Dersim
‘Dersim Anadolu’da hayatta kalmış tek Kızılbaş yurdu, bu dağdan devletle kavga yürütülmemelidir’
Dersim Anadolu’da hayatta kalmış tek Kızılbaş yurdu, bu dağdan devletle kavga yürütülmemelidir, bunun yanlış olduğunu görmeliyiz.
Independent Türkçe‘den gazeteci Barış Kop, Dersim’deki son süreci ve 19. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’ne dair yazar Haydar Karataş ile konuştu.
Haydar Kartataş’ın Dersim’de yaşanan sürece ve Munzur Festivali‘ne ilişkin görüşleri şöyle:
– Dersim son süreçte yine adından söz ettiriyor. Fakat şimdilerde savaş, çatışma ve ölümlerden çok, gerek coğrafyasıyla gerek de yaşanan siyasal, kültürel, ekonomik gelişmeler ile ön planda. Birkaç yıllık bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonrası için de öngörünüz ve/veya temenniniz nedir?
Haydar Karataş: Dersim adından nasıl söz ettirmektedir, buna hep beraber cevap vermeliyiz. Kültürel tartışmalar mı sürmektedir, edebiyatı ve sanatıyla mı yurdumuzun bu bölgesi konuşulmaktadır? Hayır. Dersim hala siyasi meseleler vesilesiyle gündeme gelmektedir. Toplumun aktif kesimi başkasının siyasi görüşüne göre ve birilerine karşıt olarak kendini konumluyor. Bu çatışmalı, huzursuz bir toplumsal yapıyı bizlere göstermektedir. Ki, bunun verileri de fazlasıyla gözükmektedir. Ekonomisi yok olmuş, toplumsal dinamikleri kendini sürdüremez bir noktadadır. Dilsel birliği dağılmış, toplumun en önemli tutkalı olan kültürel devamlılığını sağlayamayan, kuşaklar arasında derin kopuşların olduğu bir coğrafya orası. Yaşlı kuşak torunlarıyla dilsel bir bağ kuramıyor, kuşaklar arası yaşanan bu kopuşu iyileştirecek sosyal etkinlikler gözükmüyor. Bölünme hala sürmektedir, toplumu bir araya getiren ortak platformlar yok ne yazık ki henüz.

“Barışçıl siyasi partilerin varlığı ülkemizin genelinde yok, Dersim’de de yok”
Evet, gürültü var; var olmasına, ama bu gürültü yüz yıllardır o dağlarda sürüyor. “Kimiz, kime benzemekteyiz, nereden geldik? Biz biziz, böyleyiz diyemiyor Dersim. Aksine, “Kimiz, nereden geldik, kime benzeriz” sorularının üzerinde inşa edilen bir siyasi kavga vardır. Barışçıl siyasi partilerin varlığı ülkemizin genelinde yok, Dersim’de de yok.
Evet, Ovacık Belediyesi sosyal bir proje uygulamaya çalıştı; işin doğrusu ben de buna destek verenlerdenim, ancak hepimiz kendimize sormalıyız, Ovacık’ta komünist başkanın hayata geçirmeye çalıştığı ekonomik bir proje miydi, yoksa siyasi bir proje miydi?
Zaten öyle olduğu da bir sonraki seçimde gözüktü diye düşünüyorum. Siyasi tarafgirliğimiz fazlasıyla ideolojik, bu bir toplum için felakettir. İdeolojik tutuculuk kendi grubundan gelen şiddeti görmez, başka bir grubun piresini deve yapar ama kendi grubunun suçlarını örter.
“Nasıl bir insan olduğumuz, hasbelkader yer aldığımız siyasi çevre ile ilişkilendiriliyor”
Dersim çok kutuplu dünyanın ağır ideolojik travmasından çıktı. 1980 öncesinin siyasi kavgaları, sokaklarda gençlerin birbirini öldürmesi biz 80 sonrası kuşakları derinden etkiledi. Ağabeylerimizin, akrabalarımızın siyasi görüşlerini aşiret ruhu ile içselleştirdik.
Gittiğim her okumada bana da sorarlar, “Hangi örgütten geliyorsun?” diye…
Nasıl bir insan olduğumuz, içerisinde hasbelkader yer aldığımız siyasi çevre ile ilişkilendiriliyor ve ona göre kendini konumluyor insanımız.
Düşünmek insanın kendi ruhu ile ilişki kurmasıdır, kendi ruhuyla ilişki kurmayan, toplumu derinden etkileyen geniş bir siyasi çevre var. Bu bir edebiyatçı olarak beni üzmektedir. Toplumumuzun üzerine elli yıldır çökmüş bu kara bulutu dağıtmadan oraya huzur getirmek epey zor görünüyor bana.
Dersim bundan bir kaç yıl önceye göre çok yol aldı. Eskiden siyasi örgütlerin Dersim’de öldürdüğü köylüler için, “işbirlikçi cezalandırıldı” denirdi. En fazla dar bir çevre, “Ölümü hak etmedi,” ya da “İşbirlikçi değildi” gibi yorumlar yaparlardı. Bunu söylemek dahi önemli görülürdü, bugün gördüğüm halk daha yüksek sesle bu ölümlere “hayır” diyor. Olayı insan hayatına kıyma olarak ele alıyor ve bu tepki her geçen gün büyüyor. Ancak toplum henüz siyaset dışı oluşumlara gidemiyor. Bana öyle geliyor ki, çağdışı, kendini şiddetle ifade eden siyasi fikirler önümüzdeki bir kaç yıl içinde tamamen değerini yitirecektir. Temennim tamamen sivil bir halk hareketinin oluşmasıdır.
– Munzur Doğa ve Kültür Festivali’nin bu sene 25-28 Temmuz tarihlerinde yapılması planlanıyor. 7 Temmuz 2015 seçimlerinden sonra yaşananlar ve tekrar çatışmalı sürece geçişle beraber festival iptaller ve yasaklamalar neticesinde gerçekleştirilememişti. Ayrıca festivale yönelik yıllardan beri “asıl amacından uzaklaştığına” yönelik eleştiriler de geliyor. Festivale bakışınız nedir? Bunca yıllık festival pratiğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yapılan eleştirilere katılıyorsanız eğer size göre olması gereken nedir? Ne yapılmalı?
Birincisi devletin getirdiği festival yasaklarına değinmek gerekir. Dünyanın her yerinde bu tür etkinlikler yasaklanabilir, Zürih’te Latin Amerikalıların her yıl düzenlediği bir festivalleri vardı, geçen yıl yeterince hijyene dikkat etmedikleri için yirmi yıldır kutlanan bu festivale bu yıl izin verilmedi. Gerekçe hijyen, bazen güvenlik olur. Dersim’de devlet festivalleri neden yasaklamaktadır, bu gerekçenin haklılığı var mı? Dağda gerilla var demekte, başka yol kontrolleri yapılmakta. Orman yangınlarına karşı müdahalede de aynı gerekçeyi devlet ileri sürmektedir.
Dersim bir azınlık yurdudur, kültürel olarak orada ayrı bir yapının var olduğunu ve bu yapının genetik olarak İslam’la uyuşmadığını el alem biliyor, bu kültürün devamlılığını sağlamasını devlet istemiyor, dağdaki durumu devlet bu tür yasaklara gerekçe saymaktadır. Bunu açıkça dile getirmeliyiz, devletler zalimliliklerini hayata geçirmek için gerekçe ararlar, o gerekçeyi verirseniz sizi ezer, gerekçe vermezseniz kurt ile kuzu hikayesi olur.
Almanya, Fransa, İsviçre hangi ülke derseniz deyin, hangi ülke egemenlik sahası içinde başka silahlı grupların silahla bir bölgeyi kullanmasına izin vermiştir de, Türk devleti Dersim’de buna izin versin. Direniş hareketlerine karşı mısınız denecek, ben durumu söylüyorum. Direnebilirsiniz, o zaman sonuç budur. Ben de devlete karşı çıktım, örgüt kurdum beni hapse attı devlet. Benim tercihimdi bu, durum aynı.

“Dersim Anadolu’da hayatta kalmış tek Kızılbaş yurdu, bu dağdan devletle kavga yürütülmemelidir”
Dersimliler dağlarında silahlı insan istiyorsa, devletin bu silahlı insanları gerekçe göstererek yok olmakla yüz yüze olan kültürlerinin dibine kibrit suyu eker. Hiç bir azınlığın kapısından devletle kavgaya girişilmez.
İstanbul’da bir kaç bin Ermeni ve Yahudi kalmış, siz gidip silahlı direniş yapacam diye her gürültüde Ermeni kilisesine ya da Sinagoga girer, oradan devlete taş atarsanız o azınlık yok olur. Dersim Anadolu’da hayatta kalmış tek Kızılbaş yurdu, bu dağdan devletle kavga yürütülmemelidir, bunun yanlış olduğunu görmeliyiz.
Festivallere gelirsek, bu festivaller politiktir. Çıkışı ayrı amaçla olmuştur, ancak Dersim Festivalini düzenleyen çevreler, Avrupa’da da benzer festivaller yapmaktadırlar.
Bu festivaller iyidir, politik olsalar dahi yöreye ekonomik bir getirileri var, ancak bu festivallerde Tunceli çevre illerden köylüler ürünlerini sergileyebilmekte midirler? Festivali düzenleyenler başta çevre köylere stant vermekte midirler? Memleket hasretiyle oraya gidenler doğrudan köylüden ürün, hediye, incik boncuk alma şartları oluşturuluyor mu? Gördüğüm kadarıyla hayır.
Festivallerde her siyasi örgütün standı var, her siyasetçi var, siyasetçiye yakın duran, o çevre ile uyum halinde olan sanatçı da var, ama halk yok. Yörenin ozanları yok. Festivali düzenleyenlerin çevre köylerle bağları olsa, o köylüler orada stantlarını açsalar, gurbetten giden insanların doğrudan yerli halkla ilişki kurmasını sağlasalar ne büyük bir iş yapmış olurlar.
Festivali düzenleyenler, ister Avrupa’da olsun isterse Dersim’de olsun, benim gibi bir siyasi gruba yakın olmayanlara ambargo uygularlar. Memnunum. Yasağı koyanlar belli, neden koydukları da. Onlara ters düşen ses sanatçılarını da dışlıyorlar. Ancak bütün bunlara rağmen bu festivalleri desteklemek gerekir, katılmak, gitmek gerekir. Esnafa getirisi var, yöre insanı para görmektedir, memleket hasreti çekenler yurtlarına bu vesile ile gitmektedirler.
Festival komitesinden talebim şu olabilir: Lütfen her köye festival alanında stantlar verin, köylülerin, yöre insanın doğrudan eline para geçsin, gurbetçiler köylüye dokunsunlar. Dersim festivallerinin bir bütçesi görülmüyor, festival için ne kadar bütçe ayrılmaktadır, bu bütçe festivale katılanlar tarafından karşılanabiliyor mu? Satış stantlarından yöre halkı, doğrudan köylüler yararlanabilmekte midir? Önemli olan budur, sanatçı ve yazar tercihlerini herkes taraflı bulabilir, ama bu kriterler önemlidir.
