Gündem
‘Babam Boğularak Öldü’
Şimdi 19 yıl sonra, bu gözler önünde yaşanan katliamı “derin devlete havale” ederek “dahli olmayan masum insanların yargılandığı” gibi bir komplo teorisi üzerinden aklama kampanyası başlatıldı.
Sivas Katliamı, polis kayıtlarına göre 15 bin kişinin bir otele kıstırdığı sanatçı ve aydınları gözler önünde seriat çığlıkları atarak ateşe vermesi sonucu meydana geldi. Bu katliamda 33 aydın ve 2 otel görevlisi can verdi. İki kişi de Madımak’ı yakarken öldü. Olaya güvenlik güçleri müdahale etmedi, tüm devlet yetkililileri bilgilendirilmiş olmasına rağmen 8 saat soyunca bu gözü dönmüş güruhun saldırısına devlet müdahale etme gereği duymadı!
Şimdi 19 yıl sonra, bu gözler önünde yaşanan katliamı “derin devlete havale” ederek “dahli olmayan masum insanların yargılandığı” gibi bir komplo teorisi üzerinden aklama kampanyası başlatıldı.
Sivas katliamında devletin basit bir ihmalinden söz etmek hafif kalır. Çünkü 8 saatlik bir ‘ihmal’ olsa olsa ahmaklığa girer. Katliamda bugüne kadar araştırılıp soruşturulmadığı için gün yüzüne çıkamamış bir devlet eli var. Bunu inkar etmiyoruz ve 19 yıldır gerçek faillerin yakalanmadığını sadece eylemcilerin bir kısmının yargılandığını, buna ilişkin yargı sürecinin de usulsüzlüklerle dolu olduğunu, adil olmadığını yıllardır dile getiriyor ve devleti “görevini yapmaya” çağırmaya devam ediyoruz. Yargı sürecinde olayın kilit ismi ve kaçakların interpol tarafından arandığı iddia edilerek bizlerle alay ediliyor. Adam Sivas’ta evinde ölüyor sessiz sedasız gömülüyor. Diğeri aranırken ehliyet alıyor, askerlik yapıyor. O gün ihmali olduğu aşikar olan devlet yetkililerinin hiç ama hiç sorgulanmaması gibi akıllara durgunluk veren detayları bir kenara bırakarak net olan tablo üzerinden Sivas katliamına bir kez daha bakalım.
Bu olayın iki boyutu var. Bir, şeriat yanlısı siyasi ideolojinin varlığı yadsınamaz. Bu ideolojiye mensup ve yıllardır alevi düşmanlığı güden güruh hiç yokmuşçasına bu olayı derin devlet yaptı, ergenekon vb iddialarla bir ideolojinin ve dönemin temsilcilerinin aklanması akıl almaz olur. Olabilir mi? Evet yaşayarak görüyoruz ki bu ülkede bunun çok ağırı olabiliyor. Bu eyleme karışan “eyleme geçmiş cehalet” ve onun “vahşeti” aklanamaz. 15 bin derin devlet memuru komik bir iddia! Olayın diğer boyutu devletin o güruha neden ve nasıl müdehela etmediğidir. Bu da işin özellikle ihmal edildiği 2. boyuttur.
Bugün bu “insanlık suçu” zaman aşımına uğruyor. Başbakan “hayırlı olsun” diyerek hüküm giymiş sanıkların haksız yargılandığını açıkça iddia eden “mağdur evlatlar da var” cümlesini kurarak bir yol açıyor. Önce olaylar sırasında “gazanız mubarek olsun!” diyen belediye başkanı tarafından tv’lerde “yanmadılar, boğuldular” gibi söylemlerle (ne farkedecekse!) kafalar bulandırılıyor. İktidar yanlısı çığırtkan bir gazete boş durmuyor hemen “Orada ölenler yanarak değil birbirini vurarak” öldüler “işte ilk kez yayınlanan fotograflar” diyerek asparagas bir haber yapıyor. İlk kez yayınlanıyor denilen bu fotograflar avukatımız Şenal Sarıhan’ın kitabında ve birçok yerde yayınlanmış, fotografları çeken Mehmet Özer orijinalleriyle kıyaslayarak sonradan yapılan rötuşları gözler önüne serip iddiayı çürütmüş, kime ne?
Ardından 114 yerel STK Cumhurbaşkanı’na bir ziyarette bulunarak bu olayın tekrar araştırılmasını istiyor ve katliamın Sivas’a mâl edilmesinin kent halkına zarar (!) verdiğini söylüyor. Daha da ileri giderek gerekirse “ölenlere otopsi yapılmasını” öneriyor! Cumhurbaşkanı bugüne kadar katliamda yakınlarını yitirmiş aileleri kabul etmemiş, olayın akıllara durgunluk veren dönemeçlerinden rahatsızlık duymamış, kaçak katillerin baska ülke sınırlarında yakalanmasına rağmen iadesinin yapılamayışına şaşırmamış, zaman aşımı kararını sessizlikle karşılamışken, yakınları faili mechul cinayetlerde yitirmiş 28 aydın önder insanın evlatları ( Toplumsal Bellek Platformu) meclis kapılarında sürünüp taleplerine karşılık bulamazken; birdenbire Sivas katliamının anmasını yasaklayıp ailelerin üzerine gaz bombası attırmış, olay sırasında ölen iki saldırganın ismini mağdurların yanına çaktırmış bir valinin önderliğinde gelen bu STK’ların bir dediğini iki etmeyerek 15 gün içinde DDK ‘yı yetkilendiriyor. Üstelik Madımak’ı yakan iki kişiyi de dahil edip 37 kayıp diyerek, katliama hadise diyerek! Neden DDK? Neden şimdi? diye başlayan sorularımızı ise aynı çığırtkan gazete “Zeynep bacı, ağlayarak dramatize ediyordun ne oldu?” gibi bir üslupla diline dolayıveriyor.
Benim babam 7 gün can çekişti. Hastahanede devlet yetkilileri babamı ziyaret etti. Hastahane kayıtlarından ölüm nedeni belli. İçleri rahatlasın diye söylüyorum: Yanmadı! Karbonmonoksit ve otelin halılarından bulunan sentetik maddeden mütevellit siyanür zehirlenmesine uğradı. Beyin ödeminden başı olduğunun iki katı boyuttaydı. Kurtulsaydı bir bitki olma ihtimali büyüktü. Yaşasa kalan ömrü boyunca can çekişecekti.
Açılacak olan mezarlarla babalarımız, evletlarımız yeniden yeniden öldürülmeyecek olsa “Kalsın benim davam divana kalsın”, “Ne halleri varsa görsünler” diyeceğim, ama denmiyor, denemez! Çünkü bize ve topluma; hak arayışında direnmek gerektiğini, daima doğrunun ve adaletin savunucusu olmayı, mağdurun yanında durmayı öğrettiği için öldürülen bir aydın nesilin evlatlarıyız. Tüm faili meçhul siyasi cinayetler, kayıplar ve katliamlar için sözümüzü sakınmadan hak ve adalet arayısımıza devam edeceğiz. Gerçekler ortaya çıkana kadar sormaya devam edeceğiz.
Zeynep ALTIOK AKATLI
BirGün
