Siyaset
Aleviler ve Dersimliler Tarihi Bir Yol Kavşağında
Yeni rejimin ve geleceğin gücü olan, Turk-İslam sentezinin son halini temsil eden, Müslüman Türklerin ve Kürtlerin İslami partisi AKP.
Haziran 2011 seçimlerine dair mayıs 2011’de kaleme aldığım bir makalemi, sizinle yeniden paylaşma gereği duydum. Eski yazıların yeniden yayınlanmasının ne anlamı var diyeceksiniz.
Bunun iki sebebi var. Birincisi, fazla değil daha iki yıl önce, Dersim’de seçimlerde CHP’de aday olan Hüseyin Aygün’ün adaylığını desteklediğimiz için bize karşı linç kampanyası yürütenlere kimin yanlış kimin doğru yaptığını hatırlatmak için…
İkincisi de Türkiye solunun siyasi olarak geleceği okumada ne kadar kör olduğunu göstermek için.. Bizi beğenmeyen o kuyrukçu alayından çok önceleri bizim geleceği gördüğümüzü, bugünü okuduğumuzu ve gördüğümüzü hatırlatmak için..Biz geleceği çok önceleri görmüştük ama kimseye söz geçiremiyorduk…
Kürt milliyetçilerin kuyruğuna takılan marksist sosyalistler başta olmak üzere, bazı Alevi kurum temsilcileri de dahil (Özellikle K.Bülbül, E.Yıldırm.. vb) hep beraber Türk-Kürt İslam Bayrağını sallayın bakalım… Atalarınızdan aldığınız haz ve enerjiyle, yeni fetihlere hazırlanırsınız… Cihangir’den başlayıp Paris’ten çıkarsınız…
Hüseyin Dedesoy
—————————-
Bazen insan konuşmaktansa susmanın daha doğru olabileceğini düşünüyor. Çünkü ortalıkta konuşanlar, konuştuklarında o kadar eminler ki, sana söylüyecek söz kalmıyor. Böylesi herkesin konuştuğu bir durumda, boş konuştuğunu, boşa konuştuğunu düşünüyorsun. Son bir haftadır önümüzdeki yapılacak milletvekkileri seçimlerine dair Dersimliler, Aleviler ve Sol adına yazılan makaleleri, okuduğumda ve yapılan konuşmaları dinlediğinde, manipilasyonun ve akıl tutulmasının en üst mertebesini görüyorsun. Söylenecek her şey önceden belirlenmiş , geriye bir tek söylenenleri alkışlmak kalıyor sanki !!!.
Seçimler, genelinde bir ülkenin gelceğini planlamak ve gidişatı tahin etmek icin yapılır. Memleketin siyasi kaderini belirleyenler, memlekette söz ve yetki sahibi olmak isteyenler, ülkenin ve halkın geleceğinde sorumluluk ve hak sahibi olmak istyenler, secimlerde bir adım öne cıkarlar ve kendilerini gösterirler.
Normal koşullarda ve gerçek anlamda demokrasinin işlediği rejimlerde, her seçim bir yenilik ve toplum icin bir ilerlemedir aslında. Demokrasilerde seçimler önemlidir, toplumun ilerlemesinde ve gelişmesinde olmazsa olmaz bir kuraldır….
Ama bazı seçimler vardırki, toplumda temel değişiklikleri içerir ve o toplumun uzun vadede geleciğini tahin edecek niteliktedir. Böylesi dönemlerde yapılacak itiffaklar, kurulacak güçler dengesi ve tahin edilecek temsiliyetleri çok iyi hesaplamak gerekir. En küçük bir detayı gözardı etmek, yanındakinin hareket manavrasını, kurduğu oynu hesaplayamamak, müteffiklerin ve karşıtların manevre ve oyun gücünü dikkate almadan yapılacak bir güç-eylem birliği, kurulacak bir itiffak, ilerde geriye dönüşü olmayacak tahribata ve tarihi hatalara yolaçabilir. Tersi bir durumda ise, tahmin edilmeyecek bir olanak ve fırsatı elde edebilir.
Haziran 2011 Seçimleri, Dersimliler, Aleviler ve Sosyalist Sol…
Türkiye’de 12 Haziran 2011’de yapılacak secimler tamda böyle bir nitelik taşımaktadır. Bu secimlerde çıkacak güç, Turkiye’nin gelecek 15-20 yıllık politikasını ve rotasını tahin edecek bir güç birliği olacaktır. Hatta daha da fazlasını belirleme potansiyeline sahiptir.
Bu ne demektir, şu dmektir:
Türkiye bir rejim değişikliği yaşıyor, devlet el değiştiriyor. 1923’teki Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti, artık ömrünün sonuna geldi. Ama yerine kurulacak rejimin biçimi, bir hayli tartışma konusu. En iyi ihtimalle eski ve yeni rejim karması bir düzende karar kılınır. En kötü ihtimal de ise, Cumhuriyet rejimi tamamen köklü bir değişikliğe uğratılması ve kökleri Osmanlıya kadar gidecek yeni bir Türk-islam merkezli rejimde karar kılınması. Geçen referandum secimlerinde bu bilek güreşinin ve güçler dengesinin ilk sınavı verilmişti. Taraflar kendi gücünü görmek ve göstermek icin adeta bir yarışa girmişlerdi. Sözde Anayasa için referandum oylamasıydı, ama esasta eski rejim mi (Kemalist Cumhuriyet), yeni rejim mi (Osmanlıcı Türk İslam) oylaması yapıldı.
Ortaya üç güç çıktı;
1-Eski rejimin temsili ve devamı olan, ama ondan sıyrılmaya çalışan, biraz demokrat, biraz solcu, biraz milliyetçi, esasta ulusalcı ve laikliği savunan bir CHP.
2-Yeni rejimin ve geleceğin gücü olan, Turk-İslam sentezinin son halini temsil eden, Müslüman Türklerin ve Kürtlerin İslami partisi AKP.
3-Diğer güç ise, varolan bu güçler dengesinde, kendine bir pay çıkarmaya ve yer edinmeye çalışan… Kimi güçlü ise onunla pazarlığa oturup iktidarı sürdürmek isteyen, « Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketi” adına oluşturduğu silahli güçün desteğiyle, hotzotcu, despotik, kendi dışında kimseye tahmül edemeyen… Kürt halkının mağduruyetinde yararlanan, Makhavelist bir politika izliyen… Eziçi çoğunluğu Müslüman Şafii Kürtlerden oluşan BDP-PKK hareketidir.
Bunların dışında kalanlar ise, Aleviler, Solcular ve memleketin diğer azınlıklarıdır: Lazlar, Çerkezler, Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Yezidiler, Rumlar, Araplar-
Bu azınlıklar ve oluşumlar ise, yukarda saydığım üç büyük siyasi güç arasında paylaşılan yedek parca niteliğindedirler.Saydığım etnik azınlık güçlerin hiç birisinin kendi adına ve kendisi için politika yapma hakkı ve temsili gücü yoktur ve öyle bir olanakta onlara verilmemişrtir. Bunlar mejburen varolan bu üç büyük güçün arasında, kendilerine yer bulmaya zorlanıyorlar…
Marksist sol, memleketteki son 30 yıla damgasını vuran dinci ve milliyetci Kürt-Türk politikaların peşinde sürüklenmekten iyice marjinaleşip tükenmekle yüz yüze geldi. Bugün ayıp olmasın diye, sembolik olarak birileri köşede bucakta sola yer veriyormuş görünselerde, memleketin politik geleceği hakkında söz ve yetki sahibi olanlar için bunların bir kıymeti harebiyesi yoktur artık.
Aleviler hernekadar son 25 yılda yarattıklari sivil toplum örgütleri vasıtasıyla, toplumsal bir güç temsiliyetine erişmiş olsalarda… henüz memleketin merkezi politikasında bağımsız politika belirleme ve kendisi için politika yapabilme bilincine, gücüne sahip değiller. Hem kendi içlerinde, hemde devletin resmi politik güçleri tarafından dışlanmışlardır. Ne devletin eski sahiplerinin gözünde, nede yenilerin yanında ciddiye alınır bir siyasi güç olarak görülmemektedirler malesef.
Cumhuriyet öncesini saymassak. 1923’ten itibaren başları bir türlü beladan kurtulamayan, düzenli aralıklarla sürekli kıyım ve katliam yaşamış bu halk, kendini hep merkezi devlet yapısının dışında görmüştür. Bu yüzden de 1968-1980 dönemi solun destekcisi olmuştur. 1980 sonrası yaratılan Türk ve Kürt milliyetci politik atmosferde milliyetci ve müslüman Kürt hareketinin destekcileri olmuştur. Kürt yada sol hareketlerin yanında olmaktan rahatsız olan Alevilerde, kendilerini devletin yedeğinde bulmuşlardır.
Bağımsız Alevi Örgütlenmelerinin yaratılması 1990-95’li yıllarda köylerdeki yaratılan göçlerin sonucunda, kent merkezlerine doluşan Alevi kitlesinin oluşturduğu dernekler bazındaki örgütlenmelerdi. Başlangıçta hemşerilik adına kendiliğinde oluşturulan bu Sivil Toplum Örgütlerinin(STK) kuruculuğunu yapanlar ise geçmişi sol örgütlerde, yada kürt ulusal hereketlerden kopan tek tek bireylerin oluşuyordu. Dolayısıyla, bir coğu tam bağımsız bir Alevi hareketi ve örgütlenmesi yaratmaktan çekinir ve utanır durumundaydılar. Ne niyetleri nede öngörüleri buna el vermiyordu zaten… Tam tersine, Bağımsız Alevi hereketinin örgütlenmesi, o dönem(Özellikle kürt ulusalcılarınca ve bazı Sol cevrelerce) hiçte hoş karşılanmazdı. Bazı cevrelerce hala problem teşkil etmektedir. Bu cevreler hala Alevi Ögrütlenmelerini Devletin yarattığı örgütlenmeler olarak görmektedirler.
Durum böyle olunca, doğal olarak Alevilerin kendi adlarına, özgür ve bağımzısca politika belitleme güçleri ve şansları çok gerilere düşmektedir.
Müslüman kökenli diğer azınlıklar zaten Türk milliyetci güçlerin içinde erimiş durumdalar. Çerkezler, Çecenler, Lazlar tamamen Türk milliyetci yada islami politikanın elemanları, savunucuları olmuşlardır. Müslüman olmayan azınlıklar ise, isimlerini dahi söyleyecek güçleri ve nefesleri kalmamıştır. Doğuda(Kürt bölgesinde), Müslüman Kürtler tarafında uğradıkları baskı ve yıldırma politikasının sonucu, devletin askeri operasyonlarının desteğiyle, Keldaniler, Süryaniler ve Yezidilerin yaşadığı tüm köyler boşaltılmıştır.
Kısacası 12 eylül 1980, solu birtirmek için askeri darbe operasyonuyla başlatılan bu hareket, 1984’te başka bır adla devam ettirildi ve nihayetinde 2011’de operasyonun sonuna gelindi.
Memleket böylesi bir siyasi tablo ve güçler dengesiyle Haziran 2011 seçimlerine gidiyor. Bunu görenler var, göremeyenler var… Ama malesef durum bundan ibaret. Bu rejim değişikliği, asıl zaferini Cumhuriyetin 100 kurulus yıldönümü(2023)de ilan edecektir. Hedef 2023’tür. Eldeki proje şu: Eski Osmanlı idare biçimine geçişi sağlamak ve bunun hazırlıklarını tamamlamak.
Bu iktidar biçimini ise şöyle olmasını planlıyorlar yada düşünüyorlar:
Yerel ve bölgesel boyutta özerk bicimler(Osmanlı döneminde ise bölgesel özerklikler beylikler şeklinde idare edilirdi), merkezi düzeyde ise demokratik rejimlerde başkanlık sistemi dedikleri ama Ortadoğu siyasetcileri içinse, bir nevi kırallığın ve imparatorluğun modern hali olarak hayata geçecek. Yani varolan parlementer sistemin bugünkü işlevini ortada kaldırmak, yerine bölgesel boyutta yerel idareler(Kuzey Irak, Küzey Suriye, Doğu Türkiye) ve merkezi boyutta ise padişahin yerini alacağı başkanlık sistemine geçiş sağlanacak.
Doğal olarak bu proje dahilinde Türkiye’de içte ve dışta yeniden bir devlet yapılanmasına gidilecek. Komşularla yeni bir reorganizasyona gidilecek. Komşularla sıfır sorun politikası ise bu demek oluyor, bu projenin hazırlığıdır.
Devlet yapılanması kendi içinde sorunu büyük ölcüde çözmüş durumda. Burda en büyük sorun Kürt sorunudur. Kürt sorununa çözüm bulunup, Kürtlerle anlaşıldığı taktirde, böyle bir projenin hayata geçmemesinin önünde hiç bir engel yoktur. Kürt sorunun çözümünde ise, daha doğrusu Kürtlerle anlaşmada ise farklı pazarlıklar ve öneriler gündemdedir.
“Türkiye’nin geleceği …, Kürtlerle ittifak yapmasına bağlıdır. Kürtlerle ittifak sürekli olarak kazandırmıştır. Tarihte 1071 Malazgirt Savaşı döneminde Alparslan, Mervani Kürt Beyliği’nin başkenti konumunda olan Silvan’a gelerek yardım istemiştir ve Bizans’ı mağlup etmiştir. Anadolu kapıları böyle açılmıştır. Yine Yavuz, Çaldıran’a gitmeden önce, Kürt beylikleri ile ittifak yaptıktan sonra İran’ı yenmiştir. Kafkasya’dan Ortadoğu ve Mısır’a kadar hakimiyet kurabilmiştir. Abdulhamit’de Kürtler’e dayanmıştır. Kürtlerle ittifak kurmuştur. Tarihteki bu ittifakları defalarca söyledim. Kürtlerle ittifak şart…” (A.Öcalan : 13 Haziran 2007/Özgür Politika)
Hüseyin Dedesoy
Not: Bu makale daha önce Mayıs 2011’de, Jarudiyar.com sitesinde yaynlanmıştı.
serkan
03/04/2013 at 07:54
Eziçi çoğunluğu Müslüman Şafii Kürtlerden oluşan BDP-PKK hareketi.diyor yazar. bende onu diyorum zaten aleviler bdp dışında durup gaz vermekten başka bir şey yapmadılar.neden vekillerin yüzde 25 i alevi onu anlıyamıyorum bir suni kürt olarak.
malim
03/04/2013 at 21:43
Serkan kardesim örgütlemede ve yol göstermede sunüler aleviler kadar tercübelli degil.