Doğa ve Çevre
Hacıbektaş’a 10.080 fidan projesi
Hacı Bektaş Veli’nin Yolu’na, ışığına, öğretisine, felsefesine karşında ne yaparsak yapalım hakkını ödememiz imkansızdır ama Güneş’ten zerresine deryadan katresine 10.080 fidanı toprak ile buluşturmamız gönül borcu olarak bizim ödev ve görevimizdir.
ON İKİ FİDANDAN ULU BİR ORMANA
Doğa, bize sunmuş olduğu imkan ve olanakları geri isteme hakkına sahiptir, tıpkı
Hak’ın bizlere vermiş olduğu canı alması gibi. Bizler üzerinde yaşamış olduğumuz gezegen, kara
parçası, coğrafya, doğa ve çevreye karşı sorumluyuz ve bu sorumluluğumuzun bir ödevi olarak
bize hayat ve yaşama imkanı veren mekana karşı saygılı ve ölçülü davranmalıyız. İçinde ve
üzerinde yaşamış olduğumuz doğaya karşı tahrip, talan, yıkım, kesim vb. şekilde yaklaştığımızda
verdiği ve sunmuş olduğu imkan ve olanakları verdiği gibi ve bazen de verdiklerini toptan: sel,
heyelan, tufan vb. afetler ile geri alır. Bizler toplum olarak meselenin bu kısmını genelde göz
ardı ederiz veya görmezden geliriz ve bu nedenle de yaşamış olduğumuz bölge/yörede bulunan
doğal çevredeki flora ve faunaya karşı çok acımasız ve saygısız davranıyoruz. Kim bilir, belki de
tahrip ve talan edilmiş bir coğrafya parçasını kendi elimiz ile inşa ediyoruz. Örneğin, Yale
Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, dünya üzerindeki ağaç sayısı 3.04 trilyon olarak
belirtilirken; kişi başına 422 ağaç düştüğü ancak dünyanın daha fazla ağaca sahip olması
gerektiği ifade edilmektedir. Ve aynı zamanda, ilk uygarlıkların 11 bin 700 yıl önce ortaya
çıkmasından bu yana yeryüzündeki ağaç sayısının, yüzde 46 oranında azaldığına dikkat
çekilmektedir.
Bizler Alevi Bektaşi toplumu olarak yüzyıllardan beri farklı toplulukların bir arada
yaşadığı, farklı ayin ve dini biçimlerin kendini yeniden var ettiği özgün bir bünyeyi dağ, tepe,
taş, kaya; göl, akarsu, dere, küçük su gözeleri; ağaç, koruluk, küçük orman alanları; dağların
tepelerinde, dere boylarında, geçit yerlerinde bulunan baba, dede, sultan, er evliya türbeleri vb.
mekânlar inanç ve itikadi bakımdan insanlar tarafından derin anlamlar yüklenerek dinsel
bağlamda belli bir aidiyet bağı ile korumaya çalışmaktayız. Kutsallık aidiyeti ile yeşeren
umutların itikadıyla bazen bir evliya, türbeye, teberiğe ve ziyarete kurban ya da adak adamış,
bazen bir yatıra, ağaca, dağa ve tepeye delil uyarma niyetine çerağlar uyarmış, bazen de bir
erene, sultana, babaya, pire, mürşide deyiş, nefes, duaz ve gülbeng okutmuşuzdur.
Evet, artı ve eksileri ile bugüne kadar geldik fakat bundan sonrası için üzerinde
yaşamış olduğumuz ve hayatımızı sürdürdüğümüz doğa ve çevre bizlere, daha öncesinde olduğu
gibi aynı imkan ve olanakları sunmayacak gibi duruyor. Çünkü bizler toplum olarak doğadan
aldıklarımızı bir borç, bir emanet bilip ve ödevimiz gereği vermesini öğrenemedik. Bizler, nüfus
olarak %80’e yakın bir oranda yaşamış olduğumuz kentlerde doğa, çevre, park, yeşil alan,
ormanlık alanlara çok uzak kaldık, neredeyse yeşil alandan oluşan bir doğa parçasına
yabancılaştık. Yaşamış olduğumuz kent, mahalle veya semtler beton, çimento, hafriyat, inşaat
sahası vb. yerlerden geçilemez bir hal almıştır. Bu durum belki bugün için geçici bir çözüm
olarak görülebilir ancak insanlığın ve doğanın geleceği için pek parlak bir tablo olarak
tanımlamak mümkün değildir. Bu nedenle yarınlar için, çocuklarımızın geleceği için, daha
sağlıklı bir doğa ve çevre için, yaşanılabilir bir dünya için ve üzerinde yaşamış olduğumuz
gezegene saygı için belki tam bir çözüm olmayabilir ama en azından elimizde geldiği kadarıyla
fidan dikimi yapmalıyız.
Çünkü ağaç yeşermeyi, canlanmayı, yeniden doğuşu, verimliliği, tükenmez
yaşamı, ölümsüz hayatı; yorulmadan yaşayan; yeni doğanların koruyucusu, destekçisi ve bekçisi;
dalları, yaprakları, kökleri ve meyveleri ile yeniden üreten; yaşayan gerçekliğin, diri bir hayatın
ve yenilenmenin ifadesidir ve aynı zamanda bolluk, şans ve mutluluğun sembolü ve aynı
mekanda bilgeliğin, ululuğun, kutsallığın, koruyuculuğun, kerametin simgesidir.
Alevi Bektaşi inancına göre şayet bir can rüyasında fidan diktiği görürse yaşadığı
haneye bir çocuğun geleceğine inanılır. Biz istiyoruz ki yeni doğan çocukların beşiği yeşil
dallardan ve yapraklardan yapılsın; geleceği ve hayatı temiz bir doğa ve çevrede, ağaç ve
fidanların içinde, tahrip ve talan edilmemiş bir coğrafyanın mekanında geçsin. Yaşanılabilir bir
dünyayı çocuklarımıza vaat etmezsek yarın başta çocuklarımız ve Yol olmak üzere üzerinde
yaşamış olduğumuz gezegen bizden davacı olur. Bu davadan kendi yakamızı kurtarma adına
değil de geleceğimiz ve doğadan ödünç aldıklarımıza karşın bir borç ve ödev olarak bundan
böyle gözlerini dünyaya açan her çocuk için en az 12 fidan dikilmesine…
Veliyettin Hürrrem ULUSOY
Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini
Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı Başkanı
Neden Hacıbektaş’a 10.080 fidan dikiyoruz?
Hacı Bektaş Veli, insan-ı kâmilin değerini, kâinattaki yerini, önemini anlam ve etkisini,
gelişmenin yaratıcılığını, erdemin insan hayatındaki yerini; iyinin, güzelin ve doğrunun
yönlendirici erkini konu edinen bir yaşam felsefesini ortaya koyan, geleneksel baskıcı ortamda
dahi hayatı yeşerten, ona anlam veren, insanın otoriteye bağlılığından kaynaklanan güçsüzlüğüne
karşı ok; kılıç ve kalkan yerine güler yüz, güzel söz ile karşı çıkan; yüzyıllardır öğretisi her
dönemde kabul görülen şöyle ki: “her dem yeniden doğan” yeniliğin geliştirici, diriltici sıcaklığı
içinde tomurcuk güller gibi açılan bir öğretinin, felsefenin, kültürün, anlamlı bir hayatın Ulu
Piri’dir.
Bu nedenle Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin Yolu’na, ışığına karşı bir gönül borcumuz
vardır. Elbette ki bizler Hacı Bektaş Veli’nin Yolu’na, ışığına, öğretisine, felsefesine karşında ne
yaparsak yapalım hakkını ödememiz imkansızdır ama Güneş’ten zerresine deryadan katresine
10.080 fidanı toprak ile buluşturmamız gönül borcu olarak bizim ödev ve görevimizdir.
Not: Hünkar Hacı Bektaş Veli Vakfı Projesi: ONİKİ FİDANDAN ULU BİR ORMANA,
Hacıbektaş Belediyesi Projesi: YEŞİL KOLYE
İki proje kapsamında Hacıbektaş İlçesi, Bakıbağı Mevkii Otman Baba adlı yere (120
dönüm) 10.080 fidanı Ekim-Kasım 2017 tarihlerinde dikeceğiz.
Not: ONİKİ FİDANDAN ULU BİR ORMANA PROJESİ kapsamında daha önce
26.03.2016 tarihinde Eskişehir’in Muhmudiye İlçesi Kaymazyayla Köyü’de ilk ormanı
dikdik; İkincisini ise Yarbay Ali TATAR Anısına Sivas’ın Gürün İlçesi Yuva ve Külahlı
Köyleri’nde 17.09.2016 tarihinde diktik. Bu kapsamda Hacıbektaş Ormanı 3. Uygulama
alanı oluyor.