Haberler
Lozan Sulh Muahedenamesi, Anadolu, Mesopotamia ve Dersim
Dersim, Lozan Muahedenamesi öncesinde olduğu gibi sonrasında da varolan otonom statüsünü modern biçimi ile büyük bir eyalet olarak kabul edilmeli ve Anadolu’da diğer etnik gruplar ile beraber varlığını sürdürmelidir.
Av. Huseyin Arslan
Gentlemen, I don’t think it is necessary any further to compare the principles underlying the Lausanne Peace Treaty with other proposals for peace. This treaty, is a document declaring that all efforts, prepared over centuries, and thought to have been accomplished through the SEVRES Treaty to crush the Turkish nation have been in vain. It is a diplomatic victory unheard of in the Ottoman history!
1927
M Kemal Atatürk
The Great Speech
“Bugün, Cumhuriyetimizin kurucu belgesi olan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının 93. yıldönümüdür. Aziz milletimizin inanç, cesaret ve fedakârlıkla elde ettiği zafer, Lozan Antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanına taşınarak tescil edilmiştir. Bu anlaşma, yeni kurulan devletimizin tapusu niteliğindedir.” – Lozan Barış Antlaşması’nın 93. Yıl Dönümü / R Tayyip Erdogan
“Yıllarca bize zafer diye yutturmaya çalıştılar. Bize Sevr’i gösterip Lozan’a razı ettiler. İşte o anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar o anlaşmanın hakkını veremediler. Veremedikleri için bunun sıkıntısını yaşıyoruz” / R Tayyip Erdogan
I. Başlangıç (Introduction)
Antlaşma, iki ya da daha çok devleti bağlayıcı nitelikteki anlaşmalara denir. Eski dilde antlaşmalara muâhede de denirdi. Lozan muahedesi gibi. Modern diplomaside antlaşma terimi, özel önemi olan uluslararası anlaşmalar için kullanılır. Daha öz önemli anlaşmalara ise, sözleşme, düzenleme, protokol, senet ve anlaşma gibi adlar verilir. Günümüzde antlaşmayla sonuçlanan görüşmeler, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların gözetiminde yürütülmektedir. Antlaşmaların barış, mütareke, ateşkes, düzenleme, dostluk, ittifak ve ticaret gibi çeşitleri vardır.
Devletler arasındaki antlaşmanın geçmişi üç bin yıl öncesine kadar gitmektedir. Buna karşın antlaşmaların yapılış biçimleri neredeyse aynı kalmıştır. Antlaşma, taraflar arasında görüşmeler ve varılan uzlaşma sonucunda imzalanır. Her ülke bir onay belgesi imzalar ve sonra bu belgeler taraflar arasında değiş tokuş edilir. Böylece her ülkenin elinde, antlaşmayı imzalayan diğer ülkenin ya da ülkelerin onay belgesi bulunur.
Antlaşmalar çeşitli nedenlerle sona erebilir. Antlaşma hükümlerini taraflardan birinin ihlal etmesi antlaşmayı yürürlükten kaldırır. Bu durumda yeni bir antlaşma yapılabilir, ülkelerden biri yeni antlaşmaya katılmayabilir. Bir antlaşma, taraf ülkeler arasında savaş çıktığında yürürlükten kalkmış sayılır. Antlaşmanın süresinin dolması da antlaşmayı sona erdiren nedenlerden biri olabilir.
II. Lozan Muahedenamesi (The Treaty of Lausanne)
Fakat bizim Lozan meselemizde Antlaşma bir Devlet’e tüzel kişilik verilmesinde yatmaktadır. Yani bir antlaşma düşünün ki bir İmparatorluğu tüzel kişi olarak yok saysın ve diğer bir Devlet’in kuruluşunda Anayasa ya da Temel Yasa mahiyetinde kullanılsın. Bu gelişme doğru ise ‘Türkiye’ isminde bir devleti kuran antlaşmanın süresi nedir? Yani bu Devlet, kamuyounda sürekli iddia edildiği gibi yüzyıllığına kurulmuş bir Devlet midir?
24 Temmuz 1923’de imzalanması yanında Lozan, 6 Ağustos 1924’de yürürlüğe girmiştir. Yani Türkiye 24 Temmuz’da imzalamış, Antlaşma mecliste önaylanmış ve sonrasında yürürlüğe girmiştir. Meclis adına imza ve sonrasında onay kararı Antlaşma ve Devlet’e tüzel kişilik kazandırmıştır fakat ne kadar süre için? Yani sınırsız bir süre için kurulmuş bir tüzel kişilikten bahsetmek mümkün müdür?
Misal, Türkiye ya da Birleşik Krallık Hükümeti antlaşmayı herhangi bir zaman diliminde tanımadığını beyan ederse, Antlaşma fiili olarak yürürlükten kalkmış bir hal alacaktır. Daha detaylı bir örnek vermek gerekirse Türkiye’nin Suriye sınır ihlali ya da Musul iddiası Lozan Antlaşmasını hükümsüz kılacak ve Türkiye, ‘Türkiye’ ismi ile değil de büyük ihtimalle Anadolu ismi ile eski sınırlarını iddia edebilecektir. İddi etmesi durumunda, özellikle, Musul Vilayeti toprak iddiası, Türkiye’nin Lozan’ı tanımadığının bir fiili durumundan başka birşey değildir.
Öte yandan Antlaşmada bir boşluk ya da iddia edildiği üzre bir gizli madde konulması olasılığı da yüksek bir ihtimaldir. Gizli madde olduğu iddiası Fransız orijinal metni incelenerek açığa çıkarılabilir fakat bu orijinal metnin aslına uygun çoğaltıldığı söylenmektedir. Bu durumda süre konusunda bir boşluk bulunmaktadır. Haliyle Türkiye bu boşluğu delip eski sınırlarına geri dönmek isteyecektir. Bu boşluk aynı zamanda Türkiye’nin rejimini de kapsamaktadır. Yani Lozan’ın artık yürürlükte olmadığı iddiası rejim dahil bütün tüzel kişiliği büyük bir olasılıkla ortadan kaldırmakatdır. Zira Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri, Lozan’da da yer almıştır. Buna göre, Türkiye’de yaşayan ve Türkiye devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes eşit ve aynı haklara sahip Türkiye halkları ya da milliyetlerini (NB:’Türk uyrukları’ yerinde bir kavram değildir) oluşturmaktadır.
Mustafa Kemal imzanın önemini şu sözlerle anlatır:
“Bu antlaşma, Türk milleti aleyhine, 100 yıldan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş bir büyük suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir.”
Hudud-u Millî konusunda ise fikirlerini şöyle beyan etmektedir: “Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun’un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!”
Lozan Sulh Muahedenamesi, pek çok yönden önem taşımaktadır. Öncelikle, Türkiye’nin ‘bağımsız ve eşit bir devlet’ olarak uluslararası topluma kabul edildiği iddia edilmektedir. Lozan’la Misak-ı Milli hedeflerine çok büyük ölçüde ulaşıldığı da birçok kesim tarafından dile getirilmeketdır. ‘Ekonomik bağımsızlık belgesi’ (kapitülasyonların kaldırılması) olma özelliğine de sahip olduğu söylenmektedir.
Antlaşma ile Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesi yapılmasına karar verilmiş, neticede 1924 yılında Hıristiyan ve Rum Yunanistan’a, Müslüman ve Türk de Türkiye’ye göç etmiştir. Bu da Lozan’nın ne kadar bağımsız ve eşit bir antlaşma olduğunun aslında ibarelerinden biridir. Birçok insan etnik kökeninden dolayı yerinden ve yurdundan edilmiş ve exterminasyona tabii tutulmuştur.
Öte yandan, Antlaşma’da, genel olarak aktarıldığı biçimi ile Türkiye’de yaşayan Hıristiyan kökenli Rum ve Ermeniler ile Museviler azınlık olarak tanımlanmış ve mal, mülk ve ibadet hakları güvence altına alınmıştır. Fakat bu doğru bir biçimde yorumlanmış mıdır? Lozan gerçekten de iddia edildiği gibi sadece Rum, Ermeni ve Museviler’den mi bahsetmektedir? Yani Anadolu’da başka etnik bir grup yok mudur? İddia edildiği gibi Lozan’da herhangi bir etnik isim telaffuz edilmemiştir. Bu durumda bu yorumları kim yapmış ve hak ve özgürlükleri kim uygulamaya koymuştur?
• Lozan Muahedenamesi, Hukuki Statüsü ve Anadolu’da İcrası (the Lausanne, its Legal Status and Enforcement in Anatolia)
Lozan Muahedenamesi, ‘Kesim III’ (Section III) Azınlıkların Korunması (Protection of Mınorities) başlığı altında bazı düzenlemeler getirmiştir.
ARTICLE 37 – Turkey undertakes that the stipulations contained in Articles 38 to 44 shall be recognised as fundamental laws, and that no law, no regulation, nor official action shall conflict or interfere with these stipulations, nor shall any law, regulation, nor official action prevail over them.
MADDE 37 – Türkiye, 38 nci Maddeden 44 ncü Maddeye kadar olan Maddelerin kapsadigi hükümlerin temel yasalar olarak taninmasini ve hiç bir kanunun, hiç bir yönetmeligin (tüzügün) ve hiç bir resmi islemin bu hükümlere aykiri ya da bunlarla çelisir olmamasini ve hiç bir kanun, hiç bir yönetmelik (tüzük) ve hiç bir resmi islemin söz konusu hükümlerden üstün sayilmamasini yükümlenir.
Yukarıdaki madde, Lozan Muahedenamesi’nin maddelerinin kapsadığı hükümlerin Türkiye tarafından ‘temel yasalar olarak tanınmasını’ (‘shall be recognised as fundamental laws’) açık ve seçik bir dille ifade etmektedir. Bu halde Lozan’nın neden Türkiye’nin kurucu bir Temel Yasası olduğu anlaşılmaktadır. 37.ci maddedeki ‘that no law, no regulation, nor official action shall conflict or interfere with these stipulations, nor shall any law, regulation, nor official action prevail over them.’ ibaresi ne bir kanun, ne bir yönetmelik (tüzük) ve ne de bir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir. Kemalist çevrenin ‘Milli İrade’ ‘bagımsızlık’ ve ‘eşitlik’ söylemleri burda adeta bacakları havada kalmaktadır. Yani Lozan vesikası aslında Türkiye için hazırlanan kurucu bir Anayasadır ve Türkiye’nin bağımsız bir biçimde Parlemanetosundan çıkarabileceği bir kanun bu vesikaya aykırı olmamalıdır. Bu durumda Parlamento’nun üstünlüğü ilkesi rafa kaldırılmış ve bağımsız bir devlet özelliği tahkim altına alınmıştır. Yani Yurkiye bağımsız bir Devlet olarak kurulmamıştır. Daha açık bir ifade ile Türkiye Cumhuriyeti kendi Temel Yasası’nı kendi Parlamentosu’ndan özgürce çıkarıp bağımsızlığını ilan etmemiştir; tam tersine bu uluslararası güçler tarafındna kurulan bir tahkim kurulu tarafından belirlenmiştir. Türkiye bağımsız bir devtlet değildir ve bu tahkim 2024’de teamüller gereği bitecektir. Türkiye’nin Anadolu ismi ile farklı bir Devlet deklerasyonu yapması lazımdır ve buna Suriye ve Irak topraklarının büyük bölümünü hatta tamamına yakınını dahil etmek için uğraşmalıdır. Yani Anadolu ve Mezpotamya birleştirilmelidir. Bu Plebisit yolu ile mümkündür. Bunu yapması için de Türkiye siyasi iktidarının bölge halkları ve etnik grupları ile ilişkilerini iyi sürdürmesi ve onların temel hak ve özgürlüklerini kabul edeceğininin teminatını sağlamalıdır. Bu durumda bölge etnik grupları sözkonusu yeni bir Federal devlet yapısına hazır olacaktır. Suriye ve Iraq ile ilişkiler barış içerisinde yürütülmeli ve sözkonusu topraklar tekrar Anadolu hakimiyetine alınmalıdır. Zaten Basra ve Musul Eyaletleri Osmanlı eyaletleri idi. Suriye halkları dinci gruplardan arındırılmalı ve Anadolu halklarına dahil edilmelidir. Bu Lozan’nın zamanaşımına uğraması durumunda barış içerisinde ve referandum yolu ile yapılmalıdır. Kurd ve Alevi toplumunun da Anadolu iktidarındaki katkısı nazarı dikkate alınmalı ve bu kesimlerin de temel hak ve özgürlükleri teminat altına alınmalıdır. Bu durumda Anadolu siyasi iktidarı daha da güçlenecektir. Aleviler ve Kurdler Anadolu’nun Ortadoğu’da daha fazla güçlenmesi için iktidarda söz hakkına sahip olmalıdır artık. Bu kesimler ile savaş ve kargaşa masaya yatırılmalı ve bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır. Misak-ı Milli kavramı artık démodé olmuş ırkçı bir kavramdır, terkedilmelidir.
• Lozan’ın 38.ci Maddesi:
Article 38 – The Turkish Government undertakes to assure full and complete protection of life and liberty to ali inhabitants of Turkey without distinction of birth, nationality, language, race or religion.
All inhabitants of Turkey shall be entitled to free exercise, whether in public or private, of any creed, religion or belief, the observance of which shall not be incompatible with public order and good morals.
Non-Moslem minorities will enjoy full freedom of movement and of emigration, subject to the measures applied, on the whole or on part of the territory, to all Turkish nationals, and which may be taken by the Turkish Government for national defence, or for the maintenance of public order.
MADDE 38 – Türk Hükümeti, Türkiye’de oturan herkesin, dogum, bir ulusal topluluktan olma [milliyet, nationality], dil, soy ya da din ayirimi yapmaksizin, hayatlarini ve özgürlüklerini korumayi tam ve eksiksiz olarak saglamayi yükümlenir.
Türkiye’de oturan herkes, her inancin, dinin ya da mezhebin, kamu düzeni ve ahlak kurallariyla çatismayan gereklerini, ister açikta isterse özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktir.
Müslüman-olmayan azinliklar, bütün Türk uyruklarına uygulanan ve Türk Hükümetince, ulusal savunma amaciyla ya da kamu düzeninin korunmasi için, ülkenin tümü ya da bir parçasi üzerinde alinabilecek tedbirler sakli kalmak sartiyla, dolasim ve göç etme özgürlüklerinden tam olarak yararlanacaklardir.
Yeri gelmiş iken 38.ci maddede yer alan ‘Non-Muslim minorities’(‘Müslüman-olmayan azınlıklar’ ya da Gayri Müslümler) ve ‘Turkish nationals’(‘Türk uyrukları’ -NB- aslında Türkiye ulusları(Milliyetleri) ya da halkları biçiminde anlaşılmalıdır bu) kavramlarına açıklık getirmekte fayda vardır. Burada sözü edilen Gayri Müslümler kimlerdir? Bu bir rapora ya da tespite tabii tutulmuş mudur? Yani biz Gayri Müslüm derken kimden bahsediyoruz? Sadece Hristiyan, Museviler mi aklımıza geliyor? Misal Aleviler statü bakımından hangi kategoride değerlendirilecektir? Kızılbaş Aleviler ile Bektaşi Aleviler kategorilendirildiğinde Dersim Ocakları ve Dersim Kızılbaşh Aleviliği inanç sitemi bunun neresine konulacaktır? Yani Gayri Müslüm azınlık terimi tarif edilmemiştir Lozan’da, bir tarifi yoktur. Öte yandan Anadolu’da birçok etnik ve dini grup yaşam sürmektedir ve bunlar koruma altına alınmamıştır. Misal Dersim Etnik toplumu Dersim Otonom coğrafyası içerisinde korunmamıştır. Kurd etnisitesi korunmamıştır. Alevi İtiqatı kendine özgü olduğu için üç büyük din içerisinde değerlendirilemeyeceği gibi, statü verilmemiş, tarifi yapılmamış ve koruma altına alınmamıştır. Lozan bu yönüyle ne doğru yorumlanmış ne de pratiğe doğru uygulanmamıştır.
Kaldı ki ‘Turkish Ntionals’ terimi ‘doğrudan ‘Türk Uyrukları anlamına gelmemektedir, çünkü Turkish nationals demekle Avrupalılar Türkiye halkları demek istemiştir. Avrupalılar Turkish derken Anadolu’da yaşayan bütün etnik yapıları dahil ederek kullanmaktadır. Bunu önlemek için Anatolian yani Anadolulu kavramı kullanılmalıdır. Bu haliyle dönemin Kemalist iktidarı terimi aldatıcı biçimde yanlış yorumlamış ve Türk uyrukları deyimini tercih edip sanki Anadolu’da yaşayan etnik gruplar Türk uyrukları imiş gibi bir tablo yaratıp üzerine çerçevisini takmıştır. Bu haliyle, kanaatimce, Türkiye Lozan’nın 38.ci maddesini ihlal etmiş ve pratiğe yanlış uyugulamıştır denebilir.
• Lozan’in 39.cu Maddesi:
ARTICLE 39 – Turkish nationals belonging to non-Moslem minorities will enjoy the same civil and political rights as Moslems.
All the inhabitants of Turkey, without distinction of religion, shall be equal before the law.
Differences of religion, creed or confession shall not prejudice any Turkish national in matters relating to the enjoyment of civil or political rights, as, for instance, admission to public employments, functions and honours, or the exercise of professions and industries.
No restrictions shall be imposed on the free use by any Turkish national of any language in private intercourse, in commerce, religion, in the press, or in publications of any kind or at public meetings.
Notwithstanding the existence of the official language, adequate facilities shall be given to Turkish nationals of non-Turkish speech for the oral use of their own language before the Courts.
MADDE 39 – Müslüman-olmayan azinliklara mensup Türk uyrukları, Müslümanlarin yararlandiklari ayni yurttaslik [medeni] haklariyla siyasal haklardan yararlanacaklardir.
Türkiye’de oturan herkes, din ayirimi gözetilmeksizin, kanun önünde esit olacaktir.
Din, inanç ya da mezhep ayriligi, hiç bir Türk uyrugunun, yurttaslik haklariyla [medeni haklarla] siyasal haklarindan yararlanmasina, özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükseltilme, onurlanma ya da çesitli mesleklerde ve is kollarinda çalisma bakimindan, bir engel sayilmayacaktir.
Herhangi bir Türk uyrugunun, gerek özel gerekse ticaret iliskilerinde, din, basin ya da her çesit yayin konulariyla açik toplantilarinda, diledigi bir dili kullanmasina karsi hiç bir kisitlama konulmayacaktir.
Devletin resmi dili bulunmasina ragmen, Türkçeden baska bir dil konusan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakimindan uygun düsen kolayliklar saglanacaktir.
Yukarıdaki 39.cu maddenin en önemli prensibi Laiklik ilkesini açık ve seçik bir biçimde dile getirmesidir. Yani Lozan, Laiklik’i Türkiye’ye dayatmıştır. Bu haliyle Laiklik öyle sanıldığı gibi doğrudan Mustafa Kemal tarafından getirilmemiş ve fakat batılı devletler tarafından Lozan’da bir koşul olarak dile getirilmiştir. Bunun nedeni ise etnik ve dini grupların korunmasını garanti altına almaktır. Bu madde din, vicdan ve itiqat özgürlüğü ile dil özgürlüğü ve bunu ifade ve icra özgürlüğünü garanti altına almaktadır. Fakat gelin görün ku daha yukarıdaki 37.ci maddede ifade edilen Lozan ile uyumsuz kanun ve yönetmelik çıkarılamaz ilkeleri ayaklar altına alınmış ve icraatta bütün hak ve yükümlülükler çiğnenmiştir. Lozan’nın da zaten en çok konuşulan madddesi olan 39.cu madde Türkiye’de icraat bulmamıştır.
Diğer husus da Türkiye’nin Laiklik ilkesini çiğneyemeceği yönündedir. Buna karışın Türkiye pratikte Laiklik ilkesini uygulamamış ve Lozan’ı ihlal etmiştir. Farklı diller konuşan etnik grupların da dil özgürlükleri de herkesin malumudur. Misal Dersim etnik toplumu kendi dilinde eğitim alamamaktadır. Zazaca gibi tarihi bir dilde bilimsel eğitim koşulları yoktur. Kızılbaş Alevi inancı kurumsal olarak Kabul görmemiştir Anadolu’da ve Anayasal statü almamıştır henüz.
• Lozan’ın 40.cu Maddesi:
Yine 40.ci madde de Gayri Müslüm azınlıkların eğitim ve öğretim haklarından sözetmektedir. Aslında Aleviler bu kategoride yer almalıydı fakat bu ihmal edilmiştir.
ARTICLE 40 – Turkish nationals belonging to non-Moslem minorities shall enjoy the same treatment and security in law and in fact as other Turkish nationals. In particular, they shall have an equal right to establish, manage and control at their own expense, any charitable, religious and social institutions, any schools and other establishments for instruction and education, with the right to use their own language and to exercise their own religion freely therein.
MADDE 40 – Müslüman-olmayan azinliklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakimindan hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla ayni islemlerden ve ayni güvencelerden [garantilerden] yararlanacaklardir. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayir kurumlariyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer ögretim ve egitim kurumlari kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapmak konularinda esit hakka sahip olacaklardir.
Geri kalan maddeler Ek’te verilmiştir.
III. Lozan ve Musul, Kerkuk ile Suleymaniye (the Lausanne and Mosul, Kirkuk and Suleymaniye):
Musul meselesinde Kemalist kesimin Plebisit, yani halkoyu önerisinde bulunduğu ve fakat bunun Büyük Britanya tarafından reddedildiği belirtilmektedir. Gerekçesi ise, Curzon’a göre, bölge halkının oy verme alışkanlığının olmayışı ve bu konuda tecrübesinin eksikliği, dolayısıyla Plebisit’in amacını anlayamayacakları idi.
Öte yandan, Milletler Cemiyeti’nin Soruşturma Komisyonu 16 Temmuz İ925 tarihli raporu ana hatlarıyla şöyleydi: Brüksel Hattı’nın coğrafî sınır olarak tespit edilmesi-
• Musul vilâyetinde çoğunluğun, sayıları 500 bini bulan Kürdler’den meydana geldiği,
• Kurdler’in Türk ve Arap nüfustan fazla olduğu,
• 1928 yılında sona erecek olan Irak’taki manda yönetiminin 25 yıl daha uzatılması,
• Bölgedeki Kürdlere yönetim ve kültürel haklarının verilmesi kaydıyla Musul’un Irak yönetimine bırakılması,
• Milletler Cemiyeti Meclisi’nin, bölgenin iki ülke arasında taksimine karar vermesi halinde Küçük Zap çizgisinin sınır olarak kabul edilmesi,
• Milletler Cemiyeti, Irak’taki manda yönetiminin uzatılmasını ve Kürdler’e imtiyazlar tanımak suretiyle bölgenin Irak’a bırakılmasını uygun görmediği takdirde, Musul’un Türkiye’ye bırakılmasının uygun olacağı,
• İngiltere’nin Hakkari üzerindeki iddia ve isteklerinin kabul edilmemesi.
Türkiye itiraz eder ve La Haye Adalet Divanı görüş açıklar. Milletler Cemiyeti Meclisi, 8 Aralık 1925’te Divan’ın kararını benimsediğini açıklar. 16 Aralık Brüksel Hattı’nın güneyindeki toprakların Irak’a bırakılmasını kabul eder. Türkiye Cemiyet Meclisi kararına uyar ve 5 Haziran I926’da yapılan Ankara Antlaşması ile Musul’u Irak’a terketmeyi kabul eder.
Brüksel Sınır Çizgisi: Türkiye ile Irak arasındaki hudut, Cemiyet-i Akvam’ın 29 Ekim 1924 tarihli toplantısında kararlaştırıldığı şekilde (Brüksel Sınır Çizgisi) kesinleşmiştir ( Madde 1). Bu antlaşma taraflarca tasdik edilmiş ve tasdiknameler süratle Ankara’da teati edilmiştir. Antlaşmanın tasdiklenmiş suretleri Lozan’ı imza eden devletlere gönderilmiştir ( Madde 18). Bunun üzerine Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey şu sözleri sarfetmiştir: “Bir insanı ikiye bölmek veyahut herhangi bir parçasını ayırmak mümkün değil ise, Musul’u Türkiye’den ayırmak da mümkün değildir”. Bu söylem daha çok Kurd toplumunun ikiye bölünmesinde muhtevasını bulmaktadır. Bu nedenle Kurdler Musul’un Anadolu’ya katılması konusunda mücadele vermelidir.
IV. Lozan’ın Dersim’e etkisi (Lausanne’s affect on Dersim)
Dersim, Lozan Muahedenamesi öncesinde olduğu gibi sonrasında da varolan otonom statüsünü modern biçimi ile büyük bir eyalet olarak kabul edilmeli ve Anadolu’da diğer etnik gruplar ile beraber varlığını sürdürmelidir. Dersim’in eyelet statüsü Anadolu içerisinde makul bir statü olacaktır, yeterlidir de. Zira Lozan dolaylı bir dille bu etnik oluşumu tarif etmektedir. Kaldı ki Osmanlı da doğrudan Dersim’i inkar etmemiştir.
V. Sonuç (Conclusion):
Antlaşma, Temel Yasa, Kurucu Yaşa, Tapu Senedi, Kurucu Vesika vs vs adı değişik biçimlerde telaffuz edilse de Lozan Sulh Muahedenamesi Anadolu’daki toplumları mutlu etmemiş, barış ve huzur içinde bir arada yaşamalarını sağlamamıştır. Toprakların bir bölümü garanti edilse de bir bölümü oldukça kolay sebeblerle elden çıkmıştır. Önemli petrol kaynakları ecnebilere brakılmış ve değişik etnik gruplar ya inkar edilmiş ya exterminasyona tabi tutulmuş ya da kimlikleri tamamen inkar edilmiştir. Fakat bunu Lozan’nın kendi dilinden çıkarmak ya da yorumlamak imkansızdır. Bunu dönemin Kemalist rejiminin bir artniyeti olarak yorumlamak mümkündür. Zira Lozan Vesikası daha demokratik ve halkçı bir biçimde icra edilebilirdi Parlamento vasıtası ile. Ne Parlamento üstün kabul edilmiş ne de egemenlik kayıtsız şartsız millete verilmiştir. Egemenlik dedikleri Lozan ile icra edilen bir buyruktan başka bir şey değildir. Bu doğrultuda, Lozan’ın iyi yönleri alınmalı kötü yönleri atılmalıdır. Ortadoğu’da birçok önemli garyrimenkul Anadolu’nun tapusuna dahil edilmelidir. En azından demokratik ve barışçıl yollarla bu Plebisit vb yöntemler ile mümkün kılınmalıdır. Anadolu ismi kullanılmalı ve Pers satraplık sistemine geçilmelidir. Yani bir tür Eyalet sistemi. Bu vesile ile bu eyaletlerden biri de Dersim olmalıdır. Günümüz Türkiye tekçi modelinde barış ve huzur yoktur.
Ek – Appendix :
• Lozan’in 41.ci Maddesi:
ARTICLE 41 – As regards public instruction, the Turkish Government will grant in those towns and districts, where a considerable proportion of non-Moslem nationals are resident, adequate facilities for ensuring that in the primary schools the instruction shall be given to the children of such Turkish nationals through the medium of their own language. This provision will not prevent the Turkish Government from making the teaching of the Turkish language obligatory in the said schools.
In towns and districts where there is a considerable proportion of Turkish nationals belonging to non-Moslem minorities, these minorities shall be assured an equitable share in the enjoyment and application of the sums which may be provided out of public funds under the State, municipal or other budgets for educational, religious, or charitable purposes.
The sums in question shall be paid to the qualified representatives of the establishments and institutions concerned.
MADDE 41 – Genel [kamusal] egitim konusunda, Türk Hükümeti, Müslüman-olmayan uyrukların önemli bir oranda oturmakta olduklari il ve ilçelerde, bu Türk uyruklarınin çocuklarina ilk okullarda ana dilleriyle ögretimde bulunulmasini saglamak bakimindan, uygun düsen kolayliklari gösterecektir. Bu hüküm, Türk Hükümetinin, söz konusu okullarda Türk dilinin ögrenimini zorunlu kilmasina engel olmayacaktir.
Müslüman-olmayan azanliklara mensup Türk uyruklarınin önemli bir oranda bulunduklari il ve ilçelerde, söz konusu azinliklar, Devlet bütçesi, belediye bütçesi ya da öteki bütçelerce, egitim, din ya da hayir islerine genel gelirlerden saglanabilecek paralardan yararlanmaya ve pay ayrilmasina hak gözetirlige uygun ölçülerde katilacaklardir.
Bu paralar, ilgili kurumlarin (Ytablissements et institutions) yetkili temsilcilerine teslim edilecektir.
• Lozan’in 42.ci Maddesi:
ARTICLE 42 – The Turkish Government undertakes to take, as regards non-Moslem minorities, in so far as concerns their family law or personal status, measures permitting the settlement of these questions in accordance with the customs of those minorities.
These measures will be elaborated by special Commissions composed of representatives of the Turkish Government and of representatives of each of the minorities concerned in equal number. In case of divergence, the Turkish Government and the Council of the League of Nations will appoint in agreement an umpire chosen from amongst European lawyers.
The Turkish Government undertakes to grant full protection to the churches, synagogues, cemeteries, and other religious establishments of the above-mentioned minorities. All facilities and authorisation will be granted to the pious foundations, and to the religious and charitable institutions of the said minorities at present existing in Turkey, and the Turkish Government will not refuse, for the formation of new religious and charitable institu- tions, any of the necessary facilities which are guaranteed to other private institutions of that nature.
MADDE 42 – Türk Hükümeti, Müslüman-olmayan azinliklarin aile durumlarilya [statüleriyle, aile hukukuyla] kisisel durumlarin [statüleri, kisi halleri] konusunda, bu sorunlarin, söz konusu azinliklarin gelenek ve görenekleri uyarinca çözümlenmesine elverecek bütün tedbirleri almagi kabul eder.
Bu tedbirler, Türk Hükümetiyle ilgili azinliklardan her birinin esit sayida temsilcilerinden kurulu özel Komisyonlarca düzenlenecektir. Anlasmazlik çikarsa, Türk Hükümetiyle Milletler Cemiyeti Meclisi, Avrupa’li hukukçular arasından birlikte seçecekleri bir üst-hakem atayacaklardir.
Türk Hükümeti, söz konusu azinliklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarina tam bir koruma saglamayi yükümlenir. Bu azinliklarin Türkiye’deki vakiflarina, din ve hayir isleri kurumlarina her türlü kolayliklar ve izinler saglanacak ve Türk Hükümeti, yeniden din ve hayir kurumlari kurulmasi için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara saglanmis gerekli kolayliklardan hiç birini esirgemeyecektir.
• Lozan’in 43.cu Maddesi:
ARTICLE 43 – Turkish nationals belonging to non-Moslem minorities shall not be compelled to perform any act which constitutes a violation of their faith or religious observances, and shall not be placed under any disability by reason of their refusal to attend Courts of Law or to perform any legal business on their weekly day of rest.
This provision, however, shall not exempt such Turkish nationals from such obligations as shall be imposed upon all other Turkish nationals for the preservation of public order.
MADDE 43- Müslüman-olmayan azinliklara mensup Türk uyrukları, inançlarina ya da dinsel ayinlerine aykiri herhangi bir davranista bulunmaga zorlanamayacaklari gibi, hafta tatili günlerinde mahkemelerde hazir bulunmalari ya da kanunun öngördügü herhangi bir islemi yerine getirmemeleri yüzünden haklarini yitirmeyeceklerdir.
Bununla birlikte bu hüküm, söz konusu Türk uyruklarıni, kamu düzeninin korunmasi için, öteki Türk uyruklarına yükletilen yükümler disinda tutar anlamina gelmeyecektir.
• Lozan’in 44.cu Maddesi:
ARTICLE 44- Turkey agrees that, in so far as the preceding Articles of this Section affect non-Moslem nationals of Turkey, these provisions constitute obligations of international concern and shall be placed under the guarantee of the League of Nations. They shall not be modified without the assent of the majority of the Council of the League of Nations. The British Empire, France, Italy and Japan hereby agree not to withhold their assent to any modification in these Articles which is in due form assented to by a majority of the Council of the League of Nations.
Turkey agrees that any Member of the Council of the League of Nations shall have the right to bring to the attention of the Council any infraction or danger of infraction of any of these obligations, and that the Council may thereupon take such action and give such directions as it may deem proper and effective in the circumstances.
Turkey further agrees that any difference of opinion as to questions of law or of fact arising out of these Articles between the Turkish Government and any one of the other Signatory Powers or any other Power, a member of the Council of the League of Nations, shall be held to be a dispute of an international character under Article 14 of the Covenant of the League of Nations. The Turkish Government hereby consents that any such dispute shall, if the other party thereto demands, be referred to the Permanent Court of International Justice. The decision of the Permanent Court shall be final and shall have the same force and effect as an award under Article 13 of the Covenant
MADDE 44 – Türkiye, bu Kesimin bundan önceki Maddelerdeki hükümlerin, Türkiye’nin Müslüman-olmayan azinliklariyla ilgili oldugu ölçüde, uluslararasi nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Milletler Cemiyetinin güvencesi [garantisi] altina konulmalarini kabul eder. Bu hükümler, Milletler Cemiyeti Meclisinin çogunlugunca uygun bulunmadikça, degistirilemeyecektir. Ingiliz Imparatorlugu, Fransa, Italya ve Japon Hükümetleri, Milletler Cemiyeti Meclisinin çogunlugunca razi olunacak herhangi bir degisikligi reddetmemegi, İşbu Andlaşma uyarinca kabul ederler.
Türkiye, Milletler Cemiyeti Meclisi üyelerinden her birinin, bu yükümlerden herhangi birine aykiri herhangi bir davranisi ya da böyle bir davranista bulunma tehlikesini Meclise sunmaga yetkili olacagini ve Meclisin, duruma göre, uygun ve etkili sayacagi yolda davranabilecegini ve gerekli görecegi yönergeleri [talimati] verebilecegini kabul eder.
Türkiye, bundan baska, bu maddelere iliskin olarak, hukuk bakimindan ya da uygulamada, Türk Hükümetiyle imzaci öteki Devletlerden herhangi biri ya da Milletler Cemiyeti Meclisine üye herhangi bir baska Devlet arasında görüs ayriligi çikarsa, bu anlasmazligin, Milletler Cemiyeti Misakinin 14 ncü Maddesi uyarinca uluslararasi nitelikte sayilmasini kabul eder. Türk Hükümeti, böyle bir anlasmazligin, öteki taraf isterse, Milletlerarasi Daimi Adalet Divanina götürülmesini kabul eder. Divanin karari kesin ve Milletler Cemiyeti Misakinin 13 ncü maddesi uyarinca verilmis bir karar gücünde ve degerinde olacaktir.
• Lozan’in 45.ci Maddesi:
Article 45 – The rights conferred by the provisions of the present Section on the non-Moslem minorities of Turkey will be similarly conferred by Greece on the Moslem minority in her territory.
MADDE 45 – Bu Kesimdeki hükümlerle, Türkiye’nin Müslüman-olmayan azinliklarina taninmis olan haklar, Yunanistan’ca da, kendi ülkesinde bulunan Müslüman azinliga taninmistir.
Kaynaklar ve Antlaşma Metinleri :
• http://www.kerkuk-musul.com/tarihce_2.html
• https://wwi.lib.byu.edu/index.php/Treaty_of_Lausanne
• http://sam.baskent.edu.tr/belge/Lozan_TR.pdf
• https://wwi.lib.byu.edu/index.php/Main_Page
• http://www.tccb.gov.tr/…/lozan-baris-antlasmasinin-93-yil-d…
• http://www.ttk.gov.tr/index.php…
• https://wwi.lib.byu.edu/index.php/Treaty_of_Lausanne
• http://hansard.millbanksystems.com/…/treaty-of-lausanne-rat…
• “In our opinion Lord-Curzon made the best possible Treaty in the circumstances.”: http://archive.spectator.co.uk/…/the-treaty-of-lausanne-was…
• http://sam.baskent.edu.tr/belge/Lausanne_ENG.pdf
• Howard, Harry N. The Partition of Turkey: A Diplomatic History, 1913–1923. New York: Ferig, 1966.