Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

‘Dersim Anneannemin Kokusu’

Diaspora

‘Dersim Anneannemin Kokusu’

Yeni yazı dizimiz “FDG SÖYLEŞİLERİ”nin ikincisini Diren Heval Yeşil ile yaptık. İşte o söyleşi…

FDG SÖYLEŞİLERİ – 2

Dersimnews.comDiren Heval Yeşil, 1979 Almanya doğumlu olan Yeşil, Sol Parti’de aktiv siyasetle uğraşıyor. FDG’ye üyeliğini ve neden burada olduğunu, tamamen manevi duygularla açıklayan Yeşil, hala Almanya’da yaşamını sürdürmektedir.

FDG SÖYLEŞİLERİ-1 BÖLÜMÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ 


Söyleşi: Haydar Karataş / Dersimnews Avrupa

 

“Dersim anneannemin Kokusu”

 

„…Seçildiğimi duyan arkadaşlarım çok sevindi. Yüzlerce mesaj aldım, onlar bilmiyordu benim aday olacağımdan. O kadar sevindiler ki, bütün akrabalarım, arkadaşlarım aradı. Telefonlar durmadı…“ Diren Heval Yeşil 

1979 Almanya doğumlusunuz, eğitiminizi bu ülkede aldınız, sanırım sol parti’de çalışıyorsunuz, ama biz sizi FDG’nin 4. kongre delegesi olarak gördük, sonra aday oldunuz ve yüksek bir oyla seçildiniz, neden Dersim, sizin için Dersim’i bu kadar anlamlı kılan ne?





Burada doğup büyümeme rağmen Dersim anlatılınca içimde bir özlem var… içimde orada olmak geliyor. Rahmetli anneannem bize ’38 i çok anlatırdı, o kültürle ve o tarihle büyüdüm ben… İlk Dersim’e gittiğimde çocuktum daha, o kadar sevdim ki oraları. Hele Munzur Baba’yı! Hiç unutmam Dersim’le ilgili annem’e şiir yazmışım ve sonuna anneme „beni Dersime götürdüğüne çok teşekkür ederim” yazmışım. O ziyarette anneme soruyordum, bu Munzur Baba bizim mi, Dersim bizim mi, bu köyler bizim mi? O kadar etkilenmiştim ki, hala akrabalarımız anlatırlar.

Kaç yaşlarınızdaydınız?

En fazla yedi yaşında filandım her halde.

Kaç kardeşsiniz?

Ailenin tek çocuğuyum.

Büyükleriniz size Dersim’i nasıl anlatırdı?

Eskiden hep anlatırlardı, ben dede torunuyum, benim için efsunlu bir şey oralar. Benim içimde büyük bir özlem, Dersim dediğinde anneannem, Düzgün Baba, Munzur onların kokusu duyarım. Üzülüyorum, Dersim artık eski Dersim değil, barajlar, doğanın yıkımı, beni çok üzer.

 Anneannenin kokusu sizin için ne ifade ediyor?

Anneannem on sene önce vefat etti. Hep bize ’38 anlatırdı, benim çocukluğumda onun çok önemli bir yeri var. O benim ikinci annemdi, ona dair bir özlem duygusu var, onun kokusu resmen aklıma gelir Dersim denince.

 Anneannize dair hatırladıklarınızdan bize biraz bahseder misiniz, nasıl biriydi, aklınıza neler geliyor?

Dua ederken hep Düzgün Baba ziyaretine seslenirdi, sorardım niye yapıyorsun diye, sizin için dua ediyorum derdi. Çıla dediğimiz mumu yakardı, o yaktığında hep yanına oturur onu izlerdim, kafamı omzuna koyardım.

 FDG yönetimine, neden aday oldunuz, sizin için bunun önemi ne?

Doğrusu, çoğu gençler dilimizi bilmiyor, her dili biliyoruz ama kendi dilimizi bilmiyoruz, kendi kültürümüzü öğrenmemiz gerektiğine inanıyorum. Ancak gençlere bunu taşımalıyız ki unutulmasın.

Seçildikten sonra arkadaşlarınızın tepkisi nasıl oldu?

Çok sevindiler, yüzlerce mesaj aldım, onlar bilmiyordu benim aday olacağımdan. O kadar sevindiler ki, bütün akrabalarım, arkadaşlarım aradı. Telefonlar susmadı.

Alman arkadaşlarınızın tepkisi nasıl oldu?

Onlara ben Dersim hep anlatıyordum. Hepsi çok mutlu.

Anneniz’in tepkisi nasıl oldu?

Çok etkilendi, ağladı da, gurur duyuyor. Kendisi zaten hep yanındaydı FDG’nin. Onun öyle mutlu olduğunu görünce, ne kadar doğru yaptığımı fark ettim.

 Bu toplumun yeni yüzü oldunuz, neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Gençlere ulaşmak, benim derdim bu. TV kanalımız, gazetemiz filan olsun istiyorum, benim gibi burada yetişmiş kültürümüzü bilmeyen var, biz de kendi programlarımızı yapmalıyız, Almanca ulaşmak lazım bunlara, çünkü Türkçe filan da bilmiyorlar çoğu..

Burada sol parti içinde çalışıyorsunuz, bir parti de çalışmak ile burada çalışmak arasında ne gibi farklar var?

Burası sadece Dersim, benim için anlamı bambaşka. Diğeri sadece bir parti, siyasi parti dediğiniz sosyal adaleti sağlar… Ben burada kültürümüzün hayat bulmasını istiyorum, burası benim bir parçam, anneannemin ruhuyla buluşuyormuşum gibi hissediyorum kendimi burada.

 Daha önce böyle çalışmalar yapan Dersim kurumları yok muydu?

Daha önce böyle bir şey yoktu. Tek tek dernekler vardı, ama ilk FDG derli toplu birşeyler yaptı. Bu biz yeni nesli de etkiledi.

 

 

 

Sosyal medyada paylaşın
        
   
3 Comments

3 Comments

  1. metin Güler

    07/02/2013 at 09:33

    Tebrik ederim ve çalışmalarında başarılar dilerim.

  2. Asmên Ercan Gür

    26/03/2015 at 12:32

    “Hele Munzur Baba’yı! Hiç unutmam Dersim’le ilgili annem’e şiir yazmışım ve sonuna anneme „beni Dersime götürdüğüne çok teşekkür ederim” yazmışım. O ziyarette anneme soruyordum, bu Munzur Baba bizim mi, Dersim bizim mi, bu köyler bizim mi? O kadar etkilenmiştim ki, hala akrabalarımız anlatırlar..”

    zonê Ma de vane ya;”zerê mı kerkeşia; gire kot bınê gula mı!” mıre ki hên bi..
    “işte buradan itibaren içim bir tuhaf oldu ve gözlerim nemlendi. ta ki metni okuyup bitirdiğim halde yine de geçmedi. işte sonra, birazcık kendimi toparladım ve bu satırları yazmaya imkân (teqêt) buldum:

    bir insan, bir can, bir yürek bu kadar mı güzel anlatır; doğduğu hata doğmadığı, köklerinin bağlı olduğu coğrafyayı, Dersim’i (Dêsim.. gerçekten de tebrik ederim. bu arada, bıra Hêyder de Diren’in bam teline değmeyi başarmış. hangimiz bu acıları dinleyerek büyümedik ki! o ‘İnsan-ı Kâmil’lerimiz yaşadıkları onca korkunç günlere rağmen o anıları korkmadan hemen hemen hepimize anlatmadılar mı! bu öyle kolay bir şey değildir. bunu, çocuklarına ve torunlarına anlatırken; “acaba onlarında başına gelir mi?; onalar da bu kötülüğü yaparlar mı? anlatmasam mı?..” diye, onlarca soruda tereddüt, korku ve kaygı yaşarsın.. psikologlar ve sosyal bilimciler bunu bilirler. ‘travmanın derinliği ölçüsündedir’ yaşanılan bu durumun anlatılması yılları bulur. fakat bizler; ne yazık ki onları, ya ‘çocukluğumuzda’ ya da ‘toy gençliğimizde’ dinledik ve de zamanında gereken önemi vermedik. sonra, bu acıları yorumlama olgunluğuna eriştiğimizde ise, bu sefer de arkamıza dönüp baktık ki; o canlarımız, o sevenlerimiz, ciğerparelerini çoktan terk edip gitmişler.. dolayısıyla bu Diren gibi, bizlerde büyük bir boşluk yarattı. odur budur hepimiz bu ‘sarmalda’ birer esir gibiyiz. bir masal, bir ninni gibi dinledik o anlatılanları. ama sonra anladık ki bunlar; ne anlatılan bir masala, ne de bir ninniye hiç benzemiyor! bazen deriz ya, “Dersim’38 trajedisi” söz konusu olduğunda; ‘kelimelerin dili tutulur, cümleler anlamını yitirir..’ işte bu mülakatta da yukarıda alıntı yaptığım satırların haricinde böyle olmuş.. Dersim’38 sadece o alıntı yaptığım metinde, kendini sevgili Diren vasıtasıyla ifade edebilmiş.. yüreğimin sızısı da işte bundan ötürü tam da bura başladı! ve ben şunu biliyorum ki; ‘ölünceye’ kadar da bu sızı beni hiç terk etmeyecek. zaten benim de bu sızıyı, bu ‘o gün duyulmayan, duyurulamayan Dersim’38 in Gül Yüzlü Çocuklarının Çığlıklarını’ bırakmaya hiç mi hiç niyetim. ve hayatım boyunca da onların izlerini süreceğim. bu benim ‘yiqrarım’ oldu.. hani ‘o klam’daki gibi: “mı derdê tu pistê kerde phıstınê hu. ez çutir qimisê dinê biwin inê têy beri bıne hardi..” Asmên

  3. Asmên Ercan Gür

    26/03/2015 at 13:02

    “Hele Munzur Baba’yı! Hiç unutmam Dersim’le ilgili annem’e şiir yazmışım ve sonuna anneme „beni Dersime götürdüğüne çok teşekkür ederim” yazmışım. O ziyarette anneme soruyordum, bu Munzur Baba bizim mi, Dersim bizim mi, bu köyler bizim mi? O kadar etkilenmiştim ki, hala akrabalarımız anlatırlar..”

    zonê Ma de vane ya;”zerê mı kerkêşia; gire kot bınê gula mı!” mıre ki hên bi..
    “işte buradan itibaren içim bir tuhaf oldu ve gözlerim nemlendi. ta ki metni okuyup bitirdiğim halde yine de geçmedi. işte sonra, birazcık kendimi toparladım ve bu satırları yazmaya imkân (teqêt) buldum:

    bir insan, bir can, bir yürek bu kadar mı güzel anlatır; doğduğu hata doğmadığı, köklerinin bağlı olduğu coğrafyayı, Dersim’i (Dêsim).. gerçekten de tebrik ederim. bu arada, bıra Hêyder de Diren’in bam teline değmeyi başarabilmiş. hangimiz bu acıları dinleyerek büyümedik ki! o ‘İnsan-ı Kâmil’lerimiz yaşadıkları onca korkunç günlere rağmen, o anıları korkmadan hemen hemen hepimize anlatmadılar mı? bu öyle kolay bir şey değildir. bunu, çocuklarına ve torunlarına anlatırken; “acaba onlarında başına da gelir mi?; onlara da bu kötülüğü yaparlar mı? anlatmasam mı, acaba?..” diye, onlarca soruda tereddüt, korku ve kaygı yaşarsın.. psikologlar ve sosyal bilimciler bunu çok iyi bilirler. ‘travmanın derinliği ölçüsündedir’ yaşanılan bu durumun ne kadar yıl sonra dillendirilebileceği! anlatılması yılları bulur.. fakat bizler; ne yazık ki onları, ya ‘çocukluğumuzda’ ya da ‘toy gençliğimizde’ dinledik ve de zamanında gereken önemi vermedik. sonra, bu acıları yorumlama olgunluğuna eriştiğimizde ise, bu sefer de arkamıza dönüp baktık ki; o canlarımız, o sevenlerimiz ciğerparelerini çoktan terk edip gitmişler.. dolayısıyla bu durum ve yaşanılan, Diren gibi hepimizde e büyük bir boşluk bıraktı. buna ‘travmanın aktarılması’ da diyebilirsiniz. işte, öyle yapalım ki, biz işimizi nihayete erdirerek (yüzleşme) bunu çocuklarımıza aktarmayalım! onlar bu kötülüğü (başkalarının utancını-bedbahtlığını), omuzlarında böyle bir yok taşımayı, yani ‘hayat bir sıfır yenik başlamayı’ hak etmiyorlar.. aslında; hepimiz bu ‘sarmalda’ birer esir gibiyiz. bir masal, bir ninni gibi dinledik o anlatılanları. ama sonra anladık ki bunlar; ne anlatılan bir masala, ne de bir ninniye hiç mi hiç benzemiyorlar! bazen deriz ya, “Dersim’38 trajedisi” söz konusu olduğunda; ‘kelimelerin dili tutulur, cümleler anlamını yitirir!’ işte bu mülakatta da yukarıda alıntı yaptığım satırların haricinde böyle bir durum olmuş. kelimeler kifayetsiz kalmış, lâl olmuş.. Dersim’38 sadece o alıntı yaptığım metinde, kendini sevgili Diren’in hala çocuk kalmayı başarabilmiş yüreği ve dili vasıtasıyla dile gelmiş.. var olan ‘yüreğimin sızısı’ da bundan ötürü kim bilir bu kaçıncı defa depreşti ve tam da burada. ve ben şunu biliyorum ki; ‘ölünceye’ kadar da bu sızı beni hiç terk etmeyecek. zaten benim de bu sızıyı, bu ‘o gün duyulmayan, duyurulamayan Dersim’38 in Gül Yüzlü Çocuklarının Çığlıklarını’ bırakmaya hiç mi hiç niyetim yok. ve hayatım boyunca da ‘onların çığlıklarının izlerini’ süreceğim. ben bu durumla ‘yiqrar’ oldum. hani ‘o klam’daki gibi: “mı derdê tu pistê kerde phıstunê hu. ez çutir qimisê inê bin, inê têy beri bınê hardi..” Asmên (moderatörden ricam: lütfen; bu hatasız metni yayımlayalım. keza Türkçe yabancı dilimiz. malum ana dilimiz Kırmancki ve Türkçe yazarken zorluk çekiyoruz!)

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

three × 5 =

More in Diaspora

To Top