Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

Kötü ile En Kötü Arasında Bir Seçim Ummak: Cumartesi Anneleri!

Haberler

Kötü ile En Kötü Arasında Bir Seçim Ummak: Cumartesi Anneleri!

 Sadece Kürt oldukları için bütün bunların başlarına geldiğini haykıran annelerin haykırışlarında otoriter rejim tarafından, seçim zamanları dışında bir türlü kabullenilmeyen ontolojik bir sitem var.

   “Ben oğlumun katillerinden özür dilemeye hazırım. Yeter ki, kimden özür dileyeceğimi gösterin.”  G.Afrikalı bir Cumartesi Annesi

cumartesia-nneleri

Cumartesi anneleri, 464.kez Galatasaray Meydanı’nda buluştu. En azından yakınlarının kemiklerini örten toprağa sarılmak, göz yaşlarını bilinmeyene, karanlığa değil, avuçlarının arasındaki toprağa dökmek için 464. kez toplandılar ve adalet umdular. “zaman aşımına” uğratmak istemeyip adaletin sağlanması  konusunda umutlarını yitirmediler.

21 mart 1995, Emine Ocak, kızı Aysel’in duyduğum günü için hazırlık yapıyordu. Tam o sırada oğlu Hasan telefon etti.  ‘Yemek yapma anne. Akşam gelirken balık alacağım’ dedi. O akşam ne balıklar geldi, ne de kendisi. O günden sonra akıbeti kayıplara karıştı.

Hasan Ocak 30 yaşında, Dersim’li bir öğretmendi. Gazi olaylarının hemen ertesinde gözaltına alındı. Ocak ailesi, oğullarını bulmak için 55 gün boyunca çalmadık kapı bırakmadı. Devlet 55 gün boyunca “bizde yok” dedi. Ve 55 gün sonra Hasan’ın işkenceden tanınmayacak haldeki bedeni İstanbul Beykoz ormanında bulunup, kimsesizler mezarlığına gömüldü. Annesi haberi alır almaz emniyete gitti. Oğlunun nerde olduğunu, yaşıyor mu yaşamıyor mu diye sorarken kendisini “içerde” buldu. Böylece başladı bir haklı direnişin öyküsü.

Türkiye’nin karanlık, soğuk ve en kirli dönemlerinde, devlet terörünün kılıktan kılığa girdiği suretlerde cinayetlerin işlendiği yıllardı 1995’ler…Oğulların, kızların, kocaların “akşama dönerim” dediği ama bazılarının sözünde durmadığı ve “faili meçhule” kurban gittiği yıllardı. Analar oğullarını ararken emniyete başvurdukları ve kendisinin de yaka paça içeri atıldığı yıllar…

Sonra bakıldı ki yalnız değiller. Aynı acılar ama kucaklarında farklı fotoğraflarla Galatasaray lisesi önünde toplanandı insanlar ve sayı gün geçtikçe artmaya başlandı.

Ne zaman devlet nezdinde bir itiraf olsa, adalet arayışı içinde olan cumartesi anneleri, eğer öldürülmemişlerse çocukları, eğer öldürülmemişlerse kocaları ve onların yanında adalet uman diğer insanlar adalet binası önünde toplanıyorlardı. Çoğunlukta adalet vurgusu olan pankartları ile yüzlerce insan bu meydanda toplanıyordu. Muhtemelen ölmüş olan yakınları ile çoğu vedalaşmadan ayrılmıştı. Ya ekmek almaya çıkmıştı biri ya da basit bir işlem olduğu söylenen bir sorgulama için emniyete uğramaları gerektiği söylenmişti. Bir vedası bile çok görülen yakınlarına en azından kemiklerine ulaşabileceği umudu ile gizliden gizliye bir sevinç kaplamıştı yürekleri. Utanılan bu sevinç duygusuna kapılan ve bu garip duyguyu hücrelerinde hissettiği için suçluluk hissi ile göz yaşlarına boğulan beyaz eşarplı bu kadınların ritmi tutturmaya çalışan sloganlarını nezdinde katil olduklarını inandıkları sorumluların yüzlerine fırlatıyorlardı. Ortalığın gerçek anlamda ana baba günü olduğu bu zamanlarda devlet ana ve devlet baba neredeydiler?

Tarihin tozlu raflarında biriken, özür dilemeyi çok gören devlet kibri, bu tarihsel süreç içinde birikmiş faili belli katillerin ifşa edilmesi orda kalsın, bugun onlarca insan önünde ve kamera kayıtlarına takılmış polis şiddeti ve işkencesi karşısında tavrı 95’lerden farksız mıdır? Hakkari’de 16 yaşındaki Seyfullah Turan bir polis tarafından kafasına vurulan dipçik darbeleri sonucu 4 gün yoğun bakımda kaldı. Hayati tehlikesine rağmen geçenlerde o polis “müdafaa” denilerek sadece 6 ay ceza veren devlet, 20 yıl önce işlenen cinayetlerin hesabını nasıl verecek?

Sadece kürt oldukları için bütün bunların başlarına geldiğini haykıran annelerin haykırışlarında otoriter rejim tarafından, seçim zamanları dışında bir türlü kabullenilmeyen ontolojik bir sitem var. Bunun bir tercih meselesi olmadığını dile getiren anneler ne olursa olsun bunca kayıplarımıza rağmen  var oldukları etnik köken için gurur duyduklarını her fırsatta dile getiriyorlar. Var olmanın fizyolojik özelikleri kimsenin umrunda değil. Yakınlarının kemiklerinin verilmesinden dolayı mutlu olacağını söyleyen bir annenin bu istenci karşısında vicdanlar  kişisel menfaatlerin hizmetinde.

Sözde devletin, halkın menfaatleri için var olduğu daha mutlu olmalarını sağlamak için uğraş verdiği ama özde de kendi eliyle işlenen cinayetlerin hesabını soramadığı, mazlumların ahına seyirci kaldığı böyle bir durumda cumartesi anneleri de farkında. Keşke en başa dönmek mümkün olsaydı. Keşke evlatlar, eşler gittikleri pazardan evlerine dönebilseydiler. Ama bu mümkünsüzlük onlardan samimiyetle özür dilemek ve yakınlarının mezarlarının tespiti için çok mu imkansız? Vicdanlarınızı emanet ettiğiniz menfaatlerinize sorun bakalım…

MURAT DURAN

 

 

 

Sosyal medyada paylaşın
        
   
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

eighteen − 9 =

More in Haberler

To Top