sitte (ولاية ستة; anlamı: Altı vilayet, Altı il), 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti’nin Erzurum, Van, Mamüretü’l Aziz, Diyarbekir, Sivas, Bitlis olmak üzere altı vilayetlerinin bir arada adıdır. Kazım Gündoğan’ın iddialarının kaynağını anlamak isteyen Dêsımliler aşağıdaki linke tıklayıp Sarkis Hatspanian ın salya püskürten konuşmasını izlesinler. Bu linki izlemeyen insanlarımız ise yazılarımın altına yorum yazmasınlar lütfen.

((The Armenian Diaspora & The Qizilbash Alevi Phenomenon: Sarkis Hatspanian (Zeynep Arslan))

Dêsım-i değerlere bağlı tüm insanlarımızdan ricamdır. Sakın Ermeni halkına hakaret olacak paylaşımlardan kaçının. Size Gazikli Ermeni Çolak Hüseyin’i tarif edeyim. Tam bir halk adamı, ağır, oturaklı, sözü sohbeti ile kâmiller arasında oturmasını bilen, gönül kırmayan her türlü davranışıyla etrafında ki Kudanlı ve Şixanlı Khureşanlıların takdirini ve dostluğunu kazanan bir şahsiyetti. Kudanlı bir pirimizin ailesiyle iqrar olmuştu. Biz insanlığa ihanet etmeyen her insanı başımızın üstünde tuttuğumuz gibi, atalarımıza sığınan, iqrar veren Ermenilere layık davranan torunlarıyla da dostane ilişkiler içinde yaşamaktan asla vazgeçmeyiz.

Kazım Gündoğan özellikle Dêsım Alevileri üzerinde kumar oynamayı meslek edinen iç ve dış misyoner basında boy göstererek kumarın manosundan nemalanmaya devam ediyor. Çalışmalarının hızını nemalanma oranında arttırmıştır. Ne hazindir ki, onun Dêsımi değerleri bu kadar tahrip etmesine, bazı Dêsımlilerin sessiz kalması hatta ilişkileriyle onaylamaları anlaşılır değildir. Kazım Gündoğan’ın bütün iddiaları Dêsım düşmanı misyonerlerin eski iddialarıdır. Gündoğan’a sorulan soruya ve cevaba bakalım

Soru: ‘Dersimlilerin 1915 olaylarında Ermenilere sahip çıktığı söyleniyor? Kazım Bey cevap veriyor.

Cevap. ‘Öncelikle Ermeniler Dersime sığınmadı. Ermeniler zaten Dersim’de vardı. Ermeniler dersim coğrafyasının kadim halklarından biridir. Devlet 1915’te Dersim’de de Ermenileri katletti. Devlet cumhuriyet döneminde Dersim’de sağ kalan Ermenileri aşiret ağalarından ve inanç önderlerinden istedi. Onlar da vermediler. Biz bin yıldır bir arada yaşadığımız komşularımızı vermeyiz dediler’.

Kazım Gündoğan burada sorulmayan sığınma sorusuna özellikle bir cevap veriyor. Çünkü adamın derdi ‘bir Ermeni ülkesi’ yaratarak menfaat temin etmektir.  Bu vaziyette iki önemli asılsızlığı ‘hakikat’ gibi sunuyor. 1915 öncesi bu gün Tunceli olarak anılan merkez Dêsım ‘e Ermeniler yoktu diyen var mı? Ermeniler vardı ama bunlar ne kadardı, ne iş yaparlardı? O binlerce dedikleriniz ne zaman sığındılar? Tarih ile biraz ilgilenenler az çok bilirler. Kavimler kapısı Anadolu coğrafyasında Kürtlerin olmadığı bir kara parçası var m? Türklerin olmadığı bir diyar var mı? Alevilerin, olmadığı bölge var mı? Mantığı çalışan her insan bilir ki, bu coğrafya da herkes her yere dağılmıştır. Bölgeye Hristiyanlığın ayak atmasıyla zulümlerin en katmerlisinden kurtulamayan kıblesi güneş olan iqrar toplumu, Selçukluların, Osmanlıların ve diğerlerinin de devam ettirdiği Hristiyan türü zulümden hiç nefes alamadılar. Zulümlerden dağlara sarp coğrafyalara sığınma ile boşalan önemli kent, kasaba hatta ova köylerine kimler yerleşti? Uzaylılar gelmediğine göre, Merkezi saldırgan otoritelerin dönemlerine göre Merkezin isteği doğrultusunda buralar işgal edildi. Osmanlılar la iyi ilişkiler içinde olan Ermeni sanat ve ticaret erbabının bazı merkezlere gelmesi çok doğaldır.

Yusufhanlılar Alevilikten dönmedikleri için Palu’da yaşama şansları kalmadığından Dêsıme göçtüler. Dêsımli Alevilerin yerleşik olduğu, Seyid Sabun ocağının merkezi olan Palu önce Alevilerden temizlendi, sonra oralara kimler yerleştiler, kimler din değiştirmek zorunda kaldılar sır değildir. 1915 te Dersim’e sığına Ermenilerin bir kısmı da Palu’dan geldiler. Çok geç zamanda verimli Kovancılar ovasına Balkan macurları yerleştirildiler. Konumuz Ermenilerin Misyonerleri olduğuna göre, oraya dönelim.

Kazım Gündoğan Dêsımlilerin ağzından çıkmış gibi ‘Ermeniler 1000 yıllık komşuymuşlar da onun için vermiyorlarmış? Bu kısıma vereceğim cevabı çıkardım Sayın Mehmet Yıldırım belgelerle cevaplamış.

Şimdi ben şuraya Kazım Gündoğan’ın bahsettiği o bin yılda, Hristiyan kilisesinin Alevilere yaptığı zulümden tek bir paragraf koyacağım acaba ne der? Bir şey diyeceğini sanmıyorum çünkü onun bir tek derdi var, Dêsım üzerine kumar oynayanlardan mano çekme. Mano çekme arttıkça, tarihi çarpıtma da o ölçüde artar.

‘Malya ovasına gelmiş olan Selçuklu ordusunun başkumandanı Emir Necmeddin, yardımcıları Behramşah Candar, Gürcü Zahiruddin Şir idi. Bin kişilik zırhlı Frank şövalyelerinin başında ise Ferdehala (ya da Frederic) bulunuyordu. Bu şövalyelere yerliler “demir donlu askerler” adını takmıştı. Emir Necmeddin, Hırıstiyan şövalyeleri, cephenin en önüne sürdü. Selçuklu yönetimi, Kürt, Gürcü, Rum, Ermeni ve Frenk şövalyelerinin oluşturduğu kuvvetlerle Babaileri Malya ovasında yenmeyi başardılar’. (Erdoğan Çınar, Prof. Dr. Osman Turan ve daha çok sayıda kaynakta mevcuttur.

1242 yılında Selçukluların Anadolu da yaptığı Babai Katliamlarından bahsediyorum. Geniş Dêsım coğrafyasında ki Alevilerin yoğun katıldığı Babai Direnişi’nin cellatlarından bahsediyorum. Yani 1915’te Ermenileri devlete vermeyen Dersimli İdare İbrahim Ağa’nın soyunun ve inancının da taraf olduğu, kırıma uğradığı Anadolu’nun en büyük felaketlerinden birini anlatıyorum. İşte bu büyük felaketin sarmalındaki Anadolu’da Alevi Ocaklarının kendilerini korumaları için taşındıkları bölge merkezi Dêsım’dir. Adama sormazlar mı? Hristiyanların, Ermenilerin desteğiyle Anadolu Aleviler için Cehenneme çevrilirken, nasıl oldu da Alevi ocakları Kazım Beyin ‘kadim halkının (Ermeni Dersimine) taşındılar?

Malatya ile Elazığ arasında yerleşik olan Şıh Hasan aşiretlerimizin merkezi Dêsım’e taşınmalarıyla oralardaki topraklarına kimler yerleşmiştir? Kazım Beyin bunları araştıracak zamanı yoktur çünkü ucunda para ve taltif bulunmuyor.

1915 merkez Dêsım coğrafyasının çevresinden, Elazığ, Malatya ve Sivas istikametinden yoğun bir sığınmanın yaşandığını Ermeniler kendileri yazıyorlar. Yani o dönem Anadolu Coğrafyasında Ermeniler için tek güvenli yer Dêsım’dir. Kazım Gündoğan yerin ve göğün tanık olduğu, Ermenilerin yazdığı bu yalın gerçeği neden inkâr ediyor? Bu inkârın arkasında ‘Dêsım’in (kadim halkı Ermenilerdir) yalanını sürdürmek ve nemalanmak için yapıyor.  ‘Ermeniler 1915 te Dersim’e sığınmadı’ diyen Gündoğan’ın yalanlarını Ermeniler çürütüyor çöpe atıyorlar. Thomas’a bakalım.

THOMAS MUGERDİTCHİAN

Thomas Mugerditchian 1914 yılında birinci dünya savaşı başlayana kadar, Diyarıbekir’de İngiliz konsolos yardımcısı ve tercümanlık görevlerini sürdürmektedir. Osmanlı İngiltere ve müttefikleriyle savaşa girince Thomas, Diyarbekir İngiliz konsolosu Monck Mason ile beraber ülkeyi terk eder. Eşi ve çocuklarını, yakınlarını almaya fırsat bulamadan gider. Eşi ve çocukları Harput ta dırlar. Amerika’nın Harput’ta çok önemli teşkilat ağı ve Konsolusu vardır. Amerikalılar bütün gücüyle çabalasalar da, Thomas gibi önemli bir İngiliz ajanının ailesini ve diğer Ermenileri kurtaramazlar. Şimdi Thomos’ın eşi Ester Mugerditchian’ın söylediklerinden kısa aktarma yapayım.

Profesör Lüleciyan kendisinin ve ailesinin nasıl kurtulduğunu anlattı. Miss Campel İskoç’tu ama hükümet onu Amerikalı olarak tanıyordu. Miss Campel ona erkek kardeşi Levon’u sevdiğini, onun için tüm aileyi kurtarmak için uğraşacağını söylemişti. Levonl’a nişanlanalım, sizi korumak için. Ancak ona aşık olduğum halde benimle evlenmesine zorlamayın. Onu korumak için onunla nişanlanmak istiyorum. Ondan on yaş büyüğüm. Sonra kiminle evlenirse evlensin. Bu hanım gerçekten de tüm aileyi kendi evinde ve başka hanım arkadaşlarının evinde misafir edip korudu, sonra bir fırsat doğunca Dersime kaçtılar’ Ermenilerin Kaleminden Kürtleşen Ermeniler s.113

Türklerin Diyarbekir’de ve başka yerlerde yaptıkları mezalimin aynısını yaparlarsa ne yapmak gerek diye sordular. Beklemeden yanıt verdim. Savunmak ya da hemen Dersime kaçmak’. Adı g eser s.133 Ester Mugerditchian.

Ester Mugerdtchian Amerikan konsolos ve çevresinin önemli desteğiyle bir sürü zorlu mücadeleden sonra yakaladığı ilk fırsatta çocuklarıyla beraber Dêsımê kaçmayı başarır. Pertek’in Ağzunik köyüne, oradan Kozu Koçanlı İdare İbrahim Ağan’ın konağına ve daha sonra Ovacık, Erzincan üzerinden Erivan’a ulaşırlar. Erivan’dan eşi Thomas’a gönderdiği mektuptan satırlardı bunlar.

Bu kitap 1919 yılında, Thomas Mugerdychian Kahire İngiliz Konsolosunda çalışırken yazılmıştır. Ermeni misyonerlerin tüm yalancı seyisleri bilmelidir ki, Amerika’nın bile kurtaramadıkları Ermeniler çevre illerden Dersime kaçmayı tek kurtuluş yolu olarak görüyorlar, bunun yüzlerce örneği vardır.

Hıranuş Karatyan adında misyoner bir kadın son yıllarda Dêsım’e dadanmış. Dêsım Erivan yollarında maraton koşusundadır. Bu kadın ve Kazım Gündoğan söylemleri itibariyle sanki Antranik hık demiş burnundan düşmüşler. Bakalım Hıranuş ne diyor?

“Hiç kuşku yok ki, yetkililerin Dersim’in Kızılbaş Alevilerine yönelik siyasi tutumu, en az yüz elli yıldan beri sadece zıt sünniliğe karşı aleviliğin özgünlüğünden değil; aynı zamanda belirli bir Alevi-Ermeni geçmişin varlığından meydana gelmiştir ve hala da meydana gelmektedir.”

1938 yılına kadar, Ermeni topluluklarının, görünüşte Dersim’in dağlık alanlarında varlıkları sürdürdüklerini ve burada Hıristiyanlar kadar Aleviler tarafından da büyük saygı gösterilen ünlü Halvor Aziz Karapet Manastırı’nı işletmeye devam ettikleri bilinmektedir. Bu manastırın patlatılarak yıkılması, 1938’deki Dersim katliamlarının başlamasını tetiklediği düşünülür’. Hıranuş Karatian’ın benzer yazıları Agos gazetesi ve Ermeni medyasında bolca mevcuttur.

Vank Kilisesi konusunda geçmişte bazı neşriyatlar yapmıştım,  akıbet acı vericiydi. Sahipsiz, yetim birkaç ailenin Dêsımlilerin gölgesinde barınması ve Dêsımlilerle beraber katledilmesiydi. Bu asla bu misyonerlerin bahsettiği gibi değildi. Misyonerlerin nerede olduğunu dahi bilmeden yazdıkları ortadadır.’ Hvlor’ diye dillerine doladıkları bizim Halbori köyüdür. 1938 de sadece sekiz yoksul aile vardır. Bu ailelerin mülkü de yoktur. Yarıcılık yaparak yaşamaktadırlar. K. Gündoğan ile Hıranuş Karatyan’ın aynı yalanları tekrarladıkları dönemde bir organizasyona bakalım.

ERİVAN VE ZAZA KONFERANSI

Erivan’da düzenbazlar ve yardakçıların katılımıyla yapılan konferansın hedefi:

Yerevan, Armenia, 28-30 October, 2011 tarihinde Erivan’a bir konferans düzenlenir. Bu konferansa ve daha sonraları Erivan’ı yol eyleyen Dêsımlilerin Dêsım üzerinde eskiden beri sürdürülen karanlık tezgâhların yeniden işletilmesidir. Bazı Dêsımliler bu tezgâhta devşirme usta bazıları çırak olarak işe koyulmuşlar. Erivan misyonerlerinin bu piyon ustaları ne kadar cilalı tezgâh kurarlarsa kursunlar, Kağnı tekeri gibi gıcırtılardan etrafa rahatsızlık vermekten öte ciddi değeri olmayacaktır. Ne var ki, bu gıcırtılara sessiz kalmanın Dêsım adına dayanılmaz hafifliktir diyorum

Konferansın yapıldığı dönem çok anlamlı bir dönemdir. Avrupalı Dêsımlilerin Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi kapsamında başlattığı çalışmanın sabote edildiği döneme denk gelmesi tesadüf olmasa gerek.

Bu bölüme kısaca değinmem zorunludur. 2009 yılında başladığımız bu çalışmaya adeta paraşüt gibi bir iniş ile Prof. Taner Akçam dâhil oldu. Akçam’ın çalışmaya dâhil olmasını sağlayan D.A. adlı bayan hemşerimizdi. Kısa bir zaman sonra Taner Akçam, ’paranız yok para teklif edenler var onlarla yapalım’ dedi. “Para teklif edenleri dahi merak etmeden cevap verdik. Kaybedecek zamanımız yok biz başlıyoruz. Bu cevabımızdan sonra tekrar geri geldiler. 2010 yaz aylarında 100 tanıkla video röportajı yapılınca Taner toplantılarda mülakatçılara hitaben ısrarla “Ermenilerle ilgili ne var?” diye soruyordu. Bir şey denilince, “siz bizi baypas edip kafanıza göre mi davranıyorsunuz. Bu projede Ermeniler ile ilgili bir şey çıkmazsa benin ilgim biter” diyerek komiteyi açıkça tehdit etti. Mehmet Yıldız “Taner, konuşulan insanların en yaşlısı 1920 li yıllarda doğmuş 1915’i nasıl hatırlasınlar? diyerek tepki gösterdi. Sonrası herkesin mâlumudur.

Taner Akçam’ın girişimi alenen bir sabotajdı. Burada hakkını teslim edeyim DSTP komitesinin asli görevi projeyi sürdürmekti. O dönemki FDG Yönetimi projenin komitesinin arkasında sağlam durdu. Dr. Şükrü Arslan çevrilmek istenen oyunu fark etmiş olmalı ki, bu sabotaja oda net tavır aldı.

Taner Akçam projeden çekildiğinde 100 olan tanık video sayısı bu gün 370 civarlarında. Yani Taner Akçam saldırısı başarılı olsaydı sonraki 270 tanık ile mülakat yapılamayacaktı. Ne acıdır ki, Taner Akçam ile çalışıyoruz diye bize mesafeli duran bazı kimseler Akçam projeye saldırınca bu kez de onun gönüllü tetikçileri oldular garip bir şekilde. Pek çok kimse ve örgüt bu karalama kampanyasının bir parçası oldular. Akçam’ın bazı kimseler ile (arkadaşlarımızın kellesi üzerine pazarlıklar yaptığını) biliyoruz. O sabotajla ilgili medyaya sızan bazı MİT raporlarında da ibretlik girişimler olduğu çok değil bir yıl sonra ortaya çıkacaktı. Raporlarda Sayın Hüseyin Aygün, Sayın Yaşar kaya ve ailesinin Dersim Sözlü Tarih Projesinin alenen hedef alındığını kamuoyu gördü.

DSTP “yolsuzluk ve gasp” ile suçlayarak bitirdiğini ilan eden Akçam, aynı dönemde Cemal Taş arkadaşımıza rüşvet teklifinde bulunuyordu. Cemal Taş’tan kendisinde bulunan 38 tanıkları videolarından bir miktarının kopyalarının vermesi karşılığında 10.000 Dolar vereceğini teklif eder. Bundan sonra yapılacak söyleşilerin birer kopyasının kendisine verilmesini ve ücretini ödemeye devam edeceğini vaat eder. Cemal Taş kopyaları vermez ama bu edepsiz teklifi çalışma arkadaşlarından da gizler. Peki, Cemal Taş’ın titizlikle üzerinde çalıştığı, kendi atalarının soykırım acılarının videolarını rüşvetle satmasını isteyen edepsiz teklifi niye gizli tutu? Cemal Taş çok emeği olan bir arkadaşım olarak kendisi nedenleri açıklamalıdır diye sabırla bekliyoruz.

Sabotajcılar başarılı olamayınca, içeriden denendiler. Birçok hemşerimiz yol açın FDG yönetimine yeni yüzler ve gençler gelsin” telkinleri sonucu aday olmadık. Birkaç genç arkadaş ve Metin Bozdağ ile üç kafadarı FDG yönetimine geldiler.

Metin Bozdağ’ın projeye saldıran unsurlarla beraber hareket etmesi dikkatimizi çekti, kendisini dostça uyardık. Bozdağ yönetimde kaldığı 2013-15 yıllarında bir kuruş kaynak yaratmadı proje fiilen bitirilmek istendi, kendisine ulaştırılan tanık adreslerini komiteye iletmedi, Désım’de müze için yapılan yer görüşmelerini sabote etmek istedi. Projenin 2009-2014 ara raporunu kongreye iki gün kala Cemal Taş’ın yayınevinden korsan olarak bastıran Bozdağ projede 7 yıl gece gündüz emek veren Filiz Aktaş, Cemşi Balk ve Deniz Karakaş’ın isimlerini çıkararak kendi adını yazdıracak kadar emek gaspçılığını gösterdi. Son olarak yapılan bir toplantıda 50 kişinin huzurunda “38 tanıklarıyla söyleşi yapmaya gerek yok, bitirilsin” dediğinde en iyi sessiz arkadaşlar bile “bu kadarı fazla” diyerek kendisine tavır aldılar. Ne garip bir tesadüftür ki, Metin Bozdağ, Taner Akçam’ın başaramadığını FDG başkanı olarak yapmayı deniyordu. İkisi de “tanıklarla söyleşi yapılmasın” diyerek tanıklar ile mülakat yapılmasını engellemek istiyorlardı. Her ikisi de Komiteyi dağıtmak istiyorlardı. Her ikisi de projenin emektarlarını itibarsızlaştırmak her hile ve yalana başvuruyorlardı. Kuşku yok ki bu saldırı bir yerlere hizmet ediyordu.

Kurumu içerden çökertmenin planı gereği Bozdağ FDG’nin başında kalmaya devam etmeliydi. FDG beşinci kongresinde Metin Bozdağ ve ekibi tüm sahte işlere rağmen amaçlarına ulaşamayacağını görünce kongreyi terk ettiler. Kongre devam etti yönetim seçildi. Metin Bozdağ ve gizli çalışanları işi hırsızlığa vardırabilecek kadar zıvanadan çıktılar. Önce divanda oturan Hüseyin Göger “bana neye mal olursa olsun protokolü imzalamayacağım” diyerek zorbalığını ilan ediyordu.

Ardından kongre protokolü mahkemeye verilsin diye Köln derneğinde İbrahim Karaboğa’ya gönderildi. İbrahim Karaboğa’nın masasından protokol kayboldu.  Bu arada eski yönetici olarak defterde adı kayıtlı bulunan Bozdağ sahte evraklarla sahte delegelerle ve yalnızca iki derneğin katılımı ile sahte kongre belgeleri düzenleyip mahkemeye veriyorlardı. Mahkemeden tescil aldıktan sonra, Birden FDG’nin yasal protokolü İbrahim Karaboğa’nın masasının üzerinde bulundu tekrar. O protokol mahkemeye gönderildi gelen cevap akıllara durgunluk veriyordu. Metin Bozdağ başkanlığında bir tescil var zaten diyordu mahkeme.

Sahteciliğin boyutu o zaman belli olmuştu. İnsan ahlakıyla bağdaşmayan bu yöntemi hazmedenlerin FDG yi ne hale getirdiklerini Dêsımliler görüyorlar.

Tam bu tartışmalar sırasında, bir doğum daha gerçekleşecekti. Çocuğun adı ‘Dersim Meclisi’ olacaktı. Çocuğun babasını ve anasını biz tanıyorduk ama bazı Dêsımliler, Dêsım için umut verici bir kapı aralanır mı, iyi niyetleriyle ilgi gösterdiler, bu iyi niyetli insanlar işin arka planını göremediler.
Allah bağışlasın nur topu gibi bir oğlancık ama yürüyemiyor. Kazım beyin film oyunları hayata geçse, çocuk yürüse, eski ana ve babaları gibi belki o da Dersimlileri öldürerek işe başlayacak. Bu güne kadar adı meclis olan bu süreçle ilgili yazmadım. İyi niyetli Dêsımlilerin ‘engelliyorlar’ diye bizi suçlamamaları için. Diğerlerinin söylemleri umurumda değil, geçmişten de tanıyoruz.

Kazım Gündoğan İstanbul’da kıymetli hemşerilerimizin bir toplantısına önemli bir Dersim film projesini sunar. İtibarlı hemşerilerimizin referansıyla gerekli paralar taahhüt edilir ve Kazım Beyin hesabına gönderilir. Filmcimize giden paraların kimseye verilmiş bir hesabı olmadığı gibi, ürettiği filmin, sunduğu projeden çok farklı olduğu ortadaydı. Biz o zaman o paralarla ilgilenmedik, şimdide ilgilenmiyoruz. Bu paraları veren Dêsımlilerin sorunudur. Gündoğan, Dêsım’in acılarını şahsi tekeli için kullanırken, kendi yaptıklarını unutmuş, D.S.T Projesinin komitesi, Dernek yönetimi, denetimi var iken, bu tarihi toplumsal çalışmasını asılsız iddialarla çökertmek isteyenlerin yalanlarına sarılmayı çok sevmişti.             Bu sabotaj plancılarının en ateşli savunucusu Kazım Gündoğan’dı. Taner Akçam’ın tamamlayamadığı FDG ve Dersim 38 Sözlü Tarih Projesini çökertme planının kilit isimlerinden biri oldu. Gündoğan ve kafadarları hâkim ve savcı olmuşlardı, yıllardır Dersim fikriyatının gönüllü emektarları bizler ise sanık olmuştuk. ‘Dersim Meclisi’ adı ile hücuma kalkmışlar, bildiriler yayınlıyorlar, itham ediyorlar ama hangi üyeyi arasak bildiriyi ben yazmadım falan yazdı diyordu. Kimin yazdığı önemli değil nur topu oğlanın imzası yeterliydi artık. Kazım Gündoğan, kafadarları ve oyuna getirdiklerinin şu başlığını hiç unutmuyorum: ‘SORUNLARI YARATANLAR SORUNLARI ÇÖZEMEZLER.’

Devamında ‘38 tanıklarının videolarını güvenilir birilerine teslim edilmesini’ isteyecek kadar haddini aşıyordu talep sahipleri. STP komitesi derlediği 38 tanıklarının videolarını saklamada ‘güvenilir değildi’ ‘yüce meclisimize’ göre. Kazımbeyle dirsek temasında olan bazı hemşerilerimiz bu edepsiz üslup ve talepten rahatsız olmadılar. Kazım bey bir sorunu çözmek için ustabaşıydı. Onun çözmek istediği, sorun, Akçam’ın yarım bırakıp gitmek zorunda kaldığı sabotajı başarmaktı. Kazım bu konuda oldukça başarılı oldu.

Taner Akçam’ın sabotaj girişimi döneminde Dersim 38 Sözlü Tarih Projesinde ‘paranın çalındığı’ yalanıyla ortalığı bulandıranlara karşı, Yaşar kaya, yaptığı tüm halk toplantılarında çağırıda bulundu. ‘Parasal konularda beni suçlayıp mahkemeye vermeyenler, namerttirler, şerefsizdirler. Bu yaygarayı iki yıl kullananlar sonunda mahkemeye verdiler. Köln savcılığı yaptığı inceleme sonucu dava açmaya bile gerek görmeden ret etti. Ama yalancılar, iftiracılar utanmadılar, özür dahi dilemediler.

 (DERSİM CELLATLARI KONUŞMAYA BAŞLADI) diye başlık atan gazete ve Kazım’ın bize ‘iyiliği’1938 de katliam ordusunda asker olan Mehmet Ali Çavuş gerçekleri konuşmuştu. Bu videoyu isteyen Kazım Beye Yaşar Kaya vermişti. Kazım Bey videoyu bir gazetede manşet yapınca, çok zor ilişkilerle bulduğumuz ve röportaj için randevu almaya çalıştığımız üç tanık asker,  görüşmelerimizden kaçınıp vazgeçtiler. Bu arada Kazım Gündoğan Dêsımlilerin paralarıyla, 38 soykırımını ‘Ermeni soykırımı’ gösterme çalışmalarını hızlandırmış Dersim’i Ermeni yurdu yaparak’ Dersimin asıl sahibi olan atalarımızı da mülteci yapacak kirli yalan senaryoların aktörü olmaya devam ediyor. Ancak paraları verenlerden ses neden çıkmıyor merak ediyorum.

Kazım Gündoğan’ın Erivan da ki Tercüman ve danışmanını merak eden Dêsımlilere söyleyeyim. Sarkis Hastpanian. Sarkis efendiyi tanırsınız. Videosunda Dêsımlilere bolca hakaret eden, dünyayı Ermeniler yarattı’ diyen zevattır. Sarkis efendi epey depdebeli bir tören hazırlamış, Kazım Bey yakında Erivan yolcusudur. Belki bu yazı yayınlandığında girmiş olacak Erivan’ın ağır misafiri.

Dêsımlilere iki önemli soru sorayım. Onlar da Kazım beye ve diğer seyislere sorsunlar.

1. Osmanlı da sadıkai millet olarak ünvanlanan Ermenilerin Meclisi Mebusan da ki vekilleri arasında Dersim mebusları neden hiçbir zaman olmamış?

2. Hasta adam Osmanlıyı Paylaşma görüşmelerinde neden Dersim hiç pazarlık konusu olmamış?

Alman Friedrich Naumann Vakfı ile TESEV dış Politika Programı 4-6 Haziran 2012 tarihlerinde Ermenistan’ın başkenti Erivan’da toplum temsilcilerinden bir grupla çalışma ziyareti düzenledi. Heyette yer alan Vatan gazetesi muhabiri Uğur Koçbaş, Ermenistan Partilerinden Taşnak Sütyun’un uluslararası işlerden sorumlu genel sekreteri Giro Manoyan’ın taleplerini yazdı. İşte talepler.

1) Soykırımı tanıyın.

2) Hayatını kaybeden Ermeniler için tazminat ödeyin.

3) Tehcir öncesinde Ermeni nüfusun yoğun olduğu 6 vilayetin kontrolünü Ermenistan’a verin. (Vilayet-i Sitte olarak da bilinen 6 vilayet bugünkü coğrafi sınırlar göz önünde bulundurulduğunda şu illeri kapsıyor: Erzurum, Erzincan, Ağrı, Van, Hakkari, Bitlis, Muş, Şırnak, Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Malatya, Bingöl, Sivas, Amasya, Tokat ve Giresun’un bir kısmı…)

3 Madde (VİLAYETİ SİTTE)  adıyla anılan taleplerden ilk iki sıradaki istekler konusunda ilerde fikir beyan ederim. ‘Vilayet-i Sitte’ konusunda hemen yorumumu yapayım. Kimsenin Ermenileri bu vilayetlerde bir karış toprağa yaklaştıracağı yok. Dêsımliler bilmelidir ki, Kazım Gündoğan ve benzer seyisler Erivan da ki patronlarıyla bir vehamete kapılmışlar.  (Dêsım’in sahipsiz olduğunu son kırk yıllık savaşla özgün dinamiklerinin çökertildiğini, Tunceli yi ‘Vilayeti Sitte’ ye dahil ederek Türkiye’nin değişecek dengeleri durumunda Erivan’a yeni bir yurt yaratmanın sevdasındadırlar.

Vilâyat-ı Sitte (ولاية ستة; anlam: Altı vilayet, Altı il), 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti’nin Erzurum, Van, Mamüretü’l Aziz, Diyarbekir, Sivas, Bitlis olmak üzere altı vilayetin bir arada adıdır. Kazım Gündoğan ve benzerleri bu vilayetlere Dersim’i de katmak istiyorlar.

Dersim üzerinde oynanmak istenen eski karanlık oyunların yeni versiyonu konusunda Dêsım’e ve atalarına bağlı olan Dêsımlileri uyarmak istedim. Planların önemli kısmına dikkat çektim.

1.Bundan sonrası seyislerin, kendilerini sorgulamaları kendi sorunlarıdır.
2. Özellikle Kazım Gündoğan’ı Dêsım adına içi boş cilalı bir vitrinde Ermeni misyonerliği düzenbazlığına sessiz kalanlar, çanak tutanlar yeri geldiğinde hak ettikleri cevabı alacaklar.

Saygılarımla.

14 Haziran 2017 Almanya

 

Sosyal medyada paylaşın
        
   
Continue Reading
You may also like...
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 × three =

More in Haberler

To Top