Haberler
Kaz Dağları, Munzur, Salda Gölü, Murat Dağı… “Kâr özel şirketlere, risk ve zarar ise halkadır”
Ülkemizin dört bir yanında maden projeleri kapsamında devam etmekte olan doğa katliamına karşı tepkiler çığ gibi büyüyor.
Ülkemizin dört bir yanında maden projeleri kapsamında devam etmekte olan doğa katliamına karşı tepkiler çığ gibi büyüyor.
Kaz Dağları ve Munzurlar başta olmak üzere coğrafyamızda süren maden projelerine dair Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği (Kaz Dağı Koruma) Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan, Avukat Barış Yıldırım ve Munzur Çevre Derneği (MÇD) Yönetim Kurulu Üyesi Sevil Doğan ile Independent Türkçe için konuştuk. Kaz Dağı Koruma üyesi Çiğdem Çimen ise gönderdiği bir mektup ile doğası için direnlere selam gönderdi.
Çanakkale Kirazlı’da, kentin tek ve alternatifsiz su kaynağı olan Atikhisar Barajı havzası üzerinde Kanadalı altın şirketi Alamos Gold’un yerli taşeronu olan Doğu Biga Madencilik A.Ş. tarafından sürdürülen altın projesi, özellikle 200 bin ağacın kesilmesiyle gündeme geldi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yaptığı açıklamada kesilen ağaç sayısının 13-14 bin civarında olduğunu, maden arama sırasında ise siyanürün kullanılmayacağını belirtti.
Kaz Dağları’nın son hali / Fotoğraf: Twitter
Kaz Dağı Koruma Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan bakanlığın açıklamasına tepki gösterirken şunları söyledi:
Ağaç sayısı konusunda TEMA’nın bilim insanları tarafından yapılan hesaplamalar ve rapor var, o nedenle TEMA’nın verilerine inanmayı tercih ediyoruz. Ayrıca alanı da gördük, gördüklerimize de inanıyoruz. Projenin ÇED dosyasında, siyanür liçi ile ayrıştırılacağı yazıyor zaten. Basında yer alan ‘Siyanürle altın arama’ ifadesinden yola çıkarak, arama sırasında siyanür yok diyorlar, biliyoruz, arama sırasında yok, ancak, işletme aşamasında, altın siyanür ile ayrıştırılıyor. Bu da zaten ÇED dosyalarında yer alıyor.
“Kâr özel şirketlere, risk ve zarar ise halkadır”
Bakanlık yine aynı açıklamasında; madenlere yönelik tepkilerin, bu sektörden geçimini sağlayan en az 100 bin kişinin emeğini değersizleştirdiğinisöylerken, Doğan bu konuyla ilgili olarak şöyle konuştu:
Mevcut maden yasası ile ülkemizde yapılmakta olan metalik madencilik, özellikle de altın madenciliğinin artık hiçbir kamu yararı kalmamıştır. Kâr özel şirketlere, risk ve zarar ise halkadır. O nedenle altın madenciliği sektörü kazanacak diye Türkiye halkı doğasından ve sağlığından olmamalıdır. Madencilikte istihdam kısa sürelidir, 8-10 yıl. Daha sonrasında iflah olmaz bir doğa-orman, tarım alanı kalmaktadır. Oysa hem ormanlar, hem tarım alanları, zarar verilmediği sürece insanlara ve yaban hayata sonsuz süre olanaklar sunabilir. Altın madenciliği şu aşamada bu haliyle tamamen gereksizdir ve zararlıdır. Varsın, altınımız yerin altında kalsın.
Doğan, son olarak Munzur Dağları’nın maden sahası ilan edilmesine de değinirken, “Ülkemizde tam bir talan anlayışı sürüyor. Doğaya meta gözüyle bakılıyor. Kamunun, halkın çıkarı gözetilmiyor” dedi.
Kaz Dağı Koruma Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan / Fotoğraf: Independent Türkçe
Doğaya son derece pervasız davranıldığını vurgulayan Doğan sözlerini şöyle sürdürdü:
Ülkenin her yanı değersizleştirildi. Madenci yerli, yabancı tüm şirketlerin gözünü kâr hırsı bürümüş. Doğanın tahrip olması, ekosistem bütünlüğünün bozulması umurlarında değil. Ham metalik madencilik, hem enerji sektörü, her sektör benzer durumda. RES’ler, JES’ler konusunda da tam bir talan mantığı var. RES’ler Karaburun’u, JES’ler Aydın Ovasını mahvetti… Yenilenebilir enerji kaynakları da talan boyutuna gelince doğaya zararlı hale geliyor. Sermaye için doğa ve insan yaşamı bu denli önemsiz.
“Munzur Vadisi Milli Parkı 42 bin 674 hektar, maden sahası ilan edilen saha ise 43 bin 350 hektar”
Maden sahası ilan edilen Munzur Dağı / Fotoğraf: AA
145 maden projesinin bulunduğu Dersim’de son olarak 43 bin hektarlık bir alanın maden sahası ilan edilmesi hakkında bilgi veren Avukat Barış Yıldırım, “Devasa bir alan maden sahası ilan edildi. Munzur havzasının doğrudan su toplama alanı bu saha içerisinde. Aynı şirket, Erzincan’ın İliç ilçesinde de bir projeyi yürütüyor. Bu bölge (Munzurlar) Avrupa’nın en büyük altın madeni yatağı” şeklinde konuştu.
Avukat Barış Yıldırım / Fotoğraf: Independent Türkçe
Avukat Yıldırımı sözlerine şöyle devam etti:
Geyiksuyu’nda ÇED’in olumlu kararı var ve şu an orada çalışmalar sürüyor. İlan edilen 43 bin hektarlık alanda ise çalışma başlatabilmeleri için ÇED kararı bekleniyor. Olumlu kararı almadan başlayamazlar. Biz bu konuda hukuki girişimlerde bulunduk. Gelişmeleri takip ediyoruz. Munzur, Bern Sözleşmesi’ne göre korunan ve pek çok bitki türünü barındıran Türkiye’nin en nadir sahasıdır. Yaban hayatı popülasyonu bakımından çok zengindir. Aynı şekilde bir diğer milli parkımız olan Kaz Dağları, Munzur kadar olmasa da çok çeşitli türlere sahiptir.
Yıldırım, “Murat Dağı da Ege’nin önemli su kaynağıdır. Salda Gölü ise 1. derece doğal sit alanıdır. Ülkemizdeki buzul göllerinden sonra en temiz kalmış gölüdür. Yapılması planlanan projeyle birlikte suyun doğal ve çok güzel olan rengi maalesef bozulacaktır. Ekolojik hayata yönelen ve onu tahrip edecek her türlü projeye karşı mücadele içerisinde olacağız” diye konuştu.
Munzur Çevre Derneği: Doğanın talanına karşı çevre mücadelesinde birleşelim
Maden projeleri hakkında konuşan Munzur Çevre Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Sevil Doğan ise dernek olarak varlık sebeplerini “Doğaya yönelik saldırılar” olarak açıkladı ve ekledi;
Salda Gölü’nden Kaz Dağları’na, Munzur’a, Kızılcaköy’e, Aydın’a, İzmir’e, Tokat’a, Trakya’ya uzanan geniş çaplı bir talan, rant söz konusu. Bu saldırılar karşısında güçlü bir karşı koyuş ve saldırıları püskürtmek için varız. Öncelikle bu talanın altında yatan sebeplere bakmak gerekiyor. Devlet, sistem, sermaye ne yapıyor?
Kendisini güçlendirmek için doğaya saldırıyor. Kendini üretip, palazlandırabildiği tek yer doğa. Türkiye’nin dört bir yanındaki dağı, taşı, ovayı, suyu kendisi için kullanıyor, talan ediyor.
“Munzur’dan Salda’ya uzanan bir mücadele hattı öremiyoruz”
Doğan, çevre mücadelesi yürütürken yalnız kaldıklarını ve geniş bir birliktelik sağlayamadıklarından duyduğu rahatsızlığı dile getirirken, bunun temel bir sorun olduğunu belirtti.
Salda gölü / Fotoğraf: saldagolu.com
“Doğanın talanına karşı çevre mücadelesinde birleşelim” çağrısında bulunduklarını söyleyen Doğan, “Bizim en temel sorunumuz; birleşip, tek ses, tek yürek olamamak. Munzur Dağları madene açılırken, Salda Gölü de ranta açılıyor. Ama Munzur’dan Salda’ya uzanan bir mücadele hattı öremiyoruz mesela. O dayanışmayı bir türlü oturtamıyoruz. O mücadele hattını oturtabilsek, bugün Türkiye’nin dört bir yanındaki talan karşısında öyle bir ayaklanma oluşur ki, tıpkı Gezi sürecindeki gibi. Hem bir çıkış yakalamış oluruz hem de bu talana bir dur demiş oluruz. MÇD olarak ranta dur demek istiyoruz. Ama bunu tek başımıza değil, mevcut tüm çevre örgütleri, dernekleri, aktivistleriyle, hep birlikte bütün halkla yapmak istiyoruz. Karşı koyuşu örgütlemeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
Munzur Çevre Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Sevil Doğan / Fotoğraf: Independent Türkçe
Bakanlığın açıklaması için ise Doğan şunları söyledi:
Onların insanlara biçtiği değer ile kestikleri ağaçlara biçtikleri değer aynı. Soma’da 300’ün üzerinde işçi katledildi ama burada ‘fıtrat’, ‘kader’ deyip geçtiler. İnsana biçtikleri değeri yakın zamanda Soma’dan görebiliriz. Her gün yaşadığımız işçi katliamlarından görebiliriz. Üçüncü havalimanında katledilen işçilerin sayısı bile belli değil.
“Doğanın kalbine vurulacak her bir kazma, insanlığın kalbine vurulacak bir kazmadır”
Doğan son olarak şöyle konuştu:
Doğanın kalbine vurulacak her kazma, insanlığın kalbine vurulacak bir kazma olarak nitelendiririz biz.
Sermaye için önemli olan aldıkları kârdır. Asıl soru şu: Biz ne yapacağız? Bu kadar rant, talan varken…
Munzur’da tek bir ağacın dalının dahi kopartılmaması gerekirken, 43 bin hektarlık bir bölüm maden sahası ilan edildi. Biz birleşik bir mücadele hattını öremediğimiz için sermaye sahipleri bu kadar rahat konuşup, dalga geçip, istediklerini yapıyorlar. Aslında biz harekete geçtiğimizde yeri yerinden oynatacak güce sahibiz. Gezi isyanında da gördük.
Munzur sahip çıkılması gereken bir coğrafya. Munzur sadece Munzurluların değil, herkesin sorunudur.
Sevil Doğan ve Barış Kop / Fotoğraf: Independent Türkçe
“Kaz Dağları, ihaneti affetmez!”
Kaz Dağı Koruma üyesi Çiğdem Çimen, “Munzur Dağlarının tamamı, maden sahası ilan edildi. Salda Gölü, milleti ümmete çevirme hevesine kapılanlar tarafından, Millet Bahçesi olması için ihaleye çıkıyor. Hasankeyf, 12 Bin yıllık kültürel miras ömrü en fazla 50 yıl olacak Ilısu Barajı için sular altında bırakılmak isteniyor. Kaz Dağları’nın doğası maden arama faaliyetleri yüzünden katlediliyor” diyerek başladığı mektup gönderdi.
Kaz Dağı Koruma üyesi Çiğdem Çimen / Fotoğraf: Independent Türkçe
Çimen, mektubunda şunları kaydetti:
Hep birlikte yaşam alanlarımıza sahip çıkmalıyız. Başka yolumuz yok. Hep bir ağızdan dünyaya sesimizi duyuracağız:
‘ANADOLU’YU VERMİYOZ’
Dünyanın oksijen cennetlerinden biri olan tanrılar dağı Kaz Dağı’mız bugün can çekişiyor. Maden ocakları, rüzgar enerji santral projeleri, taş ocakları, yanlış tarım ve turizm politikaları, çarpık kentleşme uygulamaları, yanlış yerlere yapılması planlanan barajlar gibi hayatsal önem taşıyan sorunlar ve yaptırımlar etrafını sardı.
Üyesi olmaktan gurur duyduğum Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği başta olmak üzere, Havran Çevre Platformu, Edremit Çevre Platformu, Edremit Kent Konseyi, Madra Dağı’nın Sesi, Burhaniye Çevre Platformu, bir başka önemli ilçemiz Ayvalık’ın temsilcisi Ayvalık Tabiat Platformu ve yöre halkı büyük bir zafere imza attı. Havran ilçemizde altın şirketine geçit vermediler. Demirtepe Altın Projesi durduruldu. Umarım bu durdurulma ile kalmaz ve altın şirketi bölgeden tamamen çekilir. Kirazlı’da devam eden su ve vicdan nöbetinin de zaferle taçlanacağına inanıyorum.
Kaz Dağları’na sahip çıkan doğa dostlarını yürekten kutluyorum.
Birlik ve beraberlik içinde direnenlere bin selam olsun.
Haber: Barış KOP – Independent Turkish