Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

Hüseyin Aygün Yazdı: Örgüt

Haberler

Hüseyin Aygün Yazdı: Örgüt

30 yıl önce Manifesto’yu ezbere bilirken, Türkiye’de ve çevresinde bir akım bile olmayan siyasal İslam, bugün neredeyse artık bir dünya örgütüdür. 

Karşımda, kısa boylu, ince, zayıf ve hiç “militan” gözükmeyen “kara” bir kız var. Hukuk 3’te, ben epeyce korkuyorum, hep sorular soruyorum, sanki “yeni” bir dönem başlayacak ve ben bir daha “eski hayata” dönemeyeceğim. O gayet rahat, “örgütlü olmak devrime karşı sorumlu olmaktır” deyip duruyor. Elindeki gazete içinde “örgüte” ait yayınlar var. Sol gençlik örgütünde işte böyle başladı maceram. Yaş 18.

Son yıllarda gençler mesela “Açlık Oyunları”nı filan okuyup yutuyorlar ya, o zamanlar Manifesto “Dua kitabı” gibidir. “Komünizm Hayaleti” dolaşıyor hâlâ ülkelerin üstünde. “Ne yapmalı” adıyla kışkırtıcı. Televizyonların en iştahlı haberleri “yasadışı örgüt üyeleri..” diye başlayan cümleler.

18’inde yola çıkarken Ankara’ya, hukuk mektebini okumaya gelirken, eski tahta bir binadan ibaret bir terminalde, amcam Uşen usulca eğilip kulağıma, “Sakın ne olduğunu söyleme, sorarlarsa ‘Atatürkçüyüm’ de geç, örgüte-mörgüte de takılma” deyivermiştir. Örgüt böyle “tehlikeli” işte. Uşen amcanın 12 Eylül’de bir kızı, bir de oğlu düştü içeriye, 90 gün sorgulandılar karanlık mahzenlerde, avukatsız ve nefessiz, kanlı iç çamaşırları gelirdi evine, ağlardı usulca ve hep gizlice, gözyaşlarını eşi Hacere’ye hiç göstermeden, kızı yattı tam yedi yıl. 1987’den beri sürgünde.

Ankara’da bir bahçenin içinde, herkesin sigara içtiği, bıyık burduğu, daha çok buranın “Düşünen Adam” sayıldığı öğrenci derneğine gittim bir gün. Demirlibahçe’de bir yer. Kendisi de Terörle Mücadelecilerin gözünde “örgüt” olan derneğin binası, örgüt “kaynıyor”, Dev-Gençliler, Dev-Yolcular, Çözümcüler, Genç Komünistler, İbocular, Kurtuluşçular, Troçkistler. Herkesin derneğin içinde ilk işi “adam kapmak” oluyor. Kurucusu Uğur Mumcuymuş, muhtemelen o da “örgütten”, “sakıncalı piyadeliği” ondan, 12 Eylül’den sonra da ilk açılan dernek.

O zaman örgütlerin emniyette “masaları” var, ben ‘96’da alınınca polisler “seninkiler artık dağıldı, sizin masa da kaldırıldı, kim seni sorgulayacak şimdi, Tuncelilisin, Tikkocular baksın sana” diye gırgır geçmişlerdir. Örgütler azaldıktan ve zayıfladıktan sonra o masalar, TS, BTÖ gibi “genel” adlar aldı: “Türk solu”, “Bölücü Terör Örgütü”. Hapishaneye girdiğim birkaç aylık tutuklanma macerası, gardiyanların ellerinde sopalar, ringten inenlere “Hangi örgüt ulaaan?” sorusuyla başlar.

Okuldan gelip, “Büyük şehirde” öğrendiklerimi, okuduklarımı ve gördüklerimi anlatınca uluorta bir parkta, “istemeden” kulak kabartan bir köylü, “amcaoğlu sen hangi örgüttensin” diye merakla sormuştu. Memleket örgüt yatağıydı, “örgütlü olmak” prestijli. Hatta derlerdi ki Moşik’te kız istemeye giden Ali amcaya karşı taraf sormuş, “Oğlun ne iş yapıyor?” diye. Ali amca gururla, “Örgütte kadroludur, ama ne kadar maaş alıyor bilmiyorum” deyivermiş!

Örgütler, sonra bazısı bilinçli ve planlı, bazısı siyaseten, kimisi de kendiliğinden yer altından çıkar, “açık” ve yasal örgütlere dönüşür. Binalar, toplantılar, pankartlar, seçime girmeler falan. Örgüt de, üyeleri de kâğıt üstünde “çok tehlikeli” olmaktan çıkar, ama bu “yeni örgütlere” açılan davalar eskilerden daha “görkemli” olur, Halkevcisi Dev-Yolcu, Kollektifçisi THKP/C’li, Halk Cephelisi DHKP/C’li, DHF’lisi MKP’li, Partizan okuru TİKKO’cu sayılmaya devam olunur, 700-800 sayfa iddianameler, 60-80 yıl ceza talepleri falan. İllegal örgüt biter, ama bu defa “herkes” örgüt oluverir. “Tehlike” geçmemiş demek.

Savcılar da “örgüt avcısı”. 80’lik ninelerden, ilköğretim öğrencilerinden örgüt yaratmaya bayılan savcılar genelde askıda elektrikle, tekerin içinde copla, suyun altında hakaretle “örgüt icat eden” polislere minnettar. Örgütler baktılar azalıyor, bu defa “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgütle çalışan kişi”yi yarattılar, yine milleti derdest etmeyi, hapishaneleri “örgüt üyeleriyle” doldurmayı sürdürdüler.

Devletin kendisi de bir sürü “örgüt” kurmuş, ‘90’larda Susurluk, eskilerde ETKO’lar falan. NATO bünyesi içinde ise en büyük örgüt Kontrgerilla. Sonra AKP çatısı altındaki köktendinciler geldi, askerden, gazeteciden, Atatürkçüden, Ulusalcıdan hayali Ergenekon’u kurarlar. Öyle bir örgüttü ki bu, üyeleri birbirini tanımaz, tutmaz. Birbirini tanımayanlara “örgütten” 100’lerce yıl veren AKP, Hrantımızı vuran polis, jandarma, istihbaratçı, Alperenci, polis muhbirinden ibaret adamların safında hiç bir örgüt görmez. Ama rant paylaşım kavgasından “eski dostu” dini Cemaati, bir günde “Paralel örgüt” ilân ediverir.

30 yıl önce Manifesto’yu ezbere bilirken, Türkiye’de ve çevresinde bir akım bile olmayan siyasal İslam, bugün neredeyse artık bir dünya örgütüdür. El Kaide bir hayalet, aynı zamanda en kanlı örgüttür. Madrit’i de, Londra’yı da vurur. Afganistan, Suriye, Irak’ta kolları var, Irak ve Şam’ın kuzeyinde “Irak Şam İslam Devleti” adlı bir örgütü bile var. Nusra’yı, ÖSO’yu saymaya gerek yok. Ancak bizim de Gezi’den sonra, yepyeni ve umut veren örgütlerimiz vardır bugün: Abbasağa Forumu, Taksim Dayanışması, Dikmen Platformu..

“Aman uzak dur örgütlerden, bak neler geldi başımıza” diye bana hep yol gösteren sevgi dolu Uşen amca, sosyalist örgütümden istifamı duyunca, bu defa merakla, “yıllarca emek verdin, niye ayrıldın böyle keskince?” deyivermişti. Dinledi beni usulca, hem de saygılı, sonra sordu kederli bir sesle, “Peki ne olacak bunca emek?”

Geçen Nisan’da Yaşar Seyman’ın önerisiyle bir dilekçe yazıp gönderdim, “yine” bir örgüte üyelik istedim, baktım bir cevap gelmiş 11 Şubat’ta, kabul edilmişim, “yeni” bir örgütün üyeliğine, PEN’e. Bakalım nasıl gider maceram burada, yeniden örgütte?

Sosyal medyada paylaşın
        
   
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

19 − 7 =

More in Haberler

To Top