Siyaset
HDP 1 Kasım’da neden kaybetti?
HDP’nin oy kaybetmesiyle ilgili sayılan nedenler arasında, 7 Haziran seçimlerinden sonra tırmanan şiddetin faturasının PKK üzerinden HDP’ye kesilmesi ve emanet oyların geri dönmesi öne çıkıyor.
1 Kasım seçimlerinden hayal kırıklığıyla çıkan partilerden HDP, kayıpların nedenlerini anlamaya çalışıyor.
Parti yetkilileri, Ankara saldırıları nedeniyle kampanyalarını yavaşlattıklarına dikkat çekiyor. Aaralarında genel merkezin de bulunduğu parti binalarının yakılmak istendiğini, bazı binalarının yağmalandığını, ayrıca çok sayıda partilinin de gözaltına alındığını, seçim sürecinin adil olmadığını söylüyor.
HDP, 1 Kasım seçimleri öncesinde zor bir kampanya yürütmek zorunda kaldı. Bir yandan tırmanan şiddetin gölgesinde kampanya yürütmeye çalıştı, diğer yandan kendisi de saldırıların hedefi oldu. Aralarında partinin genel merkezinin de bulunduğu çok sayıda binası kitlesel saldırıların ve kundaklama eylemlerinin hedefi oldu.
Bunun dışında HDP’nin oy kaybetmesiyle ilgili sayılan nedenler arasında, 7 Haziran seçimlerinden sonra tırmanan şiddetin faturasının PKK üzerinden HDP’ye kesilmesi ve emanet oyların geri dönmesi öne çıkıyor.
HDP, en büyük oy kayıplarını Ağrı, Bingöl, Muş ve Bitlis’te yaşadı. 7 Haziran’da birinci çıktığı Kars ve Ardahan’ı da 5 ay sonra AKP’ye kaptırdı. Antalya, Bursa, Ardahan, Erzurum ve Kocaeli’deki milletvekilliklerini ise kaybetti.
‘Emanet oy’ olarak nitelen, HDP’nin barajı geçmesi için verilen oyların bazı illerde geri çekildiği görülüyor. Örneğin Tunceli’de 7 Haziran’da 2 milletvekilliğini kazanarak tulum çıkaran HDP, bu milletvekilliklerinden birini kentte zaten güçlü olan CHP’ye kaptırdı.
Bunlardan biri HDP’nin milletvekilini kaybettiği Antalya. Bir diğeri de her iki milletvekilini de korusa da yaklaşık yüzde 1.5 oranında oy kaybettiği İzmir.
Kürkçü: AK Parti’den gelen oyları kaybettik
HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ise kayıplarla ilgili açıklamasında da oyların CHP’ye değil AKP’ye gittiğini söyledi ve “Soldan gelen oylar yerli yerinde duruyor. Biz AK Parti’den gelen oyları kaybettik. CHP’nin kazancı HDP’den değil MHP’den oldu” dedi.
Bu ifadeler ödünç verilen oyların geneli için kısmen geçerli görülse de kayıplarla ilgili asıl sorgulanan mesele, seçmenin Doğu ve Güneydoğu’da çatışmasızlık sürecinin sona ermesine tepkisini sandıkta HDP aleyhine göstermesi.
Öz yönetimin faturası HDP’ye mi kesildi?
Sonuçlara ilişkin ilk gözlemler, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP yönetiminin ‘istikrar’ vurgusu ile PKK’nın da yine savaş stratejisi olarak hendek açılmasına teşvikleri, KCK’nın çağrısıyla öz yönetim ilanlarına gidilmesinin de etkisi olduğuna işaret ediyor.
KCK, 12 Ağustos’ta “Kürdistan halkı için öz yönetimden başka bir seçenek kalmamıştır” mesajı vermiş; Şırnak, Silopi, Nusaybin, Cizre’nin ardından Batman, Bitlis, Ağrı’da Doğubeyazıt, Diyarbakır’da Sur, Silvan ve Lice’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda ilçede öz yönetim ilan edilmişti. Açıklamada, bu yerlerin ‘öz yönetime sarılmaları durumunda da meşru öz savunma haklarını kullanacakları’ belirtilmişti.
Aslında özellikle öz yönetim ilanlarının HDP’ye geleneksel tabanı dışındaki seçmenin yaklaşmasını yavaşlatabileceği olasılığı bir kaç ay önce de konuşuluyordu.
Öz yönetim ilanlarını eylül ayında konuştuğumuzda akademisyen Vahap Coşkun, Kürt siyasi hareketine zarar verdiğini söylemiş ve “HDP ve DBP özerklik ilanın gerçekleşmesi sürecinde yer aldıkları için her iki parti de kriminalize ediliyor. Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getiriyor” yorumunu yapmıştı.
Seçim sonrası değerlendirmesinde de Coşkun, bu ilanların, hendek açmaların ve şiddetin tırmanmasının sandıkta HDP aleyhine dönen unsurlardan biri olduğunu ifade etti.
Bir sivil tepki ve özellikle HDP kanadında demokratik hak olarak görülse de, bu çağrıların şiddetin gölgesinde kalması sonucu halk nezdinde ne kadar karşılık bulduğu da belirsiz.
Nitekim HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da ‘bazı yerlerde göstericilerin eline silah alarak özerklik ilan etmesini doğru bulmadığını, bunun bir sivil insiyatif olduğunu’ söylemişti. Bu uyarı aslında daha seçim öncesinde hareket içinde de ayrışmalar olduğuna işaret ediyordu.
‘Barış hayalleri çökünce güvenlik öne çıktı’
7 Haziran’dan sonra Güneydoğu’da yürütülen operasyonlar, sıkıyönetim ilanları ve çatışmanın etkisinin yanısıra PKK’nın saldırıları nasıl etkiledi seçmenin HDP’ye yaklaşımını?
Eski Diyarbakır Müftüsü ve HDP Diyarbakır Milletvekili olan Nimetullah Erdoğdu, halkın barış arzusu ve talebini karşılıksız bırakmadıklarını ve KCK’ya tek taraflı ateşkes çağrısı yapıldığını hatırlatıyor ve planlanan bir sonraki adımın da HDP’nin mecliste bu sefer çağrıyı devlet yetkililerine yapması olduğunu belirtiyor.
Fakat her ne kadar barışın sağlanması için HDP’nin bir takım hazırlıkları olsa da Erdoğdu’ya göre “Barışı ‘hemen şimdi’ isteyen halkın beklentisi kırılmıştı, çatışmalarla beraber halkın barışa olan ümidi sürse de inancı sarsılmıştı.”
Seçim sonrası değerlendirmesinde HDP Mardin milletvekili Mithat Sancar da ‘savaşın başlamasıyla demokratik siyaset alanının daraldığını’ söyleyip HDP olarak da savaşın başlamasında hiçbir sorumlulukları olmadığını yeterince anlatamadıkları öz eleştirisini yaptı.
“Kürt halkı, demokratik siyasetin etkili bir şekilde devrede olmasını istiyor. Demokratik siyasetin gücüne çok büyük bir umut bağlamış durumda. Eğer demokratik siyaset yetersizlikler gösterirse buna karşı rahatsızlığını bu seçim sonuçlarında olduğu gibi dile getirir.”
AKP’nin stratejisi
Fakat bu çatışma sürecinin tek tarafı yok. Temmuz ayında Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesinin ardından ordu, IŞİD, PKK ve DHKP-C’ye yönelik ortak operasyon başlatıp ağırlığı PKK hedeflerine vermişti.
Sokağa çıkma yasaklarının ilanı, evlerden cenazelerin kalkması ve bölgeye hakim olan istikrarsızlık için halk, devleti ve PKK’yı suçluyordu.
Yazar Mustafa Sönmez çatışmaların yeniden canlanmasından AKP’yi sorumlu tutuyor ve yine 7 Haziran’da AKP’den HDP’ye kayan oyların yine AKP’ye dönmesini şöyle açıklıyor:
“Kaos, şiddet ve savaş ikliminden, bu ‘Beyaz Toroslar’ gibi tehditlerden çekindiklerini tahmin edebiliriz. Bir tercihe zorlandılar ve böylesi dönemlerde, can havli yaşanan dönemlerde güçlüden yana tavır kullanmak bir insan tabiatıdır.”
“AKP bunu hesaba katmış olarak kaos ve savaş stratejisi uyguladı. Bu bölgenin hafızasında bunların daha beteri var. ‘Ne istiyorlarsa verelim, yeter ki canımız kurtulsun’ hesabı yapılmış olabilir.”
Mustafa Sönmez’e göre “Kürt siyaseti savaşa karşılık vermeyip daha pasif dursaydı, daha mağdur görünecekti ve bu da daha farklı bir sonuca yol açabilirdi.”
Halkın seçim öncesi sessizliğinin anlamı
Bölgede seçim öncesi de halk arasında bir sessizlik hakimdi. HDP Diyarbakır milletvekili Erdoğdu, bu sessizliği doğru değerlendiremediğini, kayıplara işaret ettiğini anlayamadığını söylüyor.
“Ülkenin doğusunda da, batısında da seçim heyecanı yok diyorduk. Ben şahsen halkın sandıkta cevabının iktidarın aleyhinde olacağını, muhalefetin lehine oy kullanacaklarını bekliyordum. Ama bunun tersi oldu. Bu sessizlik, insanların renk vermemesi iktidarın lehine tecelli etti.”
HDP’yi doğrudan ilgilendiren bir mesele de çözüm süreci. Süreç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle “buzdolabında.”
Seçim sonrası sürecin ne olacağı, Kürt politikaları uzmanı akademisyen Vahap Coşkun’a göre “AK Parti’nin sonuçları nasıl değerlendireceğiyle ilgili bir durum.”
‘Daha muhafazakar Kürt hareketi gelebilir’
Türkiye’nin müzakere masasını yeniden inşa etmekten başka bir yolu olmadığı görüşünü savunan Coşkun “AK Parti, güçlü bir iktidar olmanın vermiş olduğu biz özgüvenle sürece tekrar dönebilir. Ama tarafların yeni tavırları, yeni pozisyonları olacaktır” diyor.
Yazar Mustafa Sönmez de bu süreç içinde ‘Kürt siyasetinin daha sabırlı, daha Türkiyeli, mağdur sınıflar ve kimliklerle dayanışarak, yeni baştan sivil bir mücadele yürütmesi gerektiği’ görüşünde.
Sönmez, AKP’nin ise artık tek parti hükümetiyle elinin güçlenmesiyle “çözüm için çok fazla gayret göstermeyeceğini” ifade ediyor. Onun yerine AKP açısından yeni bir strateji izlenebilir:
“Bence Kürtlere (AKP hükümeti) şunu dayatacaktır. ‘Bu PKK ile masaya oturmayız. Size bazı hakları tanıyabiliriz ama bunun için PKK, HDP çizgisinden uzaklaşmanızı şart koşarız.’ Ben buna Barzanileşme diyorum.”
AKP’nin yeniden güçlü bir iktidar olması ve HDP öncülüğündeki Kürt siyasi hareketinin barajı aşmış olsa da beş ayda böyle bir oy kaybı yaşaması Kürtleri ayrıştırır mı?
Buna Mustafa Sönmez’in cevabı şöyle:
“Ayrımı derinleştirme ihtimali var. Kürtler arasında bunun damarı var. Siyasi olarak Barzani profilinde daha tutucu, daha sağ bir eğilim. PKK sol bir hareket olarak görülüyor. Dolayısıyla mücadele yöntemleri açısında da Barzani’den farklılaşıyor.”
AKP’nin bu süreçte nasıl bir tutum izleyeceğine dair de Sönmez, “AKP çizgisine daha yakın bir Kürt siyaseti, Kürt partisi AKP nezdinde kabul görebilir. AKP bunu dayatabilir ve belki de örgütleyebilir” diyor.
“Daha makul, daha AKP’nin verdikleriyle yetinebilecek, tümden bir kimlik reddi yerine, HDP’yi zayıflatmak, PKK’yı geriletmek için, (AKP) kendi uzantısı, kendi çizgisinde, daha Barzani tonunda bir Kürt partisi için çaba gösterebilir. PKK’yla, HDP’yle konuşmak ya da İmralı’ya gitmek yerine AKP yeni dönemde, HDP’deki gerilemeyi böyle kullanabilir.”
Çözüm süreci, güvenlik ve istikrar arayışı HDP’ye giden oyların bir kısmının ayrışmasındaki en önemli faktörler olarak öne çıkıyor. Fakat AKP’nin huzur ve barış arayışında oyunu topladığı bölge halkının beklentilerini ne ölçüde karşılayacağı ise çözüm sürecinin akıbetine bağlı gibi görünüyor.