Dersim 38
“Dérsim 37/38” Soykırımsa…
37/38 kırımı; konuşulan dile göre değil, inanılan dine göre programlanan bir “Kızılbaş Soykırımı”dır.
Şerafettin HALİS
Anma günleri, yaşanan olayların başlamasına, doruğa ulaşmasına ya da bitişine denk gelen tarihlere göre ve ya sembolize olmuş kişilerin mücadelesi ve yaşamı üzerinden ortak bir kabulle belirlenir. Gelenekselleşerek bir kültür halini alır.
Cumhuriyet devletinin Dérsim’i “terbiye etme ve yola getirme” amaçlı, 4 Mayıs 1937’de alınan Bakanlar Kurulunda Kararı gereği; on binlerce insanın ölümüne ve sürgününe neden olan bir başlangıç, günümüze kadar dinmeyen bir acı ve kültürel kıyım olarak devam etti.
Uzun zaman yüreklerde gizlenen acıların açıkça sahiplenilmesi sorumluluk sayılarak, tartışmalı bir sürecin ve çabanın sonunda “4 Mayıs” tarihi “Kara Gün” olarak, ortak kabul haline getirildi.
Ancak, ideolojik/kurumsal sahiplenme anlayışından kaynaklı, anma etkinliklerinde ortaklaşma yaratılmayarak “ Toplumsal acılar ortaktır ve sahibi toplumun tümüdür” algısı bir yana bırakıldı. Oysaki örgütsel/kurumsal sahiplenmede hiç kimsenin bir başkasından daha fazla hak iddiası olamaz. İstismara yol açar. Ortak anma saygının bir gereğidir.
4 Mayıs “Kara Gün” vesilesiyle, toprağa düşenlerin anılarına ve acılarına saygıyla…
Dérsim Katliamı’nın niteliği üzerine oluşan ya da oluşturulan yanlış tanım ve analizlere küçük bir değini:
“Dérsim 37/38” sosyolojik açıdan Katliam/Kıyım/Kırım/Sürgün olarak tanımlanırken, hukuksal karşılığının “Soykırım” olduğuna dair ortak algının oluştuğu görülmektedir. Ancak devlet operasyonunun, hangi kimliği hedeflediği konusunda, bilgi ve mantık bütünlüğünden uzak bir yerde durulur.
Dünya kamuoyunda “Soykırım” olarak kabul görmüş iki trajedi; coğrafya üzerinden değil, “Ermeni” ve “Yahudi” olarak, etnik ve etno/inanç kimlikleri üzerinden adlandırılır. Bu örneklerden ve evrensel soykırım tanımından yola çıkıldığında “Dérsim Soykırımı” adlandırması, üzeri sisli bir kavram olarak kalır. Dérsim bir coğrafyanın adıdır. Katliam mağdurlarının etnik, etno/inanç vb. kimlikleri tanımlanmazsa, toplumun hangi niteliğinin, hangi kimliğinin yok edilmek istendiği bilinmezse, “Dérsim Soykırımı” sözü, sis perdesi altında kalmaya devam eder. “37/38” bazılarınca Kürt, bazılarınca Kızılbaş kimliğe, bazılarınca da her ikisine yönelik bir soykırım olduğu iddiaları yarışır durur.
B. M. Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin “ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi amacıyla …” diyerek, “amaç” ve “grup üyesi” olmanın öne çıkarılan önemi referans alınırsa; Dérsim için “Kürt Soykırımı” iddiası evrensel soykırım ölçütleriyle uyuşmaz.
Şöyle ki; Dérsim’de Kırmanç/Kırdas Kızılbaşlar yok edilirken, Türkçe konuşan Türk/Türkmen (Sarısaltık) Kızılbaşlar ayrı tutulmadı. (Türk/Türkmen Kızılbaşlar operasyonun başıbozukluğu sonucunda değil, planlı bir “amaç” dâhilinde katledildiler.) Türkçe konuşan Türk/Türkmen Kızılbaşlar katledilirken, Kürtçe konuşan Sünni Kürt Şawax aşireti ve anadillerini konuşan Sünni Türkler devlet tarafından “amaç” dâhilinde korundular. Türkler gibi Şawaxlılar da “grup aidiyeti” içinde görülmedi. Yani yok edilecek grubun/toplumun sınırları inanç kimliği üzerinden çizildi.
Dérsimlinin algısında da; katledilenlere “Bizden-Marayé”, korunanlara ise “Bizden değil-Mara niyé” denilerek , inanç üzerinden aidiyet farkı dillendirilir. Organize yapılan toplumsal yok etme operasyonlarında, grubun tümü ya da bir bölümü “amaç” dâhilinde yok edilirken, grubun diğer bölümü “amaç” dâhilinde korunup kollanıyorsa, yok etmenin adı “Soykırım” olamaz.
Evrensel soykırım normları ve Dérsim’in somutu üzerinden bakışla; Dérsim’in Kürt kimliği hedeflendiyse, soykırım değildir. Eğer soykırımsa, hedef Dersim’in Kürtlüğü değildir. Ya da evrensel hukukun kabul etmiş olduğu soykırım tanımlaması ve normları yanlıştır! Hangisi?
Özcesi, 37/38 kırımı; konuşulan dile göre değil, inanılan dine göre programlanan bir “Kızılbaş Soykırımı”dır.
- Not: Bu yazı 2014’te radikal gazetesinde yayınlanmıştır.