Suphi senin kaderin tüm Dersim’in kaderiydi; aynı yılda, başka koğuşlarda ama aynı hapishanede yattık; sen artık yoksun.
HÜSEYİN AYGÜN *
1996 yılının son ayının, son gününde, yeni bir yıla saatler kala gözaltındaydım, on beş günlük gözaltının bitmesinden sonra, ilk pazartesi mahkemeye çıktım; tutuklanmıştım; ‘duvarlara yazı yazmak’, ‘bildiri dağıtmak’ gibi ‘suçlardan’ ötürü.
Malatya Savcısı idealleri olan öfkeli bir grup gençten ibaret grubumuzdan bir ‘silahlı örgüt’ yaratmış ve bizi içeri tıkmıştı; bir kaç hafta kaldığımız Tunceli Kapalı’dan ellerimiz zincirlerle birbirine bağlı; yeşil bir ring arabasının arka tarafında; buz gibi bir şubat sabahında Malatya Hapishanesi’ne doğru yola çıktık; dört buçuk saat sonra indiğimiz E Tipi’nde ilk duvarlar dikkatimizi çekti; gri renkte, kaba bir şekilde inşa edilmiş zalim duvarlar gökyüzüne doğru uzanıp gidiyor ve hepimizde bir daha dışarı çıkamayacağımız duygusu uyandırıyordu.
Koğuşumuza vardık; yatağımıza ve sabaha dek hiç sönmeyen acımasız koğuş lambasına alışmaya çalıştık; ‘Kaypakkayacılar’, ‘Dev-solcular’, ‘PKK koğuşu’ gibi koğuşlardan başka içinde boydan boya Türk bayrakları asılı ‘İtirafçılar’ koğuşu ve ‘Bağımsızlar’ vardı; bu sonuncular bir zamanlar üyesi oldukları örgütlerden kopmuş, anlaşmazlığa düşmüş çeşitli kesimlerden geliyordu; örgütünün tutuklusu olmayan bazı insanlar da burada kalıyordu. Bir de ‘Kadınlar Koğuşu’ vardı; sayıları az olan kadın devrimciler her örgütten gelen genç ama olgun yaşlardaydılar; bazılarının çocukları da kendileriyle hapisti; kimileri hapiste doğurmuş, bebeklerini koğuşta büyütüyorlardı; duyardık; çocuklar anneleriyle birlikte kalır; sürekli ‘Kapılar neden kilitli anne?’ diye sorarlarmış; sen de o günlerde Malatya Hapishanesi’nde olmalıydın; annen Çiğdem sevgiyle büyütürdü seni; baban Hüseyin tıpkı annen gibi hapisti; kaderinizi 1938’de dedelerinizin sürgünü en baştan karartmıştı; baban ve annenin 20 yılı bulacak hapisliği 1938’in devamından başka bir şey değildi; senin hapishanede doğman ve büyümen de; 2005’te Mercanlar’da öldürülen ağabeyin Taylan’ın kederli öyküsü de; geçen yıl tutuklanan ve hâlâ Buca Hapishanesi’nde olan ablan Eylem’in hali de aynı yazgının bir ifadesiydi.
Suphi Cihan Yıldız şu fotoğrafına bakıyorum; gülen yüzüne; ışıl ışıl gözlerine; dudağındaki hayatı ciddiye almayan o gülüşe; sen ne güzel çocukmuşsun! Hapishanede doğanlar 6 yaşına gelip dışarı çıktığı zaman, ‘normal hayata’ uyum sağlayamayıp, evlerinin içini hapishane sanıp volta atarlarmış; sen de volta attın mı evde? Hapishanede kalan çocuklar sürekli pencereye, ışığa doğru emeklermiş; ayakta durarak dışarı bakmaya çalışırmış; sen de Malatya Hapishanesi’nin kocaman duvarlarının ötesine baktın mı? Ağaçlara, kuşlara, gökteki buluta? Rüzgârın sesini dinlemeye çalıştın mı koğuşun camından? Biliyor musun senin hepimizi yalnız bıraktığın bugün Türkiye’deki 5 kadın hapishanesinde tam 479 çocuk varmış! Bu çocuklar hepsi senin yaşadıklarını yaşayacaklar; 3-4 yaşına geldiler mi annelerine ‘Burası neresi?’ diye soracaklar; anneleri ‘hastane’, ‘işyeri’ ya da başka yalanlar söyleyecek! Suphi senin kaderin tüm Dersim’in kaderiydi; aynı yılda, başka koğuşlarda ama aynı hapishanede yattık; sen artık yoksun. Bizi hep acılara sürükleyen kaderimize kızıyorum; gencecik ölümünün karşısında ağlıyorum; duvarları yumrukluyorum..
*Dersim Milletvekili
Usaro Newe
09/03/2013 at 22:05
Dersim nasıl bir toplum?
1. Mazohist bir toplum mu? Mazohist, yani acıya yatkın, acıya tutkun, kendini acı vermekten has duyan, zevk alan bir toplum mu?
2. Dersim çaresiz, saf herşeye kanan, çabuk kullanılan, politik ve sosyal açıdan çabuk avlanılan bir toplum mu?
3. Travmalar geçiren, içinde derin yaraları saklayan, bu sarılmamış yaralarıyla hemen avlanılan bir toplum mu?
Dersim, belki korkunç bir projedir!
Bir ezilmişlik, bir sistematik ezdirtme projesidir! Bir katliamlar zinciridir. Bir soykırımlar zinciridir! Dersim sürekli kıyım ve sürekli zülüm alanıdır!
Dersim girdidiği bu girdaptan, bu çukurdan, bu tuzaktan bir türlü çıkamıyor!
Dersim öyle bir vahim duruma getirildi ki, öyle vahim bir durumda tutuluyor ki: Sanki Dersimlilerin suç işlememe hakkı yok! Dersimliysen suçlusun!
Bunda Dersimlilerin hatası da çok büyük!
Hardo Şên
09/03/2013 at 22:24
Olayların aynasında bu değişmeyen durumumuza baktığımızda
Bir Dersimli olarak Türkiyede bize yönelik bugüne kadar
en çok dışlanma teknikleri tanıdık,
en çok kandırma masallarını/tekniklerini tanıdık,
en çok avutma ve uyutma tekniklerini tanıdık,
en çok yıpratma tekniklerini tanıdık,
en çok katledilme tekniklerini/katl edilme yollarını ve çeşitlerini tanıdık, ve en çok öldürme çeşitlerini tanıdık.
Bir Dersimli olarak, en çok sürgün edilme, hapise alınma, hapisde tutulma çeşitlerini, tutulma gerekçelerini tanıdık.
Bir Dersimli olarak bu ülkede en çok iftira teknikleri tanıdık, öryargı tekniklerini tanıdık,
hep yaralandık, sürekli yaralandık ve bu yaralar üzerinden yeniden hep avlandık, avlandırıldık.
Ey memleket, ey Türkiye, ey hükümetler, ey her solcu, serbest zarı serbest gruplar, her türlü politik gruplar sizler için bunlara katlandık! Sizin başarınız için, sizin refahınız için, sizin güçlenmeniz için bu kurbanlığa katlandık!
Artık bu ebedi kurbanlığa dayanamıyoruz. Bu ebedi kurbanlığı sürdürmeye artık gücümüz yok!
Artık gerçek dostluklar istiyoruz, hukuk istiyoruz, gerçek ve somut, hilesiz ve yalansız değişmeler istiyoruz.
hanegenin sesi
15/03/2013 at 18:50
sevgili supi cihan seni ben tanimadim ama sanki cok iyi tolaniyormusumgibi gozlerim yandi kalbimsizladi cok erken oldu be cocuk nurlar icinde yat fransadan akrabalarin riza husniye
Hardo Şên
24/03/2013 at 17:52
Bu olayların aynasında değişmeyen bu durumumuza baktığımızda Dersimliler olarak Türkiye´de bize yönelik bugüne kadar
en çok dışlanma teknikleri tanıdık,
en çok kandırma masallarını/tekniklerini tanıdık,
en çok avutma ve uyutma tekniklerini tanıdık,
en çok yıpratma tekniklerini tanıdık,
en çok katledilme tekniklerini/en çok katl edilme tuzaklarını, yollarını ve çeşitlerini tanıdık, kısacası en çok öldürme çeşitlerini tanıdık.
Bir Dersimli olarak, en çok sürgün edilme, tutuklanma, hapise alınma, hapisde tutulma çeşitlerini tanıdık.
Bir Dersimli olarak bu ülkede en çok iftira teknikleri tanıdık, en çok öryargı tekniklerini tanıdık.
Bir Dersimli olarak hep yaralandık, sürekli yaralandık ve bu yaralar üzerinden yeniden hep avlandık, hep avlandırıldık.
Ey memleket, ey Türkiye, ey hükümetler, ey her solcu (serbest ve yarı serbest) gruplar, her türlü politik gruplar (bizden bolca kendisine lazım olanı alan, bizlere olumlu bir şey veremeyen gruplar), hey kapalı perde arkaları …..
Sizler için bunlara katlandık! Sizin başarınız için, sizin refahınız için, sizin güçlenmeniz için bu kurbanlığa katlandık!
Hep kurban olduk, hep kurban biz seçildik!
Artık bu ebedi kurbanlığa dayanamıyoruz. Bu ebedi kurbanlığı sürdürmeye artık gücümüz yok!
Artık gerçek dostluklar istiyoruz, hukuk istiyoruz, gerçek ve somut, hilesiz ve yalansız değişmeler istiyoruz.