Siyaset
Dersim Konferansı’nda Esen İslam Rüzgarı
Yurtsever Kürt hareketi, 7 Haziran 2012 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nda 5. Dersim Konferansını gerçekleştirdi. Ancak bu yılki konferansta farklı olan ve dikkat çeken davet edilen isimlerdi.
YURTSEVER KÜRT HAREKETİNİN 5. DERSİM KONFERANSI:
“BİZİM OĞLAN BİNA OKUR DÖNER DÖNER YİNE OKUR”
Dersimnews.com/ANALİZ
Yurtsever Kürt hareketi, 7 Haziran 2012 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nda 5. Dersim Konferansını gerçekleştirdi. Dersimi Yeniden İnşa Cemiyeti’nin organize ettiği konferansın bugüne kadar yurtsever Kürt hareketinin yapmış olduğu Dersim konferans-sempozyumlarından içerik olarak bir farkı yoktu. Bu konferansın da temel mesajı, “Dersimliler Kürt’tür, Dersim Kürdistan’ın bir parçasıdır” şeklindeydi. Ancak bu yılki konferansta farklı olan ve dikkat çeken davet edilen isimlerdi.
5. Dersim Konferansında Bir Garip İslam Rüzgârı
Konferansa çağırılan konuşmacıların belirleyici bir bölümü şeriatçı-İslamcı-muhafazakâr gelenekten gelen, Gülen cemaatine yakın isimlerden oluşmaktaydı. AKP eski milletvekili ve bakanlarından Dengir Mehmet Fırat, Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Hilal Kaplan, HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, AKP Milletvekili İsmail Aydın, Star Gazetesi yazarı Berat Özipek konferansa davetli İslamcı-muhafazakâr isimlerdi. İsmail Aydın’ın TBMM Dilekçe Komisyonu, Dersim Araştırma Komitesi Raportörü olması itibariyle çağırıldığını kabul etsek dahi diğer isimlerin çağırılma gerekçelerini anlamak pek mümkün olmadı. Zira yukarıda adı geçen konuşmacılardan herhangi birini farklı bir Dersim çevresi kendi etkinliğine davet etse, Kürt hareketi tarafından o çevre, cemaatçilik yaptığı gerekçesiyle çok rahat suçlanabilirdi. İlginç olan; Kürt hareketi, kendisi dışındaki Dersim çevrelerini sıklıkla Kemalistlik ya da cemaatçilikle suçlarken ve böylesi bir gerekçelendirmeden hareketle, kendi algısı dışındaki Dersim çevrelerine, düzenlemiş olduğu tek bir konferans veya panelde dahi söz hakkı tanımazken, orijinal Kemalist ve cemaatçilerin kendi konferanslarında boy göstermelerine müsaade etmekte ve dahi onların görüşlerini bu vesileyle kitlelere ulaştırmaktadır. Anlaşılan odur ki, Kürt hareketi, Dersim’i Kürt gösterme kaygısıyla hareket ettiği için, etkinliklerine çağırılacak isimlerin, Dersim’e Kürt demesi yeterlidir. Bu kıstas dışında, çağırılan isimlerin diğer özelliklerine pek önem gösterilmemektedir.
Konferanstan Bazı Notlar
Konferansa davetli isimlerden Hilal Kaplan, Yeni Şafak Gazetesinde konferans sonrası yazdığı yazıda da belirttiği gibi, konferansta konuşmasının ana eksenini Atatürk kültünün aşılması gerekliliği üzerine yaptı. Günümüzde Dersimlilere ve Alevilere her fırsatta saldıran bir hükümetin yardakçısı bu yazar, Dersim katliamıyla yüzleşmenin tek yolunun da Atatürk kültünün aşılmasından geçtiğini iddia etti. Oysa kendisinin geldiği İslamcı gelenek, Kemalist klikten çok daha önce Kızılbaşların katlinin vacip olduğunu söylüyordu. İşte o Kızılbaşların katlini vacip sayan Şeyhülislam Ebu Suud’u göklere çıkaran isim, Kaplan’ın arkasında durduğu Tayyip Erdoğan’dan başkası değildi. Günümüzde hala o geleneğin sürdürücüsü bir çevrenin mensubu Hilal Kaplan’a konferanstaki hiçbir konuşmacı bunu hatırlatma gereği duymadı. Kaplan, Yeni Şafak’ta yazdığı aynı yazısında meclisteki Dersim Araştırma Komisyonu’nun BDP’li üyesi Emine Ayna’nın komisyonun hiçbir çalışmasına katılmadığını da yazdı. Kanımızca Ayna’nın katılmaması yerinde olmuş. Zira katılması halinde Dersim’e ilişkin iki kelam edemeyeceği aşikârdır. Suç Emine Ayna’da değil, onu Dersim Komisyonuna üye yapan BDP’dedir. Gerçi BDP’nin mevcut milletvekilleri içerisinde o komisyonda çalışma yürütebilecek kadar Dersim’i tanıyan-bilen milletvekilinin olduğunu söylememiz de oldukça zordur.
Gülten Kışanak ise partisinin klişe sözleriyle konferansa iştirak etti. Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk ve Sünni ikili sacayağının üzerine tek ulus mantığıyla kurulduğunu savunarak, Dersimlilere hem Kürt hem de Alevi olmaları hasebiyle 1937-1938 yıllarında katliam uygulandığını ve Dersimlilere katmerli acı çektirildiğini söyledi. Ancak Kışanak, aynı dönemde Dersim dışında toplu bir biçimde yaşayan ve Kışanak’ın kendi deyimiyle Kürt ve Alevi olan diğer topluluklara bu süreçte neden soykırım uygulanmadığını bir türlü açıklayamamaktadır. Daha önce BDP’nin Ankara’da yapmış olduğu Dersim sempozyumunda da benzer şeyleri ifade etmiş ve Dersim’e Türkiye Cumhuriyetinin tekçi mantıkla yaklaştığını dillendirmişti. Biz o zaman da söyledik yine söyleyelim, BDP ve genel olarak Kürt ulusal hareketi de günümüzde Cumhuriyet ile aynı mantaliteyle Dersim’e yaklaşıyor. Dün TC. Dersim’e Türklük elbisesini giydirmeye çalışırken, bugün Kürt hareketi Kürtlük elbisesini giydirmenin çabasındadır.
“Mir Sevici”, Irkçı, “Dersim Kürdü” Haydar Işık
Konferansı düzenleyen Dersim’i Yeniden İnşa Cemiyeti’nin başkanı Haydar Işık’ın, konferanstan sonra yazdığı “Dersim Konferansı” başlıklı yazısında farklı “meziyetlerinin” olduğunu gördük. Zaten ırkçı olduğunu, “Dersim Kürdü” olduğunu biliyorduk ancak “mir sevici” olduğunu yeni öğrendik. Konferansa davetli AKP kurucusu Dengir Mehmet Fırat’a yaptığı “yıkama-yağlamaya”, yazısında geniş yer ayıran Işık, bakalım neler demiş, “AKP kurucularından ve uzun süre ikinci adam olmayı sürdüren, ama düşüncesine ters düşünce, Kürt Miri onuruyla istifa eden Dengir Mir Fırat’ın katılımı ve sunumu şüphesiz ilginçti. Mir Dengir Fırat; Kürtlerin Anadolu ve Mezopotamya halkları olan Assuri-Süryani, Nasturi ve Ermeni soykırımlarında alet edildiklerini bilge tavrıyla anlatırken önemli bir noktaya parmak bastı. Bu katliamlar yapılırken, halkların birbirlerine vurdurulduğunu, açıklamaya çalıştı. Bir Türk generalin raporunda Kürtlerin dört ayaklı mahluk olduklarının yazıldığını ve devlet, Şeyh Said Hareketini bastırırken, Dersim’i sessiz tuttuğunu, sonra Dersim katliamı yapılırken, diğer Kürtlerin sessizliğini vurguladı. Egemenlerin böl ve yönet politikasını gözettiklerini, Kürtleri birbirlerine vurdurmayı düşündüklerini anlattı. Açık söyleyeyim, Sayın Fırat’ın AKP’li oluşunu hep yadırgamıştım. Ağır eleştirilerim de olmuştu. 1925 ten sonra üç kez sürgün gören köklü bir ailenin bireyi olarak, bir Türk partisinde politika yapmasını paradoks olarak görüyorum. Herşeye rağmen bu saygın KürdMiri’nin anlatımları doğruydu ve beni oldukça düşündürdü.”
Öncelikle belirtelim, Işık’ın, Kürt miri olması sebebiyle öve öve bitiremediği Fırat’ın, AKP’den istifa etmesinin temel sebebi, partisinin kendi düşüncesine ters düşmesi değil, yolsuzluk ve sahtekârlık yaptığı yönündeki iddiaların ortaya çıkmasıydı. Bu arada “Kürt miri onuru” şeklindeki anlayamadığımız tabiri de literatürümüze eklemiş oldu. Bir ikincisi, Şeyh Said isyanında Dersim’in sessiz kalmasını sağlayan devlet değildi. Dersimlilerle-Kürtler arasındaki tarihsel ilişkilenmenin bir sonucu olarak, Dersimliler Şeyh Said isyanına destek vermedi. Hedefi, şeriat kurallarıyla yönetilecek Kürdistan olan bir isyana Kızılbaşların destek vermemesinden daha doğal bir şey olamazdı. Üçüncüsü, Işık, Fırat’ın AKP’de politika yapmasını, AKP’nin Türk partisi olmasından ötürü yadırgıyormuş. Alın size ırkçılığın daniskası… Yani Fırat’ın o partide olmasını yadırgamasının tek sebebi, AKP’nin ideolojisi, politikaları, neye ve kime hizmet ettiği değil, Türk partisi olmasındanmış. Bu durumda Fırat, AKP ile aynı ideolojiye sahip bir Kürt partisinde politika yapsaymış Işık bey yadırgamayacakmış.
Başta Haydar Işık ve Erdal Er olmak üzere Kürt hareketi içerisinde Dersim İnşa Cemiyeti etrafında toplanmış bir grup var ki, bu ekibin, Avrupa’dan Dersim’e kimlik dayatmasında bulunmanın ötesinde hiçbir icraatı yoktur. Yurtsever hareketin Dersim’de kaybetmesine sebebiyet veren çizginin kaynağını büyük oranda bu ekip teşkil etmektedir. Son genel seçimlerde kendi çizgilerine uygun yani Dersim’e Kürt gömleğini giydirmenin derdinde olan bir isim olarak Ferhat Tunç’u aday yapan bu grup, büyük hezimete de uğramıştır.
Son olarak konferansa Kürt hareketi tarafından biçilen payeyi göstermesi açısından 19 Haziran tarihli Özgür Gündem Gazetesinde yayınlanan Hüseyin Ali imzalı yazıdan bir bölüm paylaşalım; “Bu gerçekler üzerinde yoğunlaşılması gerekirken bazılarının biz Kürt değiliz, burası Kürdistan değil diyerek saptırmalarda bulunması kültürel soykırıma hizmet etmekten başka bir anlama gelmez. Dersim, Kürdistan toprağıdır; Kürt’tür. Ama dil ve inanç olarak özgünlükleri vardır, farklılıkları vardır. Bu nedenle bu özgünlüklerin özerkliğini yaşaması da hakkıdır. Bu özgünlüklerini korumak ve yaşatmak için tabii ki Kürdistan ve Kürtlük içinde bir özgünlüğü ve özerkliği olacaktır. Kürt Özgürlük Hareketi tüm özgünlükleri olan bölgelerin kendi özgünlüklerini koruyacak bir yönetim özerkliğine sahip olmasını savunmaktadır. Bu çerçevede Kürdistan gerçeğinde demokratik konfederal bir siyasal ve toplumsal sistem öngörüldüğü bilinmektedir. Kuzey Kürdistan 4-5 bölge olur. Bunların başında da Dersim ve çevresi gelir. İnancı, dili ve kültürüyle kendi özerk yaşam sistemini kurabilir. Ama Kürt ve Kürdistan değil demek Türk devletinin inkarcı, kültürel soykırımcı sömürgeci zihniyetini farklı biçimde sürdürmek anlamına gelir.” Ne diyelim, Kürt hareketinin durumunu en iyi açıklayacak sözle bu değerlendirmelere karşılık verelim; “Bizim oğlan bina okur döner döner yine okur” Dersim’de neden kaybettiğini, gün geçtikçe neden zayıfladığını bir türlü anlamak istemeyen bir politik unsuru bu sözden daha iyi hiçbir şey anlatamaz.
Sonuç
Yurtsever Kürt hareketinin adı konulmamış bir Dersim sorunu olduğunu daha önceki analiz yazılarımızda açıklamıştık. Bu sorunun nasıl ortadan kaldırılabileceğinin yöntemini de dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışmıştık. Şimdi bir kez daha söyleyelim. Dersim meselesine Kürt hareketi içerisinden gerçekçi ve etik yaklaşımlar Şerafettin Halis tarafından (yeterli olmasa dahi) sergilenmişti. Halis’in, kısmen de olsa sorunun adını koyduğu ve çözüm yöntemini de PM toplantısında ifade ettiği biliniyor. Yurtseverler tarafından biri Ankara’da diğeri Avrupa’da olmak üzere yapılan son iki konferansa da Halis’in davet edilmediği görülmektedir. Çağırılmama sebebinin de yukarıda sözünü ettiğimiz kaygılardan ötürü olduğu açıkça kendisini göstermektedir. Dersim’e Kürdi bir bakış açısıyla yaklaşılmamasını söyleyen birinin, kendi partilileri de olsa, o etkinliklerde yer alamadığı net bir şekilde görülmüştür. Dediğimiz gibi, Kürt hareketinin Dersim’e ilişkin etkinliklerinde yer almanın tek yolu, Dersim’e Kürt demektir. Bu koşulu yerine getiriyorsanız eğer, cemaatçi bile olsanız o etkinlikte konuşabilirsiniz. Dersim’de yapılan son il kongresinde il Başkanlığına seçilen Halis’in arkasındaki halk desteğinden mi yararlanılmak istenmektedir? Eğer niyet buysa, o maya tutmaz! Dersim politikasında Haydar Işık-Erdal Er çizgisini kendisine yol belirleyen bir hareket, Dersim’de her halükarda kaybetmeye mahkûmdur. Kürt hareketinin önünde iki yol vardır, ya Dersim politikasını nesnel ve etik bir çizgide sürdürecektir yani Dersim’e bir kimlik dayatmasından kaçınıp, Dersim’in gerçek-özgün kimliğini kabul edecektir veyahut da Haydar Işık’ların çizgisinde ısrarcı olup, yani Kürt kimliğini Dersimlilere dayatıp hezimet üzerine hezimet yaşayacaktır.