Yazarlar
Dersim Aleviliğinin Geleceği-1
21.yüz yıl, Dersimliler için geçen yüzyıl kadar sosyolojik ve psikoloji etkileri açısından buhranlı zor bir yüzyıl.
Cihan SÖYLEMEZ
21.yüz yıl, Dersimliler için geçen yüzyıl kadar sosyolojik ve psikoloji etkileri açısından buhranlı zor bir yüzyıl.
Değerli Okuyucu,
Geçen asrın başında doğmuş olan Dersimliler birer birer bu dünyadan göçtükçe Dersim’in her geçen özgünlüğünün daha fazla yok olduğuna şahit oluyorum.
Bu sabah kalktığımda Munzur’un göl manzarasına baktım. Qalxeru Dağı’nın ardından Güneş ışıkları ilk ışıklarını evimin penceresine vuruyor ve Munzur gölünün buharları göğe doğru yükseliyordu. Saatime baktım sekizi beş geçiyordu. Ve uzun zamandır nedense okumaya üşendiğim duamı, saklı sandığından çıkardım ve okumaya başladım.
“ Ya Tiji Hometa ( Ey Halkımın Güneşi)
Ya Tiji Mıhemede Oli ( Ey Muhammed Ali’nin Güneşi)
Roştiya hora mare çevere xeyre rake ( Işığınla bize hayırlı kapılar aç)
Çevere şere cade (Şer kapısını kapat)
Venge mı şero Oli Diwa ( Ulu Divana sesim varsın ve )
Oli Diwa de qewul bo ” ( Ulu Divan da kabul olsun)
Ve sonra yüzümü yıkadım.
Yüzümü yıkarken Ali Dedem aklıma geldi. Türkçe de, şimdi ismine Kırklar Dağı denen Qalxeyru Dağının eteklerinde ki Anbar köyümüzdeyiz. Mevsim sonbahar olsa gerek. Dedemin eline, elimde ki maşrapa ile su döküyor, dedem de yüzünü yıkarken Güneş’e karşı dua ediyordu.
Ve sonra Mamekiye’nin Aşağı Gazike’sinde toprak sahanın olduğu yerde ki çatısız evin önünde sabah ve akşam dua eden ismini hatırlayamadığım amca aklıma geldi. Yaşlı amcanın birkaç dua seremonisine ilk okul yıllarımda denk gelmiştim. Amca, ellerini açıp Güneş’e karşı dualar ediyor, sonra Güneş’in ışıklarının vurduğu evinin duvarını öpüp, ibadetini sonlandırıyordu.
Ve sonra Eski Adliye binasının orada ki apartmanın son katında oturan ve komşumuz olan geleneksel giyimli yaşlı teyze aklıma geldi. Teyze her sabah evinin balkonuna gün ışıklarıyla birlikte kalkıyor, yüzünü yıkıyor ve yüzünü yıkarken de uzun uzadıya dualar ediyordu.
Ve şimdi…
Şairin deyimiyle yaş olarak yolun yarısına doğru kürek çekiyorum. Çevremde artık Güneş’e karşı sabahları kalkıp, duasını eden kimsecikleri göremiyorum.
Fark ediyorum ki, Güneş’e karşı dua eden yaşlılarımızın çoğunun ortak bir noktası vardı; Yazılı Kültürden etkilenmemişlerdi, Onlar Sözlü Kültürün Şahlığında, Krallığında büyümüşlerdi.
Okuma-yazmaları olmadıklarından 1800’lü yılların başında 1900’lü yılları başında ataları nasıl dua ediyor ve ibadet ediyorlardı ise onlarda öyle icra ediyorlardı.
Onların dualarını, ne 1937-38’de ki süngü darbeleri ne ağır makinalı taramalı silahların kurşunları ne de zehirli gazların ölüm kusan toz bulutları kesintiye uğratabilmişti. Onların dua ve yakarışları asırdan asıra bin bir hengameye rağmen devam edegelmişti.
Ama şimdi !!!!
Ve artık toplumda yazılı kültürün egemen olduğu çağdayız. “Sözlü Kültür Şahlığının” hayatta kalan çok az ferdi var. Ve bizler hangi dilde olursa olsun okuma-yazmayı öğrenmeye başladıktan ve yazılı kültürün krallığına geçtikten sonra “İnançsal Özgünlüğümüz” can çekişmeye başladı. Üç büyük dinin kurumsal hegemonyası karşısında Sözlü Kültür Hafızamız yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
Ve yine bir anı…
Ben ortaokul birinci sınıftayken, annem gördüğü bir rüya üzerine ve Qare Çarşeme günlerine denk gelecek günlerde şimdi sular altında kalan Gola Çheto Ziyareti’ne miyazlarımızı, çılalarımızı alıp gitmiştik.
Gola Çheto tıklım tıklımdı. Ziyaret’e gelenler çılalarını yakıp dualar ediyor, miyazlarını ve loqmalarını birbirleriyle paylaşıp, Xızır’ın ırmaklarının buluştuğu yerde yüzlerini yıkayıp, ellerini açıp dua ediyorlardı. Bir an bu kudsi ortama yabancı bir ses işittim. Bu sesin sahibine baktığımda , elinde bir kitap ve tuttuğu Kitabı, biz oradakilere işaret ederek, bizlere diyordu ki ; “ Yapmayın böyle şeyler bacılar, kardeşlerim, Kur’an’a göre bu yaptıklarınız dinle uyuşmuyor, bunlar hurafe “ tarzı cümleler söylüyordu. Bu ses ve görüntü beni çok rahatsız etmişti. Ancak bu ses ve görüntüyü orada bulunan Dersimliler, dikkate almıyorlardı. Ve atalarının yaptıkları gibi ibadetlerine devam ediyorlardı. Bugün de ettikleri ve etmeye çalıştıkları gibi…