Connect with us

Dersim News, Dersim Haber, Dersim

Sarıkamış Harekâtı’nda Ruslara esir düşen Dersimli Ahmet Çavuş’un hikayesi…

Haberler

Sarıkamış Harekâtı’nda Ruslara esir düşen Dersimli Ahmet Çavuş’un hikayesi…

Dedemiz Ahmet binlerce Osmanlı askeriyle birlikte Rusya’nın değişik ücra köşelerindeki esir kamlarına sevk edilir. Ahmet dedemiz Avrupa Rusya’sındaki kamplara düşer.

SARIKAMIŞ HAREKÂTINDA DESIMLİLERİN DRAMI

BİR İNSAN HİKÂYESİ; DEDEM AHMET ÇAVUŞ… 

Mehmet AŞKIN

İnsanın iki dedesi olur mu? Olur!… Ben ve tabi ki kardeşlerim iki kişiye birden dede diyoruz. Bu iki dedemizi de görmemiş olsak da çok severiz. Yerel tarihin konusu kişiliklerdir. Babaannemiz bunları bazen bir destan bazen bir ağıt kıvamında anlatırdı. Bizim aileden son 50-60 yıllık jenerasyonun  asla unutmadığı tek konu bu iki dede meselesidir. Bunun asıl nedeni 1. Dünya Harbinde Osmanlının Sarıkamış cephesidir…
Aşağıda anlatacağım insanın nasıl iki dedesi oluyormuş…

sarikamis-harekatina-katilan-dersimliler

Büyük dedemiz Wusxan’e Al’in ( Ali oğlu Yusufhan’ın ) sekiz erkek ve bir kızı vardır. Bu erkek çocuklarından altısı çeşitli nedenlerden ölürler veya öldürülürler! 1920’lere gelindiğinde sadece Ahmet dedemiz ve Ali dedemiz hayata kalır. Dünyanın, Osmanlının ve Desım’in zor yıllarıdır!

Dedelerimizden Hem’e Wusxanî ( Ahmet Çavuş  veya Yusufhan oğlu Ahmet ) 1912 yılında, evlendikten kısa bir süre sonra, kendisinden küçük kardeşiyle birlikte Balkan Harbi için askere alınır. Öbür kardeşi (yani diğer dedemiz) Al’e Wusxanî ( Yusufhan oğlu Ali ) ise köyde kalıp, -dönemin moda deyimiyle- eşkıya olur!

Balkan Harbi esnasında Ahmet dedemiz ve adını bilmediğimiz bir kardeşi önce Sivas’a oradan da Selanik’e götürülürler ( Kardeşini başka yere vermek isterler ama Ahmet dedemiz bir şekilde yanında tutmayı başarır kardeşini ). Aylar sonra Selanik’te ordu açık arazide içtimaya çekilir. Öylesine devasadır ki ordunun kalabalığı; Ahmet’in kardeşi korkar ve bu korku sonucunda epilepsi ( sara ) hastalığına yakalanır. Onca hengâme içinde ( büyük olasılıkla Ahmet dedemizin yine becerikliliği sonucu ) vicdan sahibi bir Osmanlı subayı, hastalığa yakalanan kardeşin (yani babamın amcasının) Desım’e  kadar ulaşmasını sağlar. İki Osmanlı süvari neferi  bu amcamızı köye (Xaceriye – Walu ) kadar getirirler. Birkaç ay sonra köyünde HAQ’a yürür.

Ahmet dedemiz Balkan harbine katılır. Çavuş rütbesine yükselir. ( O yıllarda Osmanlı ordusunda çavuşluk kariyer sahibi olmak demektir ve ondan sonra hep Ahmet Çavuş olarak anılır. ) Balkan harbinden Osmanlı Devleti utanç verici, ve sonuçları yıkım olan bir yenilgiyle çıkar. Ahmet dedemiz terhis edilmez. İki yıl sonra Kafkas cephesine gönderilir. 1914 Aralık ayı sonlarında; Sarıkamış’ta Rusların çevirme harekâtı esnasında Ruslara esir düşer, öteki Osmanlı askerleriyle birlikte. Mezramızdan ( Desım’in Xaceriye köyü –yukarı Haceri/Walu mezrası ) iki kişi daha götürülür Doğu cephesine: Bunlardan Ap (amca ) Caf, Sarıkamış çevirme harekâtının hemen başında şehit düşer. Ap ( amca ) Mirali ise dedemiz Ahmet gibi esir düşer. Esaretten yıllar sonra ya dedemizden önce yada sonra köye döner.

Dedemiz Ahmet binlerce Osmanlı askeriyle birlikte Rusya’nın değişik ücra köşelerindeki esir kamlarına sevk edilir. Ahmet dedemiz Avrupa Rusya’sındaki kamplara düşer. Bu bir nevi şans olur kendisi için. Lakin Avrupa Rusya’sındaki esir kampları; Sibirya ve Azerbaycan’ın Nargin adasındaki kamplara nazaran daha iyidir. Esir kamplarının koşuları ve Rusların savaş esirlerine davranışları öylesine kötüdür ki; bu durum NARGİN adasında ki esirleri ziyaret eden heyeti dehşete düşürür: “İsveç ve Danimarka Konsolosları ile Azerbaycan Himmet Fırkası Murahhası, Alman doktorlar Nerimof ve Mahmudof, Muhacat Fırkası’ndan Ağa Muhammed ve Muavenet Cemiyeti üyesi Morislof un katıldıkları bir heyet Nargin Adasına gelirler. Gördükleri karşısında dehşete kapılan heyet üyeleri Osmanlı esirleri karşısında ağlamaktan kendilerini alamazlar. 300 kişinin kalabileceği bir hastanede 1200 hasta vardır. Bir kısmı ölüm halinde bulunan hastalar “su ve yemek isteriz” diye inliyorlardı. 30 kadar cenaze bir kenarda üst üste yığılmıştı. Hastaların büyük kısmı için yatak yoktu. Üzerlerinde elbiseleri de bulunmayan hastalardan günde en az 30 kişi vefat ediyordu.” diye anlatır söz konusu heyet…

Rusya’da Ekim Devrimi sonrası 1920’li yılların sonuna değin süren iç savaş ve kargaşa, savaş esirleriyle kimsenin ilgilenmesine mahal vermez. İstanbul ve Ankara hükümetleri de işi yavaştan alırlar! Ankara hükümeti; İngilizlerin, Rusya’daki Osmanlı esirlerinin Hindistan’a geçip Hint Müslümanlarını ayaklandırması endişesi taşıması nedeniyle, esirleri geri getirmede yavaş hareket eder.

Bu arada Ahmet dedemizin Desım’den ayrılışının üstünden uzun yıllar geçince ve kendisinden bir haber alınamayınca, ailesi de, öldü diyerek umutlarını tümden yitirir ve Desım geleneğinde var olan; ölü için hayır yemeğini verir, ruhuna Kuran okutur. Askere alınmadan önce evli olduğu Elif nenemizi ise kardeşi Ali’ye nikahlarlar. Ali dedemizin bu evlilikten biri kız  iki çocuğu olacaktır.

Ahmet dedemiz yıllar sonra esir kampından, çalışma kampına sevk edilir. Çalışma kampı, esir kampına göre nispeten iyidir. Ne var ki çalışma kampında da öteki Osmanlı esirleri gibi Ahmet çavuş da kampta görevli Ermenilerin saldırı, hakaret ve tehditlerine maruz kalır. Öyle zaman gelir ki Ermeniler, işi cana kasta kadar vardırırlar. İmdadına Azeriler yetişir. Bir Azeri kimliğiyle trenle Bakü’ye geçer, oradan yine Azeriler sayesinde tanıdığı Türklerle birlikte Batum’a geçerler. Batum’dan da gemiyle İstanbul’a varır. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra köye gelir. Köye vardığında herkes hem sevinçle hem de hüzünle karşılar Ahmet Çavuşu. Lakin ruhuna hayır yemeği verdikleri, Kuran okuttukları ve karısını kardeşine nikâhladıkları oğulları, kardeşleri, uzun yıllar sonra çıkagelmiştir…

Ahmet çavuşun gözleri eşi Elif’i aramaktadır. Ne yazık ilişmez gözlerine! Evde büyüğü kız, küçüğü oğlan iki çocuk vardır. Kimin çocukları diye sorar; kardeşinin çocukları derler. Çocukların annesini de kendi eşini de ortalıkta göremeyince; bir şeylerin tuhaf olduğunu sezer. Hem de annesi ve babasının ve kardeşlerinin tavırları ürkektir. Kendisinden bir şeylerin gizlendiğini sezer. En kötü habere de hazırlıklı olmanın artık ayırımındadır… Birkaç gün sonra anne ve babası durumu kendisine açıklarlar. Ahmet çavuş her zaman ki bilge kişiliğiyle durumu metanetle karşılar. Anne ve babasının elini öper; “Elif artık bacımdır” der. Karısı kardeşiyle evlendirilmiş ve iki çocuk annesidir artık…

Ahmet dedemizin kardeşi Ali, benim öz dedem, yazımızın başında da vurgulamıştık, hem askere gitmemek için hem de o dönemde ki aşiret kavgalarından ötürü dağa çıkmayı, silah kullanmayı, kol oluşturmayı ( küçük gruplu silahlı birlik ) yol kesmeyi tercih eder. Ali dedemiz, Ahmet dedemizin tersine kaba, kavgacı kararlarını öfke ile veren ve insanlara karşı acımasızlığıyla bilinen kişidir kısa ömründe… Ahmet dedemiz ise sakinliği, mantıklı kararları, insanlara karşı hoşgörüsü, bilgeliği ve mümin kişiliğiyle bilinir kısa ömründe…

Ahmet çavuş yeniden  evlilik hazırlıklarına başlar. Vanquq/Vankük Köyünden, akrabalardan bir kızla nişan hazırlıklarına başladıkları günlerden birinde; mezramızın üst kesiminden iki (asker kaçağı) silahlı adam geçer. Ali dedemiz, adamlara; “silahlarınızı ve değerli eşyalarınızı bana bırakıp öyle gidin. Yoksa ikinizi de öldürürüm” der. Ve Mavzerini kuşanıp peşlerine düşer. Derdi adamların silahlarını ve eşyalarını almakmış. Vurmak isteseymiş rahatlıkla vururmuş. Öyle ki Mavzer ile 500 metreden avını vuracak kadar iyi bir avcı. Adamlar, Vıle Xemeliye’ye Nisange’sinin ( Burası Xeceriye-Gove-Gomemiş köylerinin arasındaki tepeler silsilesinin tek geçit yeridir. Nisange ise, dikili bir uzun ve kuru ağaç dalı ve o dalın çevresinde yer alan qurç’tan –taş yığınından– oluşan ziyaret yerine denir) üstüne dedemiz için iki takım mavzer fişeği ile bir askeri palto bırakırlar ve derler ki; “bizi Allah’a bağışla, yolumuza gidelim. Ne istiyorsun bizden garip yolcularız. Bu silahlar için askerliğimizi yaktık. Asker kaçağı olduk. Görüldüğümüz yerde  darağacına çekileceğiz. Sana da silahlarımızı vermeyeceğiz.” derler. Dedemiz Ali her zaman ki dik başlılığı! kafaya koymuştur, bu silahlar alınacak. Aksi düşünülemez… “Her şeyinizi bırakın öyle gidin” der. Adamlar Yazıye’ye ( Xaceri, Pax ve Gomemiş koylerimiz arasındaki geniş düzlük/ova) doğru tekrar kaçmaya başlarlar. Ali dedem arkada silahlı kişiler önde bir kovalamacadır gidiyor. 9-10 yaşlarında olan Murt’e Çafî ( köylümüz, Tayhanların dedesi )   de eğlenceli bulmuş olacak ki birlikte adamları kovalamaya devam eder. Adamlar Birıke ( Zazaca da su kuyusu/kuyu anlamına gelir. Xaceriye, Pax ve Gomemiş köyleri arasında ki geniş ormanlık alan) ormanlarına girince Gömemiş Köyü’ne doğru Qurnige denen mevkide ki kayalık alanda gizlenirler. Dedemiz Ali adamların tam altına saklandıkları kayalığın üstüne çıkar ve çevreye göz atar ama göremez kimseyi. Bunu üzerine Murt’e Çaf’ı karşıya yollar; “bak bakalım nereye saklanmışlar” der. Murt’e Çaf karşıya geçer adamları görür ve dedemize seslenir “amca tam üstünde durduğun kayanın altındalar” der. Bunun üzerine dedemiz Mavzerini aşağıya çevirir. Görüş açısı iyi olmadığından adamlara ateş etme fırsatı bulmadan; adamlardan biri aşağıdan dedemize ateş eder. Dedemiz Ali karnında ağır yararlanır. Adamlar kaçıp izlerini kaybettirirler.  Dedemiz köye getirilir ve kısa bir süre sonra HAQ’a yürür…

Oğlu Ali’nin ölümü üzerine büyük nenemiz felç olur. Yıllarca felçli yaşadıktan sonra HAQ’a yürür. Ahmet Çavuş için kardeşinin ölümüyle birlikte trajedi yine başlar. Anne, baba, kardeş ve akraba baskısı sonucu yeniden Elif nenemizle evlendirilir. Bu evlilikten üçü kız, dördü erkek, yedi çocuğu olur. İki çocuk da Ali dededen kalmıştır. Bunlardan Ahmet amcamız ve Xane (hanım) halamız ergenlik dönemlerinde HAQ’a yürürler. Ahmet Çavuş dedemiz ise askerde gösterdiği yararlılıktan dolayı Elazığ’da bir resmi dairede çalışır. (Babam  bu kurumun  kaymakamlık olduğundan bahsederdi). Bir ara Elazığ’a yerleşmeye karar verir. Tam göç hazırlıkları yapılırken; kayın biraderi hastalanır. Kayın biraderini o halde bırakmamak için Elazığ’a göç etme tasarısını erteler. Bir daha da bu tasarısı için sağlığı el vermez. Ahmet Çavuş uzun askerlik ve esaret yıllarının kötü koşulları neticesinde yakalandığı hastalıklar vesilesiyle; sevgili büyük dedemiz Wusxan’e Alî ile sekiz ay arayla 1930’lu yılların ilk yarısında  HAQ’a yürürler… Sevgili Elif nenemiz Temmuz 1980 yılında; dünyanın tüm dertleri ve acılarıyla birlikte HAQ’a yürüdü…

Sevgili dedelerimiz ile nenelerimizin şahsında Sarıkamış Cephesi ve Desım’in tüm mağdur ve mazlumlarını saygıyla yad ediyor; aziz hatıraları önünde hürmetle eğiliyorum.

Sosyal medyada paylaşın
        
   
Continue Reading
You may also like...
1 Comment

1 Comment

  1. Hıdır Dulkadir

    07/01/2017 at 21:00

    Kore şavaşına gidip gelenler o şavaş ve esaret günlerini hep anlatırlardı. Bizim köyden Cebrail Tarhan ve Hüseyin Özalp (Koreli)2 Kore gazisiydi. Bizim köyden Sarıkamış’a giden yoktu. Fakat Mehmet Aşkın arkadaşın anlattığı hikaye yi duymuştum. Yazar Fikret Güneş’te KARDELENLER GÜNEŞİ SEVER isimli hikaye kitabında ”Meleklerin Düğünü” hikayesinde bu olayı anlatır. Hikaye Mehmet Aşık’ın köylüsü hatta akrabası olduğu için daha detaylı ve iç açıcıdır. Eline, yüreğine sağlık Memed.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

5 × 2 =

More in Haberler

To Top