Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

Kerbelâ, Dersim ve Devlet Bahçeli

Haberler

Kerbelâ, Dersim ve Devlet Bahçeli

 Tüm Alevilerin olduğu gibi Seyit Rıza’nın da Hz. Hüseyin ve Z. Abidin üzerinden yürüyen soyu ile bağı vardır. 

seyit-riza-heykeli

 

 

Başbakan Davutoğlu’nun “Dersim 1937-38 Kerbeladır” sözleri üzerine, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptığı yazılı açıklamayla;

  • “Dersim bir Kerbela vakası değil, bir kin belasıdır.
  • Dersim kardeşliğe karşı pusu, birliğe karşı nifaktır.
  • Kucaklaşmaya ve barışmaya karşı kurşundur.
  • Dersim isyanın elebaşları terörist olup, yezit takipçileridirler.
  • Kerbela’daki masumları Dersim’deki alçaklarla yan yana getirerek mukayese etmek densizlik ve bedbahtlıktır.
  • Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyetini Yezid ile bir aynı görmüş; canileri, teröristleri, o devrin PKK’lılarını Efendimizin kutlu Hz. torunu Hüseyin ile eşdeğer tutmuştur.” (Zaman.09.11.2014)

Bu satırlar 09.11.2014 tarihli D. Bahçeli’nin basına verilen yazılı açıklamasından alındı.

Ben bir Dersim’li olarak Devlet Bahçeli’ye atalarım için sarf ettiği alçaklık sözü başta olmak üzere yukarıdaki tüm sözlerini bin misliyle iade ediyorum.

Tüm Dersimlileri ve Alevileri de, Seyit Rıza ve arkadaşlarının idam edildiği 15 Kasım tarihi itibariyle MHP Genel Merkezi başta olmak üzere tüm illerdeki MHP teşkilatlarının önüne siyah çelenk bırakarak Bahçeli bizden özür dileyinceye kadar bu eylemlerini sürdürmelerini öneriyorum. Aksi halde yukarıdaki kin, nefret ve hakaretleri kabullendiklerine yoracağım.

Gelelim Dersim ile Kerbela Benzerliğine 

Hayır. Benzemezler. Dersim’de yapılan soykırımdır. Kerbela’dan bin kat daha zalimcedir. Yap(tırıl)anlar Yezit’ten bin kat daha zalimdir.

Bahçeli’nin hıyanet ettiler dediği Dersimliler hıyanet etmeyip hıyanete maruz kalmışlardır.

Dersim’de yapılan soykırımın en baş sorumlusu, o gün yetkileri tartışılamayan, eleştirilemeyen (bu gün hala da tartışılamıyor, eleştirilemiyor) diktatörü Atatürk’tür.

Elbette Atatürk’ün Dersim’e gelerek bizzat silah kullanmadığı doğrudur. Tıpkı Yezid’in de bizzat Kerbela’ya gelmeyerek işi Şam’dan organize edişi gibi. Atatürk Trabzon’a gelerek harita üzerinde kendi el çizimleriyle katliamı organize ettiği de bir gerçektir.

Atatürk Dersim’i önce 1926 yılında Çemişgezek- Koçuşağı aşiretini Mustafa Muğlalı kumandasındaki askeri birlikler ve havadan bombalarla kırdırmıştır.

1930 yılında aynı katliamı Pülümür’de Haydaran ve Demenan aşiretlerine uygulatmıştır.

Dersim’in  batı kapısını kale gibi koruyan Koçuşağını 1926 da, doğu kapısının kalesi olan Haydaran ve Demenanları da 1930 kırıp katlettikten sonra 1934 te zorunlu iskan kanunu, 1935 te Tunceli kanununu çıkartmış, 1936 da tüm Dersim’den tüm silahları toplatmıştır. Ardından 1937 de Dersim işgaline başladığında tüm Dersim’de yalnızca bunun bir soykırım olacağını sezen altı aşiret yalnızca iki ay direnebilmiştir. 1937 de bu altı aşiretle birlikte hiçbir şekilde devlete direnmeyen birçok aile katledilmiştir. Devlet Dersim’i inşa için değil, imha için gelip işgal ve istila ederek soykırım yapmıştır.

Liderlerden Alişer ve eşi Zarife ve Bahtiyarlı en yiğit savaşçı Şahin’in kafaları kesilmiş, teslim olan Seyit Rıza’da oğlu ve altı arkadaşıyla birlikte idam edilmiştir. Tüm bunlar 1937 yazında olmuştur. 1938 e geldiğinde Dersim’in hiçbir yerinde direnme ve tek silahlı karşı duruş olmamıştır. Buna rağmen kalan silahsız ve savunmasız halk; yaşlı-genç, kadın-erkek, çocuk-hasta ayırımı yapılmaksızın; yakılarak, uçaklarla bombalanarak, zehirlenerek, uçurumlardan atılarak, diri diri gömülerek vb daha insanlığın kabul edemeyeceği yöntemlerle katledilmiştir. Kalan az sayıdakilerde yurdun değişik coğrafyalarına sürülmüş, küçük kız çocukları da askerlere evlatlık ve köle olarak verilmiştir. Hiçbir karşı direnişin olmadığı 1938 de katledilenlerin sayısı 1937 de katledilenlerin sayısından on kat daha fazladır. Tüm bu yaşananlar Atatürk’ün emir kumandasıyla yapılmıştır. Bunun aksini iddia edenler; Dersim düşmanı faşistler, cahiller, korkaklar, ahmaklar veya kan irin tüccarlarıdır.

Kerbela Dersim benzerlik ve/ya farklılıkları

  • Şam’da bulunan Yezit’de bizzat gelip Hz. Hüseyin’le savaşmamıştır. O bu işi  Emevi Valisi Ömer bin Saad’a yaptırmıştır. Tıpkı M. Kemal’in bu işi Valisi Abdullah Alpdoğan’a yaptırdığı gibi.
  • Yezit Kerbela’da valisi Ömer bin Saad’a  yalnızca Hz Hüseyin’in kafasını kestirip Şam’a gönderirken, M. Kemal kendi valisi A. Alpdoğan’a Zarife Xatun, Alişer Efendi, yeğeni Ali Ekber, Bahtiyarlı Şahin vd bir çok masumun kafasını kestirmiştir.
  • Yezit, Kerbela’da Hz. Hüseyin’nin hasta olan küçük çocuğu Zeynel Abidin, Hz. Ali’nin kızı Zeynep, Hz Hüseyin’in eşi vd birkaç kadın ve çocuğu sağ salim Şam’a yanına getirtip tedavi ettikten sonra sağ salim Medine’ye akrabalarının yanına göndererek özgürlüklerine kavuşturmuştur.
  • M. Kemal’in yaptırdığı Dersim soykırımında Seyit Rıza’nın eşi, büyük oğlu Şıx Hesen ve eşi, gelinleri, kızları, torunları ve küçük çocukları süngülenerek katledilmişlerdir. Binlerce Dersimli kadın, çocuk, kız, erkek aynı muameleyle katledilmiş bir kısmı ise askerlere köle-cariyeler olarak verilmişlerdir. Yezit’in Kerbela’da yapmadıkları 1937/38 de Dersim’de yapılmış, günümüzde ise IŞİD güney sınırlarımızda yapmaktadır.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Görüleceği gibi Dersim’deki yezitler Kerbela’ daki Yezit’ten daha zalim ve daha gaddardırlar.

O Mustafa Kemal’ki 1912 Balkan yenilgisiyle Osmanlı’nın yok olmasını başlatan süreçten sonra Diyarbakır’a sürüldüğü 16. Kolordusu kumandanı iken Padişahın görevlendirmesiyle Dersim’e gelmiştir. 1916 da geldiği bu ilk Dersim’ deki görevi, Ruslarla anlaşarak bağımsız bir Kürt devleti kurma yolundaki Dersimlileri ikna ederek bundan vazgeçirip Osmanlı’nın saflarına katmaktır. 1916 Mayısında o zamanki ilçe merkezi olan Zeranik (Yeşilyazı) te Seyit Rıza’nın başkanlığında toplanmışlardır. Bu görüşme de gayet dindar kimliğe bürünen M. Kemal özetle; “Rusların Hıristiyan olduklarını, Dersimlileri kandırdıklarını, savaştan sonra Dersimlileri dindaşı olan Ermenilere kırdırarak buraları Ermenilere vereceğini ileri sürmüştür. Oysa kendilerinin Müslüman olduğunu dindaşı olan Dersimlileri koruyacaklarını, savaştan sonra Dersimlilere muhtariyet vereceklerine namusu ve şerefi üzerine söz vererek ve üç defa Seyit Rıza’nın elini öperek ikna etmiştir.” Seyit Rıza’ya binbaşı rütbesi verdirerek Dersim aşiretlerinin önüne koyarak Trabzon ve Rize’ye kadar Rus askerleri ve Ermeni milislerini kovalatmıştır. Tıpkı Şafi Kürtleri de Saidi Nursi’nin öncülüğünde güney doğudan örgütleyerek Ermeni ve Rusları taa Gürcistan içlerine kadar kovalattığı gibi. Devletini kurup diktatörlük Cumhuriyetini ilan ettikten sonra da Kurtuluş savaşının bu banileri (Seyit Rıza ve Said-i Kürdi) ve Bağımsız Birleşik Özgür Kürdistan’ın manisi bu iki zatı imha et(tir)miştir. Kurtuluş savaşını fanisi tarafından katlettirilen bu iki baninin mezarlarının yerlerini halen dahi göstermiyorlar.

Özetle Dersim soykırımının baş mimarı ve baş sorumlusu M. Kemal hasta falan değildi. Seyit Rıza’nın idam edildiği gece Elazığ’daydı. Trendeki kompartımanında demlenirken Seyit Rıza’yı huzuruna getirtti ve şöyle dedi. “Bak sabaha kalmadan oğlunla birlikte asılacaksın. Sen Zeranik toplantısında bana çok zorluk çıkarmış ve üç defa elini öptürmüştün. Şimdi de sen benden özür dilersen ve üç defa elimi öpersen seni ve oğlunu affederim.” Elleri önünde kelepçeli olan Seyit Rıza göğsüne inen sakallarını iki avucunun arasına alarak toplayıp alnına sürdükten sonra gözlerinin içine bakarak; “ ben senin hilelerinle baş edemedim, bu bana ders olsun. Ama senin önünde eğilmedim ve eğilmeyeceğim, bu da sana ahh olsun dedi ve hakaret etti.” Hapishaneye geri getirildiğinde  idam bekleyen arkadaşlarına doğru haykırarak şöyle seslendi. “Macir Mısto (S.Rıza özel sohbetlerinde onun adını çako veya macır olarak telaffuz edermiş) beni çağırıp özür dilememi istedi. Ben dilemedim. Sizi de çağırıp aynı şeyi isteyebilir. Sakın özür dilemeyin” dedi. Sonra idam sehpasına rap, rap yürüdü cellâdı itti, idam sehpasına çıkarak yine haykırdı..” “Evladı Kerbelayız! Hatasız, günahsısız. Bu ayıptır! Bu zulümdür, cinayettir!” dedi ve kendi sandalyesini kendi tekmeledi. O gün yapılan bu zulümler bu gün de CHP-MHP vd ardıllarıyla, Öymenlerle, Bahçelilerle, Hallaçoğlularla vb devam ediyor. Ama Seyit Rıza ve onun ardılları olan biz Dersimliler de (Tunceliler değil) büyüklerimizin söylem ve duruşlarıyla; Dersim 38 in isyan değil, istila ve işgalle başlayan soykırımla sonuçlanan bir dram olduğu gerçeğini dosta düşmana anlatarak onlarla mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.

Bahçeli’nin diplomatlı, etiketli cahil memuru Yusuf Hallaçoğlu diyor ki; Seyit Rıza’nın Hz. Hüseyin ile bir bağı yoktur. Onlar Araptır. Bu doğrudur. Irki ve manevi bir bağı yoktur. Ama tüm Alevilerin olduğu gibi Seyit Rıza’nın da Hz. Hüseyin ve Z. Abidin üzerinden yürüyen soyu ile bağı vardır. Çünkü Kerbela’da tek sağ kurtulan ve Ehli Beyt’in soyunun devamını sağlayan Zeynel Abidin’de Dersimlilerin kanı vardır da ondan. Şöyle ki, Zeynel Abidin’in annesi 2. Halife Ömer zamanında Horasan’daki savaşta mağlup edilerek esir getirilen Kral Yezdgird’in kızı Şehribanu’dur. O nedenledir ki Dünyadaki tüm Aleviler Şehri Banu üzerinden yeğenleri olan Zeynel Abidin üzerinden Ehlibeytle bağ kurar ve özel önem verirler. Yoksa kadim Alevilikte Pirlik, seyitlik zaten belden gelmez. Elden gelir ki, Seyit Rıza’da bunlardan biridir. Yani bel seyidi değil, el-yol seyididir.

Çağımız toplumları önemsedikleri iki ayak üzerinde dururlar. Dinleri ve tarihleri. Bizim tarihimiz ve dinimiz yalan ve yanlışlarla zerk edilmiş toplumumuza. Bu yalan ve yanlışlardan kurtulmadıkça adam olmamız ve toplum olmamız zor.

Mehmet Yürek

 

 

Sosyal medyada paylaşın
        
   
Continue Reading
You may also like...
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

twenty − 16 =

More in Haberler

To Top