Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

Suriye’de Alevilerin katledilmesi protesto edildi

Alevilik

Suriye’de Alevilerin katledilmesi protesto edildi

Suriye’de Alevilere diğer inanç gruplarına karşı cihatçı çeteler tarafından gerçekleştirilen saldırılara Dersim’den tepki geldi.
Dersim’de Suriye Alevilerine yönelik saldırılar için protesto yürüyüşü yapıldı. Dersim Emek ve Demokrasi Platformu Sanat Sokağı’ndan Seyit Rıza Meydanı’na yürüyüş düzenledi. Yürüyüşte sık sık ‘Katil IŞİD Ortadoğu’dan defol’ , ‘Yaşasın halkların eşit, özgür birliği’ sloganları atıldı.
Seyit Rıza Meydanı’nda yapılan basın açıklaması şöyle:
“Başlangıçta bölgesel istikrar ve ekonomik kalkınma vaat eden Büyük Ortadoğu Projesi, Afganistan, Irak ve Libya’da yaşanan yıkımlarla gerçek yüzünü gösterdi. Projenin en somut örneklerinden biri olan Suriye’deki iç savaş, milyonlarca insanın yerinden edilmesine, yüz binlerce kişinin ölümüne ve bölgenin tarihsel dokusunun tahrip olmasına neden oldu.

Türkiye’nin, Suriye’deki radikal gruplara verdiği destek ve bölgedeki politikaları, krizi daha da derinleştirdi. Özellikle Aleviler, Kürtler, Hristiyanlar ve Dürziler gibi farklı inanç ve kimliklere sahip insanlar, sistematik zulüm ve şiddete maruz kaldı. Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da ve Sivas’ta yaşanan katliamlara benzer şekilde, Suriye’de de siviller kimlikleri nedeniyle hedef alındı.”

Uluslararası Topluma Çağrı
“Suriye’de yaşanan insanlık suçları, tüm dünyanın vicdanını sızlatıyor. Dersim Emek ve Demokrasi Platformu gibi sivil toplum kuruluşları, uluslararası topluma ve insan hakları savunucularına çağrıda bulunarak, Suriye’deki mazlumların sesine kulak verilmesini ve acil olarak harekete geçilmesini istiyor.

ABD, İsrail ve işbirlikçi devletlerin desteğiyle şekillenen Büyük Ortadoğu Projesi, başlangıçta bölgesel istikrarı sağlamak, ekonomik işbirliğini güçlendirmek ve siyasi entegrasyonu teşvik etmek iddiasıyla ortaya atılmıştır. Ancak geçmişte Afganistan, Irak ve Libya müdahaleleriyle somutlaşan bu proje, bölge halklarına yalnızca yıkım, göç dalgaları ve insan hakları ihlalleri getirmiştir. Bugün Suriye’de yaşananlar, bu projenin somut bir uygulaması olarak karşımıza çıkmakta; Filistin ve Lübnan’da derinleşen insani krizlerle birlikte, söz konusu projenin istikrar yerine daha fazla kaos ve çatışma yarattığı açıkça görülmektedir.
Bu bağlamda, Türkiye hükümeti yetkililerinin HTŞ liderleriyle yaptığı görüşmeler ve “Emevi Camii’nde namaz kılma” söylemleri, yaşanan krizdeki sorumluluğu gözler önüne sermektedir. Suriye’de iktidarı ele geçiren ve Türkiye’nin de desteklediği radikal dinci gruplar, farklı inanç ve kimliklere karşı acımasız baskı ve şiddet uygulamakta; Aleviler, Kürtler, Hristiyanlar, Dürziler ve şeriata dayalı bir yaşam tarzını benimsemeyen herkes sistematik zulme, ağır baskılara, işkencelere ve ölümlere maruz bırakılmaktadır. Bu insanlar, herhangi bir suç işledikleri için değil; kimlikleri, inançları veya etnik kökenleri nedeniyle hedef hâline gelmektedir.
Benzer nefret politikalarının yol açtığı katliamlar, daha önce Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da ve Sivas’ta da yaşanmıştır. O dönem de insanlar, eylemlerinden ötürü değil; salt doğdukları kimlik ve inançla var oldukları için katledilmiştir. Bir insanın en temel varoluşunun “suç” olarak görülmesi, insanlık onuruna vurulmuş en ağır darbedir. Bugün Suriye’de yaşananlar, bu tarihsel acıların tekrarı niteliğindedir. Herhangi bir hukuki gerekçe veya somut bir suç isnadı olmaksızın, topluluklar sistematik biçimde baskı, ayrımcılık ve şiddete maruz kalmaktadır. Kimlikleri nedeniyle zulme uğrayan, susturulan ve katledilen insanların acısı hepimizin ortak bilincinde derin izler bırakmaktadır.
Alevilerin hoşgörü, eşitlik ve barış içinde birlikte yaşama arzusunu kabul etmeyen radikal dinci gruplar, Esad rejiminin geçmişte işlediği suçları kasıtlı olarak Alevilerin üzerine yıkmakta ve onları suçlu göstermeye çalışmaktadır. Alevileri suçlu göstererek katliamlarını haklı çıkarmaya çalışan bu gruplar, özellikle Alevi nüfusunun yoğun olduğu Lazkiye, Hama ve Tartus gibi kentlerde insanlık onurunu çiğneyen korkunç boyutlarda saldırılar gerçekleştirmektedir. Bu bölgelerde, yalnızca Alevi kimliği nedeniyle sokak ortasında baskı ve işkenceye maruz kalan ve hatta öldürülen insanların görüntüleri sıkça paylaşılmaktadır. Ayrıca, tarihî ve kutsal mekânların yakılıp yıkılması sadece fiziksel tahribatla kalmayıp, toplumsal hafızanın silinmesine de yol açarak zulmün derinliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Hiçbir topluluk, savaşın dehşetini ya da yok olma tehdidini yaşamak zorunda kalmamalıdır.
Öte yandan, cihatçı gruplar ve Suriye Milli Ordusu (SMO) gibi silahlı örgütlerin kontrolündeki bölgelerde de ciddi insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır. SMO’nun hâkim olduğu yerlerde siviller, sözde “güvenlik” bahanesiyle ağır baskılara maruz kalarak keyfî tutuklamalar, işkenceler ve zorla yerinden edilmeler nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılmaktadır. Bu gelişmeler, bölgedeki krizin yalnızca siyasi boyutla sınırlı kalmadığını, aynı zamanda ahlaki ve hukuki bir felakete dönüştüğünü açıkça göstermektedir.
Gelinen noktada, Suriye’de gerici yapıların uyguladığı baskı ve zulüm, yalnızca mağdurları değil tüm insanlığın vicdanını da derinden yaralamaktadır. Bölgenin çokkültürlü dokusunun giderek tahrip olması, insan hakları, eşitlik ve özgürlük ideallerine ağır bir darbe vurmakta; toplulukların yaşam hakları ve kültürel değerleri görmezden gelinmektedir. Daha önce sivil katliamlarda rol alan eli kanlı bireylerin bugün yönetimde söz ve makam sahibi olmaları, farklı kimlik ve inançlar için adalet ve hukukun işletilmeyeceğini açıkça göstermektedir. Bu karanlık tablo, gelecekte barış ve huzur içinde bir arada yaşama ihtimalini büyük ölçüde zedelemekte; yalnızca hedef alınan toplulukların değil, tüm bölgenin toplumsal dokusunun da onarılması güç yaralar almasına yol açmaktadır.
Tüm bu gerçekler karşısında, Suriye’de yaşananlar temel insan haklarına, evrensel hukuka ve ortak vicdana yönelik ağır bir saldırı niteliğindedir. Aleviler başta olmak üzere tüm farklı inanç gruplarının güvenliğini sağlamak ve onurlarını korumak, yalnızca bölgesel bir mesele değil; insan hakları ve adalet adına evrensel bir sorumluluktur. Dersim Emek ve Demokrasi Platformu olarak bizler, barış, özgürlük ve eşitlik temelinde birlikte yaşamanın mümkün olduğuna inanıyoruz. İnanç ve halkların haklarının, bölgede kalıcı barışın ve ortak yaşamın temelini oluşturduğunu ifade ediyor, yeni felaketlerin, katliamların ve toplumsal parçalanmaların önüne geçmek için uluslararası kamuoyunu ve insan hakları savunucularını, yaşam hakkı gasp edilen topluluklara etkin biçimde destek olmaya çağırıyoruz.”

Sosyal medyada paylaşın
        
   
Continue Reading
You may also like...
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

nineteen − ten =

More in Alevilik

To Top