Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

Sanatçı Etiği, İktidar Sevicilik ve Korku

Kültür Sanat

Sanatçı Etiği, İktidar Sevicilik ve Korku

İktidarın karşısında olmanın verdiği korkunun bir başka biçimi de, iktidardan; ekonomik, siyasi, sosyal vb. her türden rant elde etme ve ondan nemalanma yoksunu olmaktan korkmaktır. 
Açıkçası sanatın doğası gereği muhalif ya da politik olduğuna yönelik bir söyleme çok fazla inanmamaktayım. Bu yazının temel meramı da bu değil zaten. Hele de muhalefet etmek gibi bir gerekçeye ve koşula sahip olunmayan bir dönemde ilk örnekleri ortaya çıkmış olan sanatı ve doğasını, muhalefet üzerine kurmaya çabalamak kısmen de beyhude gelir bana. ‘Sanatın kendisi politiktir’ gibi söylemlerle, henüz (keskin sınıflar ayrışmasından sonra ortaya çıkan) politika icat edilmemişken keşfedilen sanatı, politikaya içkin kılmaya çabalamak da değil derdim. Dolayısıyla yazımızı da ”sanatçı ve sanat her daim halkının yanında, iktidarın karşısında olmalıdır; yoksa sanat da sanatçı da olmaz’ gibi bir mantık üzerine bina etme niyetinde değilim. Ancak meramımızın tutarlı ilerleyişi açısından bu konuya en temel momentleriyle değinmekte fayda var.

Bahsetmeye çalıştığım şey; sanatın ve sanatçının politik olamayacağı değil elbette ki. Sanat ve sanatçı da politik niteliklere sahip olabilir, politik bir amaca hizmet edebilir, varlığını politika üzerinden kurgulamış olabilir. Bu satırların yazarı da, estetik derinliğini ve sanatsal perspektifini yitirmediği müddetçe, sanatın ve sanatçının politik olmasını, daha açık bir ifadeyle, haklının yanında olmasını istemektedir. Ancak benim ve birçoklarının naçizane bu isteğiyle sanatın ve sanatçının varoluş prensipleri değişmez. Sanatın kendisi politikaya ihtiyaç duymadan da varlığını sürdürebiliyor. Apolitik ve politik sanat ve sanatçılar var olabiliyor, politik olan sanat ve sanatçılar içinde muhalif ve iktidarın karşısında olanlar olduğu gibi, iktidarın yanında yer alanlar da olabiliyor.

Esasen ‘politik sanat’ı da iktidarın yanında ve karşısında biçiminde bir ayrıma tabi tutmaktansa, haklının yanında ve karşısında olmak gibi bir ayrıma tabi tutmanın daha doğru olacağına inanmaktayım. Örneğin iktidarı henüz ele geçirememiş olan faşist Hitler öncülüğündeki ”NAZİ” Partisi içerisinde bulunan çok sayıda sanatçı, iktidarın yanında değil, onun karşısında olarak muhalefet yanlısı sanatçılardır. Buna ilişkin envai çeşit örnek vermek mümkündür elbette. Bu anlamıyla salt başına iktidar karşıtlığı ya da yanlılığı üzerine kurulu bir politik sanatçı kültü, yanlış ve eksik sonuçlar doğuracağından, bu alana ilişkin temel belirleyicinin, haklının yanında olmak üzerine kurulu bir mantığa dayanması gerekir.

Ancak günümüze kadar iktidarın yanında olmakla, haksızın yanında olmak, genelde paralel giden süreçler olduğundan, muhalefet ile haklı arasında bir doğru orantı kurulmaya çalışılmıştır. Durum ne olursa olsun; politik ya da apolitik, haklının ya da haksızın, muhalefetin ya da iktidarın yanında, nerede olursa olsun sanat ve sanatçı varlığını sürdürecektir. Politikayla sanat arasındaki ilişkide varlığını sürdürmeye ihtiyacı olan şey, ne sanattır ne de politikadır. Her ikisi de varlıklarını kendi başlarına sürdürebilecek unsurlardır. Haklının yanında olmasını istediğimiz sanata ihtiyaç duyan şey ve aslında sanatın bu kadar politikaya içkin kılınmaya çalışılmasının nedeni; ‘devrim’in sanata ihtiyaç duymasıdır. Bu husus, bu yazının amacı dışında kaldığından sadece değmekle yetinelim.

Böylesi bir yazı yazmamıza vesile olan ‘şey’; ‘iktidar ve güç karşısında, ‘sanatçı’ davranışlarının etik dışı yalpalayışı ile politik ya da apolitik sanatçı olmak arasında kurulabilecek tutarlı bir korelasyon var mıdır?’ sorusuna bir cevap bulmaya çalışmaktır.

Şuradan başlamak doğru olur sanırım; iktidarın kendisi politik bir aygıttır aynı zamanda. Öyleyse iktidarın yanında yer almak, başlı başına bir politik tutumda bulunmak demektir. Ancak iktidarın yanında konumlanmış bir politika sergilemek, gerek sanatçı gerekse de herhangi bir özne için, etik dışı biçiminde ifade edebileceğimiz davranışların tutarsız yalpalayışı adına bir neden gibi görünmemektedir. Zira iktidarın yanında yer almak bir yalpalayışın ifadesi değil, net bir konum alışın ve taraf olmanın ifadesidir. Şu durumda iktidarın karşısında bir politik tutum almış sanatçının bu davranışının da, etik dışı bir yalpalayışı temsil etmesi için hiçbir nedeni yoktur. Aynı şekilde bu davranış da bilakis net bir taraf olmak ve tutum almak demektir. Şu halde, etik dışı diye ifade ettiğimiz, güce göre sürekli yer değiştiren, elimizdeki örnekte de görüldüğü üzere, halk ayaklanması olduğunda halkın yanında, ayaklanma kısmen bastırıldığında tekrar iktidarın yanında yer alan sanatçı profilinin, bu yalpalayışını apolitiklikte aramak durumunda kalacağız. Ancak mantıklı bir analiz bize, bir öznenin ya da sanatçının, güç karşısında sürekli yer değiştirerek yalpalaması için apolitik olmasını bir gerekçe olarak sunmamaktadır. Zira politikadan uzak, deyim yerindeyse ‘etliye sütlüye karışmayan’ sanatçının, değişen süreçlere göre yer değişmesi beklenemez, çünkü bu yer değiştirme bir politik tavır demektir. Apolitik doğası gereği politik tavırlardan kaçınacağı için, bunun mümkün olmayacağını belirtebiliriz. (Apolitik’in politika dışında kaldığını sanmasının da bir yanılgı olduğunu vurgulamak gerekir sanırım)

O halde sanatçının güç karşısında bir piyon gibi sürekli konum değiştirmesiyle, onun politik ya da apolitik tavrı arasında bir bağıntıdan bahsedemeyiz. Güç karşısında sürekli taraf değiştirmek de zaten politik tercih, karakter ve ilkelerden ziyade; kişisel tercih, karakter ve ilkeler ile ilişkili bir durumdur bence. Bu, tam da bireyin politik tercihlerinden bağımsız bir biçimde, onun karakteri ile açıklanabilir görünmektedir. Belki daha derin bir araştırmayla bireyin/sanatçının psikolojisi ile alakadar bir durum olduğu da açığa çıkabilir. Çünkü güç karşısında sürekli yer değiştirmek, en temelde derin bir korku içerisinde olunduğunun göstergesidir. Tarihi örneklerde de olduğu gibi sanatçının iktidarla olan ilişkisinde ‘sadık’ biçiminde ifade edilebilecek bir boyut varsa, burada sanatçının güce karşı olan büyük korkusu yatmaktadır. İktidarın bir şiddet biçimi olduğunu bilen sanatçı, o şiddetin gazabına uğramamak adına, iktidarın yanına konumlandırır kendini. Bu yüzden iktidar el değiştiği müddetçe, o kişi de sürekli konum değiştirir. Bu anlamıyla bir gün sokaktaki gücün büyüdüğünü gören sanatçı halkın yanında yer alır, ertesi gün güç dengeleri değiştiği andan itibaren, iktidarın temsil eden şahsın elini öpmek için gayret gösterir.

İktidarın karşısında olmanın verdiği korkunun bir başka biçimi de, iktidardan; ekonomik, siyasi, sosyal vb. her türden rant elde etme ve ondan nemalanma yoksunu olmaktan korkmaktır. Bu yüzden güce tapma olgusunun tarihte bir kısım sanatçı arasında görülmüş olması, bu türden sanatçıların karakterinin doğası gereğidir. İktidardan daha fazla nemalanmak adına onun gücüne tapınma, bu nemalanmanın son bulacağı korkusuyla sürekli nemalanacağı bir güç odağının yanında konumlanma, korku profilinin ikinci tipini oluşturur. Güç seviciliğin sanatçı ya da herhangi bir kişi özelindeki diğer korku ayağını da bu oluşturmaktadır.

Şimdilik son söz niyetine; güce tapınma ile korku arasında, çıplak gözle görülemeyen çok kalın bir göbek bağı vardır.

Serhat Halis

Sosyal medyada paylaşın
        
   
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

three × five =

More in Kültür Sanat

To Top